İlla birini seveceksen dışını değil içini seveceksin
Gördüğünü herkes sever ama sen asıl görmediklerini seveceksin
Sözde değil özde aşk istiyorsan şayet, tene değil cana değeceksin. ( Mevlana)
*****
ELAŞİNA
“Of yürümek dert”
“Giyersen yüksekleri böyle şikayet edersin Sevim Hanım hazretleri, sanki tarlaya değil diskoya geliyorsun”
“Vıdı vıdı annemden betersin Elaşina, hadi araç kiralayıp bu gece dışarı çıkalım”
“Onca yoldan geldik, köpekle uğraştım, hemen tarlaya geldim sabah erkenden iş başı olacak… Kesinlikle hayır diyorum duş yapıp hemen yatacağım”
“Çok oyunbozansın”
Nebi tarlanın öteki ucundaydı ellerini beline koymuş uzakları seyrediyor gibiydi, bana verdiği şapkası başında olsaydı eski western filmlerinde ki yalnız kovboylara tam benzeyecekti.
“Uzaktan fena değil aslında”
“Kim”
“Baktığın adamı söylüyorum, Nebi”
“Beğendin yani”
“Boyu uzun vücudu gayet biçimli, kollarında ki kasları görmedin mi? Diğer yerleri de eminim kaslıdır.”
“Niye o zaman adamı iki de bir tersliyorsun”
“Bana hiçbir şekilde uygun değil, kriterlerimi çok iyi bilirsin. Okumuş, kariyer sahibi ve paralı olacak”
“Bunlar olsun ne tipi ne huyu önemli değil diyorsun yani”
“Tipi güzel olursa bonusu olur”
Nebi bizi görmemişti, görseydi kesin Sevim’in peşinden gelirdi. Bir şekilde Sevim’den uzak durmasını söylemeliydim.
*****
Yemeğimiz odamıza gönderildi bu sayede yemek yapmaktan kurtulmuştuk. Hemen birkaç lokma atıştırıp duş alıp yattım.
Tahsis edilen ev bir salon, bir oda ve Amerikan mutfaktan oluşuyordu. Karşılıklı iki yatak vardı cam kenarını ben kapmıştım. Sevim’le bir arada yatmaya itirazım yoktu zaten çoğu zaman aynı yerde uyurduk.
“Sevim müziği kıs biraz”
Kulağında kulaklıklar olmasına rağmen müziği duyuyordum, tabi bu kadar açarsa beni duymazdı. Yastığımı kafasına fırlattım bir an şaşırdı, karşılığı hemen geldi. Yastık savaşımız bittiğinde ikimizde nefes nefeseydik.
“Çocukluğumuz aklıma geldi, ne çok eğlenirdik o kuş tüyü yastıkları hatırladım, neden büyüdük Elaşina”
“Zaman hızla geçiyor biz büyüyoruz.” Kenarı yırtılan yastığı yarın dikmeliydim… “ Kuş tüyü yastıklar gibi dağılmadı toplamak zor olurdu”
“Bir hafta odadan çıkarmamışlar tek tek kuş tüylerini toplatmışlardı”
“Tabi hanımefendi sırt üstü yatarken toplayan bendim”
“Yastık savaşını sen başlatmıştın”
Sevim haklıydı ben başlatmıştım, dışarıdan ayak sesleri gelince camdan baktım Nebi evine giriyordu. Hemen geriye kaçtım neredeyse çıplaktım.
****
“Elaşina kuzenin ve sen ayrı arazilerde çalışacaksınız. İnceleyin ürün ve toprak ıslahı konusunda neler yapabileceğimizi rapor olarak hazırlayın””
Nebi’nin sözleriyle Sevim’le birbirimize baktık. İlk iş günümüzden yüzümüzün akıyla çıkmalıydık. “Elaşina sen burada kal, Sevim Hanım siz benimle gelin”
Sevim Nebi’nin peşinden yürürken arkasını döndü gözlerini devirdi… Güldüm sabahımız güzel başlamıştı. Tarlanın içine girdim bitkileri incelemek oldukça vakit alıyordu, eğilip doğrulmaktan belim ağrıdı. Tarlada sorun vardı bitkiler cılızdı, domatesler azdı, olanlarda çok küçüktü. Yapraklarda gövdelerde herhangi zarar yoktu ya köklerde sorun varsa. Bir kaç bitkiyi yerinden söktüm tahminim doğruydu bitkiler yeterince kök salamamış olan kökleri koparılmıştı. Tarlanın değişik yerlerinden örnekler aldım, diğer tarlada aynıysa durum vahimdi.
Nebi tarlaya girmişti elimi sallayarak beni görmesini sağladım… “Ne oldu”
“Bak şunlara kökleri kemirilmiş, ziraat mühendisiniz niye görmedi”
“Devamlı kontrol ediyor”
“Kontrol etseydi fark etmemesi mümkün değil, bir an önce önlem alınmazsa bu sene ürün alamazsınız”
“Elaşina şunu bir açıkla”
“Danaburnu olduğunu tahmin ediyorum hemen yok edilmeliler”
Nebi telefonunu açıp tahmin ettiğim kişiyi çağırdı, adamın gelmesi çok kısa sürdü. “Sen burada ne yapıyorsun?”
“Görevi mi?”
Elimde ki bitkileri alıp adamın ayaklarının önüne attı “Böyle mi görev yapıyorsun mühendis, seni kaç kez uyardım iş başındayken içki içme dedim. Henüz okulunu bitirmemiş öğrenci bitkilere ne olduğunu anladı. İlgilenseydin görürdün bu soruna bir çare bul ya da çekip gidersin”
Adam yerden bitkileri aldı, elinde ki çapayla yeri kazmaya başladı. Tahminim doğru çıkmıştı canlı bir danaburnu gün ışığından kaçmaya toprağa geri girmeye çalışıyordu.
“Özür dilerim”
“Özür dilemen ürünleri mahveden zararlıları yok etmeye yaramıyor, zamanında fark etseydin veya önlem alsaydın olmayacaktı”
“Nebi hemen ilaçlamaya başlarsak birçoğunu kurtarırız” Zordu ama imkânsız değildi, okuduklarımı aklıma getirmeye çalışıyordum. Uzun zamandır tarladaydım başım ağrımaya başlamıştı. Mühendis oldukça yaşlıydı ismini de bilmiyordum “Hocam hemen su versek bol su verirsek bir bölümünü öldürebiliriz, kalanlar için bitki köklerine ilaçlar koyarız”
“Doğru söylüyorsun diğer tarlalara da yapmak gerek, bir an önce önünü almalıyız. Gübre dökmelerini söylemiştim, engel olmalıyız yoksa ürünler mahvolacak”
Adam geldiği gibi koşarak geri gitti, koşarken bile yalpalıyordu Nebi adamın arkasından uzun süre baktı… “Su mu vereceğiz şu an verirsek ürünler yanar”
“Havanın kararmasını bekleriz gece dışarı çıkarlar”
“Gübre niye dökülmüyor”
“Gübreyi çok severler, tarlaların kenarına gübre dökelim. Suda boğulmamak için gübre yığınlarının içinde yuvalanacaklardır. Belirli sürelerde atıp yerine yenilerini koyarsak önünü çabuk alırız”
*****
Dört gün ve gece boyunca tarlaların başındaydık, Borkan Beyle Nebi hiç uyumuyor gibiyi yorgunluktan bitap düşmüştük…
“Geç oldu uyumaya git Elaşina”
“Henüz değil sandviç ister misin?”
“Aç değilim Sevim Hanım belki yer” Elimden aldığı sandviçi uzattı…
Ben ona o Sevim’e ikram etmişti “İstemiyorum yatmaya gideceğim” Nebi bir kez daha reddedilmişti. Dört günden beri Sevim’in ardı sıra dolanıp duruyordu ne zaman vazgeçecekti. Sandviçi elinden aldım streçi açıp hırsla ısırdım…
“Nebi sana daha ne söyleyebilirim”
“Hiçbir şey söyleme, sevmek için yürek, sürdürmek için emek gerek”
“Bir saniye bu sözleri bir yerlerden hatırlıyorum, komiksin Nebi gerçekten komiksin. Sana tek bir hatta iki soru soracağım. Okudun mu?”
“Evet okudum”
“Bu iyi peki paran var mı? Ailen zengin mi?”
“Maaşlı çalışanım, ailemin durumu iyi değil”
Maaşlı çalışan tam Sevim’in hayallerine uyuyordu, gülsem Nebi üzülecekti, sakin olmalı onun gururunu incitmeden durumun imkânsızlığını anlatmaya çalışmalıydım.
“ Nazım Hikmet’in dizelerine devam edecekmisin? Ya da dur ben devam edeyim…
Sevgi ne Boğaz’da, ne mum ışığında yemek yemek, ne de pahalı bir pırlanta demek.
Sevgi bir lokmada iki mutlu insan demek.
Şiirin devamı bu sözler ve Sevim’in tam istediği şeyler yani senin asla veremeyeceklerini istiyor” Daha fazla bu orman kaçkınıyla konuşamayacaktım kaz kafalıydı. Mutsuz olmak mı istiyordu bence olabilirdi sorun yoktu.
İyi geceler demeden yanından ayrıldım, tarlalara su verip ilaçlama yapmıştık. Durum iyiye gidiyordu.
“Elaşina neden devamlı kuzenini bana karşı kötülüyorsun”
Hey Allah’ım doğruyu söylemiştim, kötülediğimi düşünmüştü. Cevap vermeye tenezzül bile etmedim zamanla haklı olduğumu görecekti.
Sevim’in terk ettiklerini teselli etmek hep bana düşmüştü, başından engellemeye çalışıyordum yine kötü ben olmuştum. Nebi küçük değildi elbet bir gün aklı başına gelecekti…
Odaya girdim Sevim giyinikti, hemde ne giyinme minicik beyaz kot etek, yüksek ayakkabılar, göbeğini gösteren bluz. Saçlarını açık bırakıp bir ton makyaj yapmıştı. Erkek olsaydım bu güzelliğe bende vurulurdum Nebi’ye boşu boşuna kızıyordum. Her erkeğin hayallerini süsleyen kadın modeliydi. Yabancı ülkede olsak kesin Victoria’s Secret mankeni olurdu. “Hadi giyin Elaşina dışarı çıkıyoruz”
“Bu saatte mi?”
“Saatin nesi varmış, gece yeni başlıyor çok sıkıldım nefes alamıyorum”
“Sevim gel vazgeç”
“Taksi çağırdım gelmesen de gideceğim”
Ne ben ne Sevim buraları biliyorduk, bilgimiz internet araştırmalarıyla sınırlıydı. Hemen üzerimi değiştim belki bu değişiklik bana da iyi gelirdi. Çiftliğin kapısına çıktık taksi gelmişti, merkeze indik Sevim’in dediği kadar vardı neredeyse insanlar sırt sırta yürüyordu. Dolaşmaya başladık barlar, kafeteryalar, çay bahçeleri, lokantalar, seyyar satıcılar.
Barlardan birinin müziği bizi çekti daha doğrusu Sevim’i, yarı karanlık ortamda küçük bir masa zor bulduk. Kimse kimseye bakmıyordu herkes kendi eğlencesindeydi.
“Oh be dünya varmış bir haftadır sadece toprak görmekten içime fenalık geldi. Tarlaya eve, tarlaya yine eve öylesi sıkıcı yaşam değil bu yaşam bana uygun”
Müziğin sesinden söylediklerini zar zor duydum, garson gelir gelmez cin tonik istedi, alkolsüz meyve kokteyli de benim seçimim oldu. Birimizin ayık kalması gerekiyordu.
İçki gelir gelmez fondip yapıp elimden tuttu, daha benimkini bir yudum içememiştim. Müziğin çılgın ritmi içinde kendini kaybetti bende ondan farklı değildim. Uzun süredir eğlenmemiştik. İkinci cin tonik yine dans bu sefer ben kalkmamıştım, Sevim kendi kendine tepinip duruyordu. Evet tepiniyordu kalçalar, kollar ve ritim yükseldikçe zıplamalar komik kızdı. Ya o saçlarını sağa sola sallaması yok mu beni çok güldürüyordu Banu Alkan dansı, özellikle yaptığını biliyordum saçını öne arkaya attıkça bana bakıyor dil çıkartıyordu.
Üçüncü cin tonik “Yeter artık Sevim sınırı aştın”
Bakışları kızgındı “Bana karışma Elaşina, bıktım senden onu yapma bunu yap kimsin ha kimsin. Sadece benim yerime doğduğun için burnu büyüklük edemezsin”
Bunları hep yaşardık artık kabak tadı vermeye başlamıştı. Benim olduğum yeri kıskandığını defalarca dile getirmiş annesinin babasıyla değil babamla evlenseydi şimdi rahat edenin o olacağını söyleyip dururdu. Aklının bir türlü almadığı olay o olmayacaktı… Babam onu benden ayırmazdı maddi olarak hiç zorluk çekmemişti yinede yerimde gözü vardı.
“Zenginlik budalası seni, sanırsın babam Vehbi Koç. Kızım aç gözlerini artık sadece paraya odaklanma sevgi, şefkat, ilgi bunlar hayatı güzelleştiren duygular.”
“Parasız hiçbir istediğimi yapamıyorum, sen ne anlarsın zaten pinti”
“Sadece tutumluyum senin gibi ıvır zıvıra para harcamıyor olmam pinti olduğumu göstermez”
Başı omzuma düştü “Pintisin işte olmasan bana bir kadeh daha içki alırsın, bir gün dünyanın en zengin adamını bulup hayatımı yaşayacağım. Lüks oteller, tatiller, yatlar, katlar”
“Tüm multi milyonerler sıraya girmiş seni bekliyorlardır”
Sesi çıkmadı elimle yüzüne dokundum “Elaşina ben gerçekten sarhoşmu oldum yoksa şu kılıksız bizim baldırı çıplak Nebi’mi?”
Başıyla işaret ettiği yöne baktım “Sarhoşsun ve doğru gördün… Sevim adama bir şans versen gözünün içine bakıyor”
“Ona mı asla” Elini kaldırdı garson bize bakıyor olmalıydı ki hemen elinde cin tonikle geldi, tabi su gibi içki için kadına ne istiyorsun diye sorulmazdı.
“Bari bunu yavaş iç seni taşıyacak halim yok”
“Çağırırsın işçiyi beni taşır ilk ve son kez dokumuş olur. Peşimde dolaşması bir işe yarasın bari”
Nebi kulaklarıyla bu sözleri duymuş olsaydı kesin Sevim’den ümidini keserdi, ısrarcı olacak kadar gurursuz olduğunu sanmıyordum. Gerçi adamı beş gündür tanıyordum belki de eziyet çekmeyi seven tiplerdendi. Karşılıksız aşk olduğunu bile bile hala kadının peşinde dolaşan psikopatlardan biri olabilirdi. Bizi görmüş olduğunu biliyordum yanında iki kadınla oturuyor yanımıza gelmiyordu. Sevim beğenmese de adamın tipini beğenen çoktu.
Romantik müzik başlamış eşli olanlar dans ediyorlardı, Sevim’in başı hala omzumdan kalkmamıştı… Bizim gibi tek olanlar fazlaydı kadını erkeği eşli olanları seyrediyor belki hepsi içinden sevdiğini bulma ümidini geçiriyordu. Birkaç erkek masamıza yanaşınca başımı salladım şansıma anlayışlı çıktılar… “Elaşina Fikret seni aradı mı?”
“Şimdi Fikret nereden çıktı”
“Hiç öylesine sordum, staj bitince nişan mezun olunca da düğününüz olur”
“Evet evlenir evlenmez çocuk yaparız, oğlumuz olursa ismini Tayanç, kızımız olursa Özleyiş koyarız, sonra bir tane daha hatta hiç boş kalmam peş peşe doğururum Allah ne verdiyse artık. Ne saçmalıyorsun kızım sen”
“Bana bakmayıp seni neden istediğini çok iyi biliyorum”
“Sevim lütfen ne olur lütfen sus artık”
“Baban zengin diye seni istiyor, yoksa kesin beni beğenirdi”
“İçindeki çirkefi çıkardın rahatladın mı?”
Sırıttı muşmula suratlı gerçekten sırıttı, birden yanağımdan öptü “Evet rahatladım, bu arada çocuklarına seçtiğin isimler çok acayip başka isim bulamadın mı?”
“Ona da mı karışacaksın çocuklar benim sana ne”
“Kızım ben seni çok seviyorum be çok seviyorum”
“Bu nasıl sevgiyse artık bilemedim, derici sevdiği deriyi yerden yere vururmuş gibi bir şey… Ailesi zengin dedin demek beni para için istemiyor bu da sana kapak olsun”
“Çok fenasın sen çok, beni beğenirler seni alırlar hayatımı mahvediyorsun”
Bunu da yeni duymuştum eh bir yerde baskın çıkmalıydım sadece güzeller kazanmayacaktı “Ne demek istedin canım”
Ses yoktu “Sevim uyan” aklıma gelen başıma gelmişti şimdi nasıl taşıyacaktım onca yolu.
******