“Tamam, bekliyorum,” dedi Yonca. Ardından, sesinde bir endişe tınısıyla ekledi: “Umarım yakalanmam. Hem Demir Ağa’ya, hem de duyulursa bizimkilere rezil olurum. Altemur canıma okur vallahi.” “Merak etme kimseye canına okutmam. Asıl rezillik Demir’in yaptığı!” dedim, öfkem sesime taşarken. “Söyleme böyle!” Yonca’nın tereddüdü, beni daha da sinirlendirmişti. Sanki bu iğrenç oyunun suçlusu benmişim gibi hissettiriyordu. Yonca, durgun bir sesle, “İnşallah pişman olmayız,” dedi. Tam o sırada ses tonu değişti, heyecanla, “Aha, gördüm! Ana yola çıktı!” “Sakın gözden kaçırma,” dedim, “Dikkat et, kendini fark ettirme.” “Tamam,” dedi “Ben çocuklara bir bakayım, birazdan seni arayacağım,” diyerek telefonu kapattım. Çünkü Sonat ve Ömür hâlâ salondaydılar ve onlara döneceğimi söylemiştim. Onların

