4.BÖLÜM

1771 Words
Yol için kullandıkları bölümü taşlarla döşemişlerdi, birini aldım “Feneri tut, kilidi kırmaya çalışacağım” Üç hızlı vuruş kırmam için yeterli oldu, parmak uçlarımla kapıyı ittim sonsuzluk kadar uzun süre yağlanmamış gibi kapı gıcırdayarak açıldı. Eski her şey eski gibi duruyordu en büyük şans yabancı olmadığım lüks evlerde süslü hale getirerek adına şömine denilen ocaktı, yanında odunlar vardı. Başka bir yere bakmayı düşünmeden sırtımda olan çantayı yere bırakıp ocağın yanına gittim. İvedi ihtiyacımız olan ısınma sorunumuz çözülmüştü, içine birkaç odun koydum ve kalakaldım bu karanlıkta kibrit tabi varsa nasıl bulacaktım. “Bana feneri tutabilirsen iyi olur” Reyyan sırt çantasını açıp karıştırmaya başladı… “Kibrit veya çakmak” “Çakmak vardı umarım gazı bitmemiştir” “Sigara mı kullanıyorsun?” “Kamp yapmayı severim bu sırt çantasını onun için hazırlamıştım, bagajımda hep durur, sorduğun soruya gelince belki senede bir iki tane sırf keyif olsun diye kahve yanında arkadaşlarıma eşlik ederim, bağımlılığım yok” Çakmağı buldu hazırladığım odunların altına tuttum, kim bilir ne kadar uzun süredir duruyorlardı. Çok kuru olduklarından hemen tutuştular, ateşin ışığı orta boylarda olan odayı aydınlatmaya yetti. Minik tahta masa, birinin ayağı kırık olan üç sandalye, duvara monte edilmiş tabaklıkta duran birkaç tabak, lavabo demeye bin şahit isteyen yerde iki bardak. Alüminyum çaydanlık isiyle birlikte duruyordu ve güğüm aynı şekilde yarıya kadar kapkaraydı. Yerde birkaç minder içerinden samanlar çıkmıştı, kerevet kırıktı. Olmasa bile üzerinde kalmış olan örtü lime limeydi. Sıçanlar olmalıydı yüksek sesle söyleyip Reyyan’ı korkutmaya gerek yoktu. Ateşe birkaç odun daha attım ışık da sıcaklıkta fazlalaşmıştı. Tavanda ampul vardı, kapının yanında duran elektrik duyuna bastım bir ihtimal diye düşünmüştüm kesikti. Ya su var mıydı? Çeşmeyi çevirdim homur homur sesler sonrası koyu renkte su gelmeye başladı açık bıraktım belki duru hale gelirdi. “Yavuz bak ne buldum” Sapından tutup yukarı kaldırmış olduğu idare lambasıydı. “İçinde gaz var mı?” “Var “ “Bir de yiyecek bir şeyler bulabilsek bizden rahatı olmayacak” “Yiyecek olsa bile mutlaka bozulmuştur ya da kurtlanmıştır” İdare lambasını yaktım tanıştığımızdan beri ilk kez birbirimizi tam anlamıyla görüyorduk. Aslında göremiyorduk yüzümüz dâhil her yerimiz çamur içindeydi. “Burada bir sürü sera var, lambayla bakayım belki inatla büyümeye devam eden bitkilerden bulabilirim” “Bende seninle geleyim” Ateş ilk alevlerini kaybedince üstüne sacayağı diye bilinen demiri koydum“Güğüme su doldurup üzerine koyarsan, sıcak suyla temizlenmemiz çok daha kolay olur. Kapıyı arkamdan kilitle ne olur ne olmaz” “Kilidi kırdın” “Bak bu tür kapıların arkasında uzun bir dil olur onu yuvasına ittin mi kapanır” “Eski köy evlerini iyi biliyorsun” “Babaannem sayesinde iyi bilirim, çocukken her yaz giderdik garip bir inatla evinin tadilat olmasını istemezdi. Yeni olan birçok eşyayı reddederdi televizyon veya bulaşık makinesi gibi, küçük ev aletleri asla kabullenemeyeceği yardımcılardı. Eski radyosu gün boyunca açık olur, televizyon yerine gazete okurdu. Babam zorla çamaşır makinesi alıp yerleştirmişti, sonradan öğrendik sadece yazdan yaza biz kullanıyormuşuz.” Lambayı alıp dışarı çıktım, şimdiye kadar eski eşya alışkanlığımı kimden aldığımdı düşünmemiştim. Babaannemin huyu bana geçmiş olmalıydı, çamurlara bata çıka ilerledim ilk sera sular altındaydı girilecek gibi değildi. İkinci serada duvar dibinde biberler buldum, diğerinde birkaç patlıcan. Yerden çıkmış olan filizler yumru kök olan bitkilerden olabilirmiydi? Bir kaçını çektim elimde kaldılar, inatla bakmaya devam ettim kazık kök havuç… “Aradığım sen değilsin, hani kardeşin olan yumru kök patatesi arıyorum” Çürümemiş bitki çok azdı, salkım domateslerden bir iki tane sağlam buldum. Seradan çıkarken dolu gibi duran çuvalları gördüm. Elimdekileri bıraktım, birçoğu gübreydi hayal kırıklığına uğramıştım ayağımın önüne gelen çuvala tekme attım devrildi içinden aramış olduğum patatesler yuvarlanınca biftek görmüş gibi sevindim. Çok azdı on tane var yoktu yinede bu geceyi atlatmamıza yardım ederdi. Bulduklarımı çuvala koyarak eve götürdüm… “Yiyecek bulabildin mi?” “Az ama patates buldum, birkaç sebze var. Uzunca süredir terk edilmiş olmalı bitkilerin hepsi çürümüş.” Ocağın yanına gidip ellerimi uzattım odanın içi sıcacık olmuştu… Reyyan yağmurluğunu çıkarmış üzerini değişmişti eli yüzü tertemiz görünüyordu. Ayağında kalın çoraplar vardı. Botlarını ateşin yanında gördüm kuruyordu… “Güğümde su ısıttım arkada tuvalete benzer bir yer var orada temizlen istersen” “Giyecek hiçbir kıyafetim yok” “Kazağın kirli değilse çözüm buluruz” “Sabunu nereden buldun” “Gittiğim otellerden minik şampuanları alırım, odanın fiyatına dâhildir, bir kaçını çantama atmıştım” Akıllı kadındı, elimdekileri yere bıraktım uzattığı örtüye şaşkınlıkla baktım “Bu nedir?” “Pantolonun dizlerine kadar çamur içinde çıkartınca sarınırsın, bilirsin kadınların mayolarının üzerine sardığı kumaş” “Kış vakti çantanda bulunması ilginç” “Otele gidiyordum çantamı hazırlarken o telaşla bunu da içine koymuşum” Başka çarem yoktu yağmurluğumu çıkardım, sandalyenin arkasına astım. Söylediği gibi tuvalet banyo arası olan oda minicikti. Güğümü lavabonun üzerine koyup ılıttım su bitene kadar ne kadar temizlenebilirsem o kadar temizlendim. “Kapının önüne tişörtlerimden birini bıraktım, silinebilirsin temizdir” Pantolonumu çıkardım çamurunu akıttım, verdiği kumaş parçasına sarınmaya sıra gelmişti, sanki kadın gibi etek giymeyi niye dert ediyordum ki, İskoç erkekleri özel günlerde de olsa etek giyerlerdi, birçok ülkede uzun entari giyerek dolaşan erkekler vardı. Tavana vuran patırtı kesildi, en sonunda yağmur durmuş olmalıydı. Lavabodan biraz çekinerek çıktım, kendimi ikna çalışmalarım etek giydiğim gerçeğini görmemi engellememişti. Sandalyelerden birini ters çevirerek pantolonumu paçası ateşe yakın asıp, göz ucuyla Reyyan’a baktım, benimle ilgilenmiyor getirdiğim sebzeleri yıkamaya uğraşıyordu. Yıkadığı patateslerden sığdırabildiğim kadarını çaydanlığın içine koydum üzerine su ilave ederek ateşin üzerinde haşlanmasını beklemeye başladım çiğ yiyecek kadar gözüm dönmüştü. Biberlerden birini alıp ağzıma atıp çıkarmam bir oldu “Of çok acıymış” “Yağmur durdu” Odanın tek penceresine gittim, kirden dışarısını görmek mümkün değildi “Ses olmadığına göre durmuş olmalı, sanki soğuk fazlalaştı gibi ateşi biraz daha besleyelim” Odunlar hızla azalıyordu bu hızla yakarsak kısa sürede bitecekti. “Ocak mı, soba mı?” Köşede orta boylarda soba vardı. Ocak kadar ışık vermese de ısınmamız için yeterli olabilirdi. Hala sebzeleri yıkıyordu, kaç sebze vardı ki zaten niye bu kadar uzatmıştı. “Reyyan sana sordum” “Beni biraz rahat bırak, istediğini yap” Sesinin tiz tonu devamlı duyduğum ve nefret ettiğim tondu. “Bana bak sen kim oluyorsun da bana tavır yapıyorsun. Bağırmalar, aksilenmeler hepinizin genel özelliğidir zaten” Birden sırtını döndü yüz yüzeydik, gözleri kıpkırmızıydı “Ya ben gerçekten erkeklerden nefret ediyorum, her şeyi bildiğinizi zannedersiniz, kaba kuvvet en sevdiğiniz davranış şeklidir, bağırmak, küfretmek. İstediğiniz gibi davranmayınca senin yüzünden oldu deyip suçlamak hepsi siz erkek cinsinin pis huylarından” “Genelleme yapma” “Sen yapıyorsun ben neden yapmayayım, bıktım artık hepinizden bıktım. Keşke senin yerine bir kadın olsaydı” Öfkeden gözüm dönmek üzereydi, derin bir nefes al Yavuz derin bir nefes “Tam aklımdan geçenleri söyledin senin yerine bir erkek olsaydı bari huzurum yerinde olurdu. Şirret kadınlardan nefret ederim” Birbirimize düşman gibi bakıyorduk. Hepsi aynı cinsti olaylar istedikleri gibi olmayınca ağlarlar, şikâyet ederler olmadı çekip gitmekle tehdit ederlerdi. Birde gerçekten yok olsalardı iyi olurdu. ***** Adamın sözlerini her gün defalarca duymuştum, sesimi çıkarmadığım zamanlarda ne pasif kadınsın sözü eklenmişti. Kadınlardan nefret eden bir erkek onun başından kim bilir neler geçmişti. Umurumdamıydı erkek milleti tüm kötülüklere layık cinsti. Lavaboya döndüm bulduğu iki patlıcanı yine yıkadım. Ellerim dışarıdan gelen suyun soğukluğuyla sızlamaya başladı. Hiç tanımadığım erkekle bir odanın içinde olmaktan nefret ediyordum. Patlıcanı birkaç yerinden delerek korun üzerine koydum, sabah hemen olsaydı çekip gitseydim yoluma. Ne kadar süre gerçeklerden kaçacaktım, ne kadar süre saklanarak yaşayacaktım. Ateşin karşısına oturdum belki dağ başında ki bu ıssız ev benim kurtuluşum olurdu. Çevreme baktım biraz düzenleyebilirsem yaşanabilir hale getirirdim. Ya sahipleri bir gün çıkagelirse ne olurdu, düşüncelerim saçmaydı. Ocakta ki patatesler uzunca süredir kaynıyordu, haşlanmış olmalılardı. Bakmaya hiç niyetim yoktu, yeterince hizmetçilik görevi yapmıştım açsa kalkar kendi işini kendi yapardı. Uzun süre o ocağın bir yanında ben diğer yanında oturduk, uykum gelmişti, midemin açlığı uyumama engel oluyordu. Kalkıp haşlanmış patatesleri aldım lavaboda suyun altında kısa süre soğuttum iki tanesini alarak tekrar yerime oturdum. Tavandan gürültüler gelince yerimde iyice büzüştüm sıçanlar olmalıydı. Eline vermediğimden olacak Yavuz ters gözlerle baktı, kalkıp diğer patatesleri alıp yerine oturdu. Hemen yiyip bitirmek açlığa davetiye çıkarmak olacaktı. Minik lokmalar halinde ısırmaya başladım. Şanssızlığım çok uzun süredir peşimi bırakmıyordu. Bir arabam vardı onu da kaybetmiştim, belki böylesi çok daha iyi olmuştu tanıdıkları sayesinde izimi sürüyor nereye gidersem gideyim beni buluyordu. Şimdi ne yapacaktım… Bu izbe yerden kurtulunca düşünmek en iyisiydi. Niye bu kadar uykum vardı göz kapaklarımı zorlukla araladım. Puslu görüyordum, ciğerlerim havasız kalmış gibi yanıyordu. Yavuz ocağın yanına kıvrılmış uyuyordu, avucunda patates duruyordu. Bu işte ters olan bir şeyler vardı… “Uyan çabuk uyan” sesimi duymadı, ayağa kalkmaya çalıştım başarılı olamadım. Kapıya doğru süründüm sürgüye uzanmak bile eziyetti. Kapıyı zarla zorla açtım yere yığıldım, kısa nefesler uzun nefeslere dönüştü. Gecenin ayazı vücuduma vurduğunda iyice kendime geldim. Kapıdan çıkan yoğun dumanı görünce korkuyla dona kaldım. Sobadan çıkan dumanlar bizi zehirlemişti. Yavuz ölmüş müydü? Dumanın dağılmasını bekleyemezdim, kazağımı burnuma doğru çektim. Yavuz hala kıpırtısız yatıyordu “Uyan” Nasıl böyle bir aptallık yapabilmiştik. Uzun süredir boş duran evin bacasının tıkalı olup olmayacağını düşünmeden hareket etmiştik. Bu böyle olmayacaktı, kol altlarından tuttum çekmeye çalıştım ağırdı. Kendimi biraz daha zorladım adam temiz hava almalıydı. Santim santim hareket ettirmeyi başardım, başını kapının dışına gelecek şekilde bıraktım. Pencereye koştum, zorlansam da ardına kadar açtım. Son bir işim kalmıştı güğümde ki suyu ateşin üzerine döktüm oldukça fazla duman çıkmış yine odayı göz gözü görmez hale getirmişti, kısa sürede dağılacak zehirlenmekten kurtulacaktık. Ya uyusaydım kim bilir ne zaman cesetlerimiz bulunacaktı. Yavuz biraz kıpırdar gibi oldu yanına gidip başını kucağıma aldım şu an benim için yabancı biri değil, canını kaybedebilecek olan biriydi. “Derin nefes al, çok zorlama kendini, bir kez daha işte böyle” Öksürmeye başladı iyiydi ciğerlerinde ki dumanı atmaya çalışıyordu. “Ne oldu” diyen sesi boğuktu ses telleri acıyor olmalıydı. “Ocağın bacası tıkanmış olmalı, tüm dumanı içeri vermiş neredeyse ölüyorduk. İkimizde dikkatli davranmadık, düşünmedik” “Baştan güzel yanıyordu yoksa bilirdim, anlardım” “Ben sesler duymuştum sıçanlar çıkartıyor sandım, sıcaktan gevşeyen tuğlalardan biri düşüp bacayı tıkamış olmalı” Yavuz’u sırtından destekleyerek kaldırdım, bir süre daha öksürmeye davam etti. Beline sarmış olduğu kumaş parçası sürüklerken çıkmıştı. “Ben çıplağım” deyince güldüm… “Çekerken eteğine dikkat edemedim hem paçalı donun var namusun elden gitmedi” “Hangi devirde yaşıyorsun buna paçalı don değil baksır derler” “İkiside aynı kapıya çıkıyor paçalı donu evirdiler çevirdiler biraz boyunu kısalttılar, ismini modern olsun diye baxer koydular” “Saçmalıyoruz farkındamısın?” Reyyan’ın yüzünde ki muzip ifade çok hoşuma gitti… Yavuz’un yüzünde ki kocaman gülümsemeyi görünce bende gülümsedim“Kaçıncı kez ölümden kurtuluyoruz, saçmalamak hakkımız olmalı” Oldukça düzgün hatlarıyla yakışıklı sayılırdı, fena erkek değildi… Reyyan’ın neredeyse yüzüme değen sarı saçını elimle kulağının arkasına ittim, irkilerek geri çekilip hemen ayağa kalktı, evin içine yürüdü… Çok güzel olmasa da gözüme her saniye daha fazla çekici geliyordu, fena kadın değildi…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD