DİCLE Demir’in karşısında duruyordum, onun yüzündeki o derin acı ve şaşkınlık ifadesi beni derinden etkiliyordu. Gözleri genişlemiş, alnında biriken ter damlası burnunun ucundan aşağı süzülüyordu. Ne bir söz söylüyor ne de en ufak bir hareket yapıyordu. Elimi yavaşça bacağındaki bıçağın üzerinden çektim. “Eğer bir daha böyle bir hadsizlik yaparsan, gelecek sefere bıçağı daha yukarı saplarım, sonuçları senin için çok daha ağır olur,” dedim. Ardından onu orada bırakıp kapıya yürüdüm. Dışarı çıktığımda titreyen elimi göğsüme, hızla çarpan kalbimin üzerine koydum. Kalbim göğsümden fırlayacak gibi atıyordu. Bu sadece yaşadığım anın heyecanı değildi. Onu yaraladığım için içimde bir sızı vardı, ama bu sızı pişmanlık değildi. Hak etmişti. Onunla aynı çatı altında yaşamaya razı olmam, bu berdel

