Akşam – Deniz’in gözünden
Uzun bir günün ardından duştan çıktım. Dolabımı açıp uzun zamandır giymediğim siyah, sırtı açık ve vücudu saran o elbiseye uzandım. İncecik askıları omzumdan kayarken aynadaki yansımama şöyle bir baktım.
Kendim gibi hissetmeye ihtiyacım vardı. İzmir’de böyle giyinmek normaldi. Kars’ta… belki biraz fazlaydı ama umurumda değildi.
Bu gece… kendimi yeniden hatırlayacaktım.
Mert beni kapıda bekliyordu.
“Vay! İzmir güzeli Kars’ı yakmaya gelmiş!”
“Yorum yapma, kapıyı kapa yeter,” dedim gülerek.
⸻
Bar – 22:15
Caz çalan köşeli ama loş ışıklı bir yerdi. İnsanlar kendi hâlindeydi. Birkaç masa doluydu.
İki kadeh viski söyledik. Mert bir şeyler anlatıyordu ama ben arada göz ucuyla kapıyı kontrol ediyordum.
Ve… Geldi.
Siyah bir mont, altında sade bir kot, her zamanki gibi dik duruş.
Yiğit.
Köşede tek başına bir masaya geçti. Gölge gibi. Bizi izliyordu. Kıskanıyordu, ama fark ettirmiyordu. Önümdeki bardağı kafama diktim. İçtiğim kaçıncı bardaktı hatırlamıyorum.
Tam o sırada masamıza biri yaklaştı. Uzun boylu, pahalı giyimli ama rahatsız edici bakışlı biri.
“Gecenin en güzel kadını yalnız kalmamalıydı. Müsaitseniz bir içki ısmarlamak isterim.”
Mert tam kalkıp adama yönelecekti ki elimle durdurdum. Adama döndü
“Git buradan.”
“Neden, sevgilin mi?”
“Hayır ama az sonra dayak yemen için sevgili olmam gerekmiyor.”
Adam kahkaha attı. Tam omzuma dokunmaya yeltendi ki, refleksle kolunu kıvırdım ve diz kapağına bir tekme attım. Adam acı içinde yere düştü.
“Sen kafayı mı yedin!” dedi adam.
“Henüz değil. Ama istersen seninle birlikte çıkarız bu yola.” ve yerdeyken adamı tekmelemeye devam ettim.
Araya bir arkadaşı daha girdi, Mert bir yumrukla onu yere serdi. Baya dövmeye başladı. Biz allah ne verdiyse adamlara giriştik.
Yiğit olduğu yerden ayağa kalktı ama önce karışmadı. Gözlerini üzerimizden ayırmıyordu.
Bir yanıyla sinirli, bir yanıyla hayran gibiydi.
Olay büyümeden Yiğit hızla yanımıza geldi.
“Yeter artık!”
Bizi ayırdı. Adamlar yerde kıvranıyordu. Bar çalışanları polisi aramıştı bile.
Polis gelip bizi götürdüğünde Yiğit hemen devreye girdi ama prosedürden kaçış yoktu.
⸻
Üçüncü kişi anlatımı
Karakol – 00:43
Deniz ve Mert parmak izi alınırken kıkır kıkır gülüyorlardı.
“Abi şu adamın surat ifadesini gördün mü!”
“Yeminle ben yumruk atarken alkış sesi duydum!”
“Bence o senin iç sesindi, Mert.”
“Ya sus, ciğerim acıyor gülmekten!”
Yiğit eliyle yüzünü kapattı. Karakola varmadan aliyi çağırmıştı. Bir kenarda bekleyen Ali’ye döndü.
“Mert’i sana bırakıyorum. Aracın arkasında bayıltırsan sevinirim.”
“Memnuniyetle, komutanım.”
Mert Ali’ye sarılmaya çalıştı.
“Aliiii! Sen harika bir insansın biliyor musun?”
Ali onu zor bela götürdü. Deniz hâlâ gülüyordu. Gözleri buğulu, yanakları kızarmıştı.
Alkolün etkisi… ama içinde başka şeyler de vardı.
“Sen… geldin.”
“Mecbur kaldım.”
“Yalan. Kıskandın.”
“Deniz…”
“N’oldu komutanım? Komşun olay çıkardı diye mi üzgünsün?”
Göz kırptı.
Yiğit’in sabrı taşmıştı ama bir yanıyla gülmemek için kendini sıkıyordu.
“Arabaya.”
⸻
Arabada – 01:02
Deniz koltuğa başını yaslamıştı. Cama bakıyordu.
“Senin gözlerin… sinirlenince daha koyu oluyor. Fark ettin mi?”
“Sarhoşsun.”
“Ama dürüstüm.”
“Yarın pişman olacaksın.”
“Belki… ama bu gece pişman değilim.”
Yiğit sessizce sürdü. İçinde bir yer kıpır kıpırdı.Bu kadını çözmek mümkün değildi.
Ama bir şeyden emindi:
Gözünün önünden ayırmak da mümkün değildi.