Babamın evinden tekrar Rasim’in evine gelmiştim. Bugün geri dönecekti. Telefonda sunumun nasıl geçtiğini sorduğumda gelince konuşuruz deyip geçiştirmişti. Sanırım olmamıştı, heyecanına yenik düşmüştü.
Serap teyze beni gördüğünde güleryüzle karşıladı. ‘’Özlettin kendini.’’
‘’Alışma o kadar buradaki sürem bitiyor az kaldı.’’ dedim.
‘’Belki geri gelirsin.’’ diyerek beklentisini açıkça dile getirdi ama Rasim’i seçmem için diğer kardeşlerin ondan daha kötü olması gerekiyordu.
Beklerken birer kahve içmeye karar vermiştik. Havaalanından da alabilirdik ama onu da istememişti. Nazlıkanat dizimin üzerindeydi. Yapışık ikizler gibi geziyorduk zaten. Demirden sırtını okşadım. Ayağıma çarpan Sarı Bez’le ofladım. ‘’Ayağını kaldır.’’ diyordu bir de ev temizleyen anneler gibi.
Ayağımı yukarı kaldırdığımda bilerek kahvemden birkaç damla yere damlattım.
‘’Sana dikkatli ol demedim mi!’’ diye anında azarı bastı. Söylediğine kahkaha atmıştım. Temizleyip uzaklaştığında ayaklarımı geri indirdim.
‘’Selam.’’ diyen sesle evin dış kapısı açıldı.
‘’Ayy oğlum geldi.’’ Serap teyze koşarak oğluna sarıldı. Yanaklarını sulu sulu öptü.
Görüntüsü dikkatimi çekmişti. Gittiği yerde uzun süre kalmamıştı ama sanırım kilo vermişti. Acaba yemeklerini mi beğenmemişti yoksa diyete mi devam etmişti?
Kahvemi bırakıp yanına giderek annesinden sonra sarıldım. Kilosundan dolayı kollarım tam kavuşmuyordu ama olsun. ‘’Nasıldı? Olmadıysa üzülme başka bir yol çizeriz.’’
Bir anda sarılıp ayaklarımı yerden keserek dönmeye başladı. ‘’Bayıldılar.’’ dedi mutlulukla. ‘’Akıllarını aldım. Bir ay içinde test kullanımlarına başlamak için büyük bir bütçe ayırdılar."
‘’Çok sevindim.’’ dedim mutluluğuna ortak olarak.
‘’Senin yardımların olmasa yapamazdım.’’
Ayaklarım tekrar yere bastığında yanağından öptüm. ‘’O zaman bir öpücüğü hak ettin.’’
Serap teyze de bize katıldı. ‘’Hadi akşam yemeğini dışarıda yiyip kutlama yapalım.’’
‘’Olur gidelim.’’ dedim teklifi kabul ederek.
Hepimiz hazırlanmak için odamıza çekildik. Siyah elbisemi giyip, biraz abartılı bir makyaj yaptım. Odanın kapısı tıklatıldığında, ‘’Gel!’’ dedim.
Rasim yavaşça içeri girdi. Üzerindeki kıyafetlerle kilosunu saymazsak yakışıklı olmuştu. Yüzü aslında güzeldi sadece bedenine bakması gerekiyordu. ‘’Kabul edersen bunu sana Japonya’dan aldım.’’
Elindeki kutuyu aldım. ‘’Teşekkür ederim.’’ Yüzümde bir tebessüm oluşmuştu. Kutunun kapağını açtım. İçinde Japonların kullandığı kültürlerine özgü çubuk şeklindeki saç tokasından vardı. ‘’Çok güzelmiş.’’ Kutusundan çıkardığımda geri uzattım. ‘’Takar mısın?’’
Saçlarımı zaten toplamıştım. Arkama geçtiğinde tokayı tutan elinin titrediğini görünce gülümsemem genişledi. Kızlarla pek muhabbeti olan biri değildi. Ben gelmeden önce çatı katından dışarı çıktığını da sanmıyorum.
Saçımı bağladığım tokanın hemen altından dikkatlice geçirdi. ‘’Kıyafetine pek uymadı gibi çıkarayım mı?’’
‘’Hayır kalsın bu gece kullanacağım.’’ diyerek engel oldum. Aynanın önündeki parfümümü alıp boynumun iki yanına sıktım. ‘’Hazırım, gidebiliriz.’’
Ayağa kalktığımda kolunu uzattı ama tereddüt ediyordu. Bekletmeden kolumu koluna doladım. Serap teyze benden önce hazırlanmış salonda bekliyordu. Merdivenlerden indiğimizi görünce hemen ayağa kalktı.
‘’Sizi bir an önce gelinlikle damatlıkla bu şekilde yürürken de görürüm inşallah.’’
Cevap vermedik. Evden çıktığımızda arabayı Rasim sürecekti. Oturmak için arkaya geçecektim ama Serap teyze beni itekleyerek öne oturtmuş kendi arkaya geçmişti.
Geldiğimiz restoran oldukça şık bir yerdi. Denizin güzel manzarası göz alıcıydı. Yemekleri sipariş verirken Rasim’in bize göre daha hafif yiyecekler seçtiğini gözden kaçırmamıştım. ‘’Diyet konusunda bayağı ciddisin!’’ dedim.
‘’Beş kilo vermişim ama verdiğim sayı bir yana o hafifliği kendimde hissediyorum. Hareket etmek daha kolay geliyor.’’ Bardağındaki sudan bir yudum içti. ‘’Beni seçsen de seçmesen de bu durum devam edecek. Olmam gereken kiloya inene kadar bırakmayacağım ipin ucunu.’’ Masanın üzerinde bana doğru eğildiğinde gülerek devam etti. ‘’Japonya’ya gittiğimde kendimi dev gibi hissettim. Hepsi zayıf, minyon dedim bu böyle olmaz kariyerimde ilerlemek istiyorsam etrafıma uyum sağlamam gerekiyor.’’
Son söyledikleri beni de güldürmüştü. ‘’Aferin dev adam böyle devam edersen yakında cüce olacaksın.’’
Yemeklerimiz geldiğinde yerken elim şarap dolu kadehe uzanınca bir an Nazlıkanat’ı aradım ama yoktu. Dışarı çıkarken yanıma almıyordum. İnsanlar anlayamadığı için garip garip bakıyorlardı.
‘’Serap teyze çok özel değilse babamla nasıl tanıştınız? İki kadını hamile bırakmış bir adamla beraber olmak herkesin kabulleneceği bir şey değil.’’ Pata küte sormuştum ama merak ediyordum.
‘’Babanın o zamanki hallerini bugün görsen peşine takılırdın.’’ dedi gülerek. Sorumdan rahatsız olmuşa benzemiyordu. ‘’Aşırı yakışıklıydı, boy desen sanki basketbolcu, bedeni güreşçiler gibi iri yarı anında dikkati çekiyor üzerlerine bende görünce bakamadan edemedim. Arkadaşlarla eğlenmek için bir gece kulübüne gitmiştik oraya gelmişti. Bütün gece bakıştık durduk şimdi Allah var o zamanlar güzel kadındım. Yine şimdiki gibi balıketliydim ama giyimime, makyajıma çok özenirdim erkekleri koştururdum peşimde.’’
Son sözüyle Rasim öksürünce Serap teyze oğluna bir bakış atıp konuşmaya devam etti. ‘’Talat ile bütün gece bakıştık durduk sonra kalktı yanıma geldi elindeki içkinin birini uzatınca bende geri çevirmedim aldım gecenin sonu Rasim işte. Ben hamileyim diye olduğu yeri bulduğumda Caneda vardı yanında, Açelya benden önce hamile kalsa da benden bir hafta sonra geldi hamile olduğunu söyledi. Talat çocuklarımı bırakmam ama hiçbirinize nikah da kıymam dedi sonrası şimdi olduğu gibi.’’
‘’Babamın etrafa saçtığı spermlerini dinlememiz bittiyse konuyu değiştirin.’’ Rasim rahatsız olduğunu açıkça belli edince biz de uzatmadık.
Yemeğimizi yiyip bitirdiğimizde tatlıya geçtik ama sadece Serap teyze ile ben yedim. Rasim diyet konusunda oldukça ciddiydi.
Eve dönmemiz gece yarısını bulmuştu. Yorgun halde odama çıktım. Nazlıkanat beni görünce etrafımda uçmaya başladı. ‘’Özledim seni, sen de beni özledin mi?’’
‘’Çok özledim.’’ dedim. Üzerimi değişecekken kendini anında kapattı. Pijamalarımı giydiğimde, ‘’Uyan!’’ deyince gözlerinin ela ışığı tekrar yandı. Makyajımı silip saçlarımı açtım. Rasim’in verdiği saç tokasını takı kutuma koydum.
Yastığa başımı koyduğum anda yorgunlukla uyuyakalmıştım.
Sabah uyandığımda rutin hazırlıktan sonra alt kata indim. Etraf sessiz gibiydi ama mutfaktan takır tukur sesler yükseliyordu. O tarafa adımladım. Rasim ocağın başındaydı. ‘’Günaydın.’’ dedim.
‘’Günaydın.’’
‘’Lokmabot nerede?’’
‘’Lokmabot şuan rutin güncelleme için bilgisayara bağlı birkaç saat aktif olmayacak. Annem arkadaşlarıyla dışarıda kahvaltı yapacakmış bende sana kendi ellerimle kahvaltı hazırlamak istedim.’’
‘’Bekliyorum.’’ dedim keyifle.
Yarım saate salondaki masanın üzerine yiyecekleri donattı. Beraber yemek için oturduğumuzda ekmekten bir parça koparıp mantarlı omlete daldırdım. Tadı enfesti. ‘’Çok güzelmiş.’’ dediğimde bir lokma daha aldım.
O da benim gibi yiyordu ama tabi diyet için az yiyordu. Yediği kadar yapmayı da biliyormuş! Mantarlı omlet özellikle mükemmeldi. Ondan çok ben yemiş bitirmiştim.
Kahvaltıdan sonra sofrayı ben topladım. Bulaşıkları musluğun içine bıraktım. Lokmabot geldiğinde hallederdi.
İçeriz diye kahve yaparken karnımda hissettiğim ağrıyla iki büklüm olup kaldım. Regl dönemim mi gelmişti? Onun ağrısı gibi değildi ama anlayamamıştım. Kahveyi bırakıp odama tuvalete çıktım. Karnımın ağrısıyla klozete son anda oturdum.
Bağırsaklarım tamamen boşalmıştı ama yetmemişti üzerine bir de kusmaya başlamıştım. Nazlıkanat dışarıdan kapıyı gagalayıp yardım isteyip istemediğimi soruyordu.
Ellerimi, yüzümü yıkayıp güç bela dışarı çıktım. Rasim’in odasından da öğürme sesi geliyordu. Bakmak için ilerledim. Terliyordum ama aynı zamanda üşüyordum. ‘’Rasim!’’ dedim kapıya vurarak.
Bir süre sonra kapıyı açtı. ‘’Berbat haldeyim.’’ dedi.
‘’Aynı durumdayım.’’ Bir anda her şeyi bulanık gördüm. Düşmemek için sonra anda kapıya tutundum. ‘’Yemekte bozuk bir şey mi vardı?’’ diye sordum.
‘’Hepsi tazeydi hatta mantarları bahçeden kendi ellerimle topladım.’’
‘’Allah senin belanı versin.’’ dediğimde ayakta duramadım yere düştüm. Gözlerim tamamen kararmıştı artık hiçbir şey göremiyordum. Ondan çok ben yemiştim ve ondan daha fazla etkilenmiştim. Ölecek miydim? Bütün hayatım bu kadar mıydı?
Rasim’in öğüren sesini duydum sonra seslerde derinden gelmeye başladı.
‘’Turna!’’ diyen Nazlıkanat’ı kolumda hissettim. Onun sesi de aynı derinlikteydi. Görme yetim gibi duyma yetim de gidiyordu.
‘’Ambulans!’’ dedim harflerin dolandığı dilimle güç bela sonrasında dipsiz bir karanlığa doğru sürüklendim.