duygu değişimi

661 Words
bilindik duygular yine beni çıkmaza itmişti. korku, öfke, aşağılanma, ağlama isteği... bu aşağılık kompleksli kendini beğenmiş itler sürekli bu muameleyle bizi ezip duyuyorlar. ama şuan sesimi bile çıkaramamak o kadar zoruma gidiyor ki, dudakları arasındaki sigarayı alıp, göz bebeklerini mühürlemek istiyordum... derin bir nefes alıp, yalandan bir gülüşle, " ben burada sadece bir garson olarak çalışıyorum efendim... kaldı ki, bizim gibi garsonların VIP müşterilerle konuşması yasak. " yarım ağızla sırıtan suratına bakıp, " izninizle efendim" deyip kapıya doğru yürüyecekken, yerde kanlar içinde kalan adama bakmamaya çalışarak üstünden atlayıp, tam içeri gireccekken, yine o soğuk sesini duydum." haberin olmayabilir ama, biz burada istediğimiz şeyi yaparız... yani bu senin garson olmanı bile etkilemez. burda çalışan, buraya her türlü hizmeti verir." duyduklarımla kaskatı kesildim. ne demekti şimdi bu. koridorun sonunda kalan mutfağın kapısına baktım. içeride koşuşturan, terden yüzleri ıslanan kızların nasıl çalıştığını uzaktan izledim. her birinin hayali birgün buraya gelen zenginlerden birini ayartıp, bu lanet yerden kurtulmaktı. bazen boş tabakaları yıkarken, yada yerleri paspaslerken onların toz pembe hayallerini dinlerdim. kimisi her gece buraya gelen içkiciyle fingirdeyip aklını almanın yakın olduğunu söylerken, kimisi yediği azardan etkilenip, oradaki adamlara sırnaştığını anlatıyorlardı... içlerinde kendilerine dair hiç bir umut kırıntısı yokken, buraya ne yaptığı beli olmayan ayaşlara bel bağlıyorlardı. acı tarafı ise benim onlardan bile alta kalmam. kendime olan güvenim yok, sadece kaçıp gitmekti hayalim. her masaya servis yaptığım zenginler ya yüzüme bakıp azarlıyorlardı, yada beni erkek sanıp olmadık ithamlarda bulunuyorlardı. kendimi kadın gibi hissetmiyor, bir nevi benliğimi kendim baltalıyordum. elimde değildi ama aynaya her baktığımda artık bende kendimden nefret etmeye Başladım... donuk surat, uykusuz kan kırmızı gözler, ölü gibi bembeyaz, damarların bile sayilabildiği bir ten. ben kesinlikle buradaki kendini pazarlayan kadınlardan bile daha asağı katmandaydım. öyleki beni görenler sanki göz zevklerini bozmuşum gibi yüzlerini ekşitip, iğrenerek bakıyorlar bana... arkamda kalan yabancı ise daha önce duymadığım, işitmediğim bir yeklif sunmuştu. omzumun üstünden hafifçe geriye dönerek, elleri cebinde olan adama baktım. niyeti neydi bilmiyorum ama, içimden bir his ona karşı kaba olduğumu söylüyordu. beni bir nevi ölümden kurtarmış, üstüne buradaki kendini beğenmiş insanlara nazaran daha az sinirli konuşmuştu. ona tamamen dönüp, " haklısınız, buraya Her türlü hizmeti vermem gerekiyor. çünkü burası benim aç kalmamı engelliyor. kötü bir patronum olsa da aç kalmıyorum efendim. ama düşündüğünüz gibi bir işi asla yapamam. " söylediklerim sanki komikmiş gibi yüzüme bakıp daha görünür bir şekilde sırıttı. arkasında duran adama Bir bakış atıp tekrar bana baktığında, arkadaki adam hızla ileri atılmış, yerde yatan iki bedeni ayağından sürükleyerek çöpün yanındaki adamın yanına bıraktı. bu görüntüye şaşırmadım. çünkü bu olar için ne kadar doğal bir şey olsada, benim için her gün gördüğüm mecburi bir mabzaraydı... gözlerim tekrar karşımda Dikmen adama kaydığında, yavaş, ama kendinden emin adımlarla kapının girişine kadar yürüyüp tam önümde durdu. artık yüzünü daha net görüyordum. boyu fazlaca uzun olsa da, başımı kaldırıp ona bakmaktan çekinmeden gözlerinin içine baktım. " ne derler bilirsin, işinde terfi almak istiyorsan, patronunu memnun etmen yeterli... öyle değil mi?" söylediklerini, imalarını nereye çekmek istediğini az çok tahmin edebiliyordum. ama asla ödün vermeden ona yalandan gülmeye devam ettim." tabii... ama iyi bir patronunuz yoksa bu mümkün değil." söylediklerime dudak büzüp, omzunu umursamazca kaldırıp indirdi. " yada sen memnun etmeyi bilmiyorsun" dedikleri artık katlanılmaz bir hal almaya başlarken, sol gözümün seğirdiğini hissedebiliyordum. daha ılımlı olamaya çalışarak, " bakın... ne demek istediğinizi inanın ki anlamadım... ve benim şuan sizinle diyaloğa gitmem bile beni işimden edebilir. o yüzden izninizle efendim" deyip bu sefer arkama bakmadan hızlı adımlarla koridorun sonunda kalan mutfağa yürüdüm. mutfağın kapısına geldiğimde, istemsizce omzumun üstünden hafifçe geriye doğru baktım. hala elleri cebinde, o rahatsız edici sırıtmasıyla beni izliyordu. niyeti neydi bilmiyorum ama o olmasaydı eminim şuan bedenim o çöplüğe atıp yakılırdı. o kadar korkuç şeyle karsılaşmıştım ki, üzerimdeki korkuyu, öfkeyi, siniri, kısacası birbirine karışmış bütün anlık duygularımı artık kontrol edemiyor, bir anda o ruh halimden çıkıyor, sanki hiç bir şey olmamış gibi tekrar kaldığım yerden devam ediyordum. bu bir travmanın belirtisi mi, yoksa boş vermişlik mi bilmiyorum ama, bende kalıcı hasarlar bıraktığını biliyordum. hiç bir şey yapamadan sürüklenmeyi tercih ediyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD