AYBALA

1178 Words
******** Bebeğin beşiği çamdan Yuvarlandı düştü damdan Bey babası gelir Şam'dan Nenni nenni nenni nenni Nenni nenni nenni bebek oy Çamlıbel'den çıktım yayan Dayan ey dizlerim dayan Kardeş atlı bacı yayan Nenni nenni nenni nenni Nenni nenni nenni bebek oy Bebek beni del eyledi Yaktı yıktı kül eyledi Her kapıya kul eyledi Nenni nenni nenni nenni Nenni nenni nenni bebek oy Bir bebeğin isim vurulmak üzere kulağına okunan ezandan sonra duyduğu ilk ezgidir ninni. Allah'ın verdiği kutsi içeceği annesinin kucağında yavaş yavaş içer bebekler. Ardına bu tatlı musiki ile anne ve babanın kokusunun verdiği mayhoşlukla kapatır açmakta zorlandığı gözlerini. Dünyanın en şefkatli ve masum öpücüğü kokulu burculu bebeğin alnına konulur ve anne baba kucağının sıcaklığı derinden bebeğin içine işler. Bebek sese, kokulara ve ağzına damlacık şeklinde gelen mucizelere yavaşça alışır ve devamını ister. 'Artık güvendeyim' dediğinde ise anne karnındaki pozisyonuna benzer şekilde kıvrılır, rüyalara dalar. Ben de o masum bebeklerden biriymişim o karanlık gecede. Babamın olmadığı bir zamanda büyükbabam be babaannemin yanında açmışım dünyaya gözlerimi. Misk-ü amberi andıran kutsal kokulardan birini alamamışım o gün, bir kucak eksik kalmış konmadığım. Çıkmayan sesimle içli içli ağlamışım eksik yanıma. Annemin memesini tutmamışım, nedeni belirsiz bir sancı varmış içimde. Annem ninnisini tamamlayamamış; çünkü babaannem izin vermemiş tamamlamasına. ''Süheyla kızım, zaten bebek susmuyor, sen de içli içli söyleme şu ninniyi. Yüreğim daraldı vallahi.'' ''Anne uyumuyor, emmiyor, sürekli kıvranıyor. İnan ne yapacağımı şaşırdım.'' annem yavaşça uzatmış babaanneme beni. ''Allah Allah! Karnı mı aç acaba? Altını değiştirdin mi?'' bir yandan bezimi koklarken annem diğer yandan da lohusa duygusallığıyla içerlenmiş babaanneme. ''Anne tabi değiştirdim, ıslak bırakır mıyım altını. Göğsümü de tuttu ama tam emmiyor nedense, sürekli ağlıyor?'' Babaannem bakmış annemin göğsüne, dudağını bükerek söylenmiş: ''Kızım şunlara bak cıvık cıvık, içi boş, nasıl doysun yavrucak?'' annem kızgınlık ve afallama karışık bir şekilde avuçlamış benim süt pınarlarımı. ''Ne varmış göğüslerimde anne, Allah rızkını verir yavrumun o çektikçe. Hem öyle süte laf söylenmez, bilmiyor musun?'' bu sefer de babaannem alınmış annemin söylediklerine. Canım babam bu atışmaları bile kaçırmış, arada kalma duygusunu yaşayamamış. Babaannemin aklına parlak bir fikir gelmiş o esnada. ''A, dur Süheyla şeker şerbeti yapayım, kan şekeri düşmüştür yavrumun. Seninle doğum esnasında o da mücadele verdi. Yorulmuştur kuzum.'' Annem kaşlarını çatmış hemen. ''Yeni doğmuş bebeğe şeker verilir mi? Doktorlar bir yaşına kadar şeker verilmez diyor, tepeceksin ağzına kundaktaki bebenin.'' Babaannem ağzını bükerek alaya alır ses tonuyla hemen karşılığını vermiş annemin. ''Aman! Doktorlar da ne biliyor? Kaç çocuk büyüttüm emziği reçele bandıra bandıra. Hem sarılık olmaz kız.'' Mutfağa gitmiş arsızca, annem de sızlanarak arkasından gitmiş. ''Bari gün pekmeziyle yap, asla içirmem şekerli suyu Aybala'ya.'' En son gün pekmezine kaynamış suyu katarak orta yolu bulmuşlar, bulmuşlar da benim derdim ne pekmezli su, ne süt, ne de uykuymuş. Benim derdim o gün eksik kaldığım sıcacık ikinci kucağımın yaşadığı soğuklukmuş. Damla damla çay kaşığıyla vermişler şerbeti ağzıma. İçmeyi beceremeyen dudaklarım pekmezin şekerine rağmen istemeyip tükürmüş ve ağıdına devam etmiş. ''Yok anam yok, bunun susacağı yok.'' ''E! Ne yapacağız şimdi?'' Almış kucağına yine babaannem, omzuna yatırarak sıvazlamış belimden gazım çıksın diye. Sıvazlamış, sıvazlamış; ama ağlamalarım bir türlü dinmemiş. ''Anne mosmor oluyor baksana!'' Babaannem çevirmiş yüzümü bakmış ki gerçekten mosmorum. ''Süheyla altını açalım bir de göbek bağına bakalım, belki orada bir sıkıntı vardır.'' Açmışlar altımı; ama hiçbir sıkıntı görememişler. Annem bacaklarımı diz kapaklarımdan tutup hafifçe karnıma götürüp basit hareketler yaptırmış. Babaannem mutfaktan zeytin yağını kaptığı gibi gelmiş bizim yanımıza. ''Süheyla al kızım bu yağı Aybala'nın vücuduna sür, iyi gelir inşallah.'' Sesini çıkarmadan almış annem sürmüş her yerime. Zeytin şifaymış, bereketmiş, rahmetmiş; dalı ise barışmış, huzurmuş, refahmış. Susuvermişim birden, annemin ellerinin altında rahatlayıp güzel bir uykuya dalmışım. Bu evde benim gibi hisleri kuvvetli biri de herhalde büyükbabam. Naralarım evi inletirken onunki içinde volkana dönüşmüş; ama bir türlü çıkmayı becerememiş. Açmış seccadesini, takmış beyaz takkesini, kılmış namazını. Ellerini semaya uzatmış, dualarını sıralamış bir bir. Kur'an'ı Kerim okumuş içi ferahlayana kadar. ''Hasan Bey bitmedi mi namazın?'' Yavaşça toplamış seccadesini büyükbabam. Başındaki takkesini düzeltmiş eliyle. Sitemli bir ses tonuyla: ''Ne oldu Melike? Gelinden sonra şimdi de bana mı karışıyorsun?'' demiş. Babaannem ise koltuğa geçip almış bebek örgüsünü eline. Kış uzun, kazak gerek ya bana. ''Aşk olsun neyinize karışıyorum? Senin kafa neye bozuldu yine böyle laf çarpıyorsun bana?'' Büyükbabam koltuğun yanında duran sehpanın üzerindeki otuz üçlü tespihi almış eline 'Ya Sabır' çekerek pencerenin dışında yağan kara bakmış, epey bir süre dalmış öylece. ''Hasan, bir sıkıntı mı var? '' deyip gitmiş bulundukları kapıyı örtüvermiş annem duymasın diye. Büyükbabamın yanına yaklaşıp onunla bakmaya başlamış pencereden. ''Burada kar böyle yağıyorsa Van'da nasıldır acaba? Üşüyordur değil mi geceleri?'' Babaannem büyükbabamın içindeki efkarı dağıtmak için lafı değiştirmeye çalışmış. ''Hiç de üşümez, bir sürü patik ördüm ona, yün yorganı da verdim kalınca. Hem Ali'm soğuğa dayanıklıdır bilmiyor musun?'' Büyükbabam cama dayamış alnını, gözlerini kardan yollara çevirmiş, derin bir iç çekmiş. ''Gitme dedim, gitti. Ne güzel iş yeri açacaktım ona. Yanı başımda, gözümün önünde olacaktı. Şimdi ne onu görebiliyorum ne de sesini duyuyorum.'' dönmüş babaanneme, kaşlarını çatmış, sabahki telefonun hesabını sormuş: ''Hem neden hep önce siz konuşuyorsunuz Ali'yle, sıra bana gelince kapanıyor telefon. '' Babaannem gülmüş ve omuzuna yavaşça vurmuş büyükbabamın: ''Ay Hasan Efendi! Sabahtan beri siteminin sebebi bu muydu? Konuşursun yarın, Allah'ın günü bitmiyor ya.'' Sessizce yıllarca oturmaktan artık yer etmiş koltuğuna oturmuş yavaşça. Elindeki tespihe tekrardan odaklanmış, yüzünü yay gibi çevreleyen sakalını sıvazlamış avuçlarıyla. Babaanneme dönerek: ''Keşke bir konuşsaydım bugün, içim rahatlardı.'' sakallarından göğsüne indirmiş elini, bu sefer de sol göğsünü, kalbinin olduğu yeri avuçlarına almış, sıkmış, ovalamış. ''Sabahtan beri kalbim sıkışıyor, nefes alamıyorum Melike. İçimde tarif edemediğim bir sıkıntı var. Torunuma bile sevinemedim.'' Babaannem oturmuş yanına, dizini dizine, elini eline değdirmiş. Bir iki tane tesellivari vurmuş büyükbabamın pamuk ellerine ellerini. ''Ali'nin sesi gayet iyiydi, boşuna tasalanıyorsun. Bana da vesvese verme durduk yere. Kalk da şu yaramazı susturmamıza sen de yardımcı ol.'' Babaannem yumuşacık sesiyle rahatlatıcı cümleleri kurmuş kurmasına da ateş düşmüş bir kere yüreğe. Aynı bana düştüğü gibi. Az bir uykudan sonra tekrar açılmış gözlerim, yine çıkmış kedi yavrusu gibi sesim. ''Anne yine ağlıyor, doktorla falan mı görüşsek, olmayacak böyle.'' Babaannem söylenerek hemen gelmiş yanıma: ''Gel bakalım, gel. Anlaşıldı bu gece uyutmayacaksın bizi. Kızım bir mama yap doymuyor işte bu çocuk.'' Yine takmış açlığıma; ama o gün beni bir tek büyükbabam anlamış. ''Verin bakalım torunumu bana.'' Almış kucağına yavaşça, götürmüş hep uzaklara daldığı penceresine. ''Torunumla beni baş başa bırakın bakalım.'' Babaannem yüzünü hafif buruşturarak beni geri almak için gelmiş büyükbabama doğru. '' Ne anlarsın Hasan bebek tutmaktan, hem kendi çocuğunu ne kadar alıp susturdun kucağında.'' Büyükbabam babaanneme aldırış bile etmemiş. ''Sana dışarı çık dedim Melike, koskoca adamım var benim de bildiğim.'' Yapayalnız kaldığımızda kulağıma doğru yavaşça eğilmiş. Susmamı sağlayacak güzel cümlelerini kurmaya başlamış. ''Ş! Güzel kızım, Aybala'm. Senin de yüreğinde bir sızı var değil mi? Babanı mı merak ediyorsun benim gibi? Ağlama, sızlanma baban yakında gelecek, kucağına alacak, hop hop edecek böyle.'' Kocaman iki eliyle kavramış bedenimi, aşağı yukarı doğru indirip kaldırmış. ''Hem ben de baban sayılırım. Koca babayım ben, babanın babası. Babaların bir de safilerin duası kabul olur. Öyle ağlamaktansa dua et yavrum.'' Minicik bebek bu konuşmadan bir şey anlamaz belki; ama küçük yüreği hisseder. Büyükbabamın sıcacık kucağı az da olsa baba kokusunu getirmiş bana ve annemin biraz dinlenmesini sağlayacak kısacık uykumu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD