2

966 Words
3 gün önce... "Rüya seninle önemli bir konu konuşmamız lazım." Elimdeki kahve tepsisini masaya bırakıp babama döndüm. Babam ve ben? Konuşmak? Ha bir de önemli?! Mavi gözlerim şaşkınlıkla büyürken sebepsizce babama en uzak olan koltuğa oturdum. Yirmi dört yıllık babamı biraz tanıyorsam konuşacağı iyi bir şey değildi. Bunu bakışlarından bile anlayabiliyordum. Annem, babamın yanındaki koltuğa otururken ablam Rojda diğer koltuğa, erkek kardeşim Arda da diğerine oturmuştu ve yüzlerindeki ifadeye bakılırsa ikisi de konuşulacak olan konudan haberdardı. Anlaşılan sadece ben bihaberdim. Merak duygum git gide artarken salondaki gerilim de hadsafahadaydı. Merakla açılan gözlerimi aileme dikip konuşmalarını bekledim. Bir yandan da içimde fırtınalar kopuyordu. Babam derin bir nefes aldı ve genzini temizlemek için öksürdü. Bunu konuşacağı konuyu aklında toparlamak ve zaman kazanmak için yapıyordu. Nihayet konuştuğunda salonda derin bir sessizlik oluştu ve herkes babamı pür dikkat dinlemeye koyuldu. "Biliyorsun ki alacaklılar kapımıza dayandı." dediğinde kafamı olumlu anlamda salladım. Özellikle şu son bir aydır maddi açıdan çok sıkıntılıydık. Sıkıntılıydık da... Konunun benimle ne alakası olduğunu hâlâ kavrayamamıştım. Ben zaten aileme destek olmak için üniversite mezunu olmama rağmen henüz iş bulamadığım için bir gelinlik mağazasında görevli olarak çalışıyordum ve neredeyse maaşımın tamamını onlara veriyordum. Aklımdaki düşünceler beni esir almışken babam konuşmaya kaldığı yerden devam etti. "En çok da Serdar Bey'e borcumuz var ve bizim gücümüz bu borcu kapatmaya yetmez." Bundan kısa bir süre önce ev almıştık. Daha doğrusu ev almak zorunda kalmıştık. Kiracı olduğumuz ev sahibi bizi neredeyse kapı dışarı etmiş biz de el mâhkum babamın bir tanıdığının aracılığıyla Serdar Bey denen ve ilçede önemli bir mimar olarak tanınan birinden ev almıştık. Gerçi o adamın, bizim gibi fakir insanlara nasıl ev verdiğini hâlâ çözememiştim. "Yani?" dediğimde babam derin bir nefes aldı. "Yanisi şu... Serdar bana bu evi hayrına vermedi. Bana bir teklifte bulundu ben de kabul ettim ve bize bu evi verdi." İçinden bir ses bu teklifin benimle alakalı olduğunu söylüyordu. Meraklı bir şekilde babamın devam etmesini bekledim ama babam devam etmeyince "Ne teklifi bu?!" diye sordum. Babam yine devam etmeyince babam yerine annem konuştu. "Teklif şu; Eğer seni oğulları Ateş ile evlendirirsek bu evi bize hediye edeceğini söyledi. Ve hatta diğer bütün borçlarımızı kapatacağını söyledi. Ve biz de..." Annem devamını getiremeden sözünü kestim. "Ve siz de bu teklifi kabul etmediğinizi, kızınızın satılık olmadığını söylediniz değil mi?" Kimseden ses seda çıkmayınca "DEĞİL Mİ?!" diye sorumu yineledim. Belki bir umut 'Evet' demelerini umarak. Ama içindeki kahrolası bir ses bunun tam tersi olduğunu söylüyordu. "Ne yani sırf sen üzülme diye biz her gün kapıya dayanan alacaklılardan kaçıp bu evde sürgün hayatı mı yaşasaydık? Tabiki kabul ettiler teklifi." Rojda bunu dediğinde içimdeki sesin haklı olduğunu anlamış oldum. Her zaman konuşkan ve her daim hakkını savunan bir kişilik olsam da bu sefer susmak onlara verebileceğim en iyi cevap gibi geldi. Bir süre susmuş, aklımda oluşan soruları cevaplandırmaya çalışıyordum. Her ne olursa olsun ailemin beni para karşılığında birine vermesi yutup, kolay hazmedebileceğim bir olay değildi. Ne yani benim değerim bu evin parası kadar mıydı? Saçmalık! Zararla oturmamayı dileyerek öfkeyle ayağı kalktım. Aileme yıllarca içimde kalan ve asla söylemeye cesaret edemeyeceğim sözleri saymaya başlamıştım bile çoktan. "Hepinize yazıklar olsun." Ağzıma tuzlu bir tat geldiğinde bunun göz yaşı olduğunu anlamam zor olmamıştı. Kolay kolay ağlayan biri değildim. Bana göre ağlamak acizlikti ve insanın güçsüz olduğunu gösterirdi. Yanlış düşündüğümü biliyordum. Ama ben bunu yaşam şartlarımın ağırlığından dolayı acı da olsa zamanla tecrübe edinmiştim. Hayat bana ders vermedi veya hata yapıp düştüğümde kalkmayı öğretmedi. Aksine her düşüşümde bana bir tokat daha attı. Ben acılarımla yaşamayı öğreneli uzun zaman olmuştu zaten. Hayatın bitti dediği noktadan başladım her defasında. Yılmadan devam ettim. Düşe kalka hata yapmamayı değil, düşe kalka yaşamayı öğrendim ben... Elimden geldiğince sesimin titremesini önlemeye çalışarak konuşmaya başladım. "Siz yıllarca doğru düzgün büyütemediğiniz kızınızın değerini bir evin parasına satacak kadar aşağılıksınız. Ben sırf size destek olabilmek için gecemi gündüzüme katıp çalıştım ama siz..." Bu cümleyi tamamlamak benim için çok zor da olsa yapmaya çalıştım. "Ama siz... Siz gözü paradan başka bir şey görmeyen AŞAĞILIK İNSANLARSINIZ!" Sözümü bitirdiğimde annem bana tokat atmak için elini kaldırmışken havadaki elini sertçe kavradım. "Anne olmak için ne yaptın bu güne kadar? Sana şu kadarını söyleyeyim sadece doğurup emzirmekle anne olunmuyor. Anne olmak için önce çocuğunu sevmek lazım. Bir kere... Sadece bir kere bile olsa bana sarılıp öptüğünü hatırlamıyorum. Bu mu senin anneliğin?!" Gözyaşlarım şiddetini arttırarak akmaya devam ederken yıllardır içimde biriktirdiğim şeyleri söylediğim için biraz da olsa rahatlamıştım. "Ya sen baba?! Bir kere bile bana sarıldın mı? Ha?! SARILDIN MI?!" Nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Salondan çıt bile çıkmaması beni daha fazla konuşmaya, içimdekileri yüzlerine kusmaya teşvik ediyordu. "Şimdi de üzerimde hiçbir hakkınız yokken gelmiş bana biz ev aldık karşılığında da seni vereceğiz diyorsunuz!" Hıçkırıklarımı bastırmak için nefes alışlarımı düzene sokmaya çalışıyordum. Ama başaramıyordum. Çünkü yaşadıklarım ve duyduklarım aklıma gelince daha fazla ağlamak istiyordum. "Neden?" Bu bir sorudan çok bir isyandı. Pes edip koltuğa çöktüm. Ağrıyan başımı ovmaya başladım. Çok lazımmış gibi ellerim de titremeye başlamıştı. "Sen evin en küçük kızısın. Ben aslında seni değil Rojda'yı verecektim onlara." Babam sözüne devam etmek için ağzını açmıştı ki ben konuşmasını engelledim. "Ha yani biz malız, öyle istediğiniz zaman alıp istediğiniz zaman verin." dediğimde babam benim söylediklerimi takmadan sözüne devam etti. "Ama onlar ısrarla Rojda'yı değil seni istediklerini söyledi." Benim sabrım git gide daha da tükeniyordu sanki. Ne demekti ya?! Sanki evlerine eşya alır gibi kız alıyorlardı. Öfkem gittikçe artarken hızlıca ayağı kalktım. "Mal mıyım ben? Seç, beğen, al yapıyorlar. Ayrıca bunlar kendilerini ne sanıyorlar? Paralarıyla her şeyi satın alabileceklerini falan mı?" Babam sabrını zorlamaşım gibi kaşlarını çatıp bana baktı. "Sen ister iste, ister isteme bu evlilik olacak. Sen beni elaleme rezil mi etmek istiyorsun?" dedi ve salondan hızlıca ayrıldı. Gözyaşlarım ardı arkası kesilmeden akarken ben kendimi dipsiz bir kuyunun karanlığında hapsolmuş gibi hissediyordum. Omuzlarımı yenilgi almış gibi çökerken kalbimde para karşılığında istemediği bir adama verilmenin acı çırpınışlarını hissediyordum. Zaten hayat ne zaman yüzüme gülmüştü ki şimdi gülecekti?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD