Tanıtım.
Gecenin sessizliği odamın duvarlarına çarpıp geri dönüyordu. Perdeleri aralamıştım, ay ışığı içeriye solgun bir huzme gibi düşüyordu. Sırtım pencereye dönüktü. Ellerim kucağımda kenetlenmişti. Bir süredir sessizce bekliyordum. Ne onun geldiğini söyleyen bir ses duymuştum ne de ayak sesleri…
Ama sonra, kapı açıldı.
Tufan içeri girdi. Omuzlarında öfke gibi bir ağırlık vardı. Gözleri karanlığın içinden geçip bana saplandı. Bir an konuşmadı. Ben de konuşmadım.
Sadece birbirimize baktık.
“Tufan…” dedim usulca, sesim boğazımda düğümlenmişti. “Konuşmamız lazım.”
Tufan bir adım attı, sonra durdu. Başını iki yana salladı.
“Konuşacak bir şey yok, Evin,” dedi. “Sadece sus.”
Gözlerim ona takılı kaldı. Sanki içindeki her karanlığı gözlerinden dışarı taşıyordu.
“Ben… Ben anlamıyorum,” dedim. “Ne oldu? Bu ne öfke?”
Tufan dudaklarını sıktı. Gözlerini kaçırmadan konuştu.
“Seni asla sevmeyeceğim,” dedi.
Sanki biri göğsüme sertçe bastı. O cümle öylece içime saplandı. Bir şey demedim, sadece ona baktım.
“Seni sevemem,” diye tekrarladı. “Bunu baştan beri söyledim ama anlamadın.”
“Sana aşık olmamı mı bekledin?” diye ekledi. “Seninle her göz göze gelişimizde içimde bir şeyler çiçeklenecek sandın belki ama… Evin, bu olmadı.”
Nefesim düzensizleşti. İçimde kıpırdayan acıyı susturmaya çalıştım.
“Ben… böyle olacağını bilerek razı oldum,” dedim. “Ama sen bana en azından saygı gösterebilirdin.”
Tufan başını çevirdi. Gözlerinde buz gibi bir yabancılık vardı.
“Sen benim asla hayatımda olmayacaksın,” dedi. “Benim hayatımda bir yerin yok. Olmayacak da.”
Sözleri taş gibi üzerime düştü. İrkilmedim. Geri çekilmedim. Ama gözlerimin içi yandı. Yutkunmakta zorlandım.
“Peki neden evlendin o zaman?” diye sordum, sesim titreyerek.
Tufan derin bir nefes aldı. Sanki bu soruyu duymayı bekliyormuş gibi.
“Senin yüzünden evlendim,” dedi. “Senin yüzünden, Evin.”
Gözlerim büyüdü.
“Benim yüzümden mi?”
“Evet,” diye bağırdı. “Sen bu ailenin namusunu kurtaracaksın diye, herkes sustu. Seninle evlenmem istendi. Çünkü sen… sen benim kuzenimsin!”
Bu kez bir adım attı bana doğru. Göz göze geldik.
“Ben seninle evlenmeyi hiç istemedim,” dedi. “Ama bunu bize dayattılar. Aile, töre, toprak… Her şey senin etrafında döndü. Ve ben de sustum. Kabul ettim. Ama artık susmayacağım.”
Gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Onun önünde ağlamak istememiştim ama yapamadım. O kelimeler, o soğukluk, o mesafe… Beni kırdı.
“Ben bir hata mı oldum senin için?” diye sordum, sesi titreyen bir kadının incinmişliğiyle.
Tufan bakışlarını yere indirdi.
“Hayır… Sen hata değilsin,” dedi. “Ama seninle olan her şey… yanlıştı.”
O anda içimden geçen tek şey çıkıp gitmekti. Ama ayaklarım kıpırdamadı. Göğsümde bir ağrı, boğazımda bir düğümle kalakaldım.
“Tufan…” dedim kısık sesle. “Ben seni istemedim. Bana kimse sormadı. Ama en azından birlikte yaşarken biraz… biraz anlayış bekledim.”
“Bunu da bulamayacaksın bende,” dedi.
Kapıya döndü. Gitmek üzereydi. Ama sonra bir kez daha arkasını döndü.
“Evlenmeden önce bile abiydim senin için, karım olsan da, yine abi olarak kalacağım senin için.”
O gece gözyaşlarımı sessizce içime akıttım.
&&
İki kuzen.
Platonik bir kadın, onu sevmeyen bir adam.
ÇOK YAKINDA SİZLERLE…