bc

En Güzel Kâbus

book_age18+
1.3K
FOLLOW
10.4K
READ
billionaire
revenge
dark
love-triangle
family
HE
second chance
friends to lovers
heir/heiress
drama
tragedy
bxg
kicking
campus
office/work place
musclebear
love at the first sight
like
intro-logo
Blurb

🎭 İki farklı isim, iki farklı hayat...🔥 Ve küllerinden doğmayı ant içmiş bir kadın.Nisan Erdemir, iç mimarlık öğrencisi, kızıl saçlarıyla hayat kadar tutkulu bir kadın. Hayalini kurduğu bir hayat, düğününden bir hafta önce bir yalanla yerle bir olur. Aşık olduğu adam Emir, aslında Kerem'dir... ve evlidir. Geride sadece bir yüzük değil, sahte bir kimlik, yıkılmış hayaller ve paramparça bir kalp kalır. Ama Nisan ağlamaz.İstanbul'a gitmeye karar verdiğinde bir kadının nasıl küllerinden doğduğunu gösterecektir. Fakat planladığı intikam, ona hiç tahmin etmediği bir Kapı açacaktır.Kerem'in amcası Atlas Karaca. Karanlık, etkileyici ve sessiz fırtınalarıyla Nisan'ın dünyasını yeninden sarsacak bir adam. Nisan, bir yandan kalbinde açılan yaraları sarmaya çalışırken, diğer yandan kaderin ikinci bir şans mı, yoksa yeni bir kâbus mu sunduğunu sorgulamak zorunda kalır. Bu roman; ihaneti, intikamı ve en çok da bir kadının küllerinden yeniden doğuşunu anlatıyor.

chap-preview
Free preview
1- En Güzel Kâbus
Bazı acılar sessizdir. Çığlık atmazlar, kanatmazlar, iz bırakmazlar dışarıdan. Ama içini lime lime eder insanın, yavaşça, sinsice. Nisan’ın içindeki sessizlik, işte öyle bir şeydi. Hani bir anda değil de... usul usul çöküyordu içine. Karanlık, onu çağırıyordu, gözlerinin içine bakarak. Ve o, hiç direnmeden gidiyordu. Aylar önce başına yastığını gömdüğünde hayal ettiği o beyaz elbise şimdi bir kefen kadar anlamsızdı. Masalsı bir başlangıcın eşiğindeyken, bir yabancıya dönüşmüştü sevdiği adam. Adı Emir değildi onun. Ve bir başkasının nikâhlı kocasıydı. Kerem... Nisan aynadaki siluetine baktı. Gözleri boştu, ama içinde patlayan onlarca yıldırım, dışarı yansımıyordu. Kızıl saçlarını topuz yapmıştı, makyajını silmemişti, çünkü ağlayacak gücü yoktu. Her şey durmuştu. “Bir hafta sonra evleniyordum,” dedi kendi kendine, sesi bir çocuğun fısıltısı gibi ürkekti. “Ve meğer ben sadece onun kaçamağıymışım…” Pencereden dışarı baktı. Ankara'nın taş sokakları bu gece daha da soğuktu. Sokak lambası altında öpüştükleri o köşe bile ona şimdi ihanet ediyordu. Tüm şehir, tüm anılar, tüm kelimeler... Hepsi yalanmış. Ama gözlerinin içindeki o parıltı henüz sönmemişti. İntikam... Altı Ay Önce Ankara'nın ayazı camlara ince çizikler çizerken, içerisi her zamanki gibi kalabalıktı. Şehrin işlek semtlerinden birindeki kafenin içi insan sesiyle doluydu ama Nisan için zaman ağır aksak ilerliyordu. Siparişleri alıyor, kahveleri götürüyor, boş bardakları topluyordu. Yorgunluğu vücuduna değil, aklına sinmişti. Hayat, okul ve iş arasında sıkışıp kalan bir çizgi hâline gelmişti. İç mimarlık okuyordu. Hayali, bir gün kendi tasarım ofisini açmaktı. Renkleri seviyordu, dokuları, duvarları, boş odaları... Onlara anlam katmayı. Ama bu hayalin içinde her zaman para değil; hikâyeler vardı. İnsanların içine huzur dolacak alanlar bırakmaktı niyeti. O gün hayatının sıradan bir günüydü. Ve tam da bu yüzden o adam, yani Emir, hayatının ortasına çarpan bir taş gibi düşmüştü. İlk karşılaştığında üstünde siyah bir kaban, elinde laptop çantası vardı. Gözleri uykusuzdu ama dikkatli bakınca içinde bir kıvılcım parlıyordu. Sipariş verirken nezaketini elden bırakmamış, garip bir sıcaklıkla teşekkür etmişti. “Latte, az şekerli.” Nisan o sesi daha sonra rüyalarında duyacaktı. İlk günün basitliğini, adamın oturduğu masayı, bıraktığı bahşişi… Her detay zihnine mıh gibi çakılacaktı. Ama o an, yalnızca bir müşteri olarak geçmişti. İkinci gün tekrar geldiğinde tanımadığı bir tanışıklık hissetmişti. Üçüncü gün adını sormuştu. “Emir.” "Ben Nisan." Adını söylediğinde adamın gözleri kısacık bir an buğulanmıştı. Sanki bir şey hatırlamıştı ama o buğu çok kısa sürdü. Sonra yeniden gülümsedi. Öyle güzel gülümsüyordu ki, sanki içinde kötülük barınamaz gibi. Nisan o gülümsemeye inandı. ** Zamanla konuşmaya başladılar. Her kahvede biraz daha fazla sohbet, her çarşamba akşamı biraz daha uzun kalan bir müşteri... Kerem -yani o zamanlar Emir- iş için Ankara’ya geldiğini, bir inşaat projesinde danışmanlık yaptığını söylemişti. Çok da ayrıntıya girmemişti, Nisan da sormamıştı. Güvendi çünkü çok dürüst görünüyordu. Ona kitaplar önerdi, mimarlıkla ilgili fikirlerini anlattı. Emir, onu dikkatle dinledi. Bir kadın olarak Nisan ilk kez bir adamın sözünü kesmeden dinlediğini fark ettiğinde bir duvarı daha yıkıldı. Bir sabah birlikte yürüdüler, bir akşam kafeden sonra parkta çay içtiler. Sonra bir gün, Emir onun elini tuttu. Nisan'ın içinden bir kuş sürüsü havalandı. Sessizce, ürkekçe. “Hayat bazen seni yavaşlatmak ister,” demişti Emir, "Ama bu sefer hızlanalım mı?" O günden sonra birlikteydiler. ** İlişkileri ilerledikçe Nisan, Emir’in geçmişini merak etmeye başladı. Ama adam bu konuda sessizdi. Ailesinden bahsetmiyor, fotoğraf paylaşmıyor, arada bir gelen telefonları gizli gizli açıyordu. Ama Nisan, tüm bunlara bir gerekçe buluyordu. Belki bir travması vardı. Belki ailesiyle sorunluydu. Ya da belki sadece özel biriydi. Kalbi konuşurken aklı susuyordu. Bu yüzden gözlerinin önündeki kırmızı bayrakları pembe fırçayla boyadı. Ve boyadığı her kırmızı bayrak, gün gelip boğazına düğümlenecekti. ** Altı ay boyunca Emir, Nisan’a âşık bir adam gibi davrandı. Onunla güldü, onunla ağladı. Üşüdüğünde kabanını verdi, sabahlara kadar mesajlaştılar. Nisan’ın arkadaşları bile "Emir çok iyi biri" demeye başlamıştı. O kadar iyi bir oyuncuydu ki… kimse şüphe etmedi. Ve sonra… Düğüne bir hafta kala, Nisan’ın en yakın arkadaşı Esra, akşam çayı sırasında elindeki dergiyi fırlattı masaya. “Nisan... Bu adamı tanımıyor musun sen?” Nisan bakmaya çekindi. Dergide büyük bir holding haberi vardı. Fotoğrafta tanıdık bir yüz: Emir. Ama altında yazan isim: Kerem Karaca. “Bu… bu mümkün değil,” dedi Nisan. “Yanlış kişidir…” Ama daha çok şey vardı. Haberin devamında "Kerem Karaca’nın eşi Melis Hanım ile birlikte düzenlediği yardım gecesi..." yazıyordu. Eşi. O an dünya durdu. Nisan nefes alamadı. Esra’nın sesi uzaklardan geliyordu. “Gerçek adı Kerem’mış... Ve evli!” Kalbi göğsünü parçaladı. O an her şey kırıldı. Duvardaki saat, hayalleri, onunla birlikte kurduğu o minik ev, bebek odası planları... Hepsi çöktü. Hayatının en güzel kâbusuna hoş geldiniz. Kalbinin içinde bir cam kırıldı o akşam. Nisan, elindeki dergiyi yüzüne fırlatılmış tokat gibi hissediyordu. Sayfaya her baktığında, tanıdığını sandığı adamın başkasına ait olduğunu gösteren o satırları tekrar tekrar okuyordu. Kerem Karaca. Bir yabancı. Ama onunla aylardır aynı hayatı paylaşan bir yabancıydı. “Melis Karaca ile birlikte…” cümlesi zihninde yankılanıyordu. Melis. Bir kadın adı. Gerçek. Varlığı kesin ve kanıtlı. Ve sonra, yüzünü tırmalayan o tek kelime: Eşi. Boğazındaki yumruyu yutamadı. İçine çektiği her nefes ciğerini parçalıyor gibiydi. Oysa dün gece Emir –hayır, artık o ismi kullanamayacaktı– Kerem, onu alnından öperek uğurlamıştı. "Sabah seni kahvaltıya götüreceğim," demişti. Gözlerinin içine bakarak. Yalanların içinde sevgi gibi duran o bakışlar şimdi sadece mide bulandırıcıydı. “Bunu neden yaptı bana?” diye fısıldadı. Esra hiçbir şey söylemedi. Sadece yanına oturdu. Onu hiç bu kadar sessiz görmemişti. Nisan, bir kadın olarak değil… bir insan olarak ihanete uğramıştı. Bir hafta sonra düğünü vardı. Ve o hâlâ düğün için masa örtüsü beğeniyordu. Halı rengi seçiyordu. Bir yastık için desen bakıyordu. İç mimar olarak hayatlara estetik dokunuşlar yapmaya alışkındı. Ama şimdi, kendi hayatı bir enkaza dönüşmüştü. Ve bu enkazın merkezinde yalnızca bir adam yoktu; bir yalanlar ağı, bir aile, bir düzen vardı. Karaca Holding. O gece uyuyamadı. Telefonuna bakmadı. Kerem’den gelen mesajları okumadı. Sildi. Fotoğraflarını da. Ama hatıraları silemedi. Öpücükleri, sarılmaları, onun sesiyle gülmelerini zihninden atamadı. Bu yüzden sinirlendi. Kendi kendine. "Nasıl bu kadar aptal olabilirim?" diye. Aynada kendine baktı. İhanet, insanın özgüvenini içinden kemiren bir yılandır. Nisan da artık kendine inanmıyordu. Gözünden yaş değil, kırgınlık süzülüyordu. Sabaha karşı pencereyi açtı. Soğuk Ankara havası yüzünü ısırdı ama içindeki yangını söndüremedi. O an içinden bir ses yükseldi: " Bu hikayeyi sen yazmadın. Ama bitişini sen yazacaksın."

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
520.9K
bc

HÜKÜM

read
223.6K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook