Kalbim bedenimi parçalayacakmış gibi hızlı hızlı atıyordu. Derin bir nefes çektim içime. Öldür dersem damarına başardım, tetiği çeker ve beni gerçekten öldürürdü. İşte en çok korktuğum taraf da buydu.
Bundan birkaç saat önce ölmek istiyorum, kefenim olmasa da olur, ruhum ölmüş zaten diye afra tafra yaparken şimdi ona, beni öldürmemesi için yalvaracak noktaya gelmiştim. Yaşamak istiyordum. Hiç mutlu olmamıştım şu lanet hayatta, hiç gülmemişti yüzüm. Şimdi kayıp gidemezdim, yaşadığım sürece bir umut vardı, olmalıydı. Ama ölürsem bu umut tıpkı bir çiçek gibi solup gidecekti bu ömrümden. O yüzden... Tetiği çekmemeliydi.
"Ne oldu az önceki cesur kıza? Bana bağırıp çağırıyordun, küfür ediyordun? Hadi, yapsana bir daha! Ne duruyorsun? Yap! Bir daha yap da gör bakalım ne oluyor!"
Silahın soğuk namlusunu alnımda hissettiğimde art arda yutkundum. Az sonra ölecektim sanki, öyle bir acıydı içimdeki.
"Şimdi öldürmesen bile evlenince öldürürsün. Sağın solun belli olmaz, psikopatın tekisin çünkü!"
Bağırdım bütün gücümle ona. Gözlerinde ismi gibi yanan o ateşi görmüştüm. Beni ciddi ciddi öldürmek istiyordu. Ağzımdan gerçekler dökülmeden ölemezdim. Benim de canım yanmıştı, hatta benim canım herkesten çok yanmıştı ve onun da canı yanacaktı. Ölmeden önce bunu yapacaktım.
"Senden nefret ediyorum! Beni öldürmekle eline ne geçecek? Ha? Ne geçecek? Alabilecek misin yıllar önce ölen arkadaşının intikamını böylelikle? Alamayacaksın! Ben yapmadım diyorum sana, defalarca söyledim aynısını. Onun ölümünde benim parmağım yoktu, hiçbir şey benim suçum değildi. Gerçeği bilmeden inanmışsın duyduklarına, şimdi bana burada ahkâm kesiyorsun. Vur öyleyse, hadi durma. Ben seninle evleneceğime ölürüm daha iyi! VUR! HADİ, VURSANA!"
"Pisliğin tekisin Rüya."
Tıslayarak kurduğu bu cümle ister istemez canımı acıttı.
"Sen de öylesin, sen de pisliğin tekisin Ateş Karahisar." diyerek aynı şekilde karşılık verdim sözlerine. Beni yakmasına, öylece canımı acıtmasına izin vermezdim. Ben Rüya Akın'dım asla haksızlığa gelemezdim. Gerekirse ucunda ölüm olsun, ki şu an bulunduğum durumun ucunda ölüm vardı... Yine de umrumda değildi. Ben ağzıma geleni söylemezsem, hakkımı savunamazsam zaten ölmüş kadar olacaktım.
"Sen ne dersen de bu kavgadan masum çıkmayacaksın. Duydun mu beni küçük şeytan?!"
Ani gelen bir cesaret hissi, damarlarımda akan kana karar her zerreme nufüz etti. Ona doğru bir adım attım titreyen bacaklarımla. Daha hızımı alamadığım için aniden kendimi üstüne attım ve bir anlık boşluğunda elindeki silahı alıp geriye çekildim ve silahı, fırlatabileceğim en uzak noktaya fırlattım.
Ben de onunla birlikte yere düşmüştüm ama hazırlıklı olduğum ve bu planı daha önce kafamda kurduğum için zihnim bu duruma şaşırmadı, bu sayede kendimi kolaylıkla toparlayıp ayağa kalktım. Ama o daha dehşetin etkisindeydi. Sırf bu yüzden yerde kalıp birkaç saniye olayı anlamayı bekledi ama ben beklemedim. Var gücümle eve doğru koşmaya başladım. Bu psikopatın elinden kurtulmam lazımdı ama nereye kadar kaçabileceğim sorusu da zihnime keskin bir ok gibi batmıştı.
Şimdi kaçtım diyelim, peki ya sonra? Onunla evleninle ne olacaktı? O zaman nasıl kaçacaktım ondan?
En azından o zaman beni o öldürmüş diyebilirlerdi arkamdan ama şimdi hayır. Eğer ölseydim kimse beni onun öldürdüğüne inanmayacaktı asla!
Aklımdaki düşünceler zaten yorgun olan bedenimi yiyip bitirirken var gücüm ile koşmaya devam ediyordum. Nefesim kesilmiş, soluklarım boğazıma dizilmişti ama yine de pes etmeye niyetim yoktu. Ya ölecektim, ya sürünecektim.
Araftaydım sanki.
Bedenimde yankılanan acı gerçek bir silahın namlusundan ateş edilmiş bir kurşun gibi beynime saplıydı. Ve acı gerçek şuydu ki eğer kurtulamazsam belki de saniyeler sonra ölecektim. Ama... Ama olur da kurtulursam, kimse benim olduğum yerden sağ çıkamayacaktı.
Sonuç ne olursa olsun ben dahil herkesi cehennemimde cayır cayır yanan kor eteşte yakacaktım.
Bu durum aklıma geldikçe daha hızlı koşuyordum dar yollarda. İçimde kalan umut zerresi kaybolmamak için son gücüne kadar çırpınıyordu.
Ruhuma dolanan ip sadece acı çektirmekle kalmamış, kalbimin kör düğüm olmasını da sağlamıştı. Bedenim ve ruhum bile savaş içindeydi. Ruhum ısrarla bedenimden ayrılmak isterken bedenim zorlukla tutuyordu ruhumu içinde.
Aklımdaki kargaşadan yıpranmıştım, ne düşüneceğimi dahi bilmiyordum. Tek bildiğim kurtulmak için son çaremin kaçmak olduğuydu.
"Kaçma seni küçük pislik!"
Siktir! Siktir ya! Ne ara, ne ara bulmuştu beni? Ne ara yaklaşmıştı bana bu kadar? Bu adam şaka falan mıydı?
Ayağımdaki acı, ister istemez hızımı yavaşlatmıştı. Koşarken topuklu ayakkabılarını çıkardığım için ayağım yara ve kan içinde kalmıştı. Topuklu ayakkabılarımı da kaybetmiştim. Ama şu an bu düşüneceğim son şey bile değildi çünkü başında bunlardan çok daha büyük dertler vardı. Başında da Ateş Karahisar!
Bütün gücümle koşmaya devam ettim. Rüzgar, bedenimi kendine esir tutacak kadar hoyrat esiyordu. Ona rağmen koşmaya Daha ne kadar devam ettin bilmiyorum ama saçlarımı kökünden kopartacak kadar sert çeken bir eli üstümde hissettiğimde mecburen durdum.
"Aptal kaçabileceğini mi sandın benden?"
Sesi tüylerini ürpertecek kadar korkunç ve tehdit doluydu. Usulca kulağıma eğildiğinde sıcak nefesini boynumda hissettim. Bu, inanılmaz bir ürperti ile birlikte baştan aşağı titrememe sebep olmuştu.
"Diyelim bugün kaçtı, bir mucize oldu ve bunu başardın. Peki ya sonrası Rüya? Sonra ne olacağını ve sana neler yapabileceğimi hiç düşünmedin mi?"
Ağlamamak için dudağımı ısırdım. Çünkü çok zor tutuyordum kendimi. Böyle bir derin acıyla sarsılıyordu ki ruhum, aldığım her nefes diken gibi ciğerlerime batıyordu.
"O evlilik elbet bir gün olacak, o zaman nasıl elimden kurtulmayı düşünüyorsun?"
Cevap vermedim çünkü konuşursam ağlayacağımı biliyordum. Ama susmak da konuşmak kadar acı vericiydi benim için. Ona cevabını vermeliydim bu burada bitmemeliydi. Ama bitmişti.
Bu psikopat doğru söylüyordu. Hadi diyelim bugün kaçtım, evlenince nasıl kurtulacaktım elinden? Canım yanıyordu, bu adam canımı adı gibi kül etmişti.
"Cevap bile veremiyorsun ama o gün geldiğinde seninle görüşeceğiz küçük kız."
Bunu söylediği an saçımı bırakmıştım. Ama saçım o kadar çok acıyordu ki... Yine de bir şey demeden yara içinde kalmış ayaklarımla ilerlemeye devam ettim eve doğru. Canımın yandığını gizlemeyecek kadar yorgun düşmüştü hem ölü ruhum hem de nefes almak için çırpınan bedenim.
Sonunda eve vardığımda kimseye görünmemeye çalışarak banyoya geçtim ve kendimi kilitledim. Eğer olayı anlatırsam bize bana inanmayacaktı, biliyordum. Herkes kasıtlı olarak yaptığımı ve onlara yalan söylediğimi düşünecekti. Çünkü az önce çıkardığım rezillik tamamen aleyhime işleyen bir delildi. Kimsenin bana inanmaması ve onlara kendimi anlatma çabamı düşünmek bile aşırı yormuştu hem zihnimi hem de kalbimi. O yüzden susma kararı aldım.
Bu olayı kimseye anlatmayacaktım çünkü kimse bana inanmazdı. Ve bu, canımı çok daha fazla acıtacaktı.
Yaraları adımlarım ile koridorda kimseye görünmemeye çalışarak ilerlemeye devam ettim. Evin ikinci kapısından, mutfak kapısından girmiştim. Şans bana gülmüştü, mutfakta kimse yoktu ve beni soru yağmuruna tutmamışlardı.
Aynen. Şans bana kefenle gülmüştü. Şans bugün ikinci tokadı yüzüne yerken dudağımın patlamasıyla gülmüştü. Şans bana öyle bir gülmüştü ki babam bana bu evden kefenle çıkacağımı söylemişti. Beni parayla satan babam ciddi ciddi karşıma geçmiş ve bunu söylemişti.
Şans bana gülmüştü işte. Böyle gülmüştü.
Düşüncelerimi bir kenara bırakarak banyoya doğru seri adımlarla ilerledim ve kendimi duşa attım.
Banyo, salona uzak olmasına rağmen kulağıma dolan kahkaha sesleri kusma isteğimi tetikledi. Kendimi duşa attığım sırada aniden banyodan çıkıp klozetin önünde diz çöktüm ve içimde ne var, ne yoksa kustum. Midem çalkalanıyordu sanki ben kusarken. Canımı acıtan bu hisse dayanamayıp ayağa kalktım ve sifonu çektim. Yüzümü ve ağzımı yıkamadan tekrar duşa geçtiğimde üstümde ne var ne yoksa kirli sepetine atmıştım.
Üstümde beyaz bir elbise vardı. Kefen rengi. Sanki bana gelecekten Bir mesaj veriyordu.
İçerden yankılanan ve kulağımı tırmalayan uğultuları ve misafirlerin midemi bulandıran gülüşme sesini duymamak için suyu sonuna kadar açtım. Buz gibi akan su bedenimden aşağı süzülürken az önce akmaması için zorlukla tuttuğum yaşlar, gözlerimden birer birer boşalmaya başladı. Canım yanıyordu.
Ve bu, sanki hiç geçmeyecek bir acıydı.
Bu evden gelinlikle çıkacaktım belki ama...
Onunla evlenirken giydiğim gelinlik, aslında benim kefenim olacaktı.