bc

İLK AŞK 1

book_age12+
629
FOLLOW
2.4K
READ
comedy
twisted
sweet
humorous
lighthearted
like
intro-logo
Blurb

Sütlü Çikolata tadında yumuşacık ve bir tat bırakan yeni bir masal...

Bir prenses Bir Maço...

Yağmur Damla Beylice biraz prenses çokça cadı.

Narsist, pemisist ve oprimistkik gezegenine savrulup giderken tek hayali hayatının aşkını bulmak...prensine kavuşmak....

Prens demişken hangimiz masallara inanmadık ki küçükken. Gelecekte ki prensimizin hayalini kurmadik.

Büyüdük ve unuttuk. masallar yerini gerçek hayata bıraktı. Hepimizin inancı kayboldu...

O vazgeçmedi... peki ne oldu prens geldi. En hakikisinden.

Ama Onca masalda ki prensleri, hayallerinin beyaz atlısını bırakıp. Ninnide ki bostana giren danaya aşık oldu...

Prenses ve prens bir birini bulduğunda olaylar baya karışmıştı... Prenses prensi artık istemiyordu...

Çünkü Yağmur Damlası Toprak'a düşeli çok olmuştu...

klişeleri bir kenara bırakıp uçuk kaçık bir masal vaadi var...

Hadi başla sende katil bu eğlenceye....

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
Narin bir şekilde göz bandını çıkarıp, gözlerimi araladım. Gün aydınlanmaya yüz tutmuş perdeden süzülen ışıkları odamı aydınlatmaya başlamıştı. Tembelce bir hareketle ellerimi ağzıma götürüp esnedikten sonra yerimde gerindim. Sonra doğrulup yatak başlığıma yaslanıp telefonuma uzandım. Saat tam yediydi. Şu dakikliğime bayılıyordum. Sonra gözlerim her sabah olduğu gibi baş ucumda ki aile fotoğrafına kaydı. Annem babam, Bulut, Fiko ve ben. Dünyaya şanlı gelenlerdendim. Bir prensesten farksızdı hayatım ve prensesler kadar da güzeldim. Kendimi seviyordum ailemi seviyordum, yaşamayı seviyordum. Herkesin gıpta ile baktığı bir hayatım vardı ama ben bir şeyi çok istiyordum. Yanımdan geçen sevgililere iç geçirerek bakmayı bırakıp, yanıma yakışacak ve gerçek aşkı yaşayacağım insanı istiyordum. Tek bir eksiğim vardı. İlk aşkım! Benim seveceğim beni sevecek olan o insan hala karşıma çıkmamıştı. Küçükken her gün başka bir Can'a aşık olup, babamı delirten ben büyüdükçe gözümün önünde yaşanan aşkın güzelliğini gördükçe aşktan uzaklaşmıştım. Çünkü çevrem de ki hiçbir erkek bana babamın anneme baktığı gibi bakmıyordu. Kış yerini bahara bırakırken geldi bahar ayları gevşedi gönül yaylari sozunden guc alan sevgi pıtırcığı çiftler her yeri ele geçirmeye başlamıştı. Her yerde onlar vardı, uyumlu giyinen sevgililer, bir birlerinin içine düşecekmiş gibi dolanan elleri bir birine bakteri gibi yapışıp vantuz gibi bir birilerinin hayatlarını sömürüyorlardi. Her yerlerdeler di ve herkesi çatlatırcasına bir yarış içinde gibiydiler. İnstagramda, twitterdaydılar. Yavaş yavaş dünyayı ele geçiriyorlardı. Ben ise sadece bu istilayı dışarıdan izliyordum. Onlar gününü gün etsinlerdi ben ne yapıyordum babamın akşam konuşması ile peşime taktığı koruması ile dolaşacaktım. Siyah giyinmiş, izlambut bir adamla dolaşınca ilk aşklarım da korkarak uzaklaşıyorlardı. Her şey babamın suçuydu peşime iki yıl önce okulun ilk günü hatta birkaç ayı ben okula gitmeyeceğim diye çığırıncaya kadar geçen zamanda olmuştu. Herkes beni karanlık işler çeviren bir mafya babasının kızı sanıyordu. Haksız da sayılmazlardı, şöyle endamı arz ettiğim zamanlarda birkaç bakış attığım oğlanlar ertesi gün kuyruğunu kıstırmış bir tilkiden farksız bir halde görmüştüm. Çünkü korumalar ben derste iken hepsini tehdit etmişlerdi. Sonuç olarak 23 yaşında güzeller güzeli halimle hala yalnızdım ve daha kötüsü bugün kabus geri dönüyordu korumalarım. Offff içim daraldı! Yataktan çıkıp banyoya geçip yüzümü yıkadıktan sonra dolaptan gri düz bir elbise ve siyah çizmelerimi giydim. Saçımı yarısına topuz yapıp elime siyah kabanımı alıp aşağı indim. Dilek abla kahvaltıyı hazırlamış portakal suyu sıkıyordu daha kimse uyanmamıştı anlaşılan. "Günaydın Diloşum" "Günaydın güzellik" diye cevap verirken bardağa koyduğu portakal suyunu önüme bırakıp beni baştan aşağı süzdü ve telaşla ellerini başıma götürdü. "Yağmur güzelim hasta mısın sen?" "Hayır" yüzümü buruşturdum. "Emin misin, hiç süslenmemişin, surat desen beş karış." "Diloş yaaaa, hiç içimden gelmedi, hem kime süsleneceğim ızbandutlara mı?" Diloş unuttuğu bir şeyi hatırlamanın verdiği ifade ile konuştu, "Haaa sen babanın koruma ile gezmene verdiği karara bozuldun." "Haaaa ben ona bozuldum Diloş." Saçlarımı okşarken ilgiliydi. "Ama kuzucum önemli bir şey olmasa baban böyle bir şeye ihtiyaç duymazdı." Gözlerimi baydım, "Bir kere bir şey olduğu falan yok, Cem'den hoşlandığımı ve çocuğun babamdan çekindiğini Fiko iki gün önce ağzından kaçırmasa böyle bir şey olmayacaktı." Lan Fiko'nun düşük çenesi hayatımı mahvetmiştiye la. Ben bütün somurtkanlığımla otururken annemle babam mutlulukla içeri girdiler. "Günaydın" diyerekten masaya oturdular. Cevap vermedim ikisine de trip atıyordum. Babamın çatık kaşları yüzümü bulurken, Arkalarından da Bulut geldi. Tabi onun keyfi yerinde arkasına takılan yok olunca da ağır abi havalarına bürünüyordu. Benden sonra beş sene verilen bir çalışma çabasının sonucu olarak Yakışıklı mı yakışıklıydı eşek sıpası ve gelip salyalarını suratıma bulaştırarak yanağıma yapıştı. "Günaydın dünyanın en çirkin ablası" "Bulut!!!! Çek şu salyalarını narin yanaklarımdan." Benden sonra babamı es geçip anneme yapıştı bu defa da, "Sultanım, güneş ışığım, gözlerimi kamaştırıyorsun" Annem keyifle onun iltifatlarına kendini kaptırırken babamla göz göze geldik. Suratımı düşürerek kahvaltılıklara yöneldim. "Benim gün ışığım bu sabah pek bir suratsız." Onlara aldırmadan kahvaltılarımla didişmeye devam ettim. Babam cevap alamayınca, sinirli ve ciddi olduğu zamanlarda kullandığı ikinci ismimle, "Damla" dedi. Ona bakmadan, "Efendim" diye cevaplayıp. Salatalığıma yöneldim. "Yüzümüze de bakılmıyor" diye söylendi, "Kazık kadar olduk peşimize adam takılıyor." "Ne kadar büyürsen büyü sen benim küçük kızımsın." "Kabul etmesen de büyüdüm." "Damla!" Başımı sinirle kaldırıp gözlerine baktım, Annemin dediği gibi yarım ağız gülüşü ile adamı kalpten götürecek yakışıklılıkla bana bakıyordu. "Ya baba, koskoca kızım, peşimde iki tane kara kara giyinmiş ızbandut herkes bana bakıyor ve insanlar beni gördüklerinde arkalarına bakmadan topukluyorlar, hatta benimle göz göze gelmemek için şaşı olurlar artık" "İsabet olur." "Ya anne ya" diye mızmızlandım. Annem ellerini iki yana açtı, "Valla ben size karışmıyorum, Baban gerekli görmese bunu istemezdi." Bulut hevesle atıldı, "Baba iki tane de bana versene adam" Babam ya sabır çeker gibi Bulut'a baktı, "Dikkat çekecek biri değil, sizin okuldan Mimarlık öğrencisi, efendi güvenilir bir çocuk. Merak etme yani kimse senden korkmayacak" "Sağol baba ya içim rahatladı, okuldan birini tutunca ne oluyor daha az mı rezil oluyorum?" Sonuçta attığım her adımı babama yetiştirecek ve yine bir türlü kavuşamadığım aşkımdan beni uzak tutacaktı . Kapı çalınca sözümüz kesildi ve Dilek seslendi, "Burak Bey, Toprak Bey gelmiş" "Tamam" deyip bana başı ile işaret etti. "Gevezeliği bırak da okula hadi!" Oflaya puflaya yerimden doğruldum. Babamla ön bahçeye çıktığımızda baştan aşağı süzüp homurdandı, "Bu elbise neden kısa" "Peşime adam taktığına göre bir sakıncası olmaz artık" "Anan gibi pabuç kadar çene Yağmur, ne zaman beni çileden çıkarmayan bir evlat olacaksın" Tam ağzımı açıp hiçbir zaman olamayacağımı söyleyecektim ki, kazık yutmuş gibi dimdik, bıyıklı kabadayı çakması birisi bahçemizde rahat rahat gerine gerine yürüyerek bize doğru geliyordu. Kim olduğunu idrak edince başımdan aşağı kaynar sular dökülmeye başladı. Gerçek olamazdı dimi, yani bir yanlışlık olmalıydı, bütün gün etrafımda olacak bir kenar mahalleli ile dolaşmayacaktım. Hayal yok olsun diye birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım ama hiçbir şey değişmedi, üstelik hayal dile geldi, "Günaydın Burak Bey" Babam hayale konuştu, "Günaydın Toprak" yetmemişti ki elini omzuna koyup bana çevirdi. Memnuniyetsiz bakışlarımdan memnuniyet duyarak, "Kızım Yağmur" dedi. Öfke ile babama çemkirdim, "Baba, bunun neresi öğrenci, şuna baksana bir taraflarından tesbih çıkaracakta sallaya sallaya yürüyecek bi kabadayı tiplemesi gibi." Kabadayı tiplemesinin kaşları çatıldı, "Yağmur!" "Ben okulu gitmiyorum." Okumazdım evden çıkmazdım bununla dolaşacağıma. Babam ellerini iki yana açıp, "O zaman şirkette işletme diplomanla çalışmaya başlayabilirsin, seçim senin" dedi. İnanamaz gözlerle babama baktım. Plana bak ya, tasarım okumamı istemediğini biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Hırsla ayağımı yere vurdum, üstüne basa basa, "Okulu bırakmayacağım" dedim. Babam gülerek kulağıma eğildi, "İşte benim kızım, hadi okula!" diye emredip keyifle güle güle eve girdi. İki dakika da adam beni tongaya düşürmüştü ya, nasıl yemiştim ben bunu ya. Üstelik kabadayı tiplemesi de geldiğim oltaya bıyık altından gülüyordu ve gerçekten bıyıklıydı. "Ne gülüyorsun be!" diye çemkirince ellerini cebine soktu ve havalı olduğunu düşündüğü bakışlarını gözlerime çevirdi. Birisinin ona Mariona Di Vaio ile hiç alakası olmadığını tam tersi Çiçek Abbas'ta ki Abbas'tan farkı olmadığını anlatabilir miydi? Bahçeden yayılan ses olmasa bunu bizzat ben kendim söylerdim ama Fiko, "Prensesim, Meleğim, Çiçeğim " diyerek yanaklarıma yumulmasa idi. "Hiç yanaşma Fiko, Boş boğazlığın yüzünden babam peşime Yalı kazığı taktı. Kalın sesi ile kazık konuştu, biraz da gergindi sanırım, "Ben buradayım yalnız." Fiko bir adım geri gidip kazık'ı incelemeye başladı. "Aaaaa kız bu ne bu, bıyığı var ya bunun. Ayyy kız giydiği tişörte baksana kasları nasıl göz önüne seriyor, vayyyy analar neler doğuruyor!" diyerek gardını alan Fiko'yu dünyaya gelen öküzcük susturdu, "Hop dedik bilader," "Ay kız bu atarlı da" "Bırak Fiko, şuna bak medeniyetten azıcık nasiplenmemiş." Diyerek Fiko'yu geri çektim, yoksa Toprak'ın alnından boynuzları çıkacak ve Fiko'ya toslayacak gibiydi. Fiko susar mı anam, "Kız Yağmur, baban salak mı? Ben de onu akıllı bilirdim, böyle yakışıklı adamı senin bekçin yapıyor." "Ne yakışıklısı Fiko, Tipine bak!" "Aaaa sen beğenmedin mi bunu?" "Nesini beğeneceğim Fiko, Kurtlar vadisi izlemekten Polat Alemdar çarpmış gibi." Fiko baştan aşağı süzüp bana baktı, "Yok anam ben adamdan anlarım, buna daha çok Mariona kaçmış gibi, onun gibi haşin ve yırtıcı bakışlara sahip." Mariona....Şey... yani. ..Polat çakması seslendi, "Geç kalıyoruz." Deyip bahçeden çıkıp gitti. "Dikkat et kız kaplana." Bahçeye çıktığımda Kaplan arabaya dayanmış telefonunda birilerine mesaj atıyordu. Arka kapıya dikilip beklemeye başladım. Baktım kıpırdama yok homurdandım. "Akşama kadar bekleyecek miyiz?" Kafasını hafifçe çevirip " Ne?" "Kapıyı aç, ayaklarım ağrıdı." "Kendin binemiyor musun?" "Ne?" "Sağır mısın kendin binemiyor musun?" "Beni korumakla sorumlusun?" "Kapını açmakla değil." "Bende kimden ne bekliyorum." Deyip kapıyı çarpıp içeri oturdum. Bay kalas sonunda arabayı çalıştırdı. "Bir daha beni bekletme." "Emredersiniz." "Babama olur olmadık her şeyi yetiştirmeyeceksin." "İspiyoncu değilim." "Göreceğiz." "Dikiz aynasından göz göze geldik." "Ben de şımarık bir kızla takılmaktan mutlu değilim." "Ha!!!" deyince Toprak güldü. "Ben Kız çocuğu değilim. Hem senin için bir nimetim ben. Ben Yağmur damla Beylice'yim. Bütün gözler üzerimde iken bütün kızlar peşinde koşacak.daha önceki korumalarım bunun nimetlerinden faydalanmıştı." Yılın şokunu yaşadım, "İlgilenmiyorum" dedi sıradan bir şeymiş gibi. "Ha!!!" "Diyorum ki okulda ki kızlarla ilgilenmiyorum." Kulaklarım tavşanlar gibi şaha kalktı, yoksa ilk aşka mı inanıyordu. "Neden?" "Sevgilim var." Kulaklarım ve sesim hayal kırıklığı ile cılızlaşırken, "Hımmm... bende sanmıştım ki." "Ne sandın." "Şeyy. Boşver..." deyip konuyu kapattım. Açtığım sayfalarda sevgilileri ile takılan kızlara oğlanlara baktım. Baktıkça sinirlendim öfkelendim. Kudurarak okula da gelmiştik. O yüzden Toprak park ederken aklımdakileri sıraladım. "Seninle konuştum diye arkadaşın oldum sanma, şu yürüyüşünü düzelt, baston yutmuşsun gibi kasılıp durma." Araba park edince beklemeye başladım. Dolaşıp kapımı açtı, inip saçlarımı savurdum ve bana bakan gözleri görmezden gelip yürümeye başladım. Toprak'da arkamda durunca o da durdu. "Az öte dur!" "Ne!!!" "Işığımı kapatıyorsun, az geri bas dedim. Saf saf ne deyip durma. Biraz hızlı pratik öğrensen." "Çattık." Diyerek bir adım geriledi. Bununla çok işim vardı uğraştıracaktı anlaşılan. Gözlerimi kısıp yanına yaklaştım. "Evet Çattın! Farkında mısın?" Saf saf kafasını salladı, "Neyin?" Korkutucu bir ses vererek sesimi gerdim. "Nasıl bir belaya çattığının!!!" gözlerinin rengini seçebiliyordum, hazel rengiydi. Fikonun dediği gibi sert ve yırtıcı olabilirdi ama şuanda saftı, şeffaftı. Bir parıltı geçti ve hazeller uzaklaştı. Toprak bir adım geri çıktı ve cebinden çıkardığı tespihi bir tur elinde çevirip, "Sen neye çattığının farkında değilsin!" deyip göz kırptı ve yürüdü gitti.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
520.0K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
223.2K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook