3. BÖLÜM İYİ KIZ 4/1

1555 Words
3. BÖLÜM İYİ KIZ Sözlerim odaya yayıldığında, hava bir anlığına ağırlaştı. Sessizliğin altında bir gerginlik titreşiyordu. Evan’ın başı hafifçe bana çevrilmişti, çenesindeki kaslar belli belirsiz kasıldı. Neden bu kadar huzursuzdu? O an, gözlerinin üzerimde olduğunu hissettim; bakışı, buz gibi bir sorgulamayla doluydu. Bir melezden savaş eğitimi almak dünyanın sonu olmazdı, ama onun gözünde bu, bütün dengeleri sarsacak bir mesele gibiydi. Parmakları, koltuğun kenarına sıkıca gömülmüştü. Tırnaklarının tahtaya kazınan sabırsızlığı kulaklarımda duyulacak kadar yüksekti sanki. Mutfağın derinlerinden gelen Kyra’nın mırıltısı, bir anda kesildi. Onun kulak kabarttığını, nefesinin bile sakince salona sızdığını hissedebiliyordum. Ve Riley… nihayet gözlerini bana döndü. Yüzünde taş gibi ifadesiz bir maske vardı. Bakışları derin, tetikte, dikkatliydi. Sanki tek bir kelimem, tek bir yanlış cümlem bile onu alarma geçirecek, maskesinin altındaki gerçeği ifşa edecekti. Kim olduğunu açığa çıkaracağımı mı düşünüyordu? Asla. Onun sırlarını ifşa etmeyecektim. Frost’ta karşısındaki tek tehdit ben olacaktım. Ona gitmesi için, kasabayı terk etmesi için bir şans vermiştim. Ama o, inatla, bu şansı kullanmamayı seçmişti. Harry’nin sakalları arasından çıkan ses, beklenmedik bir dinginlikle ortamı kesti. “Elbette,” dedi sonunda. Kelime, içten ama dikkatle ölçülmüş bir kararlılıkla döküldü dudaklarından. Çok beklemeden, biraz da zorlanarak ayağa kalktı. “Yemek odasında konuşalım.” “Elbette,” dedim ben de, dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Ayağa kalktım, adımlarım odadaki sessizliği delip geçti. Harry’nin arkasından yürürken, Riley’ye son bir kez bakış attım; göz göze geldiğimiz an, dudaklarımı oynatıp ekledim. “Yalnızca sana danışabileceğim özel bir komuydu.” Riley Sinclair, söylediklerimden pek etkilenmemiş gibi kollarını göğsünde bağladı. Çelikten bir duvar örercesine. Gözlerini yere indirdi; ilgisizmiş, benden sıkılmış gibi. Ama bu, sadece görünürdeydi. İçinde biriken gerilimi hissetmemek mümkün değildi. Evan ise hâlâ gergindi, dudaklarını içe kıvırıp dişlerinin arasında sıkıştırıyordu. Ona eğitim vermek için Harry’den izin istememin tek sebebi, aslında Evan’ın içi rahatlatmaktı. Yoksa sürekli başımın etini yiyecekti. Babanın arkasından iş çevirmediğimi anlamak istiyordu. Ama ben yeni yeni fark ediyordum; sürü liderinden bir şey saklamak neredeyse imkânsızdı. Buna telepatik sürü iletişimi deniyordu. Düşünceleri duymasalar bile, duyguları aynı anda hissediyorlardı. Tek bir bilinç gibi, aynı anda çarpan bir kalp gibi. Karanlık bir oda dolusu fısıltı. Berbat bir şey olmalıydı. Harry amca, mutfağın karşısındaki yemek odasının kapısını açtı, eliyle içeri girmem için işaret etti. İçeriye ağır bir koku sinmişti. İçeri girdim. Ardından kendi de içeri girip, ışığı açtı ve kapıyı kapattı. Bir sandalye çekip oturdu; yorgun bedeni, sırtını hemen yasladı. Fazla ayakta duramadığı belliydi. “Geldiğine şaşırdım,” dedi, dürüstçe. Sesi sakindi ama kelimelerin arkasında bir yorgunluk vardı. “Aslında olayın üzerinden günler geçmişti.” Ben ayakta kalmayı seçtim. Sırtımı karşısındaki soğuk duvara yasladım, kollarımı göğsümde sıkıca kavuşturdum. “Viski aldım,” dedim. Sesim hafif bir espri taşısa da, içinde ciddi bir kırıntı vardı. “Bir özür hediyesi olarak kabul edebilirsin, Harry.” Bazen ona başkalarının yanında amca derdim. Ama bu, benden yaşça küçük olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Yine de ben ondan daha genç görünüyordum. Kurt adamlar ölümsüz değillerdi, ama yaşlanmayı ağır ağır karşıladıkları için yüz yıllarca yaşayabiliyorlardı. İç çektim. Öyle hissetmesem de, öyleymiş gibi konuşmaya devam ettim. “Ben gerçekten üzgünüm. O gece beni durdurmasaydın, bir insanı öldürmem an meselesiydi. Minnettarım.” Harry sırtını sandalyeye yasladı, gözlerinde bir anlayış parladı. “Ben bir şey yapmadım, Mary. Sen zaten son anda durmuş ve vazgeçmiştin. Ancak ben, sen durmadan önce dönüşmüş ve ne olur olmaz diye seni durdurmak istemiştim. Her şey aniden gelişti.” Başımı salladım, dudaklarımı sıkıca bastırarak. “Doğru olanı yaptın,” dedim. Ellerim yumruk olmuştu, farkına bile varmadan kollarımı kendime sardım. “Sana kaba davrandığımı sanıyordum. Annem, kolunun kırıldığını ve göğüs kafesinde ezilme olduğunu söylemişti. Sanırım biraz fazla ileri gitmişim.” “Dört kaburga çatlağı, bir kırık kol, bir çatlak bilek, doku ve iç organ zedelenmesini saymazsak… bana fazla kaba davranmış sayılmazsın. Merak etme insanlardan daha hızlı iyileşiyorum,” dedi zayıf bir tebessümle. Ama bakışlarında acının tortusu hâlâ vardı. “Ve kendini zorlamak zorunda değilsin, Mary. Benim için kötü hissetmediğini biliyorum.” “Aslında şimdi, bir ihtiyarı dövdüğüm için kötü hissediyorum,” dedim alaycı bir kahkaha patlatarak. Başımı eğip güldüm, bu kahkaha biraz da kendi kendimle dalga geçer gibiydi. “Evan, seni benzettiğim için bana kızgın.” “Evan… sana saygısızlık mı etti?” diye sordu, sesinde belli belirsiz bir telaş vardı. “Hayır. Asla böyle bir şey yapmadı.” Yalan söyledim; en azından, ilk kısım için. “Karın Helen vefat ettikten sonra bile çok iyi bir iş çıkardın. Çoğu baba bunu başaramazdı.” Harry, bir an sustu. Adını andığımda, Helen’in hayali yüzüne vurmuş gibi oldu. Bakışları, odanın boşluğuna doğru kaydı; sanki yıllar öncesinin hatıralarıyla meşguldü. Sandalyenin ahşap kenarına parmak uçlarıyla hafifçe vurdu, ritimsiz, kararsız bir tını. “Helen…” diye mırıldandı sonunda, sesi neredeyse fısıltıydı. “Onu kaybettiğimde sürüyü bir arada tutabileceğimi sanmamıştım. Ailem darmadağın olacaktı. Ama geride Evan, Helen’den kalan oğlumuz sayesinde ayakta durdum. Kız kardeşim Wendy gibi her şeyden de vazgeçebilirdim...” Yüzüne gölge gibi inen çizgileri izledim. Bir an için, bütün o güçlü lider maskesinin arkasında sadece yorgun, kırık bir adam vardı. Benimle dertleşiyordu. Buna saygı duyarak sessizce başımı salladım. “Anne ya da baba olmak oldukça karmaşık bir şey ve zor. Ben asla anne olamazdım. Bana göre bir sorumluluk değil,” dedim. Sesim alışılmadık bir yumuşaklık taşıyordu. “Ama sen hatta annem mükemmel ebeveynlersiniz. Bununla gurur duymalısın.” Harry başını hafifçe salladı, dudaklarının kenarında belli belirsiz bir yorgun tebessüm kıvrıldı. “Sağ ol,” dedi alçak bir sesle. Ardından, gözleri yeniden bana sabitlenirken sakalının arasından daha ciddi bir ton süzüldü. “Ya benimle ne konuşmak istiyordun?” Kollarımı göğsümden çözüp yanlara bıraktım. Derin bir nefes aldım, omuzlarımı dikleştirdim; artık kaçamak yoktu. “Sürüdeki genç kurtları kendi türüme karşı eğitmek istiyorum,” dedim, sesimde tartışmaya yer bırakmayan bir netlikle. “Onlar yetersizler. Onlarca yıl boyunca ailenle ve tehditlerden uzak yaşadınız. Bu sizi acemileştirdi. Sürünün yaşlı kurtları bile bir vampiri aylardır avlayamıyorlar.” Harry, wampir kelimesini duyunca kaşları sertçe çatıldı. Sanki o tek kelime, odanın havasını daha da ağırlaştırmıştı. Bakışları, yakıcı bir ateş gibi üzerimdeydi. “Katilin bir vampir olduğunu nereden mi biliyorum?” dedim, dudaklarımın kıyısında soğuk bir gülümseme belirdi. “Eninde sonunda zaten öğrenecektim. İnsan gibi yaşadığım için güdülerim körelmişti, ama şimdi kör güdülerimi biledim. Bunun bir önemi yok, Harry. Gerçekler bunlar.” Sözlerim çelik gibi sertti. “Genç kurtları eğitmeme izin vermelisin. Onları yaşlıların aksine gerçek savaşçılar yapabilirim.” Harry, konuştuğumdan beri gözlerini üzerimden ayırmamıştı. Sakalının gölgesinde bakışları gergince kısıldı, dudakları arasından derin, sabırlı bir nefes verdi. “Ailemizin yetişkinlerini yetersiz mi görüyorsun?” diye sordu, sesinde incinen bir gururun izi vardı. “Biz güçlüyüz. Vampiri yakalayamamamızın sebebi, onun normalden daha hızlı olması. Onu belli bir bölgede kıstırıp tuzağa düşüreceğim. İyileştiğimde—” “İyileştiğinde mi?” Sözünü keserken öfkem birden parladı, yüzümde sıcak bir yanma hissettim. Sesim hâlâ normal tondaydı ama her kelime, çivi çakar gibi sert ve keskin çıkıyordu. “Kaç gün ya da kaç hafta sonra iyileşeceksin? O zamana kadar daha kaç genç ölmeli, Harry?” Sandalyenin ahşap iskeleti, onun gerilen bedeninin ağırlığıyla gıcırdadı. Ben ise kollarımı tekrar sardım, ama bu kez kendimi tutmak için. “Dediklerime kulak vermelisin,” diye devam ettim, sesimdeki baskıyı saklamadan. “Evan’ın sürünün gelecekteki lideri olmasını istiyorsan, iyi bir savaş eğitimi almalı. Vampirlere karşı. Diğer şeylere karşı. Yüzyıllardır sizin eviniz olan bu toprakları korumak istiyorsanız, Evan ve diğerleri sizden daha iyi olmak zorunda.” Adımlarımı yavaşça atıp odayı katettim, ağır tahtaların altımdaki çıtırtısı gerginliğin üzerine bir perde gibi serildi. Bir an Harry’nin gözlerinin içine dikildim, nefesim titrek ama kelimelerim bıçak kadar netti. “Şu an yaşadığımız cehennemde başka bir seçeneğin olduğunu sanıyorsan, yanılıyorsun.” Bir sessizlik çöktü. Yemek odasının ağır havası, üzerime kapanan bir tavan gibiydi. Loş ışık altında toz zerrecikleri havada asılı kalmış, sanki nefes almak bile zorlaşmıştı. Harry’nin bakışları hâlâ üzerimdeydi; içinde hem öfke, hem kaygı vardı. Benim içimdeyse huzursuzluk dalga dalga yükseliyor, ama aynı zamanda yanan bir kararlılık damarlarımda daha da artıyordu. Harry’nin bakışları daha da sertleşti. Masanın üzerine yaslanan ellerinde damarlar belirginleşmişti, sanki öfkesini bastırmak için içten içe sıkıyordu. “Haddini aşıyorsun.” dedi, sesi boğuk bir uğultu gibiydi, “Bizim yöntemlerimizi küçümsüyorsun. Yüzyıllardır bu topraklarda avlandık, savaştık, koruduk. Benim sürüm, benim ailem acemi değiller. Barış içinde yıllar geçirmiş olabiliriz ama bu yetersiz olduğumuz anlamına gelmez.” Sakallarının arasından çıkan beni sadece sinir ediyordu. Gözlerinde kırılgan bir öfke parladı. “Bize dışarıdan gelen birinin nasıl dövüşeceğimizi öğretmesine ihtiyacımız yok. Hele ki kendi türüne karşı. Bu yolla düşmanımız olsalar bile onlara, kendi ırkına ihanet etmiş bir hain olacaksın. Bu kabul edilemez.” Sözleri, kılıç gibi keskin ve kişisel bir darbeydi. İçimde bir yer, acıyan bir noktaya dokunulmuş gibi sızladı. Kaşlarımı çatıp başımı eğdim, ama geri adım atmadım. “Amma da iyilik meraklısı ve ilkeli erdemlerine bağlısın.” dedim, ona kızmadan edemiyordum. “Dünya böyle işlemiyor. Gerçek dünya da iyi olanlar kazanmıyor Harry. Savaşta her şey mubahtır. Wampirlerin elinde olsa tüm kurt kökenli insan soyunu yeryüzünden siler. Siz soğuklara diş geçirebilen, tek etten kemikten varlıklarsınız. Ve wampirler zamanla taşlaşan -kemikleşen- varlıklardan ibaret. Onları dağıtmak, paramparça etmek kolay, sadece eğitilmemeliler. Savaş düzeni, saldırı planı ve hiyerarşik disiplin...” Duraksadım. “Siz bunların tersine dağınık saldırıyor, plansız hareketsiz ediyorsunuz. Yeni dönüşen kurtlar ise alfaya bağlılık konusunda disiplin sorunu yaşıyor. Bu yüzden kardeşimi bulamadınız ve katili de yakalayamadınız. Beni de dahil etmelisin.” Harry’nin bakışları karanlıkta çelik gibi parladı. “Seni anlıyorum. Tüm sorun Sara,” dedi keskin bir şekilde. “Kız kardeşini bulmak için gözünü o kadar karartmışsın ki, sürüyü yönlendirmeye çalışıyorsun. Ancak burada sürünün alfası ve polis şerifi olan benim Maryinn.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD