Dışarıda yağmur yağıyor, benim için buz tutmuş. Düşen her bir damlanın sesi kulağıma doluyor, bir ezgi çalıyor usulca. Yorgunluğumun sesine benziyor yağmur. Damladıkça içime düşüyor. Üşümüyorum, aksine içimde bir ateş var. Ama içimdeki Ateş ne kadar güçlü olursa olsun biz tutmuş kalbimi eritmeye yetmiyor. İnsanlar yüzünden bu hâldeyim. İyi niyetimi suistimal eden iğrenç insanlar yüzünden... Keşke böyle olmasaydı dediğim kaçıncı gecem bu, bilmiyorum.
Tek bildiğim artık kendimi yaşamaya devam edecek kadar güçlü hissetmediğim.
Özledim. En son ne zaman adam akıllı güldüğünü bile hatırlayamayacak seviyedeyim. Hayatın yükü, omuzlarına öyle bir binmiş ki attığım her adımda tökezliyorum. Nefes almak bir ıstıraptan farksız şimdi. Omuzlarından taşan bu yük değil de bununla yaşıyor olmam bana verilen en büyün ceza sanki. Ölümü arzuluyorum belki biraz. Ama içimden bir parça bu hayatta bir kez bile mutlu olamadan ölmemi istemiyor. Bir şeyler başarmak isterken her şeyi mahvetmekten yoruldum. Canım yanıyor ama beni kimse anlamıyor. Bu, canımı daha da çok yakıyor işte. Keşke üzüntülerini alıp gidebilsem. Yalnız başıma kalmak istiyorum. Aklım artık hiçbir şey alamayacak kadar yorgun. Bacaklarım adım atmak istemiyor. Kollarım kalkmıyor. Gözlerim uzağı görmüyor. Yüzüm gülmüyor. Bedenim her zerresiyle bana isyan ediyor, ben onu duyuyorum. Ama benim içim kan ağlarken, göz göre göre ölürken attığım çığlıkları kimse duymuyor. Çünkü kimse beni dinlemiyor.
Hayat bir deniz gibi. Ne zaman dalgalanıp ne zaman durulacağı belli olmaz. Bazen bir tokat gibi çarpar yüzüne gerçeği. Bazen boşvermişlik içinde yüzersin. Bazen çaresizlik içinde çırpınırsın. Seni alıp nereye götüreceği belli değildir ya. İşte sen orada kaybolursun ama farkına varmazsın.
Vazgeçmişlikler bitirir insanı. Amacın yok, hayatta hiçbir şey sana zevk vermiyor. Düştüğünde ayağa kalkacak bir sebebin bile yok. Ne istediğini bilmiyorsun. Rüzgar nereye eserse, akıntı seni nereye götürürse oraya gidiyorsun.
Yaşıyorsun ama bir ölüden farksızsın.
İçimde bir şeyler koptu sanki ve ben tutamadım. Çok istedim tutabilmeyi ama tutamadım.
Zoraki tebessümler süsledi ruhumu. Çok isterdim içten gülebilmeyi, düşlerimden vazgeçmeden yola devam edebilmeyi.
Olmayınca olmuyormuş. Vazgeçtim. Kahroldum, yıprandım, üzüldüm, canım çok yandı, öleceğimi sandım, zorla dayandım çünkü yaşamak zorundaydım.
Hayatın sillesini yüzüme yedim. İşte ben o günden beri hiç ayılamadım.
Paramparçayım. Ve şimdi beni hiçbir şey kurtaramaz.
Gök gürültüsü şiddetini son sürat artırırken aklımdan geçen durmak bilmeden canım ağaçtan düşüncelere bir son verdim istemeye istemeye. Başım ağrıyordu, başım çok ağrıyordu ve artık hiçbir şey düşünecek seviyede değildi.
Kuruyan boğazım ıslatmak için yutkunmaya çalıştım ama olmadı. Babamın bana attığı tokadın üstünden bir hafta geçmişti aynı zamanda ateşin bana attığı tokadın üstünden de bir hafta geçmişti ama acısı hala yanağımda ve patlamış dudağımın üstünde duruyordu. İkisinin lanet olası acısı hâlâ geçmemişti.
Dayanamayacağımı anladığımda hemen yanı başında duran komodinin üstünden boş olan bardağımı aldım ve ayağa kalktım. Boğazım kurumuştu, artık su içmem gerektiğini fark ettim. Sabah, evdekilerle karşılaşmamak için özellikle odamdan dışarı çıkmamaya çalışıyordum. Şimdi saat gecenin neredeyse gece yarısına geliyordu. Babam olacak o adam uyumuştu sanırım. Arda ise bugün bir arkadaşında kalacağını söylemişti ve ben de onu fazla sorgulamadım. Bir tek Rojda olacak o sürtük ile annemin ne yaptığını bilmiyordum ama onlar da umrumda değildi artık su içmem gerekiyor diyor odamın dışına çıkacaktım.
Kapının önüne geldiğinde ses çıkarmamaya özellikle gayret ederek kapının kolunu aşağı doğru indirdim ve parmak uçlarımda yürüyerek mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Boş olan kirlenmiş bardağı değiştirip ve koltuk altıma koyduğum şişeyi doldurduğum sırada tam odama geçecekken Rojda'nın odasının önünden bir ses duyunca durdum. Annemin sesiydi bu.
Kavga mı ediyorlardı acaba?
"Abartma Rojda!"
"Anne yemin ederim kulaklarım ile duydum, yalan söylemiyorum. Valla bak!"
Kimden bahsediyordu bunlar? Benden mi yoksa? Aptal Rojda kim bilir ne iftiralar atıyordu bana yine?
"Ne duydun, anlat." dedi annemin sesi ama öfkeliydi. Derin bir nefes alarak dinlemeye devam ettim.
"Bu Rüya olacak kızın var ya! Arda ile konuşurken duydum ikisini. Mutluyum, parası var, iyi ki onunla evlendirecekler beni diyordu. Senin bu kızın var ya istemiyorum diye diye saf ayağına yatıyor günlerdir, hepimizi kandırıyormuş da biz farkında değilmişiz. Ama ben sana dedim değil mi? Senin bu aptal kızına güven olmaz dedim değil mi? Amacı işte beni denemek aklınca. Deniyor beni, istiyor ki benim o Ateş denen oğlanı istediğimi görsün. Yalvarmamı istiyor, o yüzden yapıyor bunu. Sürtük!"
Orospu Rojda'ya bak sen! Ne iftiralar atıyir yine bana sürtük! Ulan, Ulan Rojda! Bir gün öyle bir elimde kalacaksın ki bütün mahalle toplanıp seni elimden almaya çalışsa, yine de alamayacak. Görürsün sen gününü! Bekle sürtük!
"Doğru konuş kardeşinle Rojda. Rüya hırçın olabilir ama aptal değil. Niye sana böyle bir şey yapsın?"
Neden bilmem ama annemin beni savunduğunu duymak inanılmaz hoşuma gitmişti o an. Keşke hep bunu yapsaydın anne, belki o zaman seni gerçek anlamda sevebilirdim.
"Anlamıyor musun gerçekten anne, yoksa anlamamış gibi mi yapıyorsun? Kıskanıyor beni işte, bal gibi ortada. Çok belli değil mi?"
Ay yemin ederim sinirden saçımı başımı yolacağım şimdi! Bu orospunun ağzını zamanında büzmedim, ondan oldu bunlar! Ah ulan ah! Kıracaktım o ağzını, bak bakalım konuşabiliyor muydu o zaman benim arkamdan bu şekilde? Haya baştan bende! Keşke kırsaydım bu sürtük Rojda'nın o ağzını da konuşamasaydı pislik!
"Rojda! Rüya senin neyini kıskansın?"
Annem beni savunmaya devam ediyordu. Sırf bu yüzden bu konuşmanın devamını dinlemek istiyordum yoksa şimdi çoktan sinirden kapıyı kırmış ve Rojda'nın saçını başını yıkmaya başlamıştım!
"Ben ondan daha güzelim anne! Daha zekiyim! Anlamıyor musun niye beni kıskandığını cidden?"
Ben bu söylediklerine münasip bir yerimle bile gülmem. Benden daha güzel olduğuna ciddi ciddi inanıyor muydu bu aptal?
"Sen ondan daha güzel falan değilsin. Kurtul bu kibrinden, bak başına bela olacak. Arda ile Rüya seni hiç sevmedi, bir kere de hatayı onlarda değil de kendinde ara Rojda. Belki o zaman doğru yolu bulursun."
Anne... Cidden... Ne diyeceğimi bilemiyordum. Keşke arkamdan davrandığın gibi yüzüme de iyi davransaydın. Belki o zaman seninle gerçek bir anne kız olabilirdik.
"Ne yani sen şimdi bana inanmıyor musun anne?" dedi Rojda. Sesindeki isyan tınısı, içindeki sadist ruhu okşuyordu. O derece hoşuma gitmişti bu tını.
"İnanmıyorum Rojda! Rüya denen o Kızık olacak salak, elli takla attı o adamla evlenmemek için! İlla böyle bir şey demiş ise de Arda'yı üzmemek için demiştir. Neren zeki senin ne, anlamadın mı bunu bu yüzden söylediğini? Uğraşamam senin bu triplerin ile. Zaten Rüya denen manyağı zor ikna ettik bir de sen böyle yapıp kızın kafasını karıştırma. Dayak yersin, baban seni evden kovar bak valla almam seni eve ben de. Kalırsın dışarıda üç gün bu soğukta, karda kışta dışarıda yatarsın. Denk al ayağını, sinirimi bozma benim!"
Annemin ayak seslerinin kapıya doğru yaklaştığını duyduğumda ona görünmemek için hızlı adımlarla odama koştum ve kapıyı ses çıkartmamaya çalışarak kapattım.
Tuhaf ama iyi hissediyordum. Yıllar sonra ilk kez annem beni Rojda'ya karşı savunmuştu! İlk kez!
Kalbim öylesine sevilmeye muhtaç ki... Bu bile beni mutlu etti. Hem de fazlasıyla...