Yiğit’in Gözünden – Bar, 22:25
Normalde böyle yerlere adımımı bile atmam. Gürültü, kalabalık, içki… bana göre değil.
Ama o gece… Sadece kalbimin peşinden gittim. Onu gördüm.
O siyah elbisenin içinde… Sırtı açık, omuzları zarifçe ortaya çıkmış, saçlarını dağınık bırakmış.
Ve gülümsüyor. Ama o gülümsemenin ardındaki boşluğu ben gördüm.
İçki bardağını tuttuğu el titremiyor. Kararlı, kendinden emin. Ama gözleri… Saklamaya çalıştığı bir şey var.
Tam kalkıp yanlarına gidecektim ki o adam geldi. Yaklaştı. Konuştu. Ve… dokunmaya kalktı.
Deniz’in yüz ifadesi bir anda değişti. Saniyeler içinde adamı yere serdi. Mert de onun arkadaşını. Ben hâlâ olduğum yerden kıpırdamadan izliyordum. Şaşkınlık mı, hayranlık mı… bilmiyorum.Ama tek bildiğim şey… içimde bir şeyin paramparça olduğuydu.
Onlar döverken, ben tutuluyordum.
Sonra müdahale ettim, ayırdım. Polis geldi. Gözaltı.
Ben de arkalarından karakola geçtim. Yoldaykende Ali’yi arayıp çağırdım.
⸻
Karakol – 00:50
Biri sarhoş, biri gülerken ağlayacak gibi. Deniz ve Mert, karakolun bekleme salonunu stand-up sahnesine çevirmişler.
“Abi biz sadece refleks gösterdik!”
“Valla adamın suratına denk geldi yumruğum!”
Kafamı iki elimle ovuşturdum.
Ali yanımda sessizce gülerken dişlerini sıkıyordu.
“Bunlar mı bizim boksör komşular?”
“Kes sesini.”
Mert’i Ali’ye emanet edip Deniz’i yanıma aldım.
Arabaya bindirene kadar beş kere durdu, iki kere bir şarkının sözlerini söyledi, üç kere de gözümün içine baka baka:
“Sen benim kahramanımsın,” dedi.
Yutkundum.
Hiçbir şey söylemedim.
⸻
Araçta – 01:15
Başını cama yasladı. Gözleri yavaşça kapandı. Kollarını kavuşturdu, dizlerini göğsüne çekti.
Bir çocuğun savunmasızlığı vardı üzerinde.
Bir kadının yorgunluğu.
Kars’ın sokakları sessizdi.
Ama içim, hiç bu kadar gürültülü olmamıştı.
⸻
Deniz’in Evi – 01:38
Kapıyı açarken bile sesi çıkmadı. Hâlâ derin uykudaydı.
Arabadan kucağıma aldım onu. Kokusu burnuma doldu. O elbise… O hafifçe yana kaymış askı… Boğazımda bir düğüm oluştu.
Yavaşça yatağına bıraktım. Ayakkabılarını çıkardım. Üzerini örttüm. Uyuyordu. Yanakları hafif pembeleşmişti. Kaşlarının arasındaki çizgi silinmişti.
Ve o an… kendime engel olamadım. Yavaşça eğildim. Alnına bir öpücük kondurdum.
“Delisin sen… ama çok güzelsin,” dedim fısıltıyla.
“Ve ben… her gün sana biraz daha tutuluyorum.”
Arkamı döndüm. Odanın kapısını sessizce kapattım.
Ama içimde… Gece bitmedi. Sadece onunla başlamıştı.
Deniz’in Gözünden – Sabah, 08:04
Uyandığımda odamın sessizliği beni karşıladı.
Tavan tanıdık. Yorgan üzerimde, ayakkabılarım çıkarılmış. Çantam başucumda, telefonum şarjda ,ama…
Ben bu yatağa nasıl girdim?
Kafamı yastıktan kaldırırken başım hafifçe zonkladı.Boğazım kupkuru. Elbisem dün geceki. Yüzümde makyaj kalıntıları.
Gözlerimi sıkıca kapattım, hafızamı zorlayarak…
Mert’le bara gittik,İçtik,güldük, dans ettik.
Sonra…
Biri bana asıldı, Ben de… Evet. O adamı dövdüm. Mert de diğerini. Kalabalık. Arbede.
Sonra…
Yiğit.
Evet, oradaydı,ayırdı, polis geldi. Karakol, Ali.
Sonra?
Yok.
Yok…
“Yiğit’in arabasına bindim. Hatırladığım son şey o.”
“Koltuk çok rahattı. Gözlerimi kapattım…”
“…sonrası yok.”
Yatağıma kadar geldiğimi, üstümün örtüldüğünü, ayakkabılarımın çıkarıldığını hatırlamıyorum.
Yani… O yaptı. Yiğit.
Boğazım düğümlendi bir an, ellerinin soğuk ama dikkatli olduğunu hayal ettim bi an.
Beni taşırken yüzüme bakışını…
Bilmediğim ama içimde hissettiğim bir sıcaklığı.
Dudağımın kenarında fark etmeden bir gülümseme belirdi. Elimi alnıma götürdüm.
“Delirdin mi Deniz?”
“Yiğit seni taşıdı diye gülümsüyorsun.”
“Hem zaten hatırlamıyorsun.”
Ama…
Neden sanki o geceden kalan bir sıcaklık var içimde?
Bir kor gibi. Bir dokunuş gibi. Sanki alnıma usulca bir… öpücük kondurmuş gibi.
Gözlerimi kapatım. Bilinçaltım bir sahne oynatıyor bana. Yumuşak bir temas.
Sonra… Sessizlik.bir süre öylece yatakta yattım. Sonra kalkıp duş aldım, pijamalarımı giydim. Hala kafam bulanıktı ayılmak için bir kahve yaptım.
Kahvemi alıp balkona çıktığımda serin sabah havası yüzüme çarptı. Saçlarım nemli. Gözlerim hâlâ geceyle meşgul. Kafamda binbir düşünce var ama… Hepsini susturmak istiyorum.
Kupa ellerimde sıcacık.Bir yudum aldım.
Sonra…
Yan balkonda bir hareket. Başımı çevirince onu gördüm.
Sırtı bana dönük. O da elinde bir bardakla durmuş. Gömleği gri, kol düğmeleri açık.
O kadar sıradan ve o kadar… güvenli duruyor ki. O an içimde bir şey titredi .Sanki
gün , hiç bu kadar sıcak olmamıştı.
Tam geri çekilecekken sesini duydum
“Daha iyi misin?”
Donakaldım. Gözlerine bakamadım ama sesinde bir şey var. Ne yargı, ne öfke, ne alay…
Sadece… merak. Ve endişe.
Boğazım düğümlendi.
“Evet,” dedim kısık bir sesle. “Daha iyiyim.”
Bi an başımı kaldırdım göz göze geldik bu kez.
Bakışları ciddiyetle karışık bir dinginlik taşıyor.
“Teşekkür ederim… her şey için.”
“Arabada ne oldu, nasıl eve geldim, pek hatırlamıyorum ama…”
“…beni yalnız bırakmadığın için sağ ol.”
Kelimeler ağzımdan dökülürken gözlerimi kaçırdım. Galiba utandım. Çünkü dün gece ben… Ben bir yabancı gibi değildim.
Sanki yıllardır yanında olan biri gibi…
Kendimi bırakmıştım ona.
Sessizlik uzadı biraz. Sonra o konuştu sesi alçak ama net:
“Yalnız değildin. Öyle şeyler yaşandığında birinin yanında olması gerekir.”
Sanki bu cümle, bir asker disiplininden değil de,derinlerde başka bir yerden çıkmış gibi.
O an…. Ben sadece teşekkür etmedim.
Sanki ona bir parça kalbimi de verdim.
Ama bunu ikimiz de bilmiyoruz henüz.