4

529 Words
Kalbim amansız bir serzenişte çarpıyordu. O hâliyle kaburgalarımın arasından çıkmak isterken ben de yerin en dibine girmek istiyordum. Beyaz tenim, utançtan kıpkırmızı kesilmişti. Bütün bunları yaparken onların burada olacağı ihtimali aklıma bile gelmedi. Kaltak ablam Rojda açmıştı kapıyı onlara kesin. Sırf benim rezil olmamı istediği için. Keşke ölsen Rojda. Keşke. "Hoşgeldiniz, sefa getirdiniz. Bakmayın benim deli kıza, o böyle işte. Gençliğine verin. Buyurun, oturun lütfen ayakta kaldınız." Annem, sanki hiçbir şey olmamış gibi; yerde cam kırıklıkları yokmuş da evi dağıtan, o kötü sözleri söyleyen ben değilmişim gibi bir tavır takınmış, olayı toplamaya çalışıyordu. Para sen nelere kadirsin. Üç kuruşluk bir ev için kızları satan bir aile işte, ne beklersin? "Kızımız da biraz asabiymiş." dedi bir kadın aşağılayıcı bir kinaye ile. Bu ortamda daha fazla bulunmak istemiyordum. Defolup gitmek, hatta şu an ölmek istiyordum. Ama imkansızdı. Kapıdaki kişilerin yüzüne bile bakmadan arkamı döndüm ve hızlı adımlarla odama koşup ardımdan kapıyı büyük bir gürültüyle kapatıp kilitledim. Niye utanıyordum ki? Gerek yoktu. Ev verip kız alan zihniyetsiz insanlardan uyanacak kadar düşmemeliydim. Okumakla ya da zengin olunmakla insan olunmuyordu işte. Kalbim de aklım da bu olanları kaldıramadı. Bir ev ile kız almak nedir ya? Hangi devirde yaşıyoruz? Adam kim onu bile bilmiyorum. Tek bildiğim mahallede psikopat diye anıldığı. Yüksek ihtimalle tek vasfı zengin bir ailenin oğlu olmasıydı. Hiçbir kız onu istemeyince de ev satıp kız almışlardı. Hayır her şeyi geçtim, neden ben ya? Rojda var işte. Rojda'yı alsınlar, niye özellikle beni istedi bu pislikler? Üniversite mezunu olmam? Rojda'dan daha güzel olmam? Saçmalık! Kapının eşiğinde soluklarımı düzene sokmaya çalışırken sanki kırmak istercesine vuruyorlardı açmam için. Açmayacaktım işte, kudursunlar! Derin bir nefes daha çektim içime. Soluklarım birbirine karışıyordu sanki. "Rüya kapıyı aç, kırdırtma şunu!" "Aç kapıyı çabuk, rezil ettin zaten bizi millete!" "Aç lan kapıyı, kıracağız yoksa!" Sesler birbirine karışırken kimin, hangi ses olduğunu ayırt edemiyordum artık. Tek bildiğim, hepsinden bütün kalbimle nefret ettiğimdi. Ortada büyük bir yanlış vardı ve sırf para için hepsi birlikte bu yanlışa ortak olmuştu. Hepsinden nefret ediyordum. Ama bir şekilde bu kapıyı açacaktım. Açmak zorundaydım. O zaman ne olacaktı peki? Mantıklı düşün Rüya, mantıklı düşün. Kurtulmanın bir yolu olmalı? Ama ne? Kaçmak? Nasıl kaçacaktım peki? Onlar buradayken bu ihtimal, imkansızdan öte değildi. Tam o an mavi bir deniz gibi dalganan gözlerim, tam karşımda duran pencereye kesişti. Oradan atlayabilirdim! Titrek adımlarımla pencerenin önünde durup aşağıya baktım. Siktir, çok yüksekti! Buradan atlarsam ölebilirdim. O psikopat adamla evlenmek de bir çwşit ölüm değil miydi? Zihnim, olanlara isyan ederken artık ne bedenimi ne de omuzlarımdaki yükü taşıyamayan bacaklarım yatağa çöktü. Ağlamak istiyordum ama gözyaşlarım tükenmişti. Öyle bir mutsuzluk vardı ki içimde nefes alsam dikeni batıyordu sanki kalbime. Hayatım boyunca hiç mutlu olamamış bir kızdım zaten ben. Am eskiden tutunabileceğim bir dal, bir ümidim vardı. Buradan kurtulup iş bulup kendime yeni bir sayfa açacaktım. Güya öyle ummuştum. Umduğunu bulabilmiş miydim peki? Tabiki hayır. Ne değişti de geldim bu hâle? Ne kopup gitti içimden? "Aç lan artık kapıyı, sabrımı taşırma! Birazdan hem kafanı, hem kapıyı kıracağım yoksa!" Babamın sesi. Kalbim korkuyla teklerken ayağa kalktım. Aşağı atlayacak cesaretim yoktu. Ama onların yanına gidip o psikopat manyak ile evlenmeye de razı olamazdım. Ve maalesef karar verecek vaktim de kalmamıştı. Zaten karar vermeme gerek de kalmadı. Çünkü kapıyı... Kırmışlardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD