Aldığı ağrı kesicinin etkisiyle koltukta yan dönmüş, ellerini bacaklarının arasına sıkıştırmış, zayıf bedeni daha da küçülmüş halde uyuyakalmış kıza uzunca bir süre baktı. Acaba üşüyor muydu? Etrafa bakındı ve koltuğun kolundaki şal gözüne çarptı. Şalı bir tüy kondururmuş gibi hassasiyetle kızın üstüne örttü. Ona doğru biraz eğilince burnuna gelen kokuyu hayatı boyunca hiç duymadığına yemin edebilirdi. Gösterişli davetler, iş yemekleri, arada kendini verdiği gece hayatı boyunca, yanından parfüm banyosu yapmış onlarca kadın geçmişti. Koku hafızası bir çok insana göre daha güçlüydü ama bu koku bambaşkaydı. Kokunun adını öğrenmek için can atıyordu. Parmak uçlarında odasının yolunu tuttu. Yakalanırsa Mehmet'i kontrol ettiğini söyleyecekti. Odaya girdiğinde her yerin aynı kokuyla dolmuş olduğunu farketti. Aynalı şifonyerin üzerinde bir tane parfüm şişesi vardı, kapağını açtığında kokunun kaynağını bulmuştu. Şişenin arka yüzünde Fransızca parfümün notaları yazarken, altında özel tasarım olduğunu belli eden bir imza vardı. Şişenin ön yüzünde cama işlenmiş Narin ismini gördü. Bu parfüm onun için özel hazırlanmıştı. Telefonunu çıkarıp şişenin arka yüzünün fotoğrafını çekti. Bu hareketi neden yaptığını kendine bile açıkalayamamıştı.
Salona döndüğünde kızı aynı vaziyette uyurken buldu. Sabah olmak üzereydi. Gün doğana kadar oturup manzarasını seyretti. Mehmet birazdan uyanacaktı. Çıkıp onun sevdiği simitten almayı düşündü. Kahvaltı için güzel bir süpriz olabilirdi. Evet, Mehmet ve teyzesiyle beraber kahvaltı yapmayı düşlemişti. Ufak bir not yazdı ve sehpanın üzerine koydu. 'Biraz işim var, Mehmet uyanmadan dönmüş olurum.'
Narin kapının sesine uyandı. Ne yattığı yere ne de üzerindeki örtüye bir anlam verebilmişti. Kapı tekrar çaldı, Mehmet uyanmadan açması gerekirdi. Aniden kalkıp ayağının üstüne basınca acıyı yeniden hissetti ve topallayarak kapıya yöneldi. Dürbünden baktı, gelen Serdar'dı.
- Narin beni aramışsın. Operasyondaydım. Sonra sana geri döndüm ama cevap vermedin. Ben de merak ettim. İyi misin, bir problem mi oldu?
- Gel şöyle salonda konuşalım.
Salona geçerken ayak üstü neden topalladığını da anlatmıştı. Serdar duydukları karşısında şaşırmıştı. Turan Tunalı'nın dün gece evde olması ne kadar şaşırtıcı ise, olay anında Narin'in ve Mehmet'in yalnız olmayışı o kadar sevindiriciydi. Narin'in gözleri sehpanın üzerindeki nota takıldı. O sırada kapı tekrar çaldı. Gelen o olmalıydı. Serdar 'ben bakarım' deyince Narin itiraz etmedi, canı yanıyordu. Kapıyı açanın Narin değil de komser olduğunu görünce sinirlerini zor zaptetti Turan. Kendi evi, kendi yaşam alanıymış gibi buyur edilmeden girdi. Narin ayakta ama yüzünde acı veren bir ifade vardı. Bu sessiz anda her an büyük bir gürültü çıkacakmış gibi bir gerilim vardı. O gerginliği Mehmet'in sesi yatıştırdı.
-Teyze neden yanımda değildin?
-Canımın içi ben sana kahvaltı hazırlamak için erkenden uyandım. Nasıl, iyi uyuyabildin mi?
Yarım kalan bir hesaplaşmadan gitmenin verdiği hisle Serdar; 'ben artık gitsem iyi olacak, daha sonra uzun uzun konuşuruz. Tanıştığıma memnun oldum genç adam.'
Narin Serdar'ı yolcu etmek için kapıya yöneldi ama Serdar engelledi.
'Burda vedalaşalım, kapıya kadar gelme.' dedi. Narin tek ayağının üzerine basarak yükseldi ve Serdar'a sarıldı. O da onun beline ve sırtına kollarını dolayarak karşılık verdi. O sırada Turan'ın elinde çelik bir çubuk olsaydı onu kolaylıkla bükebilirdi. Gördüğü bu samimiyet onda tarifi olmaz bir hırçınlık yaratmıştı. Bir an Mehmet'i alıp gitmek istedi ama, Narin'in sözleri durulmasına yetti.
- Ayşe anneme söyle beni merak etmesin. İstanbul'da senin gibi abisi olan bir kızın sırtı asla yere gelmez.
- Abiler sözleri dinlensin ister aynı zamanda ama sen asi cadalozun tekisin...
Mutfak masasına koyulan bir kaç çeşit kahvaltılık, taze çay ve simitle hem Mehmet hem de Turan hayatlarının en güzel kahvaltısını etmiş olabilirlerdi. Mehmet bu günün bitmesini hiç istemiyordu ama artık gitme vakti gelmişti. Turan'a sorsalar o da istemediğini söylerdi. Ama aynı anda hem Turan'ı hem de Mehmet'i köşkte göremeyen Hasan telaşlanmış ve ufak bir kriz geçirmişti. Telefon görüşmesine şahit olan Narin, durumu kavramış ve Mehmet'in gidişine razı olmuştu.
Kapıda misafirlerini uğurlamak için beklerken Mehmet, dönüp dönüp teyzesine tekrar sarılıyordu.
-Teyze keşke sen de bizimle gelsen.
-Ben gelemem canımın içi, benim evim burası. Ama sana söz bundan sonra daha sık görüşeceğiz. Benim bugün biraz işlerim var, ama en kısa zamanda seni tekrar arayacağım.
....
Turan, yoldan Kemal'i aradı ve 'doktoru takip et. Emniyetteki ve kurumdaki adamlarımızı da sıkı sıkı tembihle. Her şeyden haberdar olmak istiyorum. Bir de sana bir şey göndereceğim. Tasarımcıyı bul ve aynısından bir tane yaptır.'
Eve geldiğinde yaptığı ilk iş, çalışma odasına gidip bilgisayarı açmak oldu. Sehpanın üzerinde kalan telefonu çalıyordu ama teyze ortalıkta yoktu. Sonradan ayağının durumu aklına geldi ve biraz daha bekledi. Gördüğü şey karşısında kendisini sandalyeye nasıl bıraktığını bilemedi.
Narin salona girdiğinde üstünde dantelli siyah, yarım bir büstiyer, altında da sadece siyah bir çamaşır vardı. Saçları ıslaktı. Telefonu açtı ve konuşmaya başladı.
-Ahmet hocam bir gelişme mi var? Rapor çıktı mı?
Telefondaki her kimse, söyledikleri kızın pek hoşuna gitmemişti.
-Nasıl olur, nasıl uzar? Yanlış olan ne? Toksikoloji labaratuarı neyi atlamış olabilir? Hemen geliyorum. Ama hocam, o benim ablam.... peki...
Telefonu kapattı ve koltuğun üstüne fırlattı. Sinirle salondan ayrıldı. Döndüğünde üstünde salaş bir pantolon ve siyah bir sweat vardı. Saçları hâlâ ıslaktı. Telefonunu aldı ve Serdar'ı aradı. Ablasının otopsi raporunun hala çıkmadığını ve baş tabibin toksikoloji tahlillerinin tekrarını istediğini söyledi. Turan'ın adamları dersine iyi çalışmıştı.
O görüntüleri izlerken kendi bacağını sıktığını sonradan farketti Turan. Halâ gördüğü manzaranın etkisindeydi. Narin Kırca gerçekten de başına buyruk bir cadalozdu. En tehlikeli silahı ise vücuduydu. Birden Mehmet'in sabah söyledikleri aklına takıldı. Teyzeyi köşke getirmenin bir yolunu bulmalıydı.
O esnada Mehmet yanına geldi ve teyzesini yeniden görmek istediğini söyledi. Hasan amcamı ikna edip bir daha gidemez miyiz diye sordu?
-Olmaz ateş parçası. Biz artık gidemeyiz. Ama eğer istersen arayıp teyzeni buraya çağırabilirsin. Bizim bir daha oraya gidemeyeceğimizi söyle, o hemen gelecektir zaten.
Turan teyzeyi tanımıştı. Onu kışkırtmak, istediğini yaptırmak için mükemmel bir hamleydi.
Düşündüğü gibi de oldu. Yaklaşık iki saat sonra Narin, klasik arabasıyla köşkün bahçesinden içeri girdi. Sabah giydiği kıyafetler hâlâ üzerindeydi. Ama Turan, o kıyafetlerin altında ne olduğunu da çok iyi biliyordu. Arabayı üstünde anahtarıyla bırakıp köşke doğru yöneldi. Mehmet çoktan kapıda belirmişti. Koşup teyzesine sarıldı. Görüşmeyeli bir kaç saat olmuştu ama birbirlerini çok özlemişlerdi. Kendilerini izleyen kâhyaya 'Turan bey odasında mı?' diye sordu. Baş onayını alınca Mehmet'e 'sen beni odanda bekle canımın içi, ben amcanla konuşup hemen geliyorum' dedi ve kimsenin kendisine eşlik etmesini beklemeden, ayağının acısını hiçe sayarak çalışma odasına doğru gitmeye başladı. Kapıyı çalmadan girdi içeri. Çalışma odası boştu ama odanın içindeki ayrı bir kapı hafif aralıktı. Kapının önüne gidip, 'Turan Tunalı benim. Çık da yeğenimin bir daha neden evime gelemeyeceğini anlat.'
Turan zafer kazanmış olmanın edasıyla o kapının ardından çıktı. Yeni duş almış, saçları dağınık bu adam, bordo kapüşonlu sweat ve siyah eşofman altının içinde bu haliyle gerçekten nefes kesici gözüküyordu. Zamansız aldığı duşu da Narin'e borçluydu.
-Evet, Mehmet bir daha senin evine gelip kalamaz. Hem Hasan abim kendini kaybediyor hem de senin yanın güvenli değil. Buna birlikte şahit olduk. Mehmet'i görmek istiyorsan buraya geleceksin.
-Sen kim oluyorsun da benimle bu şekilde konuşabiliyorsun?
Diyen Narin'in elini havada yakalyıp, belinin arkasında kavradı Turan. Aynı hareketi diğer eli için de yaptı. Narin kurtulmaya çalıştıkça göğüsleri Turan'ın bedenine değiyor ve Turan o kumaşın altındaki manzarayı bildiğinden gittikçe yanaşıyordu. Narin'in sabrı kalmadı.
-Bıraksana beni, be adam. Bırak diyorum sana.
Dişlerini sıkıp, gözlerini kısmıştı. Turan sakince kızı bıraktı. Narin bileklerini ovuşturup adama saldırdı. Olanca gücüyle göğsünü yumrukluyordu. Biraz izin verdikten sonra kollarını tekrar tutup kızın yüzüne oldukça yaklaştı ve o baştan çıkarıcı sesiyle 'uslu durmayı bir türlü başaramıyorsun.' dedi. 'Ne yapayım ben şimdi seninle?"