13

1464 Words
Yastığın soğuk tarafını yüzüne bastırdığım sırada yan taraftan çalmaya başlayan telefonuma içinden küçük bir küfür edip uykulu gözlerimi araladım. Yeni uyandığım için gözlerim, etrafı buğulu görüyordu o yüzden telefondaki ismi okuyamadan yeşil tuşu sağa doğru kaydırdım. "Alo?" dedim uykulu sesimin verdiği bıkkınlık ile. "Kızım sen nerdesin? Patron seni soruyor, kaç gündür gelmedi ne oluyor diye? Bak valla işten atacak seni artık! Zor idare ediyorum, çabuk kalk toplan işe gel. Ben ile patronu papaz ettin zaten." Konuşan en yakın arkadaşım Aslı'ydı. Onunla aynı gelinlikçide çalışıyorduk. Ve haklıydı ben şu son olaylar yüzünden bir haftadır işe gidememiştim. Çünkü ne kolumu kaldıracak gücüm vardı, ne de başka bir şey. Nefes almak bile yorucu geliyordu, ağır bir depresyon altındaydım. "Hasta de, işi var de. İdare et lütfen, gelecek durumda değilim bunu en iyi sen biliyorsun Aslı." Neden bilmem ama şuan ben bunu söyledikten sonra Aslı'nın verdiği tepkinin yüz ifadesi gözlerimin önüne geldi sanki. Bıkkın bir nefes verip göz devirdiğine ve içinden bana küfür ettiğine neredeyse emindim. "Tamam, idare etmeye çalışacağım." "Harikasın Aslı, teşekkür ederim minnoşum." "Hadi görüşürüz, gel artık ama. Uzatma fazla, sürekli seni sorup duruyor. Zaten verdiği üç beş kuruş maaş, bunun için beni kadınla papaz etme." "Tamam dedim ya Aslı , hadi görüşürüz." "Görüşürüz Rümiş." Rümiş, benim takma adımdı. Oflayarak yüzümü tekrar yastığa gömdüğümde uykunun kaçtığını fark ettim. Zaten kaç gündür depresyondayım, kendimi gerçekten kötü hissediyordum ve uyumak, özellikle şu son günlerde benim için en büyük kurtuluş yoluydu. Sinirlerim öyle bozuktu ki uykumun kaçtığını fark edince ağlayacak gibi oldu hatta gözlerim doldu. Şu son günlerde oldukça fazla sulugöz olmuştum, neredeyse her şeye ağlıyordum. Yıllardır annem ve babamdan dayak yediğim için fiziksel acılara oldukça dayanıklıydım ama ruhsal acılar beni oldukça fazla yıpratmıştı. Aniden odamın kapısı açıldığında uykusu kaçmış gözlerimi kapıya dikip kimin geldiğine baktım. Gelen kişi annemdi ve yüzüne bakılırsa yine kötü bir şey olmuştu, beni kesin azarlayacaktı. "Daha uyanmadın mı, saat kaç oldu?" Harika, kavga öncesi bahane. Hatta en güzel bahane: Daha uyanmadın mı saat kaç oldu? Göz devirip telefonu açtık ve saate baktım. "Saat daha dokuz buçuk!" "Çabuk kalk hazırlan! Hadi!" Kaşlarımı çattım ve o sırada içimde kötü bir his oluşmuştu. "Niye, ne oldu?" Annem cevap vermeden kapıdan çıkacakken bu sefer arkasından bağırdım. "NE OLDU DEDİM ANNE, DUYMUYOR MUSUN?" "Elinin körü oldu, duydun mu? Rezil kepaze seni! Rezil ettin bizi seni istemeye geldikleri gün. Duymadın mı o kadın bizim arkamızdan neler söyledi?" Ani bir sinirle ayağa kalktığımda annem gözlerini dehşetli açıp geri çekildi. Benim bu hani gelişen sinirlerimiz sonu tehlikeli olurdu, o da biliyordu. "Cevap verseydiniz o zaman kadına! Niye sustunuz, ha niye sustunuz! Ulan dininiz imanınız para olmuş be! Dininiz imanınız para olmuş! Nefret ediyorum sizden!" Bağırmaktan sesim kısılınca omuzlarımı düşürüp yatağa oturdum. Sinir krizi geçiriyordum sanırım, ellerim de bacaklarım da titriyordu. Annem bu konuşmaya devam etmek istemediğini belirtircesine kaşlarını çatıp bana baktı. "Sana cevabını verirdim de... Neyse şimdi açmayayım ağzımı. Hadi çabuk hazırlan, oğlan gelecek birazdan." Avuçlarımın arasına aldığım yüzümü kaldırıp annemin benimle aynı renkte olan mavi gözlerine baktım. "Hangi oğlan bu, kim geliyor anlamadım?" "Kızım sen kıt mısın? Ateş tabii ki, kim olacak başka!?" Ateş... Bu ismi duyduğum an kalbim amansız bir serzeniş ile çarpmaya başladı. "Tamam çık hazırlanacağım." Dedim anneme hemen odadan çıkıp beni yalnız bırakması için. "Aaa deli mi ne? Çıldırmış bu kız yemin ederim. Nasıl benim kızım aklım almıyor. Ciddi ciddi kafayı yemiş bu. Bir de utanmadan anneye cevap veriyor. Taş olacak haberi yok nankörün." Annem, söylene söylene odadan çıktığında şaşkınlık ile onun arkasından baktım uzun süre. Dün Rojda ya karşı beni savunan kadın ile şu anki kadın aynı mıydı yani? Aklım almıyordu, annem aşırı değişken bir karaktere sahipti. Gereksiz detaylara takılmıştım yine, önümde büyük resim dururken hem de! "Ateş geliyor. Beni almaya! Beni almaya geliyor!" Ellerimi saçlarımdan geçirdiğim sırada gözlerim dehşet içinde açılmıştı. "Lan ne yapacağım ben şimdi?!" Ateş geliyordu, beni almaya? Ama neden? Onunla ettiğimiz son kavga bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken ağlamamak için başımı yukarı kaldırdım ve bir süre öylece bekledim. "Ne için geliyor ki şimdi?" Onunla ettiğimiz son kavgadan hiç iyi ayrılmamıştık o yüzden onu bir daha sinirlendirmeye niyetim yoktu. Hızlıca dolabın önüne geldiğimde kırılmak üzere olan kapağı dikkatlice açtım. İçinde zaten çok kıyafetim yoktu ama daha önce hiç bir erkekle buluşmadığım için giyeceğimi bilemeyerek öylece izledim dolabı. Ne giyilirdi ki şimdi? Etek ya da elbise tarzı bir şey giymek istemiyorum kesinlikle. Hatta mümkünse en kapalı şeylere giymek istiyorum bu yaz sıcağında. Yediğim dayaktan morarma yan yerim kalmamıştı ve bu lanet olası morlukları ve yaraları insanlara sergilemeye niyetli değildim. Gözüme siyah bir kot pantolon iliştiğinde onun dar olduğunu fark ederek vazgeçtim çünkü ayaklarımdaki yaraların hava alması lazımdı ve dar kot giyersem canım acırdı, biliyordum. Ne giyecektim peki? Bu yaz mevsiminde elbise etek tarzı şeyler girmeyi çok severdim ama şu son bir aydır içimdeki bütün yaşama sevinci gitmişti. Ne elbise ne de etek... Sürekli siyah giyiniyordum. Yas rengi, depresyon rengi. Tam da beni anlatan cinsten işte. Sonunda siyah İspanyol paça bir pantolon ile bana oldukça bol gelen gri ve üstünde çiçek deseni olan bir tişört seçtim. Üstümdeki geceliği hızlıca sorup yatağın üstüne fırlattım ve seçtiğim kıyafetleri giymeye başladım. Dağınık saçım ve morarmış göz altlarım, bunlar da yetmezmiş gibi patlamış dudağımı aynada gördüğüm de moralim ister istemez bozulmuştu. Ben bunları nasıl kapatacaktım şimdi? Saçım da felaket haldeydi zaten. Canımın acıyacağını bile bile komodinin üstünde duran tarağı aldım ve yanındaki kolay saç açıcı spreyi saçımı boca etmeye başladım. O kadar çok sürmene rağmen saçım hala kolay taranmıyordu. Yine de saçımı açmayı becermiştim sonunda. Ama dışarısı ne kadar sıcak olursa olsun ıslak saçla dışarı çıkarsam hasta olacağımı bildiğim için çekmecede duran fönü alıp saçımı fönlemeye başladım. Bir yandan da tarak ile düzleştirmeye çalışıyordum. Sonunda saçım insancıl bir hale büründü önünde bileğimde duran tokayla saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım ve önden düşen kahküllerimi serbest bırakarak taradım. Şimdi sıra makyajdaydı. Yüzümü bir peçeteye ıslatarak hızlıca sildim, dudağımdan kalan kuru kan lekelerini peçetenin üstünde görünce istemsizce midemi bulandığını hissettim. Reçeteyi bir daha gelmemek üzere odamdaki küçük çöpe fırlatıp makyaj çantamı aramaya koyuldum ama bir türlü bulamıyordum. Kesin o Rojda şıllığı aldı! İçimden Rojda ya saydırırken ayağımın bir şeye takıldığını fark ettim. Ve başıma eğip aşağı baktığımda bunun elli saattir aradığım makyaj çantam olduğunu gördüm. Derin bir nefes nefes verip fermuarı yırtarcasına açtım içinden ruj, kapatıcı, fondöten, allık, rimel çıkarttım. Bu kadar makyajı tabii ki de Ateş olacak o psikopat için yapmıyordum. Kendim için yapıyordum zora kendimi iyi hissetmeye ihtiyacım vardı. Günlerdir her aynaya baktığımda gördüğüm o yorgun gözlerden artık sıkılmıştım ve mor göz altlarımı artık görmek istemiyordum. Elim çabuk olmamasına rağmen makyajım hızlı bitmişti. Derin bir oh çekip yanıma çantamı ve bir miktar paramı aldım. Bir şey unuttum mu diye kontrol ederken yatağın üstüne duran telefonu gördüğümde içimden kendime küfür ettim ve yatağın üstündeki telefonu hızlıca pantalonun arkasındaki cebe sıkıştırdım. Nihayet işim tamamen bitmişti. "Anne! Anne! Anne! Nerdesin! Anne diyorum! Alo!" Kapının eşiğine geldiğimde güya rengi beyaz ama üstünü basılmaktan simsiyah olmuş spor ayakkabılarımı yere atıp hızlıca mutfağa koştum. Annem buradaydı. "Elli saattir sana sesleniyorum, duymuyor musun?" Elindeki fasulye dolu tepsiden kafasını çekip göz ucuyla bana baktı. "Dalmışım. Duymadım. Ne oldu yine Rüya?" Bıkkın bir sesle sorduğun soruya ben de bıkkım bir sesle cevap verdim. "Nerede bekleyecekmiş bu psikopat beni, söyledi mi?" Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Bilmiyorum, söylemedi. Zaten beni annesi aramıştı o söyledi gelecek Rüya'yı alacak birlikte düğün alışverişi yapacaklar diye." "Ne? Düğün alışverişi mi? Sen ciddi misin?" Şaşkınlıktan açık kalan ağzımı zorlukla kapattım. Ateş ve düğün alışverişi? Pardon da ne alaka? "Evet. Hadi sen dışarıda bekle." "Tamam." Dedim mutsuz bir sesle ve tam arkamı döndüğüm sırada annemin söylediği cümle bir bıçak gibi sırtıma battı. "Bakıyorum da özene bezene hazırlanmışsın onunla buluşmak için. Daha düne kadar naz yapıyordun evlenmem de evlenmem, beni para ile sattınız o adama diye! Biz ne kadar araştırdık sen biliyor musun o adamı? Kimse de çıkıp bu psikopatın teki, boşver bulaşmayın demedi. Herkes övdü onu. Karşılığında da ev teklif ettiklerinde biz de ne yapalım, el mahkum verdik seni. Lise arkadaşınmış hem de, annesi söyledi liseden tanışıyorlar zaten diye. Biz de böylece ikna olduk işte! Sen ne ne abarttın be. Yok beni parayla sattınız falan filan! Ne olursa olsun biz senin aileniz, düştüğünde ilk biz yardıma geliriz. Herkese arkanı dön ama ailene arkanı asla dönme. O adamla da iyi anlaş. Boylu poslu Dalyan gibi delikanlı, maşallahı var. Görmedin mi salondaki kızlar nasıl bakıyordu ona? Hepsi senin yerinde olmak istedi o gün. Ama sen hâline yatıp kalkıp şükredeceğine bize lanet okuyup duruyorsun. Bir gün Allah cezanı verecek, göreceksin gününü. Bak annem demişti dersin o zaman!" Tam anneme cevap vereceğim sırada kapı çaldı. "Ah işte bak geldi oğlan. Hadi bekletme de git çabuk. Paraya da acıma, Karun kadar zengin bunlar. Al istediğini. Rüya niye bakıyorsun yüzüme boş boş? Alo, kime diyorum ben? Hadi kızım, ne duruyorsun orada put gibj? Git aç kapıyı oğlana." Cevap vermedim. Hızlıca kapının önüne gidip kapıyı açtım ve... Ateş tam karşımdaydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD