Elif, hayatındaki en büyük dönüşümün ortasında, ailesinin etrafında oturmuşken bir anda derin bir sessizliğe gömüldü. Annesinin, Cem'in evlenme teklifine dair koyu bir heyecanla konuşması, Elif'in içindeki bulutları daha da yoğunlaştırıyordu. "Ne güzel bir genç. Ailemize ne kadar yakışıyor," diye mırıldanıyordu annesi. Söylenen her kelime, Elif'in üzerinde ağır bir baskı haline geliyordu. İçsel huzursuzluk, gözlerinin derinliklerinde dalgalanıyordu.
Cem, herkesin idealine oturan bir genç adamdı. Konuşkan ve karizmatik, alışılmışa uygun, pek çok genç kızın hayallerini süsleyecek bir kişilik sergiliyordu. Ancak Elif, Cem ile tanıştığında içindeki can sıkıntısını hissetmişti. Cem onun için daha önce var olan dertlerin kaynağı gibi görünüyordu; sevdalı bir aşk ve duygusal bir saplantı arasında gidip geliyordu. Cem'in ona duyduğu belirsiz sevgi ve bunun arkasındaki baskı, Elif'in ruhuna sirayet eden bir ağırlık halini almıştı.
Elif, Ali ile olan aşkını düşündüğünde dolunayın aydınlattığı geç saatlerin huzurunu hissederdi. Ali, onun kalbinin derinliklerinde dolaşan sezgisel bir ruh gibiydi. Huzur verici bakışları ve ona hissettirdiği özgürlük, ruhunu saran tüm karamsarlıkların yerini alıyordu. Ali ile geçirdiği zamanlar, düşünceleri üzerinde bıraktığı etki, bir tuhaflık yaratıyordu. Duyguların dışında, geleceğine dair belirsizlikte Ali'nin yanındayken bulduğu güven, hayatın karmaşasından kaçış noktasıydı.
Fakat Cem'in ailesi Elif'i saplantılı bir şekilde kafasına sokmuştu. Cem'in bakışları altında her zaman bir amaç vardı; Elif'in hayatında isteyen bir figürle hem kendi neslinin geleneklerine uygun, hem de toplumun gözünde "doğru" bir ilişkiyi görebilmesine kılavuzluk ediyordu. Elif, bu ruh haliyle içsel bir fazlalığa dönüşen çatışma ve zorunluluğun içinde sıkışıyordu. Kalbinin iki parçaya bölündüğünü hissettiği o an, her şeyin nasıl ilerleyeceğini anlamak için bir karar vermesi gerektiğini düşündü.
Bir gece, hissettiği çöküş diğerlerinden daha derindi. Elif, yıldızların altında yalnız yürümeye karar verdi. Varlığın ve kaybolmanın sevinci, onu gece boyunca dolaşmaya itti; düşüncelerinin kabuğunda yeni umutlar yeşermeye çalışıyordu. Ancak merakla yanına çağıran yeni sıkıntıların yaşandığı yeri hapseden gelenekler tam da onu bekliyordu. Annesinin sesindeki hüzün, Cem'in keskin bakışları ve Ali'nin gözlerindeki sevgi hepsi birlikte zihninde dönüp duruyordu.
Ali ile geçirdiği bir akşamı hatırladı. Sevinçle gülüşmeler, lakaplar, o anki sıcak göz bağlantıları, kalp atışlarını deneyimleme bulmuşken, Cem ise Elif'in özgürlüğünü sınırlayan bir armadan daha güçlüydü. Ali, her zaman onun yanındaydı; ne olursa olsun, Elif için mücadele edecek kadar kararlıydı. Cem ile olan ilişkisi ise, çekimser kalmaları sonrasında anlaşmaya kloz iradesi yaratan bir sarmala dönmüş gibiydi.
Tüm bu düşünceler arasında gidip gelirken, Elif, yolların iki ayrı yere ayrıldığı önünde bir virajda durmuştu. Ailesinin beklentileri, Cem'in saplantılı tavırları ve Ali ile olan beklenmeyen aşkı; hepsi içini kemiren bir ruh hali oluşturmuştu. Ali'ye karşı olan duygusal bağı, Cem'in işgal ettiği alanı giderek daraltmaya başlamıştı. Kalbinin çırpınışı, Ali'ye daha fazla çekilmeyi arzularken Cem'in evlilik talebi gibi görünürken, aslında Elif'in kalbinde bir yangın durmadan alevleniyordu.
İçe kapanarak kalan saatler, iki adam arasında gidip gelen kaybolmuş bir ruhun özlemiş ve yerle bir olmuş olduğunun bilincine varıyordu. Uğultuyla dolup taşan kalbinde son bir ateş tutsaklığında, Elif cevapsız sorular arasında kaybolmuş halde, hangi kararı vereceği ile mücadele etti.
Sonunda bir an geldi; Ali ile buluşacağı zamanın getirip götüreceklerine dair belirsizlik, Belki de o gün yaşadığı duygular, Elif'i gerçek bir hayatta bulmasını sağlayacaktı. Geleneklerin hükmü altında küçülmekten kaçınarak, o sevgiyle cesaret bulacağına dair bir rakibe dönüşmek zorunda kalacaktı.
Elif, parktan ayrıldığında derin bir nefes aldı. Akşamın serin havası, kendine gelmesi için bir fırsat gibiydi. Ali ile buluşacağı yere doğru yürürken içindeki karmaşık duygular üzerinde düşünmeye başladı. Yasaklanmış bir hisle bezenmiş duygularının ağırlığı her adımında biraz daha hissediliyordu. Kalbi, Ali'nin ona sunduğu mutluluğu ve hayatın tüm zorluklarını unutturacak sıcaklığı hatırlıyordu.
Ali'nin buluşma yeri, Elif'in hatıralarla dolu bir sokaktı; burada geçirdiği birçok güzel anı, içindeki telaşın yavaş yavaş sakinleşmesine neden oluyordu. İkliği, birbirlerine sundukları güven ve anlayış, Elif'in yaşadığı içsel çatışmada bir nebze olsun hafifleme sağlıyordu. Ancak, onu bekleyen yarın, her şeyin üstüne karanlık bir gölge gibi çökecekmiş gibi görünüyordu.
Ali, Elif'i beklerken düşüncelere dalmıştı. Sonsuz bir sabırla, onun gelmesini umuyordu. Zaman güneşin son ışıklarıyla birlikte ilerledikçe, vicdanının sesleri onu duyurur hale geldi. Elif'in içsel çalkantısını bildiğinden, aklındaki tüm senaryolar ne olursa olsun kocaman bir kardeşlik bağıyla doluydu. Kalbinde, Elif'e karşı sonsuz bir sevgi ile tanımlanan bir özgürlük hissettiği için vahiy aldığını düşündü.
Elif, Ali'nin bulunduğu yere yaklaştıkça kalbinin çarpması hızlandı. Gözleri Ali'nin kararlı bakışına odaklandı; sanki dünyanın en güçlü hisleriyle kalbindeki kaygıları yerle bir edebilecek güce sahipti. Ali belirsiz bir gülümsemeyle onu karşıladı. "Bugün seni endişelendiren bir şey olduğunu biliyorum," diyerek betimleyici bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Eğer konuşursan, seni desteklemek için buradayım."
O an Elif, Cem'in evlenme teklifinin ağırlığını ve ailesinin beklentilerini taşımaktan daha büyük bir yükü taşımadığını hissetti. Kalbindeki kırılganlık, Ali'nin bakışlarına karşı duyduğu mutlulukla birlikte yankılandı. İçindeki korkular yavaşça eridi; özgür hissetti, bu sıcak kalabalıkların içinde kendini sabit bir noktada bulmuştu.
Elif, derin bir nefesle, "Ali, seni seviyorum ama bu durum beni çok zorluyor," diyerek duygularını dile getirdi. "Cem'in hayatımın merkezine doğru yavaşça ilerlediğini hissediyorum. Ailem bu evliliğin benim için en iyisi olduğunu düşünüyor. Ama kalbimde sen varsan, diğer her şey anlamsızlaştı."
Ali, Elif'in sözlerini dinlerken içinde bir acı hissetti; tanıdık duygular ve yaralı kalpler arasında kayboldu. "Geleneklerin, toplumsal baskılar, seni ve senin kalbini sıkıştırabilir," dedi. "Bu konuda ne hissettiğine dikkat etmelisin. Cem'in sana olan sevgisi saplantılı olabilir, ama seni olduğun gibi kabul eden biri olmam lazım; hepsinin üstünde bir öncelik tanımalıyız."
Elif'in göğsünde yankılanan sıcak cümleler, sonuçta aşk noktasında bir patlamaya dönüşmüştü. Gözyaşları yanaklarından süzülürken, içindeki tüm hisleri Ali'ye bırakmıştı. "Biliyor musun," diye devam etti, "hayal ettiğim hayatın hiçbir parçası Cem ile yapmamla ilgili değil. Ama toplum, yaygın gelenekler ve ailem bunun tam tersini düşünüyor." Ali, Elif'in elini sıkıca tuttu; gözleri birbirine kenetlenmişti. "Üzerine düşen yük seni kıramaz, sırtındaki kambur, yalnızca geceleri seninle yürüyen bir hayaldir. Senin özgürlüğüne inanan biriyim."
Gözyaşları dinmeye başladığında Elif, içinde genç bir aşık olarak Ali'nin yanında bir kez daha özgür hissetti. Katı gelenekler ve Cem'in hak iddiaları yanında kalan alanı genişletmeleri gerektiğinin pandemisi yüreğinde elden kaçmış gibiydi. Geleceği her iki yöne açarken, şimdi, huzurun yansımasını, Elif'in gözlerinde görebiliyorlardı. Hem büyük bir cesaret, hem de içsel bir özgürlük içinde hayatı yeniden inşa etmeye kararlıydı.
Ali'nin alandaki güven veren sesi, "Bir adım atmak zorundasın," dedi. "Kendine, hayallerine ve geleceğine bağlı kal ve birlikte yürüyelim. Ben varım, bana güvenebilirsin." Elif, bir anne ve babanın çocukları üzerindeki baskısından önce, hayatına bir sevgili ve dost olarak ait olmalarına karar verdi.
İlk adımını atarken, dünyada zaman nasıl değişirse, kendini nasıl bulacağı konusunda sorularını, kalbine yöneltecek cesareti bulmuştu. Orda bulunmanın kendisine ne kadar derin bir sevgi aktarımında bulunmayı vaat ettiğini bilmenin hafifliğiyle, dünü bırakıyordu.