9. DERT BİR DEĞİL DÖRT TANE

1866 Words
Saçlarımda bir elin sıcaklığını hissediyordum. Burnumda ise rahatsız edici bir his vardı. Göz kapaklarım ağırdı ama açmayı başardım. İlk gördüğüm babamın yüzü oldu. ‘’Baba!’’ dedim güçlükle. ‘’Kızım.’’ diyerek saçımı okşamaya devam etti. Elim burnuma gitti. Aşırı rahatsızdım ve rahatsızlık veren her ne ise ondan kurtulmak istiyordum. ‘’Bırak.’’ Babam elimi geri indirdi. ‘’Mideni yıkamak için küçük bir boruyu burnundan indirdiler.’’ ‘’Berbat.’’ dedim. ‘’Mecbur.’’ Cevabı kısa ve netti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Ben o aptalın yaptığı mantarları yemeyecektim! Bir de mühendis olacak, zeki olacak bahçede bulduğu mantarı yediriyor. Aptal! ‘’Nerede o?’’ Sesim biraz öfkeliydi. Babam eliyle arkasında kalan perdeyi gösterdi. ‘’Aç göreceğim.’’ Perdeyi açtığında Rasim’i yattığı yerde gördüm. Onunda burnundan içeri girmiş bir hortum vardı. Yanıbaşında Serap teyze bekliyordu. Beni görünce el salladı. Bir de gülmüştü! Başucumda duran masanın üzerinden aldığım açılmamış enjektörü kafasına fırlattım. ‘’Allah seni bildiği gibi yapsın!’’ diye bağırdım ama gücüm yoktu bağırmam kısık olmuştu. ‘’Bilerek yapmadım.’’ diye savunmaya geçti bir de. ‘’Ulan çocuk bile bahçedeki mantarın yenmeyeceğini bilir. Bu akılda mı teknolojide devrim yapacaksın?’’ Elime geçen sargı bezini de fırlattım. ‘’Git kendini öldüreceksen öldür ama benden uzak dur.’’ Bulduğum bir sargı bezini daha elime aldığımda babam engel oldu. ‘’Yeter kızım.’’ ‘’Oğlun yüzünden ölüyordum!’’ diye sitem ettim. ‘’İkinizde iyisiniz. Bilerek yapmamış sakin ol.’’ ‘’Özür dilerim.’’ Rasim’in sesini duyduğumda babam engel olana kadar sargı bezini fırlatıp attım. ‘’Özür diliyormuş! Dileme özür falan istemiyorum.’’ Aptaldı işte bahçeden aldığı bir mantarı yedirecek kadar aptaldı! Yattığım yatağa tekme attım. ‘’Burnum kaşınıyor.’’ diye mızmızlandım. ‘’Bir süre o hortum kalacak doktor öyle söyledi.’’ Yattığım yerde kayarak babama sokuldum. ‘’Ben ölseydim çok üzülüp intikam için oğlunu öldürür müydün?’’ Eli omzuma konduğunda gülerek konuştu. ‘’Bol yağlı kavurma yapardım.’’ ‘’Arada oğlunu da sev ki ilgisiz demeyelim.’’ Babam bu defa Rasim’e cevap verdi. ‘’Senin annen yanında ama Turna’nın yanında sadece ben varım.’’ ‘’Ben ona da annelik yaparım.’’ Serap teyze bizim tarafa geçip yanağımı okşadı. ‘’İstersen bana anne de diyebilirsin.’’ ‘’Benim annem öldü.’’ dedim. Babamı babam olarak kabul etmek kolaydı ama annemin yerine kimseyi koyamazdım. Annem hep benim annemdi. Sözlerimle babamın şefkatli elleri saçlarımda gezindi. En hassas noktamı da en güçlü olduğum anları da bilirdi. Konuyu dağıtmak için, ‘’Ambulansa kim haber verdi?’’ diye sordum. ‘’Nazlıkanat.’’ diye babam cevapladı. ‘’Nasıl yaptı bilmem ona Rasim cevap versin kendi bir şekilde bağlanmış ev adresini vermiş. Ambulans kapıya geldiğinde Ayşin görünce beni aradı Rasim Bey’in evinin önüne ambulans geldi diye öyle haberinizi aldım.’’ ‘’O kuşu Turna’ya arkadaş olsun diye yaptım. Zekası gelişiyor ve sahibinin tehlikede olduğu anlarda onu kurtarmak için emir beklemeden basit kararlar alacaktır. 112 hattına sistemden bağlanıp yardım istemesi zor değil.’’ Bakışlarım Rasim’e çevrildi. ‘’Bana bak bu da mantar işine dönmesin. Filmlerde sahibini korumak için başkalarını öldüren robotlar var öyle bir durumla karşılaşmayalım?’’ ‘’İnsanlara zarar veremez bunu yapacak olursa sistemi kendini imha eder.’’ ‘’İnşallah.’’ dedim pek inanmamış bir sesle. Teknoloji bazen korkutucu olabiliyordu. Hemşire geldiğinde kolumuzdaki serumları değiştirip gitti. Bir arada doktor geldi durumlarımıza baktı. Birkaç gün daha kontrol amaçlı hastanede kalacakmışız. Rasim’i gördükçe boğazını sıkasım geliyordu. Onun yüzünden bir daha ömrümce ağzıma mantar sürmeyecektim. ~~~~ Hastanede geçirdiğim günlerden sonra taburcu olabilmiştik. Eve dönerken yanımda yine babam vardı. Hastanedeyken de hiç tek bırakmamıştı ve Rasim bu yüzden sürekli laf sokmuştu oğlunu hiç görme hep kızına bak diye. Biraz kıskanmış olabilirdi! ‘’Evime dönebilir miyim?’’ diye sordum. ‘’Bir ayı tamamlamadan olmaz.’’ dedi babam. ‘’İyi de Rasim’i seçmeyeceğim neden orada kalmak zorundayım?’’ Babam bir şeye hayır dedi mi o iş biterdi evet olmazdı. ‘’Diğerlerinin yanında haksızlık olacağı için.’’ Oflayarak oturduğum koltuğa gömüldüm. Evin önünde duran arabayla babama bir bakış attım o bakışımdan elli farklı sitemimi aldı ama umursamadı. Arabadan indiğimde hemen arkadan gelen arabadan da Serap teyze ve Rasim iniyordu. Eve girdiğimizde Nazlıkanat uçarak gelip omzuma kondu ama daha çok boynuma sokulmuştu. ‘’Çok korktum ve endişelendim ve panikledim ve özledim. Sarılalım mı?’’ Gülümseyerek sırtının soğuk metalini okşadım. ‘’Duyguların birçoğunu öğrenmişsin.’’ ‘’Bu durumda hangi duyguların hissedileceğini biliyorum ve o duyguların tanımlarını öğreniyorum. Bununla ilgili internetten çok fazla yazı taradım.’’ ‘’O internetten hangi mantarlar yenir hangileri yenmez onları da öğren sonra Rasim’e öğret anlaştık mı?’’ ‘’Anlaştık.’’ dediğinde omzumdan uçarak Rasim’in karşısına geçti. ‘’Sana hemen araştırmalarımı anlatmaya başlayacağım.’’ ‘’Sahibine git yoksa yazılımını hacklerim virüsle doldururum.’’ Nazlıkanat tekrar bana geldi. Bu defa enseme kondu. ‘’Bu tehdit korkutucuydu. Burada saklanabilir miyim?’’ ‘’Korurum ben seni.’’ diyerek elime aldığımda avuç içime oturdu. Rasim’e burun kıvırıp merdivenleri hızlı hızlı çıkarak odama girdim. ~~~~ Günlerin geri kalanı sıradan geçti. Rasim ile her sabah koşuya çıktık günün geri kalanında çalıştı akşamları ise uykumuz gelene kadar sıradan sohbet edip gelecekte kariyerinde yapmak istedikleriyle ilgili konuştuk. Evdeki son günüm geldiğinde kahvaltıdan sonra eşyalarımı topladım. Bu evdeki bir ayım mantar zehirlenmesi dışında güzel geçmişti. Bana zorluk çıkarmamışlardı. Valizlerimi babamın evine götürmek için oradan çalışanlar gelmişti çünkü Rasim’in robotları dışında çalışanı yoktu. ‘’Benim için bu bir ay zevkliydi.’’ dedi Rasim. Geldiğim ilk günden bu yana on kilo vermişti ve bu gözle görülür şekilde fark etmişti. ‘’Mantar olayını unutursam benim içinde öyleydi.’’ diyerek güldüm. ‘’O olayın kararını etkilemeyeceğini umuyorum.’’ Elini uzattığında içtenlikle sıktım. ‘’Ben babamın işlerine patron arıyorum benim için koca değil bu yüzden etkilemez ama sen babamın mirasına mecbur değilsin.’’ Tuttuğum elini diğer elimle de sıkarak iki elimin arasına hapsettim. ‘’Senin yerinde olsaydım çalıştığım yerden ayrılıp kendi markamı kurardım. Bunu yapabilecek cesareti bulmalısın.’’ ‘’Belki bir gün ama babamın mirasını alırsam hemen.’’ dedi. Omzumdaki Nazlıkanat’ı işaret etti. ‘’Arıza yaparsa getir bakarım.’’ ‘’Getiririm.’’ Serap teyze ile de sarılarak vedalaştık. Evden ayrılıp babamın yanına döndüm. Akşam eve geldiğinde beni görünce, ‘’Boşanmışsın.’’ diye dalgasını geçti hemen. ‘’Evet dayanamadım boşandım ama tekrar evleneceğim kocasız kalamam.’’ Kendi söylediğime kahkaha attım. ‘’Kocam da kocam.’’ Yemekten sonra üç ismin yazılı olduğu katlı kağıtları babama getirdim. ‘’Seç sıradaki kişiyi bakalım ben mi şanssızım yoksa o mu?’’ ‘’Seni alan yanar kızım o yüzden onlar düşünsün başlarına gelecekleri.’’ Avucumdaki kağıtlardan birini aldı. Katını açtığında ikimizinde görebileceği şekilde tuttu. FERHAT Babamın mart ayında doğarak iki numaralı olma şerefine erişmiş oğluydu. Babam fazla iri yarıydı bu oğullarına da geçmişti ve hepsi uzun boylu olmuştu. Rasim muhtemelen bir yetmiş beş boyunda falandı Ferhat ise bir yetmiş dokuz olurdu ama diğer iki oğlu bir seksen civarıydı. ‘’Neyse en azından normal kilo standartlarında.’’ dedim gülerek. Ferhat’ın da kişiliğini bilmiyordum ama kulağında küpesi, uzun saçı, boynunda dövmesi olan bir tipti. Serseri görünümlüydü ama Rasim’e nasıl önyargısız yaklaştıysam Ferhat’a da öyle yaklaşacaktım. ‘’Oğluma uyup dövme yaptırayım deme bozuşuruz.’’ Babamın uyarısına, ‘’Müstakbel kocam ne derse o.’’ diyerek cevap verdim. Annesi Açelya teyze gördüğüm kadarıyla oğluna nazaran hanım hanımcık bir tipti. Belki de oğlu babasının gençlik hallerine çekmişti. Evine gidince görecektim artık nasıl biriyle karşılaşacağımı. Babam yatınca kulaklığımı alıp evden çıktım. Bize özel yapılmış mahallenin içinde biraz gece yürüyüşü yapmak istiyordum. Gece hayatına aktığım günleri özlemiştim ama babamın evine döndüğümde ve oğulları arasında yaşamaya başladığımda mecburi bırakmıştım. Şimdi bir bara gitsem biraz içsem sonra yakışıklı birini bulup yatağa atsam fena olmazdı hani! Ama ben ne yapacaktım uslu uslu gece yürüyüşü yapacaktım. Kulaklık kulağımda yürürken Nazlıkanatı’ı bilerek evde bırakmıştım çünkü yalnız kalmak istemiştim. Hafif koşu temposunda ilerlerken başıma çarpanla durdum. Ayaklarımın hemen önünde bir çakmak vardı. Eğilip aldım. Benim Atlas’ın başına attığım çakmaktı. Kulaklığımı boynuma doğru kaydırıp yol kenarındaki ufaklığa baktım. ‘’Uyku saatin geçmedi mi senin?’’ dedim gülerek. Atlas arkasındaki duvara dayanmıştı. On sekiz yaşındaydı ama o da babamdan aldığı genlerle benden bir santim kadar uzundu. Bende kısa sayılmazdım bir yetmiş boyum vardı. ‘’On sekiz olduğum da bıraktım uyku saatini.’’ ‘’Aferin sana.’’ Tekrar koşmaya başladığımda hızıma yetişip yanımda koştu. ‘’Ağabeylerimi boşver gel biz evlenelim onlarda birbirini yesin.’’ ‘’Çocuksun oğlum sen anca abla kardeş oluruz.’’ diyerek ensesine şaplak attım. ‘’Ayrı odalarda kalırız ama mirası ben alırım sen kendi hayatına ben kendi hayatıma.’’ ‘’Öyle bir şey olmayacak ayrıca babam sana tahtını bırakmayacağını söyledi şansına küs.’’ ‘’Ayrımcılık yapıyor sinir oluyorum.’’ dedi sitemle. ‘’Ayrımcılık değil onlardan biri mirası alacak diğerleri o güne kadar aldıklarıyla yetinecek ama sana her türlü belli bir mirası bırakacak burada şanslı olan sensin.’’ ‘’İyi.’’ dese de pek memnun değildi ama babam kararını bu yönde vermişti yapacak bir şey yoktu. Kolumdan tutup ‘’Gel.’’ diyerek kendi evine doğru çekiştirdi. Bahçeye girdiğimizde her yer karanlık içindeydi. Evde terk edilmişlik hissi vardı. Tabi kendisi Volkan ile yaşıyordu. ‘’Çocukken benimle oynadığın zamanları hatırlıyor musun?’’ diye sordu. ‘’Evet.’’ dedim tebessüm ederek. Havuzun başına gelmiştik. ‘’Babam uyuyunca gizlice havuza girerdik sonra Ayşin teyzeye yakalanır azarını yerdik.’’ Aklıma gelen anılarla kahkaha attım. ‘’Havuza girelim diye sen beni ikna ederdin ama bu çocuğu da kendine benzettin diye Ayşin abladan azarı ben yerdim.’’ ‘’Talat Bey’in mahallesi uykuya dalmışken yine yapalım mı?’’ ‘’Yapalım.’’ dedim. Atlas ile abla kardeş olmak çok kolaydı. O da annesinin yokluğunu yaşamıştı ben de sanırım çocukken bu yüzden iki iyi arkadaş olmayı başarmıştık. Üzerindeki kıyafetleri çıkarıp baksırıyla havuza atlayınca ben de onu takip ettim. Üzerimde sadece külotum ve sütyenim kalana kadar soyundum. Utanmıyordum çünkü bikini de külot ve sütyenden oluşuyordu arada fark yoktu. Havuza girdiğimde bir süre suyun altında yüzüp sonra yüzeye çıktım ama çıktığım gibi başımdan geri bastırdı. Elinden kurtulmayı başarıp tekrar sudan çıkarak sırtına atlayıp bu defa ben onu bastırdım. Aramızda gülüp eğlenirken, ‘’Atlas!’’ diye bağıran sesle geleni gördüm. Volkan’dı. ‘’Ağabey!’’ Atlas yüzerek havuzun kenarına ulaşıp sudan dışarı çıktı. Umursamadan havuzun kenarına oturdum. Ağabey kardeş arasına girmeyecektim. Saçlarımdaki suları elimle sıkarken, ‘’Babam sana Atlas’ın olmayacağını söyledi. Senden kaç yaş küçük. Getirmişsin buraya eğlenmene bakıyorsun.’’ Sözleriyle duraksadım. Volkan’a bakışlarım ateş saçıyordu. O Atlas’a ağabeylik yapmış olabilirdi ama ben de ablalık yapmıştım. Onunla aramızdaki tek fark cinsiyetti. ‘’Kullandığın kelimelere dikkat et.’’ dedim sertçe. ‘’Ağabey yanlış anladın.’’ diyen Atlas, ‘’Kes sesini!’’ diye bağıran Volkan ile susmak zorunda kaldı. ‘’Yürü eve senin hesabını ayrı keseceğim.’’ Atlas bana bir bakış attığında başımla gitmesi için onayladım. Kıyafetlerini alıp gidince bende ayağa kalktım. Burada durup kavga etmeyecektim çünkü bu adamla sırası geldiğinde bir ay aynı eve yaşamak zorundaydım belki de uygun olan o olacaktı. Kıyafetlerimi yerden aldığımda gidecekken kolumdan tutup durdurdu. ‘’Bir daha Atlas’a yaklaşıp ondan faydalanmaya çalışma kötü olur.’’ İkimizin de bakışları ateş saçıyordu ama benim öfkem onunkinden ağırdı. Kolumu geri çektiğimde tokadı suratına geçirdim. Attığım tokatla bakışları daha da sertleşti ama umrumda değildi. ‘’Sen de benimle konuşmana dikkat et yoksa kötü olur.’’ diyerek hışımla yanından geçip evden çıktım. Eve giden yolda attığım her adım öfkeliydi. Babamın evine tam vardığımda içeri girecekken beni görüp yanıma geleni fark ettim. Bir bu eksikti! Üzerimde atlet külotla mükemmel durumdaydım. ‘’Sen neden bu halde dışarıdasın?’’ diye bir de hesap sormaya kalktı. ‘’Sana ne!’’ dedim Cihan’a. ‘’İstersem iç çamaşırımla gezerim istersem çıplak gezerim rahatsız olduysan kapat gözlerini.’’ Üzerime doğru adımlayıp eğilerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı. ‘’Henüz kiminle evleneceğini seçmedin ve babamın mirası için en uygun kişi benim ben de sevmesem bile evlenmek zorunda kalacağım bir kadının dışarıda bu şekilde dolaşmasına izin vermem.’’ Göğsünden geri itip evin bahçesine adım attım. ‘’Dert bir değil, iki değil dört tane anasını satayım. Analarınıza çekeceğinize babanıza çekin de huyunuzu bilip hepinize aynı davranayım ben de rahat edeyim.’’ Kapıyı açıp içeri girdiğimde sertçe kapattım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD