7

1327 Words
O rezaletin ardından yaklaşık yarım saat geçti. Kahvelerini içtiler, sohbet ettiler. Sırf sohbet ettikleri konudan belliydi bizim ailemizle onun ailesinin ayrı dünyaların insanları olduğu. Biz yoklukla büyümüş, yoklukla sınanmış insanlardık. Fakirliğin her tonunu ayrı ayrı tatmıştık. Asla gelmeyen ay sonları, daha ayın ikinci haftasından suyunu çeken para, istediğin bir şeyi asla alamamak. Ama en azından biz kıymet biliyorduk. Paranın değerini biliyorduk. Ama ailem bu değeri çok yanlış anlamıştı. Paranın değeri, ev alıp borçlarını kapattı diye kızını satmak değildi. Bu bir rezillikti. Ötesi değil. Ailem cahil insanlardı. Bir tek ben ve Arda üniversite okumuştuk. Arda daha üniversite öğrencisiydi ben ise bitirmiş bir işsiz. Babamla çok kavga etmiştim okumak için, çok dayak yemiştim çünkü babam beni asla okutmak istememişti. Ben ise ısrar etmiştim. O kadar masraf, o kadar emek... Şimdi çöp olmuştu. Okuduğum için pişman mıydım peki? Hayır, asla! Yine olsa, yine babamla kavga eder o dayağı yer ama yine de inat edip okurdum. Onlar gibi cahil kalma düşüncesi bile midemi bulandırıyordu. Ve işsiz kalmanın sebebi başarısız olmam da değildi. Güzle bir üniversitenin mimarlık fakültesini dereceyle bitirmiştim. Ama... Ama olmuyordu işte! Tecrübem yok diye almıyorlardı beni işe. Çevrem de yoktu ki! İşsiz kalmıştım işte. Ve bu da yetmezmiş gibi babamdan yediğim dayaklara dayanamayıp bir gelinlikçide çalışmak zorunda kalmıştım. Hayat bana çok tokat vurmuştu. Ama en ağırı da bu olmuştu. Rojda lise terkti. Hatta liseyi bile tam bitirememişti ya neyse. Rojda'yla küçüklüğümden beri asla anlaşamazdım. Arda da anlaşamazdı. Çok zor bir kızdı ve kötüydü, kötü kalpliydi. Kıskançtı, mutsuzdu. Başkalarının mutluluğu ile mutsuz olurdu. Ama onunla anlaşamamın tek sebebi bu değildi. Küçükken ettiğimiz her kavgada kafasından bir senaryo uydurur ve senaryonun kötüsü olarak beni ilan ederdi. Vazo mu kırıldı, Rüya yaptı! Annemin kıyafeti mi kirlendi, Rüya yaptı! Babamın kalemi mi kayboldu, Rüya kaybetti! Yere su mu döküldü, Rüya döktü! Her şeyi Rüya yaptı zaten. Sırf onun bu yalanları yüzünden çok dayak yemiştim. Annem ile babam bu ailede en çok beni sevmezdi. Arda erkek diye onu bir şekilde seviyorlardı. Cahil oldukları ne kadar da belli! Kız erkek ayrımı yapıyorlar... Ama yine de Rojda'yı benden üstün tuttular. Çünkü Rojda benim aksime ailenin her dediğini yapardı. Asla itiraz etmezdi. Bugün ona koca adayı bulsalar ve buldukları kişi yaşlı başlı bir adam olsa Rojda yine itiraz etmezdi. Söz dinleyen, uslu kızdı güya! Aptalın tekiydi benim için oysa. Saçmalık. Bu cahil aileye nasıl bunca zaman, bunca yıl katlandım gerçekten aklım almıyor! Hadi her şeyi geçtim, bana yapılan onca zulüme nasıl katlandık ya? Rojda fa çok dayak yemişti. Ama annem ya da babam onu her döndükten sonra suçsuz olsa bile özür dilerdi. Arda da çok dayak yemişti. O sessizdi. Ne özür dilerdi, ne de itiraz ederdi. Dayağını yiyip ya kenara çekilirdi, ya da yanıma gelir olayı anlatırdı. Ama ben... Ben asla. Suçsuz yere dayak yediysem vay hâllerine! Başlarının etini yiyene kadar konuşur, onlarla kavga eder, söyledikleri her şeye cevao verirdim. En çok kızdığım da cevap verme demeleriydi. Haklı oluşumu savunmam işlerine gelmiyordu tabii! Ama ben durmazdım, cevap verirdim hepsine tek tek. Daha çok dayak yerdim ama yine de hakkımı savunmaktan vazgeçmedim. İşte bu yüzden beni hiç sevmediler. Onların sevgilerine de kalmadım demek isterdim ama bunu ne kadar istersem isteyeyim asla ama asla diyemeyecektim. Bir yanım hep buruk kalacaktı aile sevgisi denen şeyi hiç tadmadığım için... Arda hariç. Arda gerçekten bütün bu genellemelerimin dışında kalıyordu. Hiç unutmam, Arda çocukken annem evlere temizliğe babam da işe giderdi. Rojda da okulda olurdu. Ben ile Arda kalırdık evde..Arda üç, ben beş yaşındaydım ve Arda'ya bakmakla ben yükümlüydüm. Yanan sobanın eşliğinde Arda ile oyun oynardık. Fakir bir aile olduğumuz için fazla oyuncağımız yoktu. Tahtadan, bezden, ondan bundan... Ne bulduysak oynardık. Birlikte televizyon izlerdik. Birlikte yemek yerdik. Evde sıcak su olmadığı için annem sobada su kaynatıp Arda'yı beni ve Rojda'yı aynı anda yıkardı. Biz biraz büyüyünce de Arda'yı ben yıkamaya başladım. Onunla birlikte ben de yıkanırdım. Ne o benden, ne de ben ondan çekinirdim. Biz gerçek anlamda abla kardeş gibiydim onunla. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi ve Arda'nın kafa yapısı bana çok yakındı. Çünkü birlikte büyümüştük. Rojda çoğu zaman Arda ile olan yakınlığımızı kıskanır ve Arda'yı bana karşı doldurmaya çalışırdı. Ama Arda zeki bir çocuktu, Rojda'nın bu aptal oyunlarına gelmezdi. Her zaman beni ondan çok daha fazla sever ve bunu belli etmekten çekinmezdi. Rojda kendi yaptığı suçları bana atınca araya girip beni savunurdu. Ama o da dayak yiyince ona bunu bir daha asla yapmaması gerektiğini söyledim. Çünkü onun suçsuz yere dayak yemesine katlanamazdım. Ben en azından hakkımı savunur dayak yesem bile kendimi rahatlatırdım ama o sessizdi, içine atardı. Bu evlilik olayında bile bana yapma diyen gözer ile bakmıştı. Ama hiç konuşmamıştı. Olsun, ben onu gözlerinden de anlardım. Kimseyi dış görünüşü ile yargılmak istemem ama... Tuhaf bir şekilde Arda ile ben sanki annem ile babamın hiçbir genini almamış gibi güzeldik. Daha doğrusu, ben güzeldim Arda yakışıklı. Rojda ise... Çirkindi bana göre. Kalbi, dışına vurmuştu sanki. Lisede ve hatta ortaokulda aşık olduğu bütün çocuklar beni gördükten sonra Rojda'yı bırakıp peşimden koşarlardı. Güzeldim evet. Hem de çok güzeldim. Bunu erkeklerin bana ettiği iltifat ve bakışlar ile defalrca hissetmiştim. Ve bu durum, Rojda'nın bana duyduğu nefreti iyice körükledi. Çünkü sahip olduğu bütün erkekler beni gördükten sonra onun yüzüne bile bakmadan bırakıyor ve peşimden koşmaya başlıyordu. Arda da çok yakışıklıydı. Kaç kızı peşinden koşturmuş kendine aşık etmişti bilmiyorum çünkü bir yerden sonra saymayı bırakmıştım. Uzun boylu, beyaz tenli kara saçlı renkli gözlüydü Arda. Babam küçüklüğünden beri sürekli bize odun taşıttırdığı için kas da yapmıştı bayağı. Benim payıma düşen odunları abla sen bırak diyerek kendi taşırdı. Evde bana düşen bütün güç işlerini kendi yapardı ama Rojda'nınkiler söz konusu olunca kılını bile kıpırdatmazdı. Tabii bu durum, Rojda'nın bir süre sonra Arda'dan da nefret etmesine sebep oldu ama Rojda'nın onu sevip sevmemesi Arda'nın zerre umrumda değildi. O hep benimle takılırdı. Rojda bir süre sonra bunu bile kıskanmaya başladı. Aslında biz Rojda'yı tek bir özür ve birkaç telafi çabasıyla aramıza alırdık anal özür hiç gelmedi, biz de beklemedik. Çünkü Rojda'nın içi kötüydü. Ne olursa olsun düzelmeyecekti. Aslı ve Deniz vardı bir de tabii... Onlar ile de mahallede tanışmıştık. Aslı ile aynı apartmanda olduğumuz için daha yakındık. Ama yine de Deniz ile olan bağımızı da koparmamıştık asla. Bu fakir mahallesinin bize kattığı tek güzel şey belki de birbirimizin kazandığı dostluktu. Hepimizin kaderi ortaktı bir kere... Cahil aile, haksız yere yenilen dayaklar... Aslı da ben de Deniz de birbirimizin gözü önünde belki de defalarca dayak yemiştik ailelerimizden. Bir türe sonra da rezil oldum kavramını bırakmıştık. Küçükken tek hayalimiz bu cahil malalleden kurtulup gitmekti ama lanet olsun ki o da olmadı. Fakirin yüzü gülmüyordu işte. Bu şekilde geçip gitti işte çocukluğum. Ama iyi ama kötü... Bazen dalgalı bir deniz olup beni içine çekip boğmuştu, bazen de durgun su olup kahkahalara boğmuştu. Hayat denen melanet, kader ile birleşip bir şekilde yolunu çiziyordu ve bu yolda sana düşen, o yolun sonunu getirebilmekti. Ama şimdi asıl macera başlıyordu. Önüme açılan kapının ardı karanlıktı. Çünkü o kapının ardında Ateş Karahisar vardı. Lise yıllarımda öğretmen sınıfa sinirlenince "Sizi kızlı erkekli oturturayım da görün günüzü!" demişti. Ve beni Ateş ile otutturmuştu. Mecbur sıra arkadaşlığı yaptığım bu çocukla her Allah'ın günü kavga ederdik. Ateş çok sinirliydi. Bir ara tek başına on kişiyi döndüğüne şahit olmuştum. Bu yüzden mahalledeki adı da psikopata çıkmıştı. Ama ailem beni evlendireceklerini söylediklerinde Ateş'in adını vermedikleri için onu tanıyamamıştım. Sadece kulağıma gelenlerle yetinmiştim ama biliyordum ki Ateş bu söylenenlerin çok daha fazlasıydı aslında. Lisede bütün kızlar peşine düşmüştü, okulun en belalı çetesinin lideriydi. Yine de tuhaf bir şekilde dersleri iyiydi ve yaptığı tüm bu yaramazlıkları rağmen öğretmenler onu severdi. Dört yıl boyunca onunla sıra arkadaşlığı yapmak zorunda kalmıştık çünkü o aptal öğretmen bu kızlı erkekli oturma düzeninden asla vazgeçmedi. Ateş ile sürekli kavga etmemin sebebi ise sivri dilli olmamdı. Kimse cesaret edip Ateş'e cevap veremezken ben sürekli onunla kavga ederdim. Bütün sınıf "Bak bir gün gerçekten Ateş'in ters anına denk geleceksin göreceksin gününü!" diye beni uyarsa da umursazmadım. Söz konusu hakkımı savunmak olunca gözü kara, cesur, ayakları yere dimdik basan,gözleri korkusuzca parlayan bir kıza dönüşüyordum. Ama şimdi o kızı kaybetmiştim. O kız benden gitmişti ve sanki ben artık kimsesizdim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD