Kısım 1
Bölüm 3/2
Bıçak
•••
Karaca klimayı açarak sıcaklığı ayarlarken sanki araba kendi malıymışçasına rahattı. Madem kaçırılmıştı utanma duyusuna da gerek yoktu. Birkaç saniye içinde, sıcak hava üflemeye başlayan klima başlıklarının hepsini kendine doğru çevirmişti, hatta Tamer’e üfleyenleri bile kendisine doğru ayarlamıştı.
Ayaklarındaki kesikleri boş vererek arkasına yaslandı. Aklına her şeyin nasıl da hızlı olup bittiği düştü. Ne karar verdiğini hatırladığı an zihnine hücum eden düşünceler altında ezildi.
Cihan. O canavar.
Rüya. Hiç tanımadığı o kız.
Kız o canavarın elindeydi. Kim olduğunu hiç bilmiyor olmasına rağmen Karaca kalbinin sıkıştığını hissetmişti. O canavarın elinde masum bir kız vardı. O canavarın kıza yapabileceği kötülükler... onları düşünmek bile istemiyordu.
Kızla aynı kaderi paylaştığını fark etti ansızın. Tek fark kızı kaçıran gerçek bir canavardı. Dünyaya asla gelmemesi gereken korkunç bir adamın, ağabeyinin eline düşmüştü Rüya. Tamer her ne kadar kan dondurucu olursa olsun, Cihan insafsız bir canavardı. O cehenneme girdiğinde şeytanlar dahi bir deliğe saklanırdı.
Bu düşüncelerle sıcak hava doğrudan ona vuruyor olmasına rağmen oturduğu koltukta titredi. Kaçırılmış da olsa, korkmuş ve dehşete düşmüş de olsa kızın kurtulması için ne yapabiliyorsa yapacaktı.
Bunu düşünürken aniden donup kaldı. O ana dek aklına gelmeyen, şoktan farkına varamadığı bir şeyi fark etmişti. Tamer Cihan'a şantaj yapacaktı. Karaca’yla. Ve bu da artık kızın ondan saklanamayacağı, artık ondan kaçamayacağı anlamına geliyordu. Yıllar sonra, yıllar sonra Tamer gelip kızı ortaya çıkarmıştı.
Bunu idrak ettiği an beyninden vurulmuşa döndü, nefesi boğazına tıkandı ve can havliyle eli pencerenin düğmesine giderek camı açtı. Soğuk hava üzerine hücum etse de yetmemişti. Gözlerini sımsıkı yumarak boğazına çöken yumruyu geri gönderme isteğiyle yutkundu.
Kızın nefes almakta güçlük çekişini, gözlerini kapatarak başını koltuğa gömüşünü gören Tamer onun ikinci bir kriz geçiriyor olduğunu zannetti.
"İyi misin?" Diye sordu gergin bir sesle.
Soruyu duyduğuna dair hiçbir tepki göstermediğini gören adam arabayı boş sokakta durdurdu ve kıza döndü.
"İyi misin? Sorun ne?" Dedi. Eli kızın sol omuzuna gitmiş, kendisine gelmesi için sallamıştı.
Eli omuzunu kavradığı an kızın gözleri sonuna kadar açıldı ve korkudan irileşmiş gözbebekleriyle adama baktı. Aynı anda adamdan uzağa, arabanın kapısına doğru çekilmiş, sırtını yüksek sesle arabanın kapısına vurmuştu.
Onun bu ani tepkisi adamın da şaşırmasına neden oldu. Eli hareket etmekten korkarcasına havada asılı kaldı.
Karaca kesik kesik, hızlı nefesler alıp verirken Tamer'in dumur olmuş gözleriyle karşılaştı. Adamın eli yavaşça aşağıya düştü ve kaçar gibi, kızın gözlerinden çekti bakışlarını.
Kızdan tarafa bakmaksızın, " Astım hastası mısın?" Diye sordu. " İlaca mı ihtiyacın var?"
" Panik atak." Diye yanıtladı çatlak bir sesle. Adama bunu söylemek istememişti ama o an kendine hâkim olmak büyük bir savaştı. Tamer’den çok kendisine, " İyiyim." Diye telkin etti.
Tamer birkaç uzun saniye boyunca onun kesik ve düzensiz nefeslerini dinledi. Karaca ellerini nereye koyacağını bilemiyormuş gibi açıp kapıyor, dizlerine siliyor, sürekli hareket ettiriyordu.
Adam o panik dolu hareketleri görmeye tahammül edemeyerek derin bir soluk aldı. Aklına gelen tüm düşünceleri o anda düşünmeyi reddederek kızın varlığını yok saydı. Gerginliğini ele veren tek şey direksiyonu sımsıkı kavramaktan beyazlayan eklemleriydi.
Karaca da yavaşça koltuğa geri kaydı. Aralarındaki sessizlik kurşun gibi ağırdı.
Dakikalar saniyeleri kovalayarak akıp geçti. Yaklaşık on beş dakikanın sonunda Karaca yolun ilerisinde tanıdık mavi ve kırmızı ışıklar gördü. Başta ne olduğunu anlayamamıştı ancak hemen ardından bu ışıkların bir polis arabasına ait olduğunu fark etti. Yolda polis çevirmesi vardı.
Bakışlarını Tamer'e çevirdiğinde adam ağızında kızın duyamadığı bir şeyler mırıldanıyordu. Muhtemelen bir küfürdü. Karaca’nın beklediğinin aksine Tamer bir yere kaçmaya çalışmadan, çevirmeye doğru sürmeye devam etti. Çevirmeden önceki son sapağı kaçırmışlardı, Tamer bilerek sapaktan girmemişti.
Yan gözle Karaca’ya bir bakış attı.
" Eğer ters bir hareket yaparsan, emin ol o polisler seni benden kurtaramaz. O yüzden sakin dur, hiçbir şey belli etme. Soru sorarlarsa bırak ben konuşayım. Eğer kaçmaya kalkışırsan, yapacağım ilk şey geri dönüp yatağında mışıl mışıl uyuyan o herifi gebertmek olur."
Karaca öfkeyle ona baktı.
" Anlaşma yaptık." dedi sertçe. " O kızı kurtarmanıza yardım edeceğimi söyledim. Kaçmak gibi bir derdim yok."
Adam umursamazca omuzlarını silkti.
" Olmasa iyi olur. Sonuçlara katlanacak olan sensin." Bu son sözleri Karaca'yı taşa çevirmeye yetmişti.
Yolun ortasında duran polislerden biri arabanın içine fenerin ışığını tutarak kenara çekmesini işaret ederken yüzüne sakin bir maske geçirdi Tamer ve ikiletmeden arabayı sağa çekti. Polis memuru yaklaştığında camı aşağı indirmişti.
" İyi akşamlar." dedi memur.
" İyi akşamlar memur bey."
Polis arabanın içine şöyle bir bakarak, " Ehliyet ve ruhsat." istedi.
Tamer torpidoya uzanıp çıkarttı.
"Buyurun."
Ehliyet ve ruhsatı alan memur başını sallayarak arabadan uzaklaştı. İki metre ötedeki ekip arabasına giderek diğer polislere bir şeyler söyledi.
Karaca oturduğu koltukta hiç kıpırdamadan duruyordu. Oysa kaçış şansı tam önündeydi. Tek bir çığlığıyla adamın elinden kurtulmuş olurdu.
Ama... Ama eli kolu bağlıydı. O kıza yardım etmek zorundaydı. Onu Cihan'ın ellerinde bırakarak yaşayamazdı. Ve bundan da önemlisi, Ayaz'ın hayatını tehlikeye atamazdı.
İki dakika kadar sonra polis ehliyet ve ruhsatla geri döndü. Onları Tamere uzatıp,
" Alkol var mı?" diye sordu.
Tamer duraksamadan, " Yok." dedi. Bunun üzerine polis elindeki alkol metreyi adama uzattı.
" Üfleyin." diye talepte bulundu. Tamer güçlü bir nefesi alete üfledi ve memur aletin ekranını incelerken sakin kaldı.
Memur alkollü olmadığından emin olduğunda tekrar başını sallamıştı. Ancak gidebileceklerini söylememişti. Gözleri, bir kez daha Tamer’e ve hemen ardından Karaca’ya döndü. Karaca sabit kaldı.
Polisin bakışları Karaca’yı baştan aşağı süzdü. Üzerindeki penguenli yatak pijamalarını ve dağılmış saçlarını görmüştü. Karaca kasılarak memurun bir şeyler söylemesini bekledi. Memurun bakışları uzun bir an daha kızın üzerinde kaldıysa da sonunda Tamer’e döndü.
" Gidebilirsiniz. İyi akşamlar."
Tamer başını sallayarak, " İyi görevler." dedi ve sonra arabayı çalıştırıp yavaşça çevirmeden çıktı.
Adamın bu sakin ve rahat tavrı Karaca'yı şakına uğratmıştı. Sanki yan koltuğunda daha bir buçuk saat önce kaçırdığı bir kız yoktu.
" Çığlıklar atarak kaçacağını düşünmüştüm." dedi Tamer tekrar yola karışırken. " Ama hiçbir şey çaktırmadın."
" Kaçmaya çalışmayacağımı söylemiştim." Diye yanıtladı sert bir sesle.
Saniyeler geçti ve Tamer sessiz kaldı. Kıza inanıp inanmadığı hakkında yüzünden hiçbir şey okunamıyordu. Sessizlik içinde yol aldılar. Yaklaşık on dakika sonra araba ara sokaklardan birinde durdu.
Tamer, "Geldik." Diyerek arabayı park etti.
" Nereye getirdin beni?"
" Bir süre evimde kalacaksın."
Kızın başka bir şey sormasına fırsat vermeden aşağıya indi. Karaca aynısını yaparak adamın ilerlediği apartmana baktı. Sokakta tek bir lamba yanmıyordu ve apartmanın hatlarından başka bir şeyi seçmek imkansızdı. Sokak gibi apartman da ıssız ve yıpranmış görünüyordu.
Adam binanın girişinde durakladığında Karaca onun kendisini beklediğini anlayıp ilerledi. Genç kız yaklaşırken Tamer cebinden telefonunu çıkarıp telefonun fenerini açtı.
" Al, sen tut." Diyerek telefonu kıza uzattı.
Karaca telefona şüpheli bir bakış atarak aralarındaki mesafeyi korudu. Tamer onun temkinli duruşuna öfkelenerek telefonu alması için salladı.
" Kat ışıkları yanmıyor. Al şunu." Diye sabırsız bir sesle tekrarladı.
Bu sefer Karaca ikiletmeden olabildiğince uzaktan telefonu Tamer'in elinden kapmıştı.
Adam onu beklemeksizin karanlık girişten içeri daldığında sanki bir halatla ona bağlanmış gibi peşinden gitti.
Adamın nasıl olup da karanlıkta merdivenleri çıkabildiğini düşünerek ışığın aydınlattığı kirli merdivenleri tırmandı. Merdivenler çık çık bitmiyor, sanki karanlığın içinde çoğalıyorlardı. Kız gerçekten de sonunun gelmeyeceğini düşünmeye başladığında onun durduğunu gördü. Işık Tamer’e çarptığında bir kapının önündeydi ve cebinden tek bir anahtar çıkarmıştı.
Adam telefonun ışığında kapıyı açıp içeri girerken Karaca kendisini tavşan deliğinden yuvarlanıyormuş gibi hissederek eşikten içeriye attı adımını.
Tamer ışık düğmesine bastığında, Karaca gördüğü ev karşısında şaşkınlıkla bir nefes çekti. Gecenin tüm şaşkınlığının yanında bu oldukça hatıra değerdi.
Adamın evim dediği yer eski, yıkık bir çatı katıydı ve en yüksek yerinde bile tavanla adamın başı arasında kalan mesafe yarım metreden fazla değildi. Kapı arkasından kapanırken Karaca nasıl bir delikten içeri düştüğünden ve bundan sonra neler olacağından korkarak Tamer’le yüz yüze geldi...