1 Ay Önce

4056 Words
1 Ay Önce... Aysima’den... “Aysima!” İçeriden seslenen annemle derin bir nefes aldım. Onun yanında olmaktan eskisi gibi mutlu değildim. Eskiden annem, babam, ailem yanımda olduğunsa çok mutlu olurdum ama artık mutlu olamıyordum. Annem ve babam... Onların ne kadar bencilleşebileceklerini gördüğümden beri içim yanlarına bile gelmek istemiyordu özellikle de abilerimin yanlarına gelip gelmemesiyle ilgilenmeyip benim üzerimdne iddialaşıp sadece beni olayın ortasında pinpon topu haline getirdiklerinden beri. Biz seni terk etmedik sen kurtuluş bileti değilsin temalı konuşmayı duyanlara kanıtlamak için gereksiz sahte ilginin arasında mekik dokuyan pinpon topu Aysima... “Efendim anne?” Bıkkın çıkmamasına dikkat ettiğim sesimle içeri girdiğimde annem elinde ki tüllü elbiseyi gösterdi. “Annecim şunu bir denesene.” Diyerek şen şakrak konuştuğunda kaşlarım çatıldı. Elinde ki tüllü elbise yıllar önce anaokula giderken giydiklerimden farksızdı. Sadece beden ölçüleri biraz fazla değişmişti. “Bu ne anne?” Dediğimde elini ağzına kapatarak şen bir kahkaha attı.” İlahi annem,” Dedi “Elbise ne olacak?” Dediğinde oturduğu yerden kalkıp elinde ki elbiseyi bana uzattı. “Onu görüyorum anne,” Dedikten sonra sabırla devam ettim. “Neden bana veriyorsun onu diyorum?” Dediğimde yine güldü. “Annecim Fahri Amcanın oğlu Rıfat’ın düğünü için aldım sana.” Dedikten sonra elbiseyi kaldırdı. Gerçekten en sevdiğim modellerden biriydi. Ama anaokulunda! “Bunları çok sevdiğini bildiğim için aldım.” Dediğinde kafamı sağa sola sallayarak güldüm. “Şaka mı yapıyorsun anne?” Dedim ciddi olmadığını umarak. Çünkü cidden benim bunu sevdiğimi ayıla bayıla giyeceğimi düşündüyse büyük bir sıkıntı vardı bunda! “Neden ki annem?” Dedi elinde ki elbiseye bakarken, “Senin böyle bir elbisen daha vardı üzerinden hiç çıkarmazdın.” Diye devam ettiğinde güldüm. “Evet,” Dediğim zaman bana baktı. “Çok severdim ve her gün giyerdim.” Dedikten sonra kafamı sallayarak devam ettim. “Ama o zaman altı yaşındaydım ve anaokulunda babamla kavganız yüzünden bana söz verip unuttuğunuz müsamelem için çok heyecanlıydım.” Gözlerinde ki parıltının söndüğünü gördüğümde dilimi ısırdım. “Ben gideyim artık.” Diyerek arkamı döndüğümde annem yanıma geldi. “Aysima böyle gitme annem.” Dediğinde derin bir nefes aldım. “Nasıl gideyim anne?” Dedim “Akşama kadar kocanı ve oğluna yemek hazırlayalım sonra sen onlarla mutlu mesut ortak konularınız hakkında konuşurken ben köşede sahte bir şekilde gülümseyip süs bebeği gibi onay vereyim ister misin yine?” Güldüm. Gülerken gözümden bir damla yaş aktı. “Hatta şeyde yapalım. Benden çok tanıdığın üvey oğlunun en sevdiği renk yerine siyah takımın yakıştığını da konuşalım ama araya benim anaokulundan kalma,” Elinde ki tüllü elbiseye baktım. “Pembe, simli kalpli bu elbiseyle ne kadar güzel olacağımı da katalım bak bu sefer. Yoksa çok kırılırım.” Dediğimde annem dolu dolu gözlerle bana baktı. “Neden hep sorun çıkarıyorsun Aysima?” Dedi sanki ona kırıldığım yerlerin binde birini anlatmamış gibi umursamadan. “Semih seni ablası olarak benimsesi ama sen hala çocuk gibi kıskanı...” İşte bu belkide yıllar içindeki son birikimdi. Patladım. “Çocuk mu?” Bağırışımla öylece kaldı. “Sen ve babam bana çocuk olma hakkı tanıdınız mı ki çocuk gibi olmayı bilip bir de kıskanayım ben anne?” Gözlerine baktım. “Beni buraya çağırman bile ego tatmini için!” Sesim yükseldi. “Sizin kurtarmayı amaçlayıp kurtaramadığınız evliliğinizin başarısızlığıyım benç Karşıma geçip çocuk gibi kıskançlık diyorsun ya; kıskandığımı söylediğin Semih daha çok şey biliyordur hakkımda. Çünkü sordu. Geldi konuştuk. İnan bana sana gerek kalmadan suçsuz birine kızamayacak kadar insanım ben ama sen hiçbir şeyi bilmediğin gibi bunuda bilmiyorsun değil mi anne?” Ağzını açtığı an sesimi yüksletip bastırdım sesini. “Mesela Semih geçen akşam yaptığın brokoliyi benim değil kendisinin sevdiğini benim brokoli yemediğimi sana söyledi ama sen?” Dedim yaşlarla birlikte hıçkırıp gülerken. “Bu öğlen brokoli yaptın anne.” Güldüm. “Ben seviyorum diye yaptın!” Kahkaha attım. “Ben brokoli sevmem anne, hatta nefret ededim. Çünkü sen en güzel brokoli yaparsın diye kavga edip öylece unuttuğunuz o sahnede brokoli oldum pembe elbisemi bırakıp. Sen gör diye, sen takdir et diye. Çocukça dimi anne? Çok çocukça ama öyle.” Gözümden akan yaşı sildim. “Ama inan bana pembe severim. Sadece...” Dudaklarımı dişledim. “Bu elinde ki şeyi altı yaşımda verseydin her şey faha farklı olurdu.” Kaşlatı çatıldı. Bunları benden beklemiyordu biliyordum. “Bundan sonra beni buraya gelmek zorunda bırakma.” Dediğim o anda yüzüme sert bir tokat indi. “Ne kötü bir anneymişim ben.” Dedi sinirle. “Ama haklısın bak sana çok yüz verdim ne oldu?” Dediğim o anda içeriye dört ayak dahil oldu. Semih ve Tamer abi şaşkınlıkla bana ve anneme bakarken anneme döndüm. Gözlerimde ne vardı bilmiyorum ama devam edemedi. Yoksa susmazdı annem. Eğer orada onu korkutacak bir şey görmeseydi susmazdı. “Aysima...” Diyerek öne atıldığı anda geriye doğru bir adım attım. “Teşekkür ederim.” Dedim gözlerimde yaş bile kalmamışken, “Bana yaşamımın pişmanlık olduğunu kanıtladığın için çok teşekkür ederim anne!” Dedim anneye baskı yaparken, “En büyük yaram olduğunuz için babamı da seni de tebrik ederim.” Dedikten sonra Tamer abi ve Semih’e döndüm. “Kusura bakma Tamer Abi sıkıntı çıkarmak istemezdim, gidiyorum şimdi.” Dediğim anda koşarak oradan uzaklaşmaya başladım. “Aysima!” Diyen annemin bana ulaşamayacağını ya da iki üç adım sonra gelmekten vazgeçececeğini biliyordum. Koşarak villanın bahçesine ulaştığımda elim yanağımı buldu. Bunu haketmemiştim. Bitmek üzere olan bir evliliğin son umudu olarak on yedi yıl geçirmeyi de, bu yıllar içinde seviliyor sanılan ama en çok nefret edilen çocuk olmayıada haketmemiştim. Ben ikisinin son bileti olarak doğmuştum. Son umutları... Ve o umut ellerinde patlamıştı. Görülüyor sanılan ama en görmezden gelinen çocuk ben olabilirdim belki de. “Aysima abla!” Semih’in koşarak peşimden gelediğini gördüğümde ona döndüm. Yanakları kızarmıştı. “Ben özür...” Elimi omzuna koydum. “Ablam saçmalama senlik bir durum değil bu. Yeni bir şey de değil.” Dediğimde bakışları yere düştü. “Ben...” Dediğinde elinde ki eşyalarıma baktım. Sekizinci sınıfa geçmişti daha bu çocuk ama yaşından o kadar büyük ve güzel davranıyordu ki onu nasıl kıskanıp ondan nefret edebilirdim ki ben? “Benim eşyalarım bunlar dimi?” Dediğimde kızaran yanaklarıyla kafasını salladı. “Teşekkür ederim ablacım.” Derken saçlarını karıştırdım. “Annemin belki de hayatımda ki tek artısı seninle tanışmama vesile olmak oldu.” Kafasını kaldırdı. “Ama...” Demişti ki sıkıca sarıldım ufaklığa. “Seninle tanıştığım için çok mutluyum ve seninle alakalı değil bu konu asla olmadı. Sakın annemin saçmalıklarını düşünme. Sen benim kardeşimsin ve seninle güzel ilgilenmesi beni çok mutlu ediyor.” Kollarını çekingen bir şekilde iki yanıma koyduğunda gülümsedim. “Bu konuya karışma olur mu? Çünkü sen konunun yakınında bile değilsin. Kendini suçlama ve çok güzel bir lise kazan.” Dediğimde kafasını salladı. “Eğer sana çok güzel bir lise kazandığımı söylersem mutlu olur musun?” Gülümseyerek kafamı salladım. “Çok,” Dedim gülümseyerek. “Hatta sevinçten havalara uçarım.” Diye devam ettiğidme Semih’te gülümsedi. Elindeki eşyalarımı uzatırken çekingen bir şekilde sordu. “Şey,” Dedi “Şimdi gideceksin ya ne zaman gelirsin bir daha?” Ardımda bıraktığım kırgınlıklara ve eve baktığımda ağır ağır gülümsedi. “Gelmeyeceksin.” Dediğinde gözleri dolmuştu. Semih’e baktım. “Buraya gelmeyeceğim gerekmedikçe ama bu senin bana gelmeyeceğin ya da dışarıda buluşmayacağımız anlamına gelmez. Bundan sonra buluşma mekanlarımız değişecek ama ben asla senin yakanı bırakmayacağım ufaklık. Bunu aklından çıkarma olur mu?” Kafasını kaldırdığında durdu. “Söz verir misin?” Diye sorduğu zaman gülümsedim. İçten samimi bir şekilde. Biliyordum annesinin gidişinin ardından bir anda herkes çevresinden yok olmuştu. Babası ve Semih tek başına kalmıştı. Sevdiği kişileri kaybetmek onu çok fazla korkutuyordu. Bu yüzden, “Söz.” Dediğimde kafasını salladı ve elinde ki eşyalarımı dış kapıya kadar taşımama yardım ettiğinde Tamer abinin sesini duydum. “Aysima,” Dediğinde yanında annemle geldiğini gördüm. Elinde hala o elbise vardı. Derin bir nefes aldım. “Hiç zahmet etmeyin Tamer abi, taksi çağırdım ben. Size iyi akşamlar.” Dedikten sonra Semih’e sarılıp dış kapıya yöneldim. Annem, “Aysima,” Diye seslendi. “Gitme lütfen.” Diye devam ettiğinde yanağımın sızısının kalbimin sızısını bastırmasını istedim ama bastırmadı. O yüzden duymazdan gelip kapıdan çıkıp gittim. Sonra da yürümeye başladım. İyice evden uzaklaştığımda ağladım, ağladım, ağladım. Biraz sakinleşince abimi aradım ve abimi beklemeye başladım. ... “Bu kadını artık anne manne demeyip boğazını sıkıp atacağım.” Diyen Kerem abimin sesiyle gözlerimi araladım. Yuşa abimin ensesine vurduğuna emin olmama sebep olan o sert tokadından sonra sesi gülmeme neden oldu. “Sus lan gerzek Ay Işığıimizi uyandırdın.” Gözlerimi açtığımda Yuşa abim, Kerem abim, Emir’in başımda duruyordu. Bir de... En uzak köşede oturan Yusuf vardı. Yusuf abi... “Günaydın.” Diyerek hepsine takıldığımda Yuşa abim, “Ay Işığı hazretlerimize gün ay doğunca ayıyor.” Dediğinde esneyerek doğruldum. “Aşk olsun ya,” Dedim kaşlarımı çatarken, “Ne yani şuradan iki üç saat uyuduk.” Diye devam ettiğimde Yusuf konuştu. “Ay Işığı yaklaşık altı buçuk saat uyudun.” Gözlerimi kıstım. Yutkunamadım. Bana laf atmasa olmaz mıydı? Ona her abi dediğim zaman içimde bir şeyler acıyordu. Uzaklaştığımızı hissediyordum sanki. “Uykularımı da saydınız ya bravo size!” Deyip alkış tutarak abi demekten yırttığımda Yuşa abim yanıma gelip saçıma bir öpücük bıraktı. “İyi misin güzelim?” Sorduğu soruyla derin bir nefes aldım ve kafamı salladım. “İyiyim ve çok açım.” Dediğim zaman Emir’in dünyayı kurtarmış gibi öne çıktı. “O işi abin halletti.” Tek kaşımı havaya kaldırdım.” Abi?” Dediğimde güldü. “Evet,” Dedi gayet rahat bir şekilde. “Sen benim kardeşimsin Emir’in.” Diyerek gözlerimi devirdim. Beden sonra kaza kurşunu olan Emir’in... Kavga etmeli sevişmelerine engel değilmiş demek ki ki Emir’in olmuş... “Tamam ben hallettim demedim ki abin halletti dedim.” Dediğinde kaşlarımı çattığımda güldü. “Kerem abim pizza sipariş etti. Ben fakirim yani nasıl halledeyim lan? Liseliyim ben liseli!” Yanımda ki pembe flamingoyu kafasına salladım ve bingo tam on ikiden vurduğumda herkes kahkaha krizine girmiş yanında da tezahürata başlamıştı. “Vallahi on üzerinden on atış.” Diyen Yuşa abim evi inletecek şekilde alkış tutuyorken Kerem abim, “Bunca yıllık okçuyum böyle hedef bulma görmedim.” Diyerek abartılı hareketlerine devam ederken Yusuf kahkaha atarak bana baktı. “Seni bizim TİM’e alalım Ay Işığı.” Dedi “Valla senden iyi keskin nişancı olur.” Dediğinde herkes gülmekten yerlere yatmıştı. Ama benim kalbim imkansızda olsa Yusuf’la aynı TİM’de görev yapma ihtimalinin heyecanı ile çarptı. “Bugün de günlerden kahvEmir’ingi değil kahpEmir’ingiymiş.” Diyerek yerden kalkan Emir’in, “Al kız ayını.” Diyerek geri attığı anda Kerem abim flamingoyu havada kaptı. Yuşa abim, “Seni o flamingoya sokarım Emir’in.” Dediğinde Emir’in tatlı tatlı gülümsedi. O da benim kadar büyük bir karmaşanın içinde büyümüştü ama ebeveynlerimiz Emir’in yerine beni skorboard yapmayı tercih etmişlerdi. Bu yüzden Emir’in tek o konudan şanslıydı ki onunda bu acı mekiğine katılmasını asla istemezdim. “Ama ben cidden açım.” Kurduğum cümleyle gerçek anlamda bir Ay Işığı gibi beni havaya kaldırdıklarında Kerem abimin sipariş ettiği pizzaları yiyip sohbet ederken Emir’in hepimizi güldürüyordu. Bir süre geçti bu zaman içinde. Bana kısa gelen ama uzun bir süre geçti. Yusuf’un telefonu uzun ayrılığı haber verircesine acı acı çaldığında telefonu açmak için balkona çıktı, geri geldiğinde bize gülümsedi. “Benim işim var biraz, sonra görüşürüz.” Dedi ardından kafasını hafifçe yana eğip, “Umarım.” Dedikten sonra hepimizle vedalaştı ve gitti. Benimde keyfim, aklım, kalbim Yusuf’la birlikte giderken özlem başıma vurdu. Beni yaklaşım dört beş ay önce çantamı almak için darp eden ve bir sürü hasar bırakan gaspçıların paramparça ettiği telefonumun yerine Yuşa abimin eşi Şeyma yengemin kardeşi Gamze’in yedek telefonunu kullanırken yanında bilmeden verdiği yedek hat üzerinden Yusuf’a yazdım gitti. Çünkü özlemin yanında onun bir gün hayatımdan başka bir kandıla çıkıp gidebilecek olması ihtimali canımı deli gibi acıtırken ilk mesajımı attım. 05...: Lan sen ne şerefsiz, haysiyetsiz bir adamsın! Peki tamam belki de ilanı aşk etmek için o kadar mesajın arasındna bu biraz fazla kalmış olabilir ama... Kimin umrunda ki? Dikkatini çekmiştim ve içimde ki Yusuf kızı onunla özgür bırakmıştım. Bunu cidden yapmıştım. Yapmıştım da ben şimdi nasıl Yusuf’un karşısına çıkacaktım ya? Aysima’den... Komutanım: Şuanda büyük ihtimalle uyuyorsun Ay Işığı. (05.55) Komutanım: Bende şimdi sana sadece benim ve çok yakınımda olan birkaç kişinin bildiği bazılarının onu bile bilmediği tarafımdan bahsedeceğim. Komutanım: Sende özellikle o kısımları benim gözlerimin içine baka baka pot kır olur mu Ay Işığı? Komutanım: Beşiktaşlı bebek patiklerimi biliyorsun, çok küfür etmem, sigarayı fazla içmem canım sıkılmadıkça bunları da biliyorsun. En sevdiğim rengi de biliyorsun. Komutanım: En sevdiğim sanatçı Neşet Ertaş’tır kimse bilmez. Dışarıdan daha çok Metallica havası veriyormuşum. Severim ama Neşet babanın yeri ayrıdır hatta odamda ufak bir dolabın içinde plak kayıtlarını saklarım. Komutanım: Sevdiğimi çok çabuk söyleyemem cümleleri dile getirmekte sorunum vardır ama belli etmek için elimden geleni yaparım. Komutanım: Başka... Başka ne severim ben? Komutanım: Bana işaret verebileceğin her detayı aklımdan geçiriyorum Ay Işığı ve inanki bu hiö kolay değil. Komutanım: En az üç çocuk istiyorum ve ikisi net kız olsun istiyorum ama en büyükleri hep erkek olsun istiyorum. Komutanım: Şimdi gidiyorum ne zaman geri yazarım sana onu da bilmiyorum ama Allah’ıma emanetimsin Ay Işığı... Sabah saat sekiz gibi uyandığımda telefonumda yirmi üç bildirim vardı. Bildirimlerin hepsi tek bir kişiye aitti. Bana yine bir şeyler anlattığını bildirim sayısından anlamamak elde değildi bu sebeple bunun heyecanıyla girdim bildirimlere. Okuduğum her bir mesajda elim yüreğimi bulurken heyecandan yutkunamadım. Biliyordu! Yusuf benim kim olduğumu biliyordu ve buna rağmen benimle konuşmayı asla bırakmamış hatta ileriki boyuta taşımıştı. Beynim... Beynim bu cümlenin güzelliğini kaldıramıyor gibi hissettim. Yutkunamadım. Parmaklarım klavyede tüm benliğimden bağımsız bir şekilde hareket etmeye başladı. Hislerim kalbimden direkt olarak parmaklarıma aktı. Ay Işığı: Kim olduğumu biliyorsun değil mi? Ay Işığı: Sen benim kim olduğumu ilk mesaj attığım andan itibaren biliyorsun ve bunu bile bile konuşmaya devam ettin benimle dimi? Komutanım: Biliyorum. Karşıma çıktığında ben söyleyeceğim ilk seni sevdiğimi, sonra sen söyleyeceksin, yıllar sonra çocuklarımıza ben annenize ilanıaşk etmeseydim siz olmayacaktınız demek istiyorum ve bu cümleyi senin çalmanı hiç istemiyorum Ay Işığı. Ay Işığı: Yusuf... Aniden yazmıştı. Belki de itiraz edeceğimi düşünmüştü. Etmemiştim, etmezdim. Yusuf benim kim olduğumu biliyordu! Yusuf benim kim olduğumu bile bile benimle konuşmuştu! Komutanım: İki gün sonra dönüyorum, çay bahçesi vardı ya tepede kalan; mahallenin yukarısında orada seni göğsüme saklamak için bekliyorum Ay Işığı. Kalbim heyecanla çarparken kısa bir an yutkunamadım. Nefes alıp alıp verdim. Yusuf... Biliyordu. Buna nasıl ihtimal vermemiştim ki? Ay Işığı demişti, benimle bir anda samimi olmuştu, uzattığım zaman alttan almıştı... Yusuf normalde bunları yapacak bir adam değildi ki... Nasıl anlamamıştım, nasıl? Ay Işığı: Tamam, iki gün sonra seni tepedeki çay bahçesinde; çınar ağacının altında ki masa da bekliyorum Komutanım. İçime en sevdiklerinden giyeceğim ;) Komutanım: İki gün sonrayı iple bile değil halatla çekiyorum artık ;D Heyecandan bir an içinde baştan ayağa titredim. Ne cevap vereceğimi bilemeden öylece yutkundum. Tüm bedenim adeta sızladı. Nefes aldım ve nefes verdim. Sonra aklıma gelenle kaşlarım çatıldı. Ay Işığı: Sen üç ay görevde olmayacak mıydın Yusuf? Umarım karşıma çıkmak için hatalı bir şey yapmamıştır. Çünkü koskoca Paşa sözünden dönmezdi bence. Komutanım: Ne o gelmemi istemiyor gibisin Ay Işığı? Ay Işığı: Saçmalama Yusuf, tabiki istiyorum. Seni görememek canımı yakıyor biliyorsun da benim sorum o değildi, bunu da biliyorsun. İçten içe bana güldüğünü biliyordum. Komutanım: Biliyorum, Paşa’mın canı sıkılmış benimle eğlenmek istemiş. Üç ay değilmiş o üç günmüş sadece burada az biraz işim uzadı o kadar. Söyleyemeyeceğini biliyordum. Ama yine de denemekten zarar gelmezdi belki ağzından falan kaçırırdı. Pek ihtimal vermesem de... Ay Işığı: Nerede? Sordum ama tabiki söylemedi. Sırıttım. Yani yalanda değildi ki. Yusuf’a aşıktım. On yedi yaşımdan beri aşıktım ben ona. Aramızda beş yaş vardı. Kerem Abimle yaşıttı Yusuf. Ben üniversite sınavına hazırlanırken yeni asker olmuştu Yusuf daha. Sonra ben okulumda sınıf atlarken Yusuf’da her sene benimle beraber rütbe atlamıştı. Asteğmen, teğmen, üsteğmen ve yüzbaşı... Başarılıydı. Kendinden emindi ve genç yaşına rağmen hızlı yükseliyordu. Hırslıydı belki de bu yüzden hızlı yükseliyordu ama hırsı için kimseyi harcamazdı, harcamamıştı hiçbir zaman. Karakterini seviyordum. Her zaman bir duruşu vardı. Asla verdiği sözleri tutmamazlık yapmazdı. Daima lafının arkasında dururdu, duramayacağı lafı da söylemezdi. Bir de, bir de tüm bunların üzerine fiziği ve yakışıklılığı da eklenince... Tamam aşk tensel değildi. En azından yalnızca tensel değildi ama adamın boyu, posu, adonisleri, duruşu, bakışı... Hele maviş maviş bakıyordu ya böyle. Bir de gülümsüyordu ama kafasını hafif yana eğip böyle alttan alttan gülümsüyordu. Kollarını göğsünün üzerine bağlıyordu bir de... Kol kasları belli oluyordu... İşte o zamanlar ben bitiyordum ki hiçbir şey yapmasa sadece öylece yanımda dursa bile ıslanırdım ki bu ilk zamanlar başıma geldiğinde ne bok yiyeceğimi bilememiştim. Salak ya da cahil değildim, hiçkimse değildi. Değişen bedenimle birlikte birçok şeyi de araştırıp öğrenmiştim tabi kitaplarda hayal gücü genişliğime bir hayli yardımcı olmuştu ki o sahnelerin herbirinde Yusuf’la kendimi hayal ederk okuduğumda ıslanmam kaçınılmazdı. Yanıma gelip karşımda durduğundaysa... Masumdum ama aynı zamanda değildim. Zevkin ve bir ana kadar tatmin hissini biliyordum ki bunu öğrenmem de Yusuf’a olan hislerim arttıkça rüyalarıma girmesinden sonra artmıştı. Sonrasında kendimi tatmin etmiştim. Sayısını bilmiyordum ama her anımda Yusuf’un yanımda olduğunu biliyordum... En azından zihnimde... Sonrasında suçluluk duymuştum aslında bir miktar. Aramızda bir şey yoktu ve belki de olmama ihtimali vardı biz daima yan yana olacaktık ve bir gün o karısı olacak kişiyle beni tanıştırdığında Yusuf’u hayal ederek kendimi tatmin etmiş olacağımı bilmek... İşte bu vicdanımı sızlatsa da hayaller zor zamanlarda beni ayakta tutan şeyler olmuştu. Ve itiraf etmem gerekirse adamla her normal hayalim yatakta son bulmuştu çünkü ateşliydi. Ciddi anlamda öyleydi. Komutanım: Ay Işığı, eğer yine beni dağda ve uygunsuz bir ortamda sanıp üzerime geliyorsan bilmen gereken şey çok fazla müsait bir ortamda olduğum. Komutanım: Haddinden fazla yalnız ve müsait olduğumu başıma gelecek olanlardan önce ÖZELLİKLE yazıyorum Ay Işığı'm. Ellerim heyecanla titredi. Belki... Belki onu da bu hayalin içine dahil edebilirdim. Dimi? Nasıl olsa iki günden sonraki üçüncü günde bu adam basardı bana nikahı ön hazırlık olurdu bu da bize. Ay Işığı: Fazla müsait olman kötü bir şey mi Komutanım? Yerimden kalkıp dolabımın karşısına geçtim. Alt kısımda kalan çekmecemi açıp içinden mor bir takım çıkardım. Farklı renklerde giyinebilirdim değil mi? Soyunup mor dantalli takımı giyinecekken gözüme çarpan pembe saten tek elbiseli gecelikle durdum. Sanırım morlar bir tık daha bekleyebilirdi çünkü az sonra yaşanacak şeyin anlam ve önemine hitaben bu beyaz gecelik mükemmeldi. Üzerime giydiğim gecelikle odamın ışığını tamamen kapatıp kapımı kilitledim. Ortada kalan pufumu ve karşıma tripotumu koyduktan sonra ışığın rengini sarı yaparak birkaç tane fotoğraf çektim. Her uzakta kalan avm ya da çarşılara gittiğimde bu tarz takımlardan bir iki tane kendime alıyordum. Bir gün işe yarayacaklarını bilmemin yanında hoşuma da gidiyordu. Komutanım: İyi bir şey mi Ay Işığı? Komutanım: Bak yine gitti, görmüyor mesajları en iyisi ben bir suyu ayarlayayım. Komutanım: Çünkü geri geldikten sonra ki konuşma çok da hayır değil. Kıkırdayarak galerime girdim ve en güzel olduğunu düşündüğüm resmi Yusuf’a attım. Ay Işığı: Beni bu şekilde tanıman ne kadar güzel Komutanım. Eğer suyunu ayarladıysan bir bak bakalım karıştırdığım haltlar nasılmış? İki saniye içinde görüldü oldu. Ama birkaç dakika mesaj gelmedi. Heyecanla beklerken yatağıma uzandım. Komutanım: Peki, bunu yanımda giy Ay Işığı. Komutanım: Çünkü bu gecelikle içine ulaşmam için hiçbir şeyi çıkarmama gerek yok. Yalnızca üzerinde ki kumaş parçasını biraz kenara çekmem cennetime kavuşmam için yeterli. Yutkundum. Kendime de mi eziyet etmeye başlamıştım ben artık? Ay Işığı: O zaman bunu beni gördüğün an giymem lazım :) Komutanım: O an giyersen katliam çıkar Ay Işığı :) Güldüm. Güldüm ama içim doluydu sanki. Yerimde kıpırdandım. Bacak aram daha önce hayal ettiklerimle ve Yusuf’un sözleriyle ıslanmıştı. Keşke yanımda olsaydın Komutanım... Diye içimden geçirdiğim o anda telefon çaldı. Ekranda yazan isim kal gelmesine nede oldu. Bir de görüntülü arıyordu! Aslında iki gün sonra karşılaşacaktık ama... Ama büyünün bozulmasını istemiyordum. Ne yapacağımı bilemeyerek aramaya bakarken üstten mesaj düştü. Komutanım: Aramayı aç, konuşmana gerek yok. Yüzünü de göstermene. Kendini göster yoksa ikimizde iki güne çıkamadan kafayı yiyeceğiz. Kıkırdadım. Peki, büyük yüzleşme öncesi ufak bir görüntülü seksten zarar gelmezdi gibi. Tripotumun ışığını sadece bedenim görünecek şekilde ayarladıktan sonra telefonu açtığımda Yusuf’un göğsüyle karşı karşıya geldiğim an kıkırdadım. Ellerimi ağzıma bastırarak kendimi tuttuğumda, “Her şey karşılıklı Ay Işığı. Senin bedenin görünecekse benimde öyle olacak.” Dediğinde yine güldüm. Ama ağzıma ufak bir yastık tıkamıştı gülerken. Tamam kim olduğumu biliyordu ve şuanda karşısında yarı çıplak duruyordum adama neler neler de yazmıştım ama daha yüzyüze gelmeden direkt olarak buradan benim kim olduğumu bilmesi garip hissettirdi. Duvalar ses geçirmese de telefonun sesini kısıp bekledim. “Kendini göster.” Dedi karanlık puslu bir sesle. “Beni hayal ettiğinde yaptığın şeyleri göster.” Diye devam etmesi yutkunmama neden oldu. Elimde ki telefonu tripota sabitledim ve yüzümün görünmemesine emin oldum. Sabırla beni bekliyordu. Ellerim usul usul bedenimde dolaşırken sert bir nefes çekti. Karşımda o da hareketlenmişti. Tamam daha resmi olarak tanışmadan karşımda kendini tatmin etmesi ve karşısında kendimi tatmin etmem çok da normal sayılmazdı bu yüzden biraz utanmıştım ama şuanda bu anı bozacak değildim. O yüzden düşünmemeye çalışacak ve ana odaklanacaktım. Son bir kere daha nefes aldım ve aklımda ki tüm düşünceleri sildim. Ellerim göğüslerimi kavrarken nefesim hızlanmıştı. Yusuf karşımdaydı ama kendisini tam anamıyla göstermiyordu. Kameraya eğildim ve kendisini göstermesini yazarak geri çekildim. Kıkırdadı, yüzünde piç bir gülümseme olduğuna emindim. “Sen ne kadar ben o kadar Ay Işığı.” Dediğinde dudaklarımı dişledim. Peki Yusuf Komutanım eğer hepten sıyırlarım diyorsan ben buna varım. Sıyıralım o zaman! Kamerayı biraz aşağıya çevirdikten sonra kendimi geriye doğru çektim ve az önce sıyırmak istediği kumaşı ben kenara sıyırdım. Bacaklarımı iki yana doğru açtığım anda kendimi tamamen Yusuf’a sunmuştum. Yutkundu. Yutkunma sesini duyduğum anda nefes alıp verdi. Öylece beklerken, “Elini üzerine koy.” Dediğini duydum. Elimi kadınlığımın üzerine getirdiğim zaman kamerayı aşağıya çevirdi ve öylece kaldım. Kendisini tatmin ediyordu. Tamam bunu anlamıştım ama... Nefes alamazken gülüşü bir daha kulaklarıma ulaştı ve eli aşağı yukarı hareketlenmeye başladı. O anda sanki transtan çıkmışım gibi elimi, elinin ritmine göre hareket ettirirken seslerimiz birbirine karışıyordu. Ben çoğu zaman içimde ki çığlıkları yastığıma kafamı bastırarak kısarken Yusuf derin derin soluklar alıyordu. Hızlandı. Sanki içime girip çıkar gibi hareket ettiği o anda bedenimden bir ısı yayıldı. Kasılmalarım belirgin bir hal almış olmalı ki Yusuf’un sesini duydum. “Boşal yavrum, tutma kendini. Çünkü bende tutmayacağım.” O anda patladım. Sanki bu sözlerini bekliyormuş gibi derin bir inlemeyle patladığımda gözlerimin önünde siyah noktalar uçuşuyordu. Sonra hızla Yusuf’a baktım. Benim aksime bekliyordu ve ona baktığım anda bir iki kere daha ileri geri yaptıktan sonra hırıltılı bir şekilde boşaldı. Kameranın yüzümü görmeyeceğine emin olduğum tarafa doğru bedenimi bıraktığımda suratımda bir gülümseme vardı. Yusuf kamerayı yüzüne çevirdi. “Bu...” Dediğinde kafasını sağa sola salladı. Aklını nasıl bu kadar kaçırdığına şaşırıyor olmalıydı. “Peki,” Dedi nefeslenerek. “Madem bu kadar temiz delirdim,” Durdu. “Delirdik o zaman hazır ol Ay Işığı.” Dedi “İki gün sonra sen kıçının üzerien oturamayacağın ana gelene kadar içinden çıkmayacağım.” Gözlerim kocaman açılırken bunu biliyor gibi sırıttı. “Hem belki oğlumuzu da ilk o anda yaparız.” Öylece kaldığımı bile bile keyifle devam etti. “İki gün daha hızlı geçmeli Ay Işığı, çok daha hızlı.” Dedikten sonra telefonu kapattı. Bense kapanan telefona bir süre öylece bakıp kıkırdadım. İki gün... İki gün kesinlikle çok daha hızlı geçmeliydi. Çok çok daha hızlı geçmeliydi. İki Gün Sonra... Yusuf’dan... Buradaydım. Uçaktan indiğim gibi Paşa’ya izahat vermiş sonrada çay bahçesine koşmuştum. İki gün önce yaşadıklarımızdan ziyade benimle aynı hisleri paylaşıyor olduğunu bilmek... Yuşa abi ağzıma sıçacaktı. Aysima’ye olan hislerimi öğrenince ciddi ciddi ağzıma sıçacaktı. Sorun Aysima’nin benimle oluşu değildi. Sorun Aysima’nin biriyel oluşuydu. Belki benimle oluşu içinde ki o korkuyu hafifletecekti ama asla yapacağı eziyetlerden geri tutmazdı onu. Ve böyle işi sikerler ama ben bile o eziyetlerden zevk duyacaktım. Eziyet çeken ben olduğum halde. Hayır, mazoşist değildim ama o eziyetlerin sonunda ki ödülü bilmek... Gülümsedim. Aysima’den uzun zamandır hoşlanıyordum. Belki onun benden hoşlandığı kadar uzun değildi. Sadece birkaç yıl öncesine dayanıyordu. İnkarı kabullenmeye başlamamsa yedi ay önce olmuştu ama şimdi... Amına korum böyle işin. Kızı kollarıma alamadan mutluluktan kafayı yiyecektim! Bana aşıktı lan, bana aşık! Aysima bana aşıktı! Anasını satayım bu aklımın alamayacağı kadar güzeldi, aklımın alamayacağı kadar mükemmel. İlk saniye anlamıştım o olduğunu. Tamam belki o olmasını umuyordum ama yine de anlamıştım, belki de hissetmiştim. Sikeyim ya bayılacağım şimdi on yedilik ergenler gibi yirmi sekiz yaşındayım anasını ben, biraz aklıbaşında, ağırbaşlı durmam lazım benim ama Aysima gelmedikçe çıldıracak gibi oluyorum. Nefes alıp verirken gülümsedim. Ay Işığı... Artık sadece benim Ay Işığı’im... Benim Aysima’m. Derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalışırken bir ses duydum. Adımı söyleyen bir ses. Yumuşak, naif, heyecanlı... En az benim kadar heyecanlı... “Yusuf.” Dedi. Geldin dedim, oradasın dedim. Sonunda bana geldin. Bir an sonra kollarında olacaksın dedim. Duymadı çünkü içimden dedim ama duyacaktı. Söyleyecektim. İlk ben diyecektim sana aşığım kadın diye. Ve döndüm. Bütün herşeyi söylemek için ona döndüm. Benim olana, beni bekleyen kaderime yüzümde kocaman bir gülümsemeyle döndüm.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD