Ya Berdel Ya Ölüm!

1391 Words
Züleyha Aksoy Abimin dediği şey ile ortama bir gök taşı düşmüştü sanki. Daye elini göğsüne atmış, annem ise donup kalmıştı Babamı söylemiyorum bile gözlerinden alevler çıkıyordu. “Züleyha” diye beni çağıran abime ‘sen ne yaptın?’ bakışları atarak döndüm. Kafasını sağa eğdi. Kucağında ki kızın neden baygın olduğunu sormaya fırsatım dahi olmamıştı. “Hemen yukarı odaya çıkarın” dedim sadece. Ben ne yapabilceksem artık. Aksel aşireti ise çok huzursuz olmuştu. Burada kız kaçırmanın iki bedeli vardı. İkisi de bizim asla istemeyeceğimiz sonuçlardı. Ancak abimin bunları düşünmediğini anlamamak için salak olmak lazımdı. Adının Meva olduğunu öğrendiğim kızı misafir odasından birine yatırdılar. Hemen tansiyon ve şeker aletini alıp yanına gittim “Siz çıkın” dedim odada bekleyen insanlara. Annem abimin kolundan tutup dışarı öfkeyle çıkardı. Daye, söylemiş olamam rağmen gitmemişti. Sanki ne olduğunu merak diyordu. Umursamadan tansiyonunu ölçtüm. Çok düşüktü ve büyük ihtimalle o yüzden bayılmıştı. Ayağa kalkıp abimin yanına gitmek istedim ama Daye kolumdan tutup durdurdu. Gözlerinde anlayamadığım bir duygu vardı. Yüzü hiç görmediğim kadar karanlık ve anıların yükünü taşıyormuşcasına gergindi. “Ne oldu Daye?” diye sordum. Gözleri Mevadaydı. Derince yutkunduğunu duydum ilk başta, gözlerini kapatıp açtı. Yönünü tamamen bana çevirdi “Bu kız...bu kız kimlerden bilir misin sen?” başımı iki yana salladım “Bilmiyorum Daye!” diye cevapladım. Başını salladı, şalını düzeltti ve bir şey söylemeden çıktı. Bende arkasından çıkmak istedim ama kıza son kez bakma isteğime karşı koyamadım. Bundan sonra ne olurdu bilmiyorum ancak içimde sıkıntı çoktan baş göstermişti. Odadan çıkıp evde ki çalışanlara ilaç ve tuzlu ayran getirmelerini istedim. Biraz da yiyecek. Güçsüz düştüğünden olsa gerek tansiyonu bu derece düşmüştü. Merdivenlerden inerken avludan gelen seslere kulak kesildim “Sen nasıl yaparsın bunu Rezan! Sonuçlarını düşünmeden nasıl hareket edersin!” diye bağıran babam ile duraksadım. Evde kıyamet kopacaktı. Bunu biliyordum elbette. “Bu kız kimlerden de hele” diye bana sorduğu soruyu sordu Daye. Artık kayıtsız kalamadığımdan yanlarına doğru ilerledim. Gerçekten ilginç bir akşam oluyordu. Benim bildiğim kadarı ile abimin bir sevgilisi falan yoktu. Olsa ben kesinlikle anlardım. Saklayamazdı zaten o böyle şeyleri. “Kıraçlılardan” dedi zorlukla. Dediği şeyin normal olmadığını biliyor gibi çıkmıştı sesi. Dayenin yüzü gözle görülür bir şekilde kızardı. Kaşlarını derince çattı “K-Kimlerden dedin?” “Kıraçlı aşiretinin kızı. Meva Kıraçlı” “Oğul...” “Bundan sonra yapılacak bellidir...” dedi bana bakarak babam. Başımı iki yana salladım. Beni gözden çıkaramazlardı. Bu kadarını yapamazlardı artık. Gözlerini kaçıran babama sadece hayal kırıklığı ile baktım. Bu gece zaten istemediğim bir adamın yüzüğünü takmıştım parmağıma birde bunu mu istiyorlardı yani? “Sen bunu ansıl yaparsın? O kızı benim evime nasıl getirirsin Rezan? Bunu nasıl yaparsın?” “Ana sakin ol! Artık yapacak bir şey yoktur!” “Kes! Bunlar hep sizin yüzünüzden oldu. Başka kız mı yoktu ha? Koskoca Diyarbakırda başka kız mı yoktu da o Kıraçlıların pis soyunu soyumuza kattın ha?” Daye abimin yakasına yapışmış hesap soruyordu. Şaşkınlıkla baktım bir süre. Kenarda gözleirnden sessizce yaş akıtan annemin yanına ilerledim “Kim bu Kıraçlılar? Neler oluyor anne?” başını iki yana salladı. Elini ağzına kapattı “Çok kötü Züleyha...Çok kötü” “Götüreceksin o kızı geri!” dedi Daye, hiç itiraz istemeyen ve daha önce duymadığım sert bir sesle. Abim bu tavıra boş bir bakışla karşılık verdi “Bunun mümkün olmadığını biliyorsun Daye. Kaldı ki...bütün Diyarbakır duymuştur bile” “Nasıl da kolay söyledin öyle? Ulan kardeşin ne olacak?” bu soru ile abimin bakışları bana döndü. Dudaklarını birbirine bastırdı “Serhatla nişanlandı değil?” diye sordu. Biliyor olmasına şaşırmıştım ama bugün için artık şaşırma kotamı doldurmuştum. Ses etmedim bu yüzden. “Yine de peşini bırak...” babamı cümlesi bir anda camı delip geçen kurşun sesi ile bölündü. Ağzımdan bir çığlık koparken aynı saniyelerde başımızı yere eğdik. Abim ve babam bellerinde ki silahı çıkartıp avluya çıktı. “Allahım sen sonumuzu hayır et” diye dua etmekten başka bir şey gelmiyordu elimizden. Bir süre daha kendimizi korumada bıraktık ancak silah sesinin devamı gelmeyince ayaklanıp dışarı çıktık. Dışarda neredeyse 50 adam vardı. Ben trabzanlara tutunmuş bakarken bakışalrım birinde sabit kaldı. Neredeyse iki metre olan bir adam, heybeti ile herkesi yerinde pıstımıştı ama bir kişi onun karşısındaydı. Abim, Rezan! Ağırca yutkundum. İkisi de biribirine öldürücü bakışlar atıyordu. İlk atak adının ne olduğunu bilmediğim adamdan geldi. Silahını kaldırıp abimin alnına dayadığında yüreğimin korkuyla sıkıştığını hissettim. Ellerim ve ayaklarım titremeye başlamıştı. “Jehat! İndir silahını!” “Mevayı kaçırdın!” dedi o adam. Sesinde ki karanlık insanı korkutacak cinstendi.Geri adım atmak şu yana dursun sert bir adım daha attı abime doğru. Abim yerinden kıpırdamıyordu. “Sence ben...bunu yanına bırakır mıyım Rezan Aksoy?” “Ne yapabilirsin Jehat? Tek yapabileceğin beni ve kardeşini öldürmek olur...ki bundan korkmadığımı bütün Diyarbakır bilir” Annem artık dayanamıyor olacak ki terasta ki koltuğa yığıldı ben yanına gitmekle meşgulken duyduğum şey ile kaskatı kesildim. “Seni öldürmeyeceğim Rezan! Çoktan karar çıktı. Berdel olacak!” “Allahım!” diye feryad eden annem “Züleyha Olmaz!” diye karşı çıkan Daye ile bakıştık. Gerçi olmazdı, bunu yapamazlardı. Serhat ile nişanlıydım, bunu isteyemezlerdi. Kaçtığım evliliğe bu şekilde sığınacağım aklımın ucuna dahi gelmezdi. “Olur Dila Ana olur!” “Ben nereden senin anan olurum deyyus!” diyerek bastonunu yere vurdu Daye. İşte o an...o an ilk defa göz göze geldim Jehat denen adam ile. Orman yeşili gözleri, buradan belli olan çenesinde ki gamze ve hemen o çukurda ki beni ile bakıştım bir süre. Nefesimin kesildiğini hissettim. Üzerinde ki ağırlık beni köşeye sıkıştırmıştı sanki. Hemen çevirdim bakışlarımı, büyük kapının tekrar açılması ile bakmamak için büyük bir savaş verdim içimde. “Kızım Züleyha, Serhat Aksel ile nişanlandı bugün. Berdel mümkün değildir. Ancak ağalar mecilisi kabul ederlerse Kardeşimin kızı daha bekardır” “Benim işim sizinle Raber Ağa! Size yarına kadar müsade...” silahını indirmişti. Herkesin yüreği ağzında atıyordu. Başını bir kere bile yere eğmemişti. Hüküm ondan çıkıyormuş da herkes uymak zorundaymış gibiydi. “Ya kızın ile berdel olur ya da...kendi kardeşim ile biricik oğlunu gözlerimi kırpmadan öldürürüm” Ne kadar kolay söylemişti öyle? Tek bir baş işareti ile avluda biriken kalabalık dağılmıştı. Büyük kapıdan çıkan heybetli gövdeye baktım, Saçlrını düzeltmiş, gözlüğünü gözüne yerleştirmiş ve şoförünün açtığı kapıya büyük bir özgüven ile yerleşmişti. Kimdi bu Jehat Kıraçlı? Daha önce ne adını duymuştum ne de görmüştüm? Sanki buradan biri değil gibiydi. Hemen hemen ağa çocukları biribirine benzerdi. Hepsinde takım elbise, ellerinde tesbih ve dünyayı ben yarattım havası. Ama bu adam öyle değildi. Ağalığına değil kendine güveniyordu. “Şimdi ne olacak? Züleyhayı o aileye ölürümde gelin vermem!” gözlerimi devirmeden edemedim. Sanki beni çok düşünüyormuş gibi birde dediği şeye bak... “Olmaz! Ölürümde Züleyhayı onlara vermem!” Abimin korkusunu görebiliyordum. Merdivenlerden hızla inip yanına gittim “Abi, bir şey olmaz merak etme!” dedim ona destek olmak istercesine. Şevkatle baktı bana. Elini saçıma atıp okşadı biraz “Uyanmış mıdır?” diye sordu. Kimi sorduğunu anlamıştım “Bilmem bakalım” diyerek içeri çekiştirdim. Sıkıntılı bir nefes verdi ve beni durdurdu “Züleyham! Merak etme seni koruyacağım” dedi. Mahçup haline dayanamıyordum “Biliyorum...Bugün takılan yüzüklerin kurtarıcım olacağını düşünmezdim” “Eğer haberim olsa ona da izin vermezdim” “Biliyorum. Neyse şimdi düşünmeyelim onu..hadi gel” Mevanın odasına gittiğimizde yeni uyanmış olduğunu gördüm. Abim kaşlarını çattı, konuşmadı. Meva başını yere eğdi “B-ben...” konuşamıyordu. Zorlamadım “Nasılsın?” diye sordum onun yerine “İ-iyiyim” “Abin geldi! Dedi ki...berdel olmazsa bizi öldürürken gözünü bile kırpmazmış” Meva seslice yutkundu. Yüzü kızardı. Yanaklarından bir damla göz yaşı usulca aktı. Daha fazla yanlarında durmak istemediğimden araya girdim “Ben gideyim” dedim ve abime göz kırpıp çıktım. Odama ilerlerken içimde ki huzursuzluk büyüdü. Kimseye belli etmemeye çalışsam da bu işin sarpa sardığını görüyordum. İçimden bir ses ise bu kabağın yine başıma patlayacağını söylüyordu. Odama girip kapımı kapattım. Sırtımı dayadım ve ellerimi de kalçamın arkasına destekledim. İki gün içinde sakin dünyamız tepe taklak olmuştu. Kendimi çok yorgun, üzgün ve sıkışmış hissediyordum. Kafamın içinde ki düşünceler savaş içindeydi. Bir tarafta hiç rızam olmadan gerçekleşen nişan, diğer tarafta Jehat Kıraçlının tehditleri... Düşünmekten beynim çatlayacaktı neredeyse. Sıcaktan da bunalmıştım. Bayoya girip soğuk bir suş aldım. Odama girdiğimde telefonumu elime aldım. Yarın stahım vardıü hastanede olmam gerekiyordu. Bütün her şeye rağmen mesleğimden vazgeçmek istemiyordum. O benim tutunduğum tek daldı. Takvime girmek isterken ekrana bir anda tanımadığım bir numaradan bildirim düştü. Açtığımda elim ayağım bir birine dolaştı. Gözlerim kocaman açıldı. Nefesim istemeden hızlanmıştı. 054********: Yarın sabah seninle konuşmamız gerek Züleyha Aksoy! Jehat Kıraçlı Derince yutkundum. Bu da ne demekti?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD