Küslük...
Adli Tıp Kurumu personeli için ayrılan otoparka girerken, park yerinden bina girişine kadar ne kadar ıslanacağını hesapladı. Daha önce defalarca saymıştı. Arabasını bıraktığı yer ile binanın girişi arası tam 82 adımdı. İşi gereği obsesif biri sayılabilirdi. Düzen, rakamlar, rutinler onun hata yapmasını engelliyordu.
Giriş kartını okutup bariyerin kalkmasını bekledi. Babasından kalma 87 model klasik Mercedes'i park ederken, yine park alanının işlevsizliğine sövmüştü. Yerden kazanmak için sıkıştırılmış bir düzenle çizilen bu park yeri, klasik severlerin tabiri ile 'gemi gibi' olan arabasının manevra kabiliyetini kısıtlıyordu.
Yağmurlu bir günde İstanbul trafiği çekilmez bir hâl alırdı ve bu sebeple yarım saat gecikmişti. Hızlı adımlarla binanın B kanadı boyunca ilerleyip odasına girdi ve dolabını açtı. Aynı hızla üzerini değiştirip formasına yaka kartını iliştirdi.
Adli Patolog Sevde Narin Kırca..
Uzun kahve rengi ve dalgalı saçları önlüğünün içinde kalmıştı. Her zaman bileğinde bulunan siyah toka ile sıkı bir topuz yaptı. Böylelikle çalışırken daha rahat edecekti.
Yönetim birimlerinin olduğu kısmın aksine otopsi salonları, binanın iki kanadına doğru uzanmış tek katlı bölümlerde yer alıyordu. Bu günkü ilk işi için bloğun sonundaki 11 numaralı otopsi salonuna doğru yola koyuldu. Ekibi her zamanki gibi bütün hazırlıkları tamamlamış otopsi hekiminin gelmesini bekliyordu. Hızlıca ön bilgilendirmeyi aldı.
"32 yaşında kadın. Yaklaşık 7 metre yükseklikten sert zemine düşmüş, kafatasında ve omurgasında kırıklar oluşmuş. Sağlık ekipleri olay yerine vardığında bilinci açık. İlk müdahalesi yapılıp hastahaneye kaldırılan şahsın, beyinde oluşan hematom nedeniyle dün gece 21:37'de ölümü ilan edilmiş. Hastahanede alınan örneklerde kanında yüksek miktarda metilfenidat izine rastlanan şahıs, üç yıldır psikiyatrik tedavi görüyormuş. Olay muhtemel intihar vakası olarak kayıtlara geçmesine rağmen, düşme esnasında yürüyemeyecek kadar ilacın etkisinde oluşu, düştüğü yer ile odasının arasındaki mesafe savcının olayı şüpheli ölüm olarak görmesi için yetmiş." Ön otopsi tamamlanmış ve ana otopsiye geçmek için Narin beklenmişti. 1 numara lateks eldivenlerini giydi, ardından sıvı geçirmez önlüğünün boyun ve bel kuşaklarını bağladı. Yaşayan bir bedende yapılan cerrahi operasyonun aksine, bir cesedin bedeninde işlem yaparken sterilizasyon zincirine uymak gerekmezdi. Masa başında bekleyen asistanlara selam verip, her zaman yaptığı gibi masanın etrafını sakince turlamaya başlamıştı. Salonda bulunanlar Narin'in bu alışıla gelmiş ritüelini tamamlamasını beklediler. Ayak ucuna geldiğinde morg etiketi üzerinde gördüğü isim ise onu şok etmeye yetmişti. Şirin Kırca...
Ne yani, şimdi önünde cansız bir şekilde yatan, onun 7 yıldır görmediği öz ablası mıydı? Aklını kaçırmak üzereydi. Hızla baş ucuna yönelip ölünün yüzündeki örtüyü açtı. Düşmenin etkisiyle kafatası deforme olmuş, yüzünde şişlikler ve morluklar oluşmuş ama kızıl saçları ve dudağının kenarındaki şekilli ben onun esas kimliğini açıkça sunmuştu. Salonda olanlar bu sıra dışı tepkileri hayretle izliyordu. Narin acısını daha fazla saklayamayıp olduğu yerde çöktü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Ağzından anlaşılır bir şekilde tekrarlanan tek bir sözcük duyuluyordu.
-Ablam!
Etraftakiler olayın şokunu atlatıp onu çöktüğü yerden kaldırdılar ve salondan çıkardılar. İçlerinden birisi dahili telefonla bir numarayı çevirip karşısındakine durumu anlattı. 9 numarada işini bitirip çıkmaya hazırlanan, 50'li yaşlarının başlarında, orta boylu, pek konuşkan olmayan ama çok usta bir öğretici olan Dr. Ahmet Olcay, gelen telefonla yeni istikametini belirledi ve 11 numaranın yolunu tuttu. Y kesisi ile başlayan otopsi; patolojik dokuların tasniflenmesi, beyin materyalinin alınması ve bedenin kapatılmasıyla son buldu. Hergün defalarca kez bu işi yapan Narin, çıkarılan organları karın boşluğuna doldurup kesiyi kapatma işini bu bedende yapamazdı. Terzi kendi söküğünü dikemez, cerah kendi yakınını kesemez, adli tıp uzmanı ise tanıdığı birine o muameleyi yapamazdı. Hele ki önünüzde cansız yatan, aynı karında can bulduğunuz birisiyse...
Koridordaki personel odalarından birine götürülen Narin'e sakinleşmesi için yardım etmeye çalıştılar. Uzun bir müddet konuşmadan göz yaşı akıtan Narin, artık katatonik bir pozisyon almıştı. Karşı duvarda sabitlenmiş dolapların üzerindeki 11 numaraya gözünü dikmiş, ona uzaktan bakanın onu açıkça bir ölü sanacağı şekilde katılaşmıştı. Kaskatı bedeninin içinde patlamak üzere harekete geçmiş bir volkan kaynıyordu. Hayatı boyunca ona bahşedilen bu soğuk kanlılığa hep minnet duymuştu. Keza kendi doğumunda annesini öldürmüş bir evlattı. İlk ismi, yani Sevde annesinin ismiydi. Narin o ismi kullanmaya bile kıyamazdı. Şimdi de onca zamandır burnunda tüten ablası onu terk etmişti. Görüşmeseler bile yaşıyor olduğunu bilmek yetiyordu.
Tam 7 yıl boyunca ne görmüş ne de haber almıştı ondan. Tıp fakültesi 4. Sınıf öğrencisiydi o tarihte. Bir gün eve gelmiş ve salondaki dağınık eşyaların arasında babasını yere çökmüş bir şekilde ağlarken bulmuştu. Güç bela babasının elinde buruşturduğu kağıdı alıp okuduğunda dünyası başına yıkılmıştı.
"Ben artık yokum. İster öldü bilin isterse terketti. Ben artık bu evde daha fazla kalamayacağım. Sevdiğim adamla Londra'ya gidiyorum..."
Soğuk, hissiz, bütün yaşanmışlıkları tek çırpıda silen, 19 kelime ve üç noktadan oluşan yıkıcı bir nottu. Baba kız birbirlerine sarılıp ağlamışlar, yorulup duvara sırtlarını dayadıklarında ise kendilerini hesaba çekmişlerdi. Onu engelleyemedikleri için suçluluk duyuyorlardı.
Aradan geçen yıllarda da Şirin'in bu şaibeli ortadan kayboluşuna akıl sır erdirememiş ve onları bu şekilde geride bıraktığı için de bir türlü affedememişlerdi.
Bu darbeye daha fazla dayanamayan Mehmet bey ise bu dertle çok fazla yaşayamamıştı zaten. Şimdi ise ailesinden geriye kimsenin kalmadığını bilmek, bütün kanının çekildiğini hissetmesine sebep oluyordu.
Vücudu bir ölüm katılığı yaşarken, zihni adeta savaş meydanı gibiydi. Vücudunu sürüklemek, o odaya tekrar girip, cesedin bilgilerini tekrar okumak istiyordu. Mutlaka bir yanlışlık olmalı diye düşündü. İsim benzerliği olabilirdi ya da birisi onun cüzdanını çalmış sonra da kaza geçirmişti kim bilir? Ama o hafızasında yer eden, aynı annesininkine benzeyen kızıla yakın kahve saçları, dudağının kenarındaki benin şekli ve büyüklüğü sanki sanat eserinin mükemmel bir kopyası gibiydi. Ve bütün yaşama sevincini bir anda çekip alan o benzerliğin bir yanılsama olduğunu öğrenmek için canı dahil her şeyini verebilirdi.
Neden onu bu durumdan çekip çıkaracak bir Allah'ın kulu yoktu bu koca binada?
Birileri gelsin ve 'bu kötü bir şaka' desin istiyordu. Şakadan hiç haz etmese de bu ihtimale yaşam sebebi gibi sarılacağından emindi. Onu bir heykelden ayıran göz yaşları birbiri ardına akmaya devam etti. Uzun bir süre de kesileceği yoktu.
Sıradan bir gün gibi uyandığı sabahı dakikalar içinde kabusa dönüşmüş olan Narin Kırca, bu gün ve sonrasında vakıf olacağı ayrıntılarla bambaşka bir eksene doğru sürükleneceğinin henüz farkında değildi. İşi sebebiyle imkansız olana rastlamanın güçlüğünden haberdar olsa da, bütün ezberlerini tek kalemde bozacak bir silsileye kapılacaktı. Bu silsilede aldığı yaraların izleri belki de bir öncekilerden daha kalıcı olacaktı. Belki başka bedenlerde ve ruhlarda yaralar açacaktı.