Kahveyi yudumlayışı, alt dudağını yalayışı, sanki odada o yokmuş gibi Mehmet'e gülümseyişi, sağ kulağındaki sıralı küpeler, kulak memesini takip eden hizadaki ben, tişörtünün yakasının izin verdiği ölçüde kendini sergileyen köprücük kemikleri, işi ölü bedenleri tanımak olan kusursuz şekilli parmakları... her şeyi ile bir adamı baştan çıkaracak ayrıntılara sahip bir beden...
Turan kızı incelemekten bir türlü kendini alamıyordu. Bunu hissettirmeden yaptığını düşünüyordu fakat Narin, rahatsızlığını belirten bir bakış attı. Ve yerinden kalktı.
-Mehmet'cim bana yardım eder misin? Yaptığımız tatlılardan getirelim. Sanırım amcanın pek fazla vakti yok. Kalkmadan ona tatlımızdan ikram edelim.
Turan mesajı almıştı ama bütün ümidi Mehmet'ti. Mehmet'in bir şekilde duruma el koyacağını düşünüyordu. İşini sağlama almak istedi ve Kemal'e bir mesaj attı. Yarım saat daha oyalanması gerekecekti. Tatlı faslı bitip Narin ile isteksiz bir veda konuşması yapıp ayağa kalkmıştı ki; arkasındaki cam büyük bir gürültüyle yere indi. Turan ani bir refleksle Mehmet ve Narin'in üstüne eğildi. Bir süre öylece kaldılar. Kendi bedeninin altında Narin'in Mehmet'e sıkı sıkı sarıldığını farketti. 'Korkma bir tanem, sakın korkma. Ben yanındayım.' diyordu. Bir süre öylece kalıp, bir hareketlilik olacak mı diye beklediler.
Turan usulca kalkıp pencerenin önüne gitti ve 'görünürde kimse yok' dedi. 'Anlaşılan burda beklemekle iyi karar vermişim.' Usta oyuncu Turan, elbette az önce Kemal'e verdiği talimatı anlatmayacaktı. Narin aniden telefonuna sarıldı ve 'hadi Serdar aç şu telefonu' dedi. Turan aniden ne yapacağını şaşırdı. Bunu nasıl hesap edememişti. Sakince bekledi ama karşı taraf telefonu açmadı, neyse ki...
-Korkmayın ben burdayım. Sen Mehmet'i al ve odana götür. Burası için de endişelenme. Cam işini birazdan hallederim.
Narin'in itiraz edecek durumu yoktu. Başıyla onaylayıp Mehmet'i kucakladı ve yatak odasına götürdü. Kısa bir süre sonra salonda bir hareketlilik oldu. Sanki camcılar hazırda bekliyormuş gibi çabucak halletiler kırılan pencereyi. Etraftaki cam kırıkları da toplanmış ve her şey eski haline dönmüştü. Adamları gönderen Turan, sinsi hamlesinin keyfini sürüyordu. Camın önünde dikilmiş, perde aralığından sokak lambasının aydınlattığı sessiz sokağa bakıyordu.
Narin'in arkasında olduğunu farketmedi.
- Yaptığınız masrafı karşılamak isterim. Neticede burası benim evim.
Turan usulca arkasını döndüğünde elinde cüzdanıyla bekleyen Narin'i gördü.
-Lüzumu yok. Bir camın lafı olmaz.
Narin cüzdanından camın tahmini fiyatının iki katını çıkarıp, Turan'ın burnunun dibine kadar girdi ve Turan'ın elini açıp parayı içine koydu. Burun buruna geldiği adama;
-Lüzumu olup olmadığına ben karar veririm. Tekrar söylüyorum burası benim evim.
Adam paraya bakıp 'peki öyle olsun' diyerek ukalâ bir gülüşle cebine koydu. Narin tam arkasını dönmek üzereyken kolundan tutup durdurdu.
-Yanılmıyorsam en ufak bir tehlikede bütün emniyeti kapıma yığacak kudretim var demiştin ama telefonunu açan olmadı. Yeğenimi böyle mi koruyacaksın?
Narin baştan aşağı alaycı bir tavırla süzdüğü adamın elinden kolunu sertçe çekti ve çalışma masasının çekmecesinden ruhsatlı silahını çıkarıp masanın üstüne koydu. 'Yerinde olsam yeğenime karşı ne kadar yeterli olup olmayacağımı sorgulamazdım.'
Yalan yok, Turan etkilenmişti. Hayranlıkla süzdü karşısındaki ateş saçan gözlerin sahibini. Bu güne kadar kadınları etkileme konusunda yerinde bir özgüvene sahip olduğunu düşünürdü. Serveti, gizemli ailesi yanında, dış görünüşü ve tavırlarıyla oldukça etkileyici bir adamdı. Ama karşısındaki kadından en ufak bir imalı bakış görmemişti. Ya ustaca kendine hakim oluyor ya da pek kendisine yediremiyor olsa da etkilenmediğini düşünüyordu. Kadının gardını düşürebilmek için ne kadar ileri gidebileceğini tartmaya karar verdi.
Oldukça ukalâ bir tavırla kendini salondaki kanepenin üzerine attı ve uzandı. 'Ben bu gece burdayım. Sen de odana gidip uyuyabilirsin. Böyle bir tehlike varken Mehmet'i burda tek başına bırakacağımı düşünmüyorsun heralde.'
Narin sinirli ama çaresizdi. Serdar üçüncü arayışına da dönmemişti. Operasyonda olabileceğini düşündü. Bir yandan onun için endişeleniyor bir yandan hayatının ortasına düştüğü yetmiyormuş gibi, şimdi de salonunun ortasında sere serpe uzanmış bu adamla ne yapacağını düşünüyordu. Yokmuş gibi davranacaktı.
Çalışma masasına oturdu, masa lambasını yaktı ve bilgisayarını çalıştırdı. Saçlarını açıp yeniden topladı. Gözlüğünü takıp, daha sonra okurum diye kaydettiği makaleleri okumaya başladı. Uluslararası uyuşturucu konseyinde beğeni toplayan, metanfetamin maddesinin belli başlı aneljezik ve antipsikotik ilaçlarda etken madde olarak kullanımını destekleyen bir makale çarptı gözüne. Ablasının ölümünden önce olsaydı daha çok adli patoloji ya da antropoloji içerikli makalelere yoğunlaşırdı. Ama içinde bulunduğu durum onun algıda seçici davranmasına sebep olmuştu.
Çalışma masasını tam karşıdan gören koltuğa uzanmış olan Turan, sağ kolunu alnı üzerine gözlerini perdeleyecek şekilde koymuş karşısında pür dikkat bilgisayar ekranına bakan gözlüklü afete yoğunlaşmıştı. Evet tam bir afetti.
Bir süre sonra Narin kahve almak için kalktı ve adamın rahatlığına sinir olmuş bir şekilde mutfağa yöneldi. Adımlarını öyle dikkatsiz atıyordu ki, sertçe koltuğun ayağına çarptı ve alışkın olan ağzından bir küfür savurdu.
- Ahh hasiktir..
Zaten uyanık olan Turan, aniden Narin'in yanında bitmişti. Narin çoktan çorabını çıkarmış moraran küçük parmağına ve tarak kemiğinin üzerine bakıyordu. Büyük ihtimalle çatlaktı. Acısı dayanılmaz haldeydi. Turan yardım etmek istedi ama onu tersledi. Sekerek çarptığı koltuğun üzerine bıraktı kendini ve ayağını kaldırıp altına bir yastık koydu. Çektiği acı yüzünden okunuyordu. Öyle derin nefes alıyordu ki gözlük camları buğulanmıştı. Turan buzdolabının buzluk kısmını açtı ve buz jelini alıp Narin'in ayak ucuna oturdu. O koca cüsseden ve koca ellerden beklenmeyecek şekilde nazik hareketlerle buz kompresi yapmaya başladı. Narin kendine gelerek ; 'bu kadarı kâfi, gerisini ben hallederim' dedi. Turan hiç aldırış etmeden çekmeye çalıştığı bileğini kavrayıp işine devam etti. 'Rahat dur'...
Keskin bir emirdi bu. Narin çaresizce boyun eğdi. Mehmet ile birlikte geçireceği ilk gün başına gelenler olacak şey değildi. Elini alnına götürüp şakaklarına bastırdı ve kafasını hafif geri attı. Ayağının sancısı biraz hafiflemişti. Parmaklarını oynatmaya çalıştığında başarılı oldu. Çok şükür çıkık ya da çatlak değildi. Kuvvetli bir doku zedelenmesiydi. Bir ağrı kesici ve kremle bir şeyi kalmazdı. Ayağını tekrar çekmeye çalıştı ve bu kez başarılı oldu. 'Teşekkür ederim, siz rahatınıza bakın ben iyim.' dedi.
Turan, elindeki buz aküsünü Narin'in avucuna tutuşturup, 'sen bilirsin' dedi gülerek. Kalktığı koltuğa yeniden bıraktı kendini. Biri bir koltukta, biri diğerinde salonda anlamsız bir durum söz konusuydu. Daha geçen hafta birbirlerinin varlığından bile habersizlerdi. Dünya ne kadar çabuk akışını değiştiriyor, her şey nasıl bir anda tersine dönebiliyordu.
Gözlerini kapatıp ellerini karnının üstünde kenetleyen adama dikkatle baktı. Kas ve yağ kütlesini ölçmekte usta bir hekimdi. Adamın gram fazlası yoktu. Fit bir sporcu vücuduna sahipti. Ya kürek çekiyor ya da iyi yüzüyordu. Belki ikisi de birden. Geniş omuzlar, geniş göğüs kafesi ve ince bel bunun göstergesiydi. Salon sporu yapan bir adama benzemiyordu. Gözleri bedeninden yan profilindeki yüz hatlarına kaydı. Kusursuz denecek bir hatta olan burnuna, muntazam traşına, kusursuz bıyıklarına ve masa lambasının vuran ışığında elmacık kemiklerinin üzerine düşen kirpiklerinin gölgesine...
Normal şartlarda etkilenilmeyecek bir adam değildi. Ama Narin'in her zaman mantığı duygularına üstün gelmişti. Bu adamdaki karanlık taraf kendindeki insani dürtülerin önüne geçiyordu...