Önizleme
Tozun içinde bir siluet belirdi. Elinde bir defter vardı; dizlerinin üzerine çökmüş bir kadın. Saçları kir ve barutla karışmıştı. Yüzü yorgundu ama gözleri... tetikteydi.
Yavaşça yaklaştım. Rüzgâr, defterin sayfalarını çevirdi. “Türk askerleri. Hareket planı. Cephe çizelgesi.”
Satırlar düzenliydi, imla kusursuzdu. Bu kadar bilgiye sıradan biri ulaşamazdı.
Elim istemsizce silahımın kabzasına gitti. “Ellerini kaldır!” dedim.
Kadın irkildi, nefesi kesildi. Gözleri bir anlığına korkudan büyüdü, sonra yavaşça ellerini kaldırdı.
Göz göze geldik. O bakışta hem korku vardı hem açıklayamadığım bir sükûnet.
Toz, sessizlik, uzaktan gelen top sesleri... Savaşın ortasında bile gözlerimi ondan alamadım. Sonra mantığım geri döndü.
Bu kadar bilgiye sahip bir kadın, sadece iki şeyden biri olabilirdi: Ya deliydi... Ya da bir ajandı.
Ayağımı defterin üzerine bastım. Kadının eli havada asılı kaldı, nefesi düzensizdi. “Bırak o defteri,” dedim sert bir tonda. Askerî disiplinle konuştuğumda sesim barut kokusuna karıştı.
Yanımdaki iki er hızla pozisyon aldı. Biri çevre güvenliğini sağlarken diğeri kadının yanına yaklaştı. “Eller yukarıda kalsın!” diye uyardım, parmağım tetikteydi.
Kadının dudakları titredi, gözleri korkuyla etrafı taradı. “Lütfen… yanlış anladınız! Ben—”
“Sessiz ol.” dedim, yaklaşırken. Gözlerim deftere, sonra ona kaydı. “Türk askerleri, hareket planı… Bu notlara sıradan biri ulaşamaz.”
Bir adım geri çekildim, telsizi çektim. “Merkez, burası Karan. Kimliği belirsiz bir kadın şahıs tespit ettik. Üzerinde stratejik notlar mevcut. Şüpheli olarak alıkoyuyorum, askerî polis yönlendirin.”
“Anlaşıldı Karan, konumun sabit mi?”
“Sabit. Güvenli bölge kuruyorum.”
Telsizi kapattım. “Şahıs, kimliğini ibraz edemediğini beyan ediyor. Ele geçirilen materyal kontrol altına alındı.” Yanımdaki erlerden birine döndüm. “Malzemeleri topla. Defteri güvenli torbaya koy, not al.”
Kadının nefesi hızlanmıştı. “Ya, ben muhabirim! Savaş bölgesini izliyordum, sadece not alıyordum!”
Kafamı hafifçe yana eğdim, gözlerimi kısmadım bile. “Basın kartın nerede?”
“Patlamada… kaybettim.”O an dudaklarım kıvrıldı. Aynı bahane yüzlerce kez duymuştum.
“Şüpheli beyanı not edin.” dedim.
İki asker onu kollarından nazik ama sert bir şekilde tutup güvenli alana yönlendirdi. Ben defteri aldım, kapağındaki isim kısmına baktım: Eylül Tekin.
“Demek adın bu, ha?” diye mırıldandım. Sonra telsizi tekrar açtım. “Karargâh, not defteri üzerinde isim var. Eylül Tekin. Teyit edin, basın listesinde geçiyor mu?”
Rüzgâr tozu kaldırdı, gözlerim ufka daldı. Bir yanım hâlâ onun sözlerini düşünüyordu: “Yanlış anladınız...”
Ama içimdeki asker, buna yer bırakmadı. Bu kadar bilgiyle sahaya giren biri, masum olamazdı.