5.BÖLÜM

1850 Words
 " Acaba şu an sen gerçekten ne yapıyorsun Erkek Fatma!!!" diye başımda öldürücü bakışlar atan Çağdaş efendiye bakıp,  " Şey ben! Şeyinden! .. Yani cebinden!" Derken gözlerini bana devirip,     " Kes saçmalamayı da kalk adamın üzerinden "diye kükredi öküz, düştüğüm durum karşısında mahcup bakışlarla üzerine düştüğüm adamın üzerinden kalktım , kalktım da kalkarken ,birden kaburgalarımda bir acı hissettim.         Çocuk bildiğin taştı, sanki üzerine değil de betona düşmüşüm gibi oldum resmen ,ben yukarı  kalkıp doğrulduktan sonra , Çağdaş efendi de yerde yatan sevimli adama elini uzatıp, " İyi misiniz Emir bey?" diye sordu. Demek adı Emir'di.   " Ne olabilir ki ona bildiğin taş maşallah!!!"derken gözler birden bana çevrildi. ‘Bunu sesli dile getirmiş olamam herhalde’ diyerek kısık sesle söylenmeye başladım. Tabi  yüzüm utanç dan şekilden  şekile  girerken  sevimli Emir, ağzını kapatıp bana doğru gülümseyince daha da yerin dibine girdim, öküz ise,  " Anlamadım taş????" diye dik dik baktı yüzüme, gel de çık işin içinden , çalıştır saksıyı Hilal! Hadi! Hadi!!!   " Şey yani ,siz erkeklerde kas oranı bayanlara göre daha fazla oluyor ya, o açıdan şey etmiştim."   " Sen artık şey etme erkek Fatma! Şey etme! Hatta sen evine git artık!" deyince, " Şey etmeyecekmişim ulan senin yüzünden iki gündür, peşimizde silahlı adamlar hiç eksik olmadı, psikopat oldum resmen," diye mecburen dişlerimin arasından sessizce söylendim.       Sonra üzerine atladığım sevimli Emir'e mahcup dolu bakışlarla bakıp,  " Şey çok özür dilerim ben! İsteyerek olmadı!, umarım bir şeyiniz yoktur?." dedim. O  ise bana yine sevimli bir şekilde gülümseyip, gayet efendi tavırlarla, " Üzülmeyin lütfen! Ben iyiyim hanımefendi!" dedi.   " Hilal!!! Yani adım Hilal!" dedim önce , sonra da  gıcık bakışlarla Çağdaş efendiye bakıp "Çağdaş beyin şoför ve korumasıyım" dedim ve  tekrar Emir’ dönerken de  içten bir gülümsemeyle  geri döndüm. Sevimli  Emir tam bana doğru elini uzatacakken araya yine  Çağdaş bey girdi.   " Sen hala burada mısın?" diyerek  sinirle bana yükseldikten sonra, Emir'e  dönüp," Madem sizde iyisiniz Emir bey!, Getirdiğiniz evrakları içeri getirinde bakalım" deyip, havalı bir şekilde içeri girdi . ÖKÜZ!!!!       Çağdaş içeriye girince ben tekrar üzgün bakışla Emir'e bakıp," Ben tekrardan özür dilerim” dedim ve gülümseyerek “iyi günler!" deyip bu utanç anlarını kısa kesmek için arabaya bindim. Arabaya binip dikiz aynasından ona son kez baktığımda ise  ,elini kaldırıp bana el salladığını gördüm, fakat benim gibi oda bana elini salladığını fark edince ,şaşırıp, utanarak elini aşağıya indirdi.        Yol boyu düştüğüm rezil duruma utanırken, aklıma çocuğun sevimli yüzü ve o sevimli yüze yakışan inci gibi dişlerle gülümseyişi gelip durdu. Yanaklarım kızarırken ,elimi yanağıma getirip, " Ben niye kızarıyorum bu kadar, yanaklarım alev gibi yanıyor resmen, hasta mı olacağım ne?" diyerek yolda ilerledim.       Mahalleye giriş yaptığımda ise Nazlı hanımın bizim evin önünde oturduğunu görünce   "işte ikinci raunt başlıyor" diyerek söylendim. Çünkü bu bekleyiş bana hesap sormak içindi.  Başka bir değişle beynimin ırzına geçmek için.    Arabayı kenara çekip , yapacağımız konuşmadan bu sefer kaçışım olmadığını bilsem de ,yine de arabadan ağırdan alarak indim. Nazlı ise hemen  oturduğu yerden kalkıp, ellerini beline koydu sonra da  bana dik dik bakarken  tek eliyle "Sen! gel! gel! Soracağım ben sana!" der  gibi  gelmemi işaret etti. Mecburen yanına kadar gidip, sakince,   " Tamam! Her şeyi anlatacağım ama önce bir şeyler yesek , ben çok açım!" diyerek ellerimi birbirine sürtüp yalvaran bakışlar attım. Çünkü aç karnına ,üç gündür yaşadıklarımı anlatmam pek mümkün değildi.        Nazlı devirdiği gözlerle" İyi tamam!" derken bende kankime öpücük kondurup kapıyı açtım. İçeriye girince önce anneme selam verip mutfağa öyle geçtik. Bir şeyler atıştırır atıştırmaz da direk  odama girdik, Nazlı'nın kapıyı kapatır kapatmaz " Dökülmeye başla bakalım" deyişiyle de, üç gündür yaşadıklarımı bir bir anlatmaya başladım.       İşten nasıl kovulduğumu, silahla kaçırılıp kurtulma hikayesini ,ve de eli silahlı sevgili tarafından kovalanmamızı, Nazlı ise  " Yuhhh!" deyip,   " Canım kankim 3 günde sen neler yaşadın böyle " deyip acıyan bakışlarla bana bakıp sıkıca sarıldı. Fakat ani bir şekilde geri çekilip,  " Peki!!! Senin şu çapkın patronun nasıl yakışıklı mı?" diyerek gereksiz bir sordu.  Bu da dişi Çağdaş Türkoğlu işte.     " İdare eder, hem bize ne onun  tipinden" desem de.    " Adı neydi ha! Çağdaş Türkoğlu, bakalım nasılmış, bu çapkın patron" deyip telini çıkardı.   " Oha!oha! Lan bu mu fena değil ,ateş ediyor kızım bu!"   " Ay ne  be  o öyle liseli ergenler gibi ateş ediyor filan!".    " Bırak sen şimdi onu kızım bu çocuk fena! Kara kaş ,karagöz ,o karizma surata nasılda yakışmış kirli sakal ,ya köfte dudaklar. Taş kızım bu uşak taş!" " Abartma kızım!"  " Abartma mı? Kızım bu uşağın gözlerinden erosun okları yağıyor resmen nasıl bakışlar o öyle!" Bilmiyor ki cenabet öküzün teki!    " Valla değil gözünden erosun okları ,götünden bile fırlasa o oklar bu cenabet öküze dönüp bakmam, sende kes artık lütfen!" dedim, Allah'tan çok uzatmayıp " iyi tamam be!" deyip kısa kesti Nazlı hanım.      O gece Nazlı bizde kaldı ve yine  sabaha kadar o garip rüyayı görüp durdum. Hiç tanımadığım bir kadın sesi adımı seslenip durdu. Sabah olunca da rüya yüzünden ne kadar çok yorgun kalksam da kahvaltımızı yapıp erkenden evden çıktık , Nazlı’yı araba ile  otobüs durağına bırakıp ben villanın yolunu tuttum.     Allah'tan çok trafik yoktu kısa zamanda villaya varıp , içeri girdim. Kapının önünde durup Çağdaş beyi beklemeye başladım. Çok geçmeden kapı açıldı fakat çıkan Çağdaş efendi değildi.         Uzun sarı saçlı, sabahın köründe hala yüzünde geceden kalma makyajı bulunan, kırmızı mini , oldukça dekolte elbiseli ,itiraf etmek gerekirse de  oldukça seksi ve güzel bir kız çıktı. Tabi kapıyı açan ,kendi kapısını açma özürlü , öküz Çağdaş efendi oldu.        Sarmaş dolaş arabaya kadar gelirlerken bende ,hatunu incelemeyi bırakıp , kapılarını açtım. Onlar binince bende hemen şoför koltuğuna geçtim.  Ama maalesef  bir ara gözlerim dikiz aynasına kaydı. Bizim öküz gece yetmemiş gibi ,ergen abazalar gibi kızı arkada götürüp duruyordu , yüzümü ekşiltip onlara bakarken, Çağdaş efendi ile göz göze geldik.        Hemen kafamı öne eğip, arabayı çalıştırdım. Tabi dişlerimin arasından " Yaşadığı tramvayı çok çabuk atlatmış cenabet" diye söylenmeden duramadan.   " Efendim!!!  Bir şey mi dedin sen?" deyince, dikiz aynasından tekrar ona bakıp,  " Şey şirkete mi diye sordum." O ise yanındaki seksi hatuna dönüp,  " Önce Aleyna hanımı bırakacağız" deyip kızı yine öpmeye başladı. Öküz sanki aralarında resmiyet kalmış mırç! mırç! hanımmış!     İşi bitince de bana gıcık gıcık bakıp "Tuhaf tuhaf bakacağına sür şu adrese "deyip kağıt uzattı. Kağıdı alınca daha fazla muhatap olmamak için sessizce  arabayla onları istediği  adrese getirdim. Tabi yol boyu yaşadığım göz katliamını anlatmak mümkün olamaz herhalde. Hatta bildiğin travma, Psikolojik yardım alsam yeri hani!    Kadınla yine vıcık vıcık yaşadığı ayrılık sahnesinden sonra," şirkete" deyip yine o uyuz sessiz halini aldı. Fakat bu sessizliği fazla uzun sürmedi.   " Doğrusu beni oldukça şaşırttın bu kadarını beklemiyordum?" , haliyle meraktan dikiz aynasından bakıp, " Anlamadım neyi beklemiyordunuz?"  " Ehliyetim var dedin, ama her verdiğim adresi böyle sorgusuz sualsiz hemen bulman beni çok şaşırttı doğrusu" dedi. Haliyle bende  açıklama yapma gereksimi duyup,   " İstanbul’u avucumun içi gibi bilirim desem yalan olmaz Çağdaş bey, babam özel bir şirkette teslimatçılık yapıyordu. Vefaatine yakın rahatsızlanmaya başlayınca ,bende babama yardım etmek için onunla beraber gidip geliyordum. Fakat son zamanlar iyice kötüleşti, emekliliğinin dolmasına da az bir süre kalmıştı. Allah razı olsun şirketin patronu babamı çok severdi ,o yüzden primleri doluncaya kadar babamın yerine ben çalışmama razı oldu.O yüzden İstanbul'da görmediğim semt, girmediğim mahalle kalmamıştır herhalde." dedim o ise dudaklarını bir birine bastırıp,     " Ben merak etmiştim, altından böyle üzücü bir hikaye çıkacağını bilseydim sormazdım. Üzgünüm!" dedi ,sözleriyle de o an gözüme  insan gibi görünmeye başladı.   " Peki niye benim teklifimi kabul ettin. Yani bir önceki şirkette departman müdürüymüşsün, muhtemelen üniversitesi mezunusundur, ne etkiledi senide şoförlüğü kabul ettin" dedi      Tabi dikiz aynasından baktığımda, gözleri sapıkça bakıp ,kendini nimetten sayar haldeydi. İçimden ' ya arkadaş bu pis cenabet kendini dünyanın merkezi sanıyor herhalde" diyerek  geçirip ki o etkilendiğim sebep kendi zannediyor olmalı diyerek düşünüyordum, bu yüzden devirdiğim gözlerle, " Annem için!" dedim. Söylediğim onu memnun etmediği belliydi .Yüzü bozularak, " Annen?" dedi merakla.  " Evet.  Babamdan sonra annemde kalp sorunları belirdi. Gittiğimiz hastane kalp nakli lazım dedi ve oldukça pahalı bir operasyon dedi. Bir senedir benim ve babamın emekli maaşından birikim yaptık fakat anca yarısı oldu, sizde maaşının 5katını veririm deyince"   " Anladım! " deyip camı açtı ve kafasını dışarı çıkardı. Anlattıklarımın paşazadenin içini daralttığı belliydi. Çünkü anlattıklarımdan sonra yine şirkete kadar tek kelime etmeden geldik.  Hayretim şaşsa da durmamla bu sefer ben inmeden kendi kapısını kendi açtı.  Ama kapıyı kapatmadan,     " Öğlen bir yere ayrılma ,bir yere gideceğiz "deyip kapıyı öyle kapattı. Bense arkasından alaylı bir şekilde hıhlayıp " Acaba nereye gidecek ,bak şimdi çok merak ettim. Ne olacak pis cenabet! Bu sefer bari başımı derde sokmasa!" diyerek söylendim tabi haliyle yüzümde ekşidi .        Öğle vaktine kadar şirket içinde olmaya karar verip ,girişte  bekleme salonunda beklemeye karar verdim. Fakat bekleme salonunda elime aldığım dergiyi okurken.   " Hilal hanım !" diyen sesle başımı kaldırıp baktığımda, inci gibi dişlerle bana gülümseyen sevimli Emir'le göz göze gelince çok şaşırdım ve birden heyecanlanmaya başladım. Tabi  ağzımda istem dışı belediye çadırı gibi açıldı. Hızla ayağa kalkıp.   " A!! Merhaba! Emir bey!" dedim anlamsız bir çoşkuyla, ya arkadaş bir erkek bu kadar mı sevimli olur. Kibar centilmen, taş!! Umarım salyalarım akmıyordur şu an!        " Şey ben dün için yine özür dilerim. Siz öyle elinizi cebinize atınca ben sandım ki!" gözlerini muzipçe kısıp,   " Anlamadım ne sandınız! Kötü adam mı?" diyerek gülümsedi. Yalnız o nasıl gülmektir arkadaş. Taş olsa erir hani! " Şey galiba" deyip gülüşüne , gülüş ile karşılık verdim.    Her zaman bu ana bir limon sıkan çıkar zaten, bizim limon sıkanımız ise sinirli bir şekilde" Demek buradasın, seni aradım ama ulaşamadım." diyen Çağdaş bey oldu,  sesi ile yüzüm yine birden ekşirken.     " Aradınız mı?" deyip telefonuma baktım  ve dediğinin gerçekten doğru olduğunu gördüm , aramış hem de birkaç kez, nasıl oldu ise telefonun sesi arka cebimde kısılmış. Nasıl bir Toto varsa  artık bende.   " Şey ben üzgünüm Çağdaş bey! Hemen arabayı getiriyorum." Diyerek hemen  kapıya yöneldim. Fakat çıkarken emir beye, iğneleyici tonda. " Demek mesai saatleri içerisinde ,muhabbet edecek kadar vaktiniz oluyor Emir bey!" diyerek söylendiğini duydum. Tabi dışarı çıktığım için devamını duyamadım.      Arabayı şirketin önüne getirip gelmesini bekledim. Çağdaş efendi kapıda görününce hemen dışarı çıkıp, kapısını açtım. Tabi benim surat sirke satıyor. İçimden 'nasılda azarladı sevimli yavruyu, pis cenabet' diyerek saydırıp durdum. Aynı gıcık suratla da dikiz aynasından ona bakıp, " Nereye gidiyoruz Çağdaş bey!" diyerek sordum. Dartttt beklenen cevap, " Aleyna hanımın evine"  tabi benim hıhlayıp , gözlerimi devirmem kaçınılmaz oldu. " Nedense hiç şaşırmadım." " Neye şaşırmadın?" Yine mi sesli söyledim ben ya ! Bu iç sesime bir ayar çekmem lazım kesin.   " Yani adresi şaşırmam inşallah diyordum" dedim gıcık bir sırıtışla, dediğimi yemese de ,oda zorla sırıtıp," hımmmm!" diyerek ses çıkardı sadece.       Kısa ve yine sessiz geçen yol  sonunda  hatunun evinin önüne gelip durduk. Tabi inip Çağdaş efendinin kapısını açtım. O inince tekrar kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde , Çağdaş efendi ile neredeyse burun buruna geldik. Geri basmaya çalışsam da araba neredeyse totoma zaten yapışık halde olduğu için bu pek mümkün olmadı.      " Şey bir sorun mu var acaba? Çağdaş bey?" dedim sırıtmaya çalışarak  , fakat o dik dik yüzüme bakıp, " Evet bir sorun var! Erkek Fatma, ....... Sorun sensin " dedi, yüzümü incelerken..  " Anlamadım ben ne yapmış olabilirim ki?" diyerek karşılık verdim , şaşkın halde. " Sence? “
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD