2.BÖLÜM

1409 Words
Çizim atölyesinde muhteşem kıyafetler çizmekle kendimi meşgul etmeye çalışıyordum. Madem eve kapanamıyordum bana en iyi gelen işi yapıyordum . yeni tasarımlar yeni kıyafetler çiziyordum. Fiko atölyesinde özel olarak diktiriyordu. Sabahtan beri aklımdan çıkmayan insan azmanı aklıma gelince boydan sert bir çizgi çektim. Neymiş efendim. "Asıl ben kime çattığımı bilmiyormuşum." Hayır yani lafı yapıştırması yetmemiş gibi beni...beni Yağmur Beylice'yi öylece bırakıp gitmişti. İçimden Türk kızlarına bu saçma repliği takan Bihter'e edepli bir küfür edip yarım kalan işime döndüm. Arkamda bir tıpırtı duyunca başımı omzumun üstünde döndürerek gelen kişiye baktım. Görür görmezde bir saatte zorla yatıştırdığım sinirim geri geldi. Sinirle birlikte gelen Toprak'tı. Öfkeli gözlerle onu takip ederken, doğa üstü güçlerim olmasını diledim. Bir cadı olup ayakkabı bağcıklarını bir birine bağlayıp onu düşürebilirdim mesela. Ya da bir cadı olabilidim onu gözlerimle duvardan duvara çarpmakla yetinmez pencereden fırlatırdı. Ama olmadı tabi ki de. Toprak gayet sağlıklı olarak hizama gelecek şekilde oturdu ve telefonunu çıkardı. Bende çizimime döndüm ama Toprak'ın odada ki varlığı ile içimde ki çizme hevesimde kaybolup gitti. Telefonunda sırıta sırıta birilerine mesaj yazan Toprak'a daha da sinirlendim ve çizimi çantama koyup topuklarımı döve döve atölyeden okulun kafeteryasına yöneldim. Bir bitki çayı içip zonklayan beynimi yatıştırmalıydım. Muhtemelen bu da yeterli olmayacak ve gidip Fiko'nun beynini kemirecektim. Arkamdan gelen adım seslerine aldırmadım ve kızların beni görür görmez salladıkları ele ben de karşılık verip onlara doğru yürüyüp masaya oturdum. Yanımdan geçen dev gölgeye de emrettim. "Bana papatya çayı getir!" Gölge durdu ve ağır hareketlerle bize döndü o dönerken masada ki kızların dibi düşmekle meşguldü. Toprak ters bakışlarını gözlerime dikti. "Kalk da kendin alıver." Bu cevapla kulaklarımdan duman çıkmadan hemen önce kızların yutkunma sesi kulaklarımı tıkadı ve duman içime sıkılıp kalırken sivri dilimi tetikledi. "Sana getirmeni söyledim." "Bende kalk ve kendin al dedim şu egonu bir sessize alıp dinlemeyi denesen." Toprak b kadar uzun cümle kurup üstüne birde böyle beni alt etmeye çalışan cevaplar veriyordu ya, şeytan diyor git Fiko'yu öldür, babamın şirketini başına yık ve Toprak'ı da uzaya fırlat. Ben bunları düşünürken Leyla işveli sesi geldi, "Yağmur yeni koruman mı? Tanıştırmayacak mısın bizi?" Ters ters ona bakınca Lara atıldı bu defa da, "Bana da bir kahve getirir misiniz zahmet olmazsa, lütfen." Bakışlarımı bu defa da Lara'ya çevirdim ama hiç de bana bakmayıp, Toprak'ı gözleri ile x-ray cihazı gibi boydan iki tur tararken toprağa baktım. Bundan pek hoşlanmış gözükmüyordu daha çok rahatsız gibiydi ve bakışlarını kaçırıp bana döndü. Sonra da hiçbir şey demeden çayı ve kahveyi almaya gitti. "Kızım ne şanslısın he." Diyen Lara'ya çemkirdim. "Sen de az kaşar değilsin, kabadayıya bile halleniyorsun." "Kızım ne kabadayısı manken gibi çocuk." Diye araya Leyla girdi. Göz ucuyla Toprak'a baktım. Tamam boyu posu yerinde, yüzü de yakışıklıydı o gözlerinin renginin tatlığına da bir şey denmezdi ama bütün bunları gölgede bırakan kaba saba halleri de vardı. "Siz yakışıklı adam görmemişsiniz?" Lara iç çekerek baygın baygın konuştu, "Bunu görene kadar görmediğimi kabul ediyorum." "Hops!!!!! Edebinizi takının." "Kıskandın mı?" diye Leyla sorunca gülmeden edemedim. "Toprak'ımı, ila ki Leyla nesini kıskanacağım bıyıklarını mı?" Lara adamı resmen yiyip bitiren gözlerini bir saniye bile ayırmadan yine konuşmaya başladı, "Ayyyy niye kız, bence yakışmış. bir Cool olmuş. Acaba benim korumalığımı da yapar mı?" "Koruma değil bizim okuldan." Dememle pişman olmam bir oldu. Hay ben çeneme. Leyla ve Lara heyecanla atıldılar. "Nerede okuyor, ne okuyor?" İkisine de ters ters baktım, "Ne abarttınız he, Mimarlık okuyor." Daha fazla kızların soru yağmuruna maruz kalmadan Toprak çay ve kahve ile masaya yaklaşınca yerimden kalktım. Hiç kızları çekemeyecektim, gidip Fiko'yu darlamak daha cazipti. Hem Toprak efendi de ortalıklarda daha fazla dolaşıp beni sinirlendirmez. Kızlar da kuduruk kuduruk konuşmazdı. Masaya içecekleri bırakırken, "Yürü gidiyoruz!" diye emrettim. Böylece kızlar ağzı açık kalırken Toprak kalın kalın konuştu. "Ya sabır!!! Ya sabır!!!" Saçlarımı savurarak ona döndüm, "Çok şikayetçiysen söyle babama kurtul benden." "Keşke o kadar kolay olsa."dedi ters ters ve yine beni ortada bırakıp yürümeye koyuldu. Hızla peşinden yürümeye başladım bende beni öyle orta da bırakamayacağını bilmesi gerekiyordu. "Bana laf soktuğunu mu sanıyorsun sen, hadi itiraf et kızların ilk günden ilgisini çektikten sonra tabi ki de bırakmazsın dimi." Toprak seri adımlarını aniden dur durunca ona çarpmam da bir oldu ve zaman saniyeden saliselere yayılırken ağır çekimde hareket etmeye başladı her şey çarpmanın etkisi ile geriye doğru sendelerken ılık bir rüzgar esti, saçlarım savruldu, bileklerimi kavrayan kocaman el ve belimi destekleyen el ile birlikte, hava da asılı kaldım. Hazen rengi gözler korkunun verdiği panikle koyulaşmış ve evren bir yayvanlıkta yay gibi kıvrılan bellerimizi yine aynı yavanlıkla doğrultup dik duruşumuzu sağladı. İnce belimi tamamen kaplayan o kocaman elin bir diğeri de bileklerimde iken beynimde yanmamış sinir ve nöron bulunmamaktaydı. "Nasıl ellerin var senin?" Toprak ne dediğimi idrak edemeyecek kadar şaşkın ve en az benim kadar dağılmış bir haldeydi. "Ha!!!" diyebildi. "Ellerin diyorum....ko... kocaman... neden ki?" Kaşları çatıldı, gözleri ellerine kaydı ve çok sakin bir şekilde ellerini çekip bir adım geri gitti. "Ellerim mi?" "Hıııı....hıııı..." "Seni daha iyi parçalayabilmek için." Dedi. "Hiç komik değilsin, neyle beslediler de böyle oldun sen, zekan gelişmedi." "Kendini prenses zanneden kız mı söylüyor bunu." "Bir kere ben kendimi prenses zannetmiyorum. Bunda bir anlaşalım." Gözlerini kıstı, "Ben zaten prensesim. Şimdi kendini sessize alıyorsun ve akşam babama benim kaprislerimi çekemeyeceğimi söylüyorsun ve ikimiz de bir birimizden kurtuluyoruz." "Bunu yapamam!" "Neden?" "Çok mu para verdi ben iki katını vereyim," Fiko'ya tasarım yapıyordum ve o da hesabıma istemesem de para yatırıyordu. Toprak teklifime alayla güldü, "Çatlasan da patlasan da bu dediğin olmaz" dedikten sonra sabahtan beri görmediğim teşbihi çıkarıp bir tur elinde salladı. Sonra da arabanın arka kapısını açıp gıcık gıcık konuştu. "Buyurun prenses." "Bunu sen istedin sana acımamı beklersen çok beklersin haberin olsun. " Toprak cevap vermeden kapıyı kapattı ve dolaşıp arabayı çalıştırdı. "Kız arkadaşlarıma da sulanmak yok!" Güldü ve dikiz aynasından tek kaşını kaldırarak cevap verdi, "İlgilenmiyorum, kendisini hayal dünyasında yaşatan prenseslerle işim asla olmaz." "Kedi ulaşamayacağı ciğere mundar dermiş." Cevap verecekti ki telefonu çalınca kulaklığı taktı ve arabayı hareket ettirdi. Dijital ekranda kayıtlı isim görünüyordu. "Meleğim." Dikiz aynasından gevşeyen yüz hatlarını seçebiliyordum ve sesi de sakindi. Yine de konuşmasını araba kullanıyorum ben seni ararım diyerek kısa kesip sonlandırdı. Kız arkadaşım dediği kız bu muydu ki? Her halde bu kızdı? Meleğim diye kayıt etmişti ne de olsa. Toprak gibi birinden böyle incelikler görmek şaşırtmıştı beni. Ama asıl mesele içimde ki kıskançlık duygusu olmuştu. Kimse bana Meleğim dememişti demiyordu? Hatta aşkıma bile razıydım ama yoktu. Benim neyim eksikti diğer kızlardan güzeldim, tatlıydım, yetenekliydim, popülerdim ama bir kez bakıştığım bir erkek ile ikinci bakışmam da oğlan beni gördüğü yerde yolunu değiştirirdi. İlk defa bu da lise sonda iken başıma gelmişti. Okulda bir çocukla bakışmıştım ve çocuğun bana açılacağını düşünerek bütün gece hayaller kurup doğru düzgün uyuyamamıştım. Ertesi gün onu tekrar görmek için sınıfının olduğu koridora gitmiştim ama onu görme fırsatını öğleden sonra yakalamıştım. Sırf çocuğa cesaret olsun diye gülümsediğim de bana alayla bakıp yanından geçen bir kızı belinden çekerek sınıfına çekiştirmişti. Ben de alaylı gülümsemesini öğlen yediğim salatanın yeşilliğinin dişime yapışıp kaldığını düşünmüştüm ve kızlar tuvaletine gidip kontrol bile etmiştim. "Nişantaşı'na gideceğiz." Deyip kabaran merak duygularımı doyurmak için Toprak'a bir nevi el uzatmıştım. Sevgilisi hakkında bilgi almak ve kızın ne kadar şanslı olduğunu öğrenip kendimi bunalım krizine sokmak istiyordum. "Sevgilinle mi konuştun." "Evet." "Ne zamandır sevgilisiniz?" "Çocukluktan beri." "Çok mu aşıksın?" diye sordum aldırmıyor gözükerek. "Hani ben kendimi sessize alacaktım." "İyi anlatma, geldik zaten sen aracı park et, ilerde atölye." Araçtan inip Fiko'nun ofisinden içeri girdim. Girişteki mankenlere kıyafet giydirtiyordu. Beni görür görmez kollarını açarak, "prensesim, güzeller güzelim hoş geldin." "Hiç sarılma Fiko." "Aaaa ne oldu kız, yakışıklı meselesi mi?" "Yakışıklı deyip durma şu insan azmanına." "Kız ben de ki dedikoduya gel." "Valla hiç dedikodu falan umurum da değil Toprak'tan kurtulmam lazım. Gönüllü gitmeyecek babamla konuşması konusunda tehdit ettim ama olmaz dedi" Fiko iki kahve söyleyip bana döndü, "Kız boşuna uğraşma caymaz. Dedikodu da zaten Toprak." "Toprak mı?" "Bu Toprak var ya bu toprak. Vedat'ın yeğeniymiş." "Vedat amcanın mı?" Vedat amca bizim şirketten emekli babamı yetiştiren dünya tatlısı pamuk gibi saçları olan ton ton bir adamdı. Kırk yıl düşünsem öyle naif bir insanın tesbihli yeğeni olacağı aklıma gelmezdi. "Evet kız, Toprak sizin şirkette staj yapıyormuş, yazın inşaatta kömür gözlüme yakışıklımın üzerine halatları kopan vinç düşüyormuş. Herkes kilitlenip kalmış, Baban bir işçiyi ittirmek için atılmış ama kendisinin ayağı takılmış. Toprak ta üzerine atlayıp sıkışan ayağını kurtarmış ." Duyduğum şey ile yüreğime bir ağırlık çöktü. Babama bir şey olma düşüncesi bile kanımı buz gibi çektirirken ya bir şey olsaydı. "Kim söyledi bunu?" "Annen bebeğim." Tam bu sıra da içeri de bir sessizlik oldu. Herkesin olduğu yerde kalmasına, dut yeiş bülbül gibi kalmasının sebebi ise kapıda dikilen Toprak'tı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD