DAĞ....2

1500 Words
Gerçekten de oldukça tuhaf bir gün yaşıyorduk. Herkesin duyguları karmakarışıktı. Sevinirken üzülüp, üzülürken gülüyorduk bugün. Aracımız karları kazıya kazıya ilerlerken kar yağmaya devam ediyor, güneş yüzünün peçesini kapatmaya hazırlanıyordu. Söylenilen mevkiye ilerlerken yol kenarındaki karların boyu bir adam boyunu geçmiş, dağın zirvesini sis kaplamıştı. Üşümemek için o kadar büyük kalınlık vardı ki üzerimizde,çantamız ise içimizi ısıtacak şekerli yiyeceklerle doluydu. Araç ilerledikçe ulaşım zorlaşıyordu. Söylenilen yere yaklaştığımızda Yüzbaşı: ''Dur dur dur .'' diyerek elini hızlı bir şekilde defalarca indirip kaldırdı. ''Bir sıkıntı var burada, neden bizden başka yardıma gelen yok. Etraf çok sessiz.'' ''İnip bakalım mı komutanım?'' ''İnelim; ama herkes silahlarını hazır da tutsun.'' ''Hepimiz aşağıya iniyoruz asker.'' askeri aracımızdan inip toplu bir şekilde etrafı yoklamaya başladık. Ne çığ düşmesinden, ne mahsur kalanlardan ne de onlara yardıma gelenlerden eser vardı. ''Dikkatli olun, tek başınıza hareket etmeyin.'' ''Tamam komutanım.'' Namlunun ucundan etrafı kolaçan ederek olası hedefleri arıyorduk. Daha detaylı bakabilmemiz için ikişerli gruplar halinde dağılmaya karar verdik. Ömer ve Ökkeş ön, diğer iki asker sağ tarafı kontrol edecekti, Tolga ve ben de sol tarafı kontrol edecektik. Aracın yanında ise yüzbaşı bizden gelecek bilgilere göre emir vermeyi bekliyordu. Sağ tarafa giden Harun ve Ahmet telsizle alanın temiz olduğunu söyledi. Bizim tarafta da görünen herhangi bir tehlike yoktu. Ön tarafa giden Ömer ve Ökkeş baya açılmıştı ki aramızdaki mesafe gözle görülmüyordu. ''Ömer ve Ökkeş geri dönün.'' ''Tamam komutanım.'' Aracın yanında tam birleşecekken vız diye gelen bir sesle Tolga yere yığıldı, baldırına bir kurşun saplanmıştı. Yüzbaşı hemen bağırdı. ''Herkes siper alsın tuzağa düştük.'' Vız vız vız sağımızdan solumuzdan geçen kurşunların ateş şeklindeki yansımasını izliyorduk siper aldığımız yerde. Vız vız vız... Kurşunlara karşılık biz de cevap veriyorduk karşıdaki hedeflere. Havanın karardığı akşam vaktinde karşımızdaki öldü mü yaralandı mı bilmeden hedefe odaklanıyorduk. ''Asker etrafını koru, siperden çıkma.'' Yüzbaşı ve ben askerlerin çatışma anındaki motivasyonunu yüksek tutmaya çalışırken karşı tarafın bizden sayıca en az üç kat fazla olduğunu fark ettik. Tolga'yı omzundan tutup sürüyerek tehlikesi az olan noktaya çektim. Kendimizi koruyarak yavaş adımlarla bir araya gelmeye, yakın yerde mevzilerde durmayı başardık; fakat Ömer ve Ökkeş baya uzağımızda kalmıştı. Telsizden Ökkeş'e ulaştığımızda ilk üzücü haberimizi aldık: ''Komutanım Ömer başından vuruldu, komutanım Ömer başından vuruldu, komutanım Ömer başından vuruldu. Vuruldu komutanım, beni de vuracaklar komutanım.'' ''Sakin ol Ökkeş, beni iyi dinle. Kımıldamadan duracaksın, orada bizi bekleyeceksin.'' ''Komutanım beni de vuracaklar, beni de vuracaklar.'' ''Ökkeş sana sakin ol dedim, bu bir emirdir.'' Yüzbaşı Fatih, Ökkeş'in yanına ilerlemek için kalktığında vız sesiyle o da vuruldu. Kurşun ayağına isabet etmişti.Hemen yüzbaşıyı da korunaklı bir yere aldım. ''Komutanım elimi hissetmiyorum.'' ''Nasıl yani Harun?'' ''Elimi hissetmiyorum, yok sanki.'' Harun'un eline baktığımda elinin parçalandığını gördüm. 'Has....r!'' diye bir küfür savurdum. Harun yaşadığı şokun etkisiyle elinin vahim halinin farkında değildi. Vurulmayan ben, Ahmet ve Ökkeş kalmıştık. Ahmet siperin ön kısmına doğru atıldı: ''Komutanım Ökkeş'i almaya gidiyorum.'' ''Olmaz Ahmet, iki adım atarsan indirirler seni.'' ''Komutanım sayıları çok fazla zaten indirecekler; ama Ökkeş'i yanımıza alalım.'' ''Koru beni asker.'' ''Komutanım hayır ben gidecektim.'' ''Ahmet beni koru dedim sana ve yerinden ayrılıp asabımı bozma.'' tedbiri elden bırakmayarak Ökkeş'in olduğu tarafa ilerledim. Sağımdan solumdan vız vız kurşunlar geçiyor, önümde gördüğüm hedeflere doğru şarjörü boşaltıyordum. El bombası atabilir, toptan patlatabilirdim; ama her an yüksek bir sesle dağdan çığ düşebilirdi. Bu kadar çatışma bile tehlikeliydi. Vız vız derken bir kurşun koluma girdi ve çıktı. ''Komutanım!'' diye seslenerek gelen Ahmet'e: ''Yerinde kal asker!'' diye bağırdım; fakat duymadı. Ayağa kalktığı ilk anda omzundan tarafta göğsüne yakın bir yere kurşun isabet etti ve Ahmet'i de kaybettik. ''Sana yerinde kal dedim asker, yerinde!'' ağlamaya başladım. Elimde değildi ağlamak, kendi canımdan korkmuyordum asla, bu mesleği seçtiğimde zaten her şeyi göze almıştım. Ama bana emanet olan ana kuzularının kanlar içinde kurban olduğunu görmeye kalbim dayanmıyordu. Yaralı kolumla zor olsa da Ahmet'i de yavaşça sürükledim yüzbaşına doğru. Yüzbaşım dağları inleterek eşkıyalara bağırmaya başladı: ''O..... çocukları! Yüreğiniz varsa mertçe geleydiniz lan!'' dağları inletti haykırışı. İki şehidimiz vardı, Ökkeş hariç hepimiz yaralıydık. O da düşmana yakın yerde mahsurdu. ''Ali, telsizi ver. Ökkeş'le konuşmalıyız.'' ''Buyurun komutanım.'' telsizi uzattım komutanın eline. Komutan: ''Ökkeş, Ökkeş!'' ..... ''Ökkeş, duyuyor musun beni?'' ''Duyuyorum Komutanım.'' ''Ökkeş, herhangi bir yara aldın mı, vücudunda kanayan bir yer var mı?'' ''Yok komutanım.'' ''Ökkeş, şimdi sakinlikle etrafına bak. Yakın menzilde görüyor musun birilerini?'' Ökkeş'le konuşurken ben de etrafımızı kontrol ediyordum. Yaramın ağrısı gittikçe zonkluyor, akan kan aktığı yeri ıslatıp donduruyordu. Zor olsa da silahımı hedef mahallerine çevirip tehdit eden unsurları yokluyordum. Ökkeş kimsenin duyamayacağı tonda Fatih Yüzbaşı'na telsizden seslendi. ''Komutanım, bana yakın bir bölgede toplanık bir grup var eli silahlı. Tahminimce on beş yirmi kişi. '' Yüzbaşı bana döndü. Sesi tedirgin ve ürkekti. ''Ali, buradan sağ çıkmamız çok zor; etrafı iyice gözlemleyip çıkış yolu bulmalıyız.'' ''Ökkeş, kımıldamadan bekle orada, hatta nefes alışlarına bile dikkat et.'' Kar, gecede ay ışığının oluşturduğu parlaklıkla etrafa ayrı ışık veriyordu. Bu da görüş mevkimizi arttırıyordu. Yüzbaşı ile çevremize daha dikkatli bakmaya başladığımızda Ökkeş'in tarafında teröristlerin üzerine düşebilecek bir kar kütlesi gördüm. ''Komutanım karşı tepedeki kar kütlesini görüyor musunuz, eğimine bakın.'' ''Evet, gördüm.'' ''O tarafa doğru yapacağımız bir atışmada çığ oluşur, yolumuz kapanır; ama eşkıyaların hepsi çığın altında kalır.'' ''Ama Ökkeş de kalır Ali, bu riske giremeyiz.'' ''Haklısınız komutanım.'' Yeni bir fikir bulma amaçlı bakınmaya devam ederken telsizden Ökkeş seslendi: ''Komutanım bendeki el bombasını o bölgeye atıyorum.'' ''Ne diyorsun asker, sakın yapma bunu. Şimdi çözüm bulacağız.'' ''Komutanım başka çözüm yok, konuşmalarınızı dinledim, en mantıklısı bu.'' ''Hayır Ökkeş! S....me kendini !Sessizce orada duracaksın dedim, geleceğiz yanına.'' ''Komutanım hepinizin yaralı olduğunu biliyorum. Buradaki grubun sayısı fazla, bizi sağ bırakmazlar.'' O anda Ökkeş'in arkadaşı Tolga, Yüzbaşının elinden telsizi aldı: ''Ökkeş kesinlikle öylece duracaksın orada ve o bombayı atmayacaksın.'' ''Hakkını helal et ede. Anama da söyle hakkını helal etsin, kardeşlerimin gözlerinden öpsün. Ben belki çığdan kurtulurum; ama eğer bu bombayı atmazsam hepimiz şehit olacağız. Ayrıca eğer sağ çıkamazsam buradan, anama bir çift ayakkabı alın olur mu? Benim için eskittiklerine saysın.'' ''Ökkeş yapma! Ökkeş sakın yapma! Ökkeş!'' Gözlerimiz yaşlı Ökkeş'ten tarafa bakıyorduk. Attığı bomba grubun bulunduğu noktayı tamamen tuz buz etti. Eşkıyalar etkisiz hale geldi; ama Ökkeş'in tam üstünde bulunan tepedeki kar kümesi aşağı tarafa kaymaya başladı. ''Ökkeş, dikkat et. Ökkeş!'' Ökkeş bize doğru hızlıca gelmeye çalışırken yaralı bir hain silahını doğrultarak maalesef Ökkeş'in başından vurdu. ''Hayır!'' diye bağırarak Ökkeş'i vuran haine sayısız ateş ettim. Bomba ve silah seslerinin etkisiyle yukarıdan inen kar kütlesi grubun ve askerlerimizin üstünü kapladı. Tolga elindeki silahı alnına vurmaya başladı. ''Ökkeş gitti. Ökkeş gitti. Ökkeş gitti.'' Yüzbaşı: ''Asker kendine gel!'' ''Ökkeş gitti, komutanım Ökkeş gitti.'' silahı alnına öyle sert vuruyordu ki baldırında olduğu gibi alnından da kanlar akmaya başladı. ''Tolga bu bir emirdir. Kendine gel.'' Tolga'nın elinden hızlıca silahı aldım. Yüzünü avuçladım: ''Tolga, biliyorum çok zor; ama buradan kurtulmamız için şu an kendini toplamalısın.'' ''Komutanım, anası kız bakıyordu, evlenecekti. Ökkeş en yakın arkadaşım, dostumdu.'' Ağlayarak sarıldı yaralı omzuma. Gücüm ne kadar yeterdi bilmiyorum; ama durumu en iyi olan bendim ve sonuna kadar sabretmeliydim. Tolga'yı zor olsa da susturdum, kendi sussa da için için hıçkırıklarla ağlamaya devam ediyordu. Hain grup imha edilmişti; fakat her an başka bir grup gelebilirdi. Çığın tetiklediği başka bir çığ düşebilirdi. Hepimiz yaralıydık, yol kapalıydı. Telsiz hiçbir karakola bağlanamıyor, yardım çağrısında bulunamıyorduk. Arkadaşları aracın yanına götüreyim desem kolum gücünü tamamen kaybetmişti ve aracımız düşen çığ yüzüne karla kaplanmıştı. Yan yana oturduk. Eminim hepimiz ölümü düşünürken geçmişimizi de sorguluyorduk. Soğuğun etkisiyle yan yana büzüşerek kaderin yazdığı sonu bekliyorduk. Yanda bulunan yaralı arkadaşlar birbirine sarılmaya başladı. Akan kanların verdiği ıslaklık ve havanın tahmini eksi on dereceyi bulması şartlarımızı daha da zorluyordu. Yaşadığımız anın psikolojik etkisi ve şok hali bizi çıkmaza sürüklüyordu. ''Ali, bunlar donuyor.'' ''Nasıl komutanım?'' ''Baksana sarılmışlar, donuyorlar.'' Harun sağlam olan koluyla Tolga'ya iyice sokulmuş, Tolga da Harun'a iyice sarılmıştı. Dokunduğumda yüzleri morarmaya yakındı. ''Ali koş, şu çantada bal ve reçel gibi şekerli yiyecekler var. Ağızlarına sür.'' Yüzbaşının dediğini yaptım. Hızlıca çantayı aldım ve küçük bal kutusunu açtım. Parmaklarımdan akan kanlar karın beyazlığını kırmızıya çeviriyor, bazı kan damlaları ise elimde kuruyordu. Karla elimi yıkamaya çalıştım. ''Bırak elini yıkamayı. Sür ağızlarına balı.'' ''Tamam komutanım.'' Mosmor dudaklarından içeri balı sürdüm dişlerinin arasından parmaklarımı zorla girdirdim. ''Ali yüzlerine vur.'' ''Nasıl yani?'' ''Ali yüzlerine tokat at dedim.'' Komutanın söylediklerine pek anlam vermesem de yaralı arkadaşlara yaralanmayan kolumla vurmaya başladım. İki asker gözlerini açtığında biraz olsun toparlandıklarını anladım. Meğer donmak üzere olan insanlar birbirlerine sarılırmış. Yüzbaşı yüzüme manalı manalı baktı: ''Ali, sana bir görev veriyorum şimdi.'' ''Emrinizdeyim komutanım.'' ''Bizi bulmaları zor olacak, yollar kapalı. Gece de bastırdı artık, kurtlar kuşlar da gelir kan kokusuna. Bunlar izin verse bile soğuk bizi sabaha çıkarmaz.'' ''Evet komutanım.'' ''Ali, etrafa iyi bak. Zihnine bulunduğumuz mevziyi çiz. Buradan sağ istikamette dümdüz inersen bir iki saate bir köy göreceksin. Oradan yardım getir bize.'' Herkes gibi ben de yaralıydım. Kan kaybından başım dönüyor, gözüm kararıyordu, soğuğu da iliklerime kadar hissediyordum. ''Komutanım, yanınızda durup sizinle öleyim, göndermeyin beni.'' ''S.....me kendini Ali, bu bir emirdir. Burada da olsan, yolda da olsan zaten öleceksin; ama o köye ulaşırsan bir umudumuz olur.'' Elime silahı, sırtıma çantamı aldım. Komutanın yanına ise tüm eşyalarımızı yığdım. Komutanımın gözlerine ağlayarak baktım ve elini tuttum. ''Eğer verdiğiniz bu görevi yerine getiremezsem hakkınızı helal edin komutanım.'' ''Helal olsun Ali, helal olsun. Biliyorum ki Allah'ın izniyle sen bizi kurtaracaksın.'' *******
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD