Story By Lacrimale
author-avatar

Lacrimale

ABOUTquote
Dreamer, Traveller and Writter. Cumhuriyet University and İstanbul University Undergraduate Education
bc
Su Kuşu ( +18 )
Updated at Dec 15, 2025, 16:30
Hayattaki en büyük tutkusu dalmak olan Mercan, aslında ailesinin noksanlığını, başarıları ile gidermek istemektedir. Su altı sporlarında onlarca madalyası olmasına rağmen, o tamamlanmışlık hissini bir türlü yakalayamadığını düşünür. Hayatı yoğun temposuna rağmen sıkıcı bir rutinde giderken, çocukluk arkadaşlarının zoruyla gittiği bir karaoke barda bütün bu sıradanlığın değişebileceğini bilmemektedir. Söylediği şarkının öyle bir yerinde onunla bakışmıştır ki, hiçbir derinliğin onun gözleri kadar sonsuz olamayacağını düşünür... Beni çağıran uçurum, uçurum oldu sevdan...Kaçamam...Yok saklanmam başından-sonundan, korur bizi...zaman...Kim söylemiş son diye, olmaz diye, kanar diye...Anlatma...Anlamam...Aşk varken; sözlerinde, düşlerinde, yeniden doğmak gibi nefesinle, çoğalıp sevginle...İsteme...Durduramam...Kim söylemiş son diye, olmaz diye, kanar diye...Anlatma...Anlamam...Büyüt beni; gözlerinde, ellerinde, yeniden ses oldun sözlerime, gücün saklı içimde...Vursunlar...Ağlamam...İster bahar, ister ayaz...Yolum seninle...Duysun dünya, karşı dursun, düşsün peşime...Merca'nın daldığı derinliğin adı Levent... Levent belki de onun arayış içinde olduğu derinlerin sahibidir, kim bilir...
like
bc
SARAYLI
Updated at Nov 25, 2025, 16:30
Dakikalar sanki ayaklarına tonlarca ağırlık bağlanmış gibi ağır bir seyirde geçti o andan sonra. İçecek tepsisini alıp evine geçen Halide'nin ardından ben de eve geçmiş ve ter kokan üzerimi değiştirmiş, biraz da kendime çeki düzen vermiştim. Cılız bir ışığın buluşacak olsak bile bu toy heyecan nedenşyle ne yapacağımı şaşırmıştım. Saate baktığımda nihayet buluşma anına on dakikadan az bir süre kaldığını gördüm. Koşar adımlarla yürümüştüm resmen. Çardağa geldiğimde ortada henüz kimse yoktu. Bir kaç dakika erken geldiğimi bildiğimden oturup beklemeye başladım. Çok geçmeden onun ayak sesleri ilişti kulağıma. Benim aksime hiçbir değişiklik yapmamıştı kendinde. Bir kaç adım kadar yanıma yaklaştığında, ellerini arkasında birleştirip bedenini parmak uçlarında yükseltip bıraktı. Aynı anda ise meftunu olduğum dudak ısırma hareketini yapıyordu. Az sonra onun gibi ezecektim o dudakları. Ama yine de sınırlarını ihlal eden ben olmamak için sabırla ondan bir adım bekledim. Bana biraz daha yaklaştı ve hemen dibimdeki pervaza dayadı sırtını. Bu sessizlik ve yok denecek kadar az olan mesafe artık sinirimi bozuyor ve heyecanıma ket vuramıyordum. Ergenlik yıllarımda bile bu kadar çarpıntı hissetmemiştim. Ona doğru yaklaşıp, iki yanından pervaza dayadım ellerimi. Nefes alışlarımız da aynı ahenkte olduğu için her soluk verişimizde göğüs kafeslerimiz birbirine değiyordu. Gözlerinde teslimiyet vardı. En az benim kadar bekliyordu bu birleşmeyi. Önce yüzlerimizi yaklaştırıp dudaklarımı sürttüm pürüssüz tenine. Benim gibi seri soluklar aldığını fark edince, bu kez de dudaklarına yöneldim. Kahretsin! Dilim damağım kupkuru olmuştu. Bu ssuzluğu giderecek tek ab onun dudaklarındaymış gibi yapıştım. Başlarda hareketsiz kalan elleri yüzümü avuçlayıp en az benim ki kadar keskin bir ateşle karşılık verdi. Bedenimi ona yaslamış olmama rağmen bu temas bile az geliyordu. Üzerindeki şort tulum tenine ulaşmama engeldi ama bütün hatlarını hissedeceğim kadar da inceydi. İnleyişlerimiz geceye karışmış, biz de gecenin koyuluğunda kaybolmuştuk. Bizi savrulduğumuz boşluktan sert bir ses çıkardı. "Halide! Bu ne rezillik?"...
like
bc
BAHTIŞEN
Updated at Oct 7, 2024, 14:14
Hep düşledim durdum. Anam babam sağ olaydı, el bebek, gül bebek büyüyeydim, bu kadar gamı kederi görmeyeydim ahvalim nasıl olurdu diye. Mehmet'im karşıma çıkar mıydı, pamuğum göğsüme konar mıydı, Hatice'm dünyaya gelir miydi? Dönüp dolaşıp gene aynı neticeye varıyodum kızım. Tam 19 sene eza çektim amma otuz sene de gönlüm şen alemler içinde tepindi. O otuz sene bir gün bile yüzümün düşmesine mehil vermedi Mehmet. Mutluluksa mutluluk, neşeyse neşe. Varlık da çektik, yeri geldi dara da düştük amma umudumuzu heç düşürmedik. Şimdi biri çıkıp dese ki Mehmet ile bir gün daha yaşayacan, inan o 19 seneyi çekmeye gönüllü olurdum. Anama babama her vakıt yandım elbet. Keşke dursalardı, keşke başımda olsalardı, torunlarını görselerdi, o ayrı bir vehim amma bi yandan da bene anasızlığımı, babasızlığımı unutturan, tek bedende her bi şeyim olan adam var, bilmem anlatabildim mi? Hani dedim ya sene, Mehmet ile bir gün hastane odasında doyasıya ağladık diye. İşte o gün ağlamaktan yorgun düştük iki sevdalı. Kolunu kaldıracak canı yoktu amma, kaldırdı sağ elini tek tek sildi gözümün yaşını. Öyle zayıflamış, öyle yıpranmıştı ki, sanki ben ona dokunsam ufalanıp gidecekmiş gibiydi. Elini yüzümde hissedende anladım ki bu son dokunmasıydı bene. O hissi aklımın, gönlümün her yerine yazdım. Sonra eza çeken sesiyle usul usul konuştu. "Ay yüzlüm, güzel vicdanlı hatunum benim. İkimiz de halimin akıbetini biliyoruz. Sen dile getirmek istemezsin bilirim ama rabbimin hikmetinden sual olunmaz. Bize biçtiği ömür bu kadarmış demek. Yaşım 54 ama ben sadece bu ömrün 30 senesini yaşamış sayıyorum sayende. Yuvamı şenlendirdin gül yüzlüm, ben razıyım senden. Allah da gani gani razı olsun hatunum. Dilerim sen de benden razı ol. Dur hele sözümü kesme, bitmedi diyeceklerim. Senden son bir rızam daha var. Bu gün burada akıbetime ağladın bitti. Benim ardımdan da her zaman durduğun gibi dik dur. Çocuklar daha yolun başında, daima bir yol gösterene ihtiyaç duyacaklar. Sakın otuz senedir ilmek ilmek işlediğin yuvanın dağılmasına müsaade etme. Bunca sene hiç gönül koymadım sana ama bu kez koyarım. Dik, dirayetli, metanetli dur. Dur ki ecel gelene kadar yaşamak zorunda, hayata devam etmek zorunda olduklarını bilsinler. Direk yıkılırsa, çatı dayanmaz. Bizim evin direği sensin ay yüzlüm. Allah bizi ruhi mahşerde buluşturacak bilirim. Sonsuz bir birlik bizi bekler orada, bu ayrılık elbet geçici. Bunu bil, buna inan e mi..." Dedi diyeceğini, sonra da soluğunu yormuş olacak ki, usulca uzandı yatağına. Eli elimden heç düşmedi onu uyutana kadar. Yavaş yavaş yumuşaklığı, sıcaklığı kayboldu tenimden. Ama bu yüreğime sor, aklıma her düşende sankim kolları bedenimi sarmış gibi olurum, öyle hissederim onu. Sözünü heç yere düşürmedim. Hatice'm kollarımda ağladı baba diye, Yusuf'um dizlerimde. Ben sadece saçlarını okşayıverdim, müsaade ettim acılarını yaşamalarına, mehil verdim benim yerime de yaşasınlar diye. Dediği gibi her geçen gün yaşamak dedikleri boyun borcu tuttu pençeleriyle bizi. Karnımız da acıktı, yüzümüz de güldü, hayal de kurduk. Giden gitti amma kalan, onun anılarını yaşatmak için yaşamak zorundaydı anlayacağın. Bak senin de gördüğün gibi, yaşadığımız hayat bize ne güzellikler getiriverdi. Sen geldin hanemizin gönlünde baş köşeye kuruldun, Yusuf'uma yar, Hatice'me yaren oldun. Benim gelinim değil, has kızım oldun gül yüzlüm. Rabbim sene de ben gibi doğurmadan analığı murad etti bin şükür. Keşke Esme'm, Yaşar oğlum duraydı da yavrum öksüz kalmayaydı amma rabbimin bildiği varımış meğer. Esmem şehit sayılır, yarine de şefaatçi olur. Sen evladına analık edersin, oğlanım babalık, sizin de şefaatçiniz oluverir. Yaşamak ölüme alışma zanaatidir kızım. Ölümü unutmadan alışanlar rabbin hayırlı kullarıdır. Seni, sizi hanemin karşısına çıkaran yaradana şükürler olsun. Ben bilirim ki Mehmet'im de görüyo bütün olup biteni, eminim ki yüzü gülüyo, kavuşanda konuşacak çok konumuz birikti diye helecanlanıyo. Ben şimdi bunları sene diyende bile yüzünün girdiği halı düşleyebiliyom. Gözümü ne zaman kapatsam onu görüyom ben, rüyama giriveriyo her uykuya dalanda, söz verdiği gibi hep yanımda benim erim. Düşler kurup ona anlatıyom, Hatice'min yüzünü güldüren meğer Salih'imiz olacakmış Mehmet diyom ona. Seni zate anlata anlata bitiremiyom. Dualarımızın karşılığı diyom senin için. Eyi ki yolun bucağıma düşmüş kızım, eyi ki rabbim yolunu değiştirmiş. Eyi ki hanemize doğmuş, gülüşümüze can olmuşsun. Rabbim ömür boyu şen etsin hanenizi. Sizler gibi has evlatlar yetiştirin memlekete. Siz eyi oldukça Mehmet'im yattığı yerde dinlenecek, benim gözüm ardımda kalmayacak. Var olun yavrularım...
like
bc
Vazgeçilmiş
Updated at Jun 27, 2024, 15:30
" Bana bak nar danesi. Hala senin tribinin azabını çekiyorum farkında mısın? Ne zaman bu alınganlıktan vaz geçeceksin? " " Bilmiyorum. Bu öyle kolayca vaz geçebileceğim bir durum değil." " Neden geçemiyormuşsun? Sırlarımızı açık etmişim gibi davranma bana." " Ama öyle yaptın, utandırdın beni. " " Utanman hoşuma gidiyordur belki. Canım elma şekerlerini görmek istiyordur. " " Ama onların yanında yapmamalıydın. " " Ah nar danesi, sen yanımda olduktan sonra ben nerede olduğumu unutuyorum ki. Barışmayacak mısın benimle?" " Bilmem, elma şekerimi verirsen belki düşünebilirim." " Ha bir de o mesele var. O güzel dudaklarını bir daha dışarıda yalamayacaksın. Ne kadar güzel göründüğünün farkında mısın? Zaten o dakikadan sonra sana bu şekeri dışarıda asla yediremezdim. O yüzden seni buraya getirdim. Sadece benim karşımda mest olabilirsin anlaştık mı al yanak? " " Ben bilerek yapmadım ki. Sadece o an dükkanın vitrini çok lezzetli göründü gözüme. Farkında olmadan yaptığım bir şeydi, inan bana. " " Biliyorum güzelim, farkındayım. Sana kızmıyorum ama bazı hallerinin sadece bana özel olmasını isteyecek kadar kıskancım. " " Hıhımm. " " Ne hıhım? " Konuşurken ne ara bu kadar yakınıma geldi fark etmemiştim. Kelimelerim tükenince anlamsız sesler çıkarmaya başlamam onun hoşuna gitmişe benziyordu. Yine duvarla arasında sıkışacağımı fark ettiğimde bir şekilde dikkatini dağıtıp yanından sıyrıldım. Uzaklaşırken de çekmeceli dolabın üzerine koyduğu şeker dolu poşeti almayı ihmal etmemiştim. Kendimi salondaki koltuklardan birine atıp şekeri açmamam rağmen hala peşimden gelmemişti. Sanırım yaşadığı hezimeti sindirmeye çalışıyordu. Merakla şekerden bir ısırık aldığımda; duyumsadığım tatla gözlerimi kapatıp tadın zevkine varmaya çalıştım. Cam gibi kaplamasının yoğun şeker ve tarçın tadını dengeleyen hafif ekşi elma ile muazzam bir lezzet oluşturulmuştu. Çocukluğumda tatma fırsatım olsaydı eminim en vaz geçemediğim lezzetlerin başında gelirdi. Gözlerimi açtığımda onun karşımda beni izlediğini gördüm. Dudağımın kenarında hissettiğim ufacık şeker kırıntısını dilimle süpürmeye çalıştığımda, bakışları koyulaştı ve odağını dudaklarım aldı. Dün gece yaşadıklarımız aklıma gelince derince yutkunmuş ve elimi ayağımı nereye koyacağımı bilememiştim. Yaslandığı duvardan bedenini ayırdı ve aheste adımlarla yanımdaki ufacık boşluğa kuruldu. Bedenimizin büyük bir bölümü birbirine temas ediyordu. " şşşşh" dedi. "O yaramaz diline hakim ol bakalım. Ben şimdi senin sıkıntını gidereceğim. " Ne olduğunu anlamadan elini sırtıma atıp bizi burun buruna getirdi ve ıslattığı dudaklarını şekerin yapıştığı yere hizalayarak usulca yaklaştı. Nefes dahi alamıyordum. Yavaşlığı beni tüketiyordu. Nihayet hedefine ulaştığında önce ıslak dilinin ucuyla süpürdü, sonra da dudaklarımı kendininkilere hapsederek çekiştirdi. "Ben nasıl baş edeceğim seninle?" diye söylendi. Bu soruyu bana değil, kendisine soruyor gibiydi. Zaten bende de sorularına akıllıca cevaplar verecek irade kalmamıştı....
like
bc
Tavan Arası
Updated at Mar 8, 2024, 09:55
"Eğer birini seveceksem, bu kişi bunu bir şekilde hak etmelidir." der Freud. Karşılıksız sevgi besleyemeyeceğini iddia eder bir yerde de. Bu güne kadar karşılık beklemeden sevdim çevremdeki insanları. Bu saf insan sevgisiydi sadece. Ama aşk... aşk çok başka bir şey. İnsan istiyor ki; aşık olduğu insanın da kalbi kendisinin ki gibi çarpsın. Onun da nefesi kesilsin, heyecandan ne yapacağını bilemesin. Benim titrediğim gibi titresin. Şimdi titrediğim gibi. Dizlerim tutmuyor. Tutunduğum omuzlarından güç almaya çalıştığım halde gücümün gittikçe tükendiğini hissediyorum. Ellerinin belimdeki varlığı kaybolsa dizlerim beni taşıyamaz, eminim. Dudaklarımın üstündeki varlığını çekse peki? Ne olur çekmesin. Henüz nefes alabiliyorken bu histen uzaklaşmaya hazır değilim..." Nefessiz kalana kadar devam etti dudaklarının münasebeti. Plak çoktan çalmayı durdurmuştu ama onlar yüreklerinin ritminde salınmaya devam ediyorlardı. Alınları ve bedenleri hala birdi. Sesli bir şekilde yutkundu Cüneyt. Konuşup bu büyüyü bozmak istemese de bir şeyler söylemesi, bir şeyler duyması gerekiyordu. Yaşadığı bu anın gerçekliğine inanmak için bu gerekliydi. Sesini bulmak için boğazını temizledi ve fısıltı halinde konuşmaya başladı. - Bu, bu tahmin ettiğimden de daha değerli, daha güzeldi. Ben artık bu hissi tekrar etmeden yaşayamam. Ne olur benim gibi hissettiğini söyle. - Ben, ben ne söyleyeceğimi bilemiyorum. İlk... ilk defa böyle bir şey hissediyorum. Nasıl hissetiğini bilmiyorum ama en az senin kadar heyecanlı olduğumu bil. Ve sanırım ben de artık bu hissi tekrar tatmadan yaşayamam. Bu sözler Cüneyt'in tekrar cesaret alması için yetti de arttı bile. Yeniden içti genç kızın dudaklarındaki ab-ı hayattan. Artık ikisi de hislerinin götürdüğü yere gitme kararı almıştı. Tuna'yı ani bir hareketle kucakladı ve odadaki geniş koltuğa doğru adımladı. Kucağında Tuna ile birlikte oturduğunda kısa bir duraksama yaşadı ikisi de. Tuna'nın gözlerindeki sessiz onayla yüzünün, saçlarının ve de boynunun derinliklerinde iz sürdü dudakları bir mühlet. Kokusu ve de teninin dokusu ona daha önce tatmadığı hazlar bahşetmişti. Elinden gelse kucağındaki narin bedeni asla bırakmaz, onu kendi bedenine hapsederdi. Öyle de yaptı. Sıkıca sarıp sarmaladı ve başını göğsüne yasladı. Saçlarına kondurduğu derin öpücüklere doyacak gibi değildi. Ama henüz ileri gitmek için erkendi. Tuna ile tamamen bir olması için bazı şeylerin aydınlanması ve genç kızın kafasının rahat olması gerekliydi. Onun saçlarını okşamaya devam ederken konuşmaya devam etti. ...
like
bc
Çıkmaz Duygular
Updated at Dec 11, 2025, 17:44
Patlayıcıları doğru noktalara koyarsanız; otuz katlı bir gökdeleni çevreye hiçbir zarar vermeden, tek seferde bir enkaza çevirebilirsiniz. Oysa ki o gödeleni yapmak için hatırı sayılır bir zaman ve emek verilmiştir. Tıpkı bir kız çocuğunun yetişmek, toplumda bir yer edinmek için harcadığı emeğin tek bir insanın girişimiyle yerle bir edilmesi gibi. Dilrüba ya yıkıntıların arasında kalacak ya da o yıkıntılardan kendine yeni bir yuva kuracak. Dilrüba'nın hikayesi başlıyor.
like
bc
Daha Önceleri Neredeydiniz? (+18 )
Updated at Nov 15, 2025, 10:11
İçimde uyanan eski bir arzu Dedi ki yıllardır aradığım bu. Şimdi soruyorum büküp boynumu, Daha önceleri neredeydiniz? Zeki Müren'in eşsiz sesinden dinlediğiniz bu tatlı sitem, benim ceheneme dönen hayatımın isyan çığlığı. Ben yanınızdayken, çatınızın altındayken, sizi gururlandırmak için kendimden dirhem dirhem ödünler verirken neredeydiniz? Bir uçurumun ucunda bulunca mı hatırladınız varlığımı? İnanın bana hüzünle ve yalvarışla bakan gözlerinize kanmak gelmiyor içimden. Uçurumdan çekilen bir adım da atsam ya da uçurumu da boylasam bana ayıracağınız zaman kısacık olacak biliyorum. O yüzden şimdi ne siz benim aciz varlığıma zoraki anlamlar yüklemeye çalışın, ne de ben kendime yeni yıkıntılar inşa edeyim. Bundan önce de yoktum sizin için. Varsın hiç var olmamış olayım...
like
bc
Çöl Fırtınası
Updated at Oct 27, 2025, 04:52
#2025TR-Aşk Nöbeti ❤️ #aşknöbeti #asker .... Bayramların güneşli günlere denk geldiği yıllarda, bir kış günü baba ocağına bayramı getirmiştim. Üstelik yanımda Ankara'dan Elazığ'a acemi birliğine teslim olmaya gelen bir er ve ufak sırt çantamdan başa bir şey yoktu. Bedenim yaralı, gücüm zayıf ve utancım had saffadaydı. Ben ailemin yüzüne nasıl bakacağımı düşünürken onlar yaralı yüzümde öpülmedik yer bırakmamıştı. Evimin hiç değişmeyen salonuna yine o erin yardımıyla girdiğimde duvarda abimin büyük boy resmi karşıladı beni. Bana mı gülüyordu yoksa bu evde benden daha çok vakit geçirdiği için hayıflanıyor muydu bilmem ama bu eve çok yakıştığı belliydi. Sonra farkettim ki ben ağabeyimin resmine de bunca zamandır bakmamışım. Onun intikamı için savaşırken, onu da ailemle birlikte geride bırakmışım meğer. Resminin sağ yanında asılı olan Kuran kabı, sol yanında asılı duran al bayrak mıydı onu bu denli yakışıklı ve canlı gösteren. Sahi o, ölmemişti değil mi? Biz şehitlere ölü demeyen dinin mensubuyduk öyle ya. Etrafımda pervane olan ailemin kadınları zavallı eri de şaşkına çevirmişti. Bilmiyordu tabii çektiğimiz hasretliğin boyutunu çocuk. Nereden bilsin? Adı Yasin'di askerin. Bana kendini tanıtırken; "Yasin Kılıç, 2005 Ankara" diye tekmil vermişti. Henüz 20'sinde bile değildi. Kardeşlerim ve anam mutfağa gidip ortadan kaybolmuşken bu gencin merakını gidersem iyi olurdu. - Ben dört yıldır Suriye'nin kuzeyinde görev yapıyorum Yasin. Bu sürede ailemle hiç görüşmedim. Ondan böyle heyecanlı ve sevinçliler. - Ama nasıl? Komutanım telefonla bile mi konuşmadınız? - Konuşmadım aslanım. Şu duvarda resmi asılan çakı gibi asker var ya, o benim ağabeyim. Barış Pınarı zamanı şehit düştü. Ben de onun intikamını almak üzere gönüllü gittim. O intikamı almadığım, alamadığım sürece her şeyi kendime haram ettim. Ailemi bile. Niyetim intikamımı alıp karşılarına öyle çıkmaktı. - O zaman.. aldınız intikamınızı değil mi? Şimdi burada olduğunuza göre. - Aldım Yasin. Bu hale geldim ama yine de intikamımı aldım. Şimdi huzur içindeyim evimde. - Sizin adınıza çok sevindim komutanım. - Sağol aslanım. Sen de kendine çok dikkat et, sağ salim dön ananın babanın yanına anlaştık mı? - Babam sizlere ömür komutanım. Bir anam bir de kız kardeşim var yolumu gözleyen. Lise bitince askerliği yapıp iş tutmak niyetine düştüm. Babamdan kalan maaşla geçinmek zor. Kardeşimi okutmak niyetindeyim. Seneye lise sınavına girecek ellerinden öper, zehir gibidir kafası. Ben okuyamadım ama Allah'ın izniyle onu çok iyi yerlerde okutacağım. - Bana bak. Ben senin komutanın değil, ağabeyinim bundan sonra. Kışlaya varınca evci yazdır kendini. Buranın adresini ve benim ismimi ver. Beni arayıp konuşsunlar tamam mı? Bundan sonra Zafer ağabeyin, Sabiha, Ayşe ablan, şehit de olsa Demir ağabeyin var senin. Babamı daha tanımadın ama birazdan gelir. Resul beyin kanat gerdiği kimsenin sırtı yere gelmemiştir bu güne kadar. - Allah sizden razı olsun komutanım. Düşünmeniz yeter. - Düşüncede kalmayacağına sana şerefim ve namusum üzerine söz veriyorum asker. O gün, Yasin'le yaptığımız o konuşmanın üzerine geldi babam. Salonun ortasında başındaki kasketi çıkarıp yanıma kadar adımladı. Ah ne kadar isterdim ayaklanıp elini öpmeyi. Ama yapamadım. Onun yerine yanıma kadar gelip yüzümü süzdü önce. Sonra da sol elini kaldırıp yarası daha az olan sağ yanağıma bir sille çaldı. "Ananı bunca zaman ağlattığın için hakettin bunu sen" dedi bana. Sonra da o şefkatli kollarını boynuma dolayıp, koca bedenine, yaşına bakmadan hüngür hüngür ağladı Resul efendi. Ben sadece anasını değil, babasını da ağlatan bir evlattım artık. Eve dönüşümün üzerinden tam 18 gün geçti bugün. Onu en son 8 Aralık günü, Suriye'nin özgürleştiği gün gördüm. Aileme kavuşmanın verdiği yoğunluk olmasaydı ona verdiğim sözü bu kadar zaman tutamazdım. Saate baktım, gece yarısına yaklaşmış. Onun gibi üst tabaka kızları bu geceyi evde oturarak geçirmez biliyorum da... Arasam duyar mı, ya da daha kötüsü duysa bile açar mı bilmiyorum bile. Ama benim sözümün bağlayıcılığı buraya kadar arkadaş. 18 gün durabiliyormuşum meğer ben onun sesini duymadan. Yeni seneye de böyle girersem ölürmüşüm sanki...
like
bc
Çöplükte Kaybolan Altınlar
Updated at Aug 30, 2025, 17:02
Genç kız, heybetli demir kapının önünde durmuş, küçükken ona göğe uzandıkları izlenimini veren demir parmaklıkların ardındaki binayı seyrediyordu. Bu binadan çıktığı günü düşününce; şimdi olduğu insan ve bulunduğu konumu, burada başına gelenlere borçlu olduğunu biliyordu. Kolundaki saati kontrol etti ve görüşmesine 4 dakikanın kaldığını gördü. Takıntılı bir kişiliği vardı. Bu takıntıları da birazdan gireceği binada yaşarken edinmişti. Şimdi bina girişine kadar 59 adım atacak, 6 geniş basamak çıktıktan sonra binanın ana girişinden içeri adımlayacaktı. Bu eyleme iki buçuk dakikayı verirken, ikinci kata çıktıktan sonra sağdan ikinci kapıya varmak için yeteri kadar zamanı kalacaktı. Saat tam 15.30'u bekleyecek ve ne bir saniye önce ne de sonra; tam 15.30'da müdür beyin kapısını çalacaktı. Kendisi ayrıldıktan sonra iki müdür daha eskitmişti bu kurum. Kaosu, derdi hiç bitmeyecek gibi gelirdi zaten ona da. Eğer mecbur olmasaydı 14 yılını burada geçirmezdi ya; gidecek başka yerinin olmayışı onu kırılmaz, kopmaz prangalarla bağlamıştı bu binaya. Kurum müdürünün kapısını çaldığında içeriden buyur edilmesi uzun sürmedi. "Merhaba, telefonda görüşmüştük. Ben Sosyal Hizmet Uzmanı Pelin Sümer. İki yaşındaki Derya bebeğin evlat edindirme süreci için buradayım." Kendini tanıttıktan sonra, 50'li yaşlarının sonundaki sert görünüşlü adamın konuşmasını bekledi. Çok geçmeden; "Hoş geldiniz Pelin hanım. Buyrun lütfen. Yardımcım evrakları getirirken size bir şeyler ikram edeyim. Hava bugün haddinden fazla sıcak." diye konuştu. Pelin, sadece bir bardak soğuk su isteyerek evrak çantasından, kendisine daha önce iletilen evlat edindirme belgelerini çıkardı. Telefondaki görüşmesini bitiren yurt müdürü Sefa Cömert ise karşısında bütün soğukluğu ile duran genç kadını baştan aşağı süzüp sessizliği bozmak adına konuştu. "Oldukça genç duruyorsunuz. İzmir ilk görev yeriniz mi?" Pelin, bu tür soruları elbette bekliyordu. Bu sebeple hazırlıklı gelmişti zaten. "Aslında ilk görev yerim İstanbul'du. Ama buradan İstanbul'a geçmek isteyen bir meslektaşımla becaiş yaptık. 6 ay kadar çalıştığım kurumu saymazsak; burası ilk görev yerim diyebiliriz. Eğer nasip olursa burada uzun yıllar kalmayı planlıyorum." Pelin; sözlerini bitirdiğinde kapı çalındı ve içecekleri ile birlikte bekledikleri evraklar da geldi. Derya bebeği evlatlık alacak aileyi uzun süredir takip ediyordu. Aslında bu mesleği seçmesinin sebebi; bu kurumlardan birinde yetişen bir birey olarak, kendinden sonra gelenlere elinden geldiğince iyi hayatlar sunma arzusuydu ama yaklaşık iki yıl önce karşısına çıkan gerçek; bu mesleği seçmekle ne kadar doğru bir karar aldığını ona göstermişti. Kendi döneminde burada görevli olan memurelerden birisi yıllar sonra karşısına çıkıp, kendinden iki yaş küçük erkek kardeşinin Aydın'da ki çocuk esirgeme kurumuna verildiğini ve verildikten iki ay sonra evlat edinilerek isminin değiştirildiğini söylemeseydi; belki de bu meslek onun için bu kadar hayati bir hal almayacaktı. İzmir'in köklü ailelerinden Özsoy'ların ikinci evlat edinme girişimiydi bu. Ve Pelin'in zihnini kemiren bir ses; yaklaşık 24 yıl önce evlat edindikleri bebeğin kardeşi olduğunu fısıldıyordu...
like
bc
Oyalı Mendil
Updated at Aug 22, 2025, 02:10
Temasın nasıl olduğunu elbette ben de biliyordum. Bir kere bizim evimizde de netflikş vardı, libido Monreo'yu biz de izliyorduk yani. Temas nasıl olurmuş, et ete değince nasıl ses çıkıyormuş biz de bu konuda fikir sahibiydik sonuçta. Ama bu meselelerin de ekran karşısında kızışmak gibi olmadığını bilmiyorduk tabii. Sağolsun Barış da bunu iyice belletmek için dibime kadar girip ordan burdan fırlayan saçlarımı okşuyor, bir yandan da burnunu yüzümde boynumda ne kadar huylandığım yer varsa orada gezdiriyordu. "Yanarız aslan parçası" dediysem de sadece gülümsemekle yetindi. Barış bey anlaşılan bu gece beni yakmaya yemin etmişti. Çünkü elektrik çarpma hissi veren dokunuşlarını daha da arttırıp beni tuttuğu gibi kucağına çekti ve sanki kaçıp gitmeye dermanım kalmış gibi kollarının arasına hapsetti. Burnunu boyun girintimde gezdiriyor ve ara ara ıslak öpücükler konduruyordu. Barış'ın yaklaşımlarında saf romantizm varken benim gözümün önündeyse 365 Day filminin sahneleri oynuyordu.Öyle ki bizim üç metrekarelik banyoda yan yana nasıl sığıp da duş alacağımızı bile düşündüm. O değil benim şimdi içinde bulunduğum hali anam babam bilse sabahına imamla kapıya dayanır. Biz böyle kırmızı noktalardan döşenmiş yolda ne menem bir isdikbale yürüyorduk Allah bilir.
like
bc
Taş Yığını
Updated at Aug 11, 2025, 04:52
Cesur, bu evliliğin gerçek olduğunu her fırsatta Seha'ya hatırlatmış, aralarında ne olması gerekiyorsa olacağına dair açık imalarda bulunmuştu. Bir an önce de onunla gerçek manada karı koca olabilmek için çabalayacaktı. Bu bir gereklilik olmanın yanında, aynı zamanda ona karşı hissettiği nefsi arzunun merakını da gidermenin amacındaydı. Bu sebeple Seha'nın odaya girdiğinden beri gözlerinin bir kez bile değmediği çıplak üst bedenini kızın iyice dibine sokup bir süre yüzüne bakması için bekledi. Seha direnince de boşta kalan elini tutup çıplak göğsüne koydu. Kollarını da beline dolayınca nasıl titrediğini anlamış bulundu. Yüzlerinin mesafesi birbirine çok yakındı. Seha soludukça ılık nefesi göğsüne vuruyor ve iradesini daha da zorluyordu. Yanağını kızın şakağına dayadıktan sonra sesini bulup konuştu genç adam. - Seha bana izin ver. Bu geceyi bizim için unutulmaz bir gece yapmak istiyorum. Lütfen izin ver. - Korkuy...korkuyom. - Biliyorum boncuk. Korktuğunu görüyorum. Ama sana söz veriyorum korkuların geçecek. Birbirimize alışmamız, birbirimize karışmamız gerek. Başını sallayan genç kız artık ona onay vermiş ve Cesur sözünü tutarcasına ürkütmeden sevmeye başlamıştı. Evvela göğsüne bir şelale gibi inen saçlarını bir omzunda toplayarak başladı. Sonra da kulak hizasından aşağı doğru usul usul öperek ilerledi. Şah damarındaki devinimden boncuğunun nasıl heyecanlandığını anlayabiliyordu. Elleri usul usul pijamasının eteklerine gitti. Yavaşça başından sıyırdığında ise bembeyaz tenine dağılan saçlar derin bir iç çekmesine sebep oldu. "Çok güzelsin" dedi. "benim güzelim." Seha az evvel soğuk dediği odaya nankörlük eder gibi boncuk boncuk terliyordu. Tenine bir ışıltı gibi yayılan bu damlacıklar Cesur'un hazzını giderek körüklüyor, hem bir an önce Seha'ya karışmak isterken; hem de onu ürkütmemek için uğraştığı yavaşlıkla adeta kendine işkence çektiriyordu. Ayakta daha fazla duramayacağını anladığı kızı aniden kucakladığında tiz bir çığlık doldurdu odalarını. Seha'nın dudağına örtünmek için kıyılarında dolaşan kendi dudakları bu sesle hınzırca kıvrıldı. "Sakin ol, sadece yatağımıza götüreceğim seni. Sevmeye orda devam edeceğim. Sabaha kadar durmadan yorulmadan seveceğim bu bedeni. Tenin çok lezzetli Seha. Doymam mümkün değil." Cesur sadece elleriyle değil, sözleriyle de yangınlara sürüklüyordu Seha'yı. Hem Züleyha demişti ya; "ilk günden kendini kasma adamına bırak her bişeyi. O ne edeceğini, yolunu yordamını bilir. Sen bi kere tecrübe edince zaten kocanı hep ayartmak isteyecen. Her hareketinden önce gözünün içine bakmak isteyecek. Sakın ola aklın çıkıyomuş gibi ürkerek bakma bacım. Adamı da telaşa sürüklersin ilk geceden." Dediği gibi yeni her ne yapacaksa evvela gözünün içine bakıp izin alıyordu. Ve yine gözlerine bakarak alt pijamasını çıkarmaya başladı. Cesur, İstanbul'da sayısız güzel kadın görmüştü. Nefsine kurban olan bir adam değildi hiçbir zaman ama Seha'nın herkesten gizleyip de şimdi ona sunduğu bu eşsiz güzellik elini ayağına dolaştıracak cinstendi. Hele bel çukurunda sanki milimetrik bir hiza ile yerleşmiş olan üç küçük ben, onun için bir tapınak mimberi sayılabilirdi. "Seha, sen nesin böyle. Nasıl güzel bir şeysin. Aklımı kaçırtacak kadar güzel her yanın." Göbek dediğininetrafında dolanan dili, kasık çizgisine doğru ilerleyince Seha'nın bacaklarını sıkıp kısık bir şekilde inlediğini fark etti. Yüzüne yerleşen tebessüm; onun da en az kendisi kadar etkilendiğinin verdiği hazdandı. Üzerlerinde, birbirlerini hissetmelerine engel olacak ne kadar parça varsa hepsi yerde bir yığın oluşturmuştu şimdi. Cesur, küçük karısının üzerine ağırlığını vermeden Seha'nın açıkta kalan her yerinde dudaklarını gezdiriyordu. Elleri ise boş durmuyor ve bütün her zerresinden parmakları nasibini alıyordu. Usul usul kasıklarına inen parmakları karşılaştığı engeli yumuşakça açtı. "Kasma kendini. Sana söz veriyorum her şey çok güzel olacak." Seha, Cesur'un ağzından çıkanı harfiyen yerine getirmeye adamıştı kendini. Bu sebeple bacaklarını araladı ve Cesur'un onu göklere çıkaracağı anı yaşamaya bıraktı kendini. Züleyha az bile söylemişti. Bu yaşadığı kolayca tarif edilecek hiçbir hisse benzemiyordu. "Kendini bana bırak güzelim, rahatla." Cesur'a kalsa, onun da ağzını açacak dermanı kalmamıştı ama toy karısına bu geceyi oldukça rahat geçirmesi için yardımcı olmalıydı. Karısının nihayet hazır olduğunu anladığında ise kasıklarının arasındaki yerini aldı. "Hazırsın. Ama yine de çok az canın yanabilir. Sana söz veriyorum, o acıyı çabucak silmek için elimden geleni yapacağım. Senden tek istediğim kendini kasmaman. " Cesur bu sözleri efsunlu sesiyle kulağına fısıldıyor ve zaten hazırda uçup gitmek üzere olan aklını daha da güç tutulur hale getiriyordu. Cesur'u dinledi ve kendini olabildiğince rahat bıraktı. Kendini yavaş yavaş kaygan açıklıktan ileri itmeye başlayan Cesur, engelle karşılaştığında duraksadı. Bunu ne kadar uzatırsa, küçük karısının canının o kadar fazla yanacağını biliyordu.
like
bc
Gülfidan
Updated at Jun 15, 2025, 11:11
Gülfidan'ın bedenini örten tek örtü saçlarıydı şimdi. Ayakta bir tanrıça gibi duruyor ve Ömer'e ömürlük bir seyir zevki veriyordu. Ondan daha fazla uzak kalmaya dayanamayınca karısını yatağa çekip oturttu ve aheste aheste gömleğinin düğmelerini çözdü. Odayı aydınlatan gece lambasının şavkı bütün heybetini gizlese de sesli yutkunuşları ne kadar arzulu olduğunu duyuruyordu. Ellerini yatağa dayamış ve başını sağ omzuna yatırıp Ömer'i seyre dalmış olan Gülfidan ise bu raddeye kadar gelebildiği için içten içe sevinç duyuyordu. Çünkü bu raddeye kadar gelebilmek, Ömer'i tüm hücrelerinde ağırlayabileceği konusunda ona büyük bir cesaret veriyordu. Sonunda Ömer de kendisi gibi kıyafetsiz, zırhsız kalınca aralarındaki kıvılcım harlandı ve haftalardır koyun koyuna uyudukları yatak, onların arzularının çatlaklarından sızmasıyla sırılsıklam oldu.
like
bc
Suzan
Updated at May 29, 2025, 16:02
Beni koridorda yakalayıp hareket kabiliyetimi kısıtlayınca bir haylazlık yapacağını ve beni utandıracağını elbette tahmin etmiştim. Ama benim de bu haylazlığa onun gibi karşılık vermem kendi açımdan beklenmedik bir durumdu. Önce kollarını belime sarmış ardından da gözlerimin içine baka baka kalçalarıma kadar indirmişti ellerini. Daha sonra nasıl olduğunu anlamadan kucağında buldum kendimi. Girdiğimiz yerin mutfak olduğunu da kalçam tezgahla buluşunca farkedebilmiştim. En az benim kadar heyecanlıydı. Sanki imkansıza kavuşmuş gibi hararetle nefes elıyordu.
like
bc
Mimoza Çıkmazı
Updated at May 26, 2025, 05:07
Ayrılık korkusuyla yapılan sessiz haykırış yerini tutku dolu bir öpüşme seansına bıraktı. Tufan'ın ensesinde dolanan parmakları adamı iyice çığrından çıkaran arzulara sürüklüyordu. Beline uyguladığı baskıyla Verda'yı tekrar yastıkla buluşturdu ve temasını kesmeden öpmeye devam etti. Acelesiz, sevecen ve gittikçe tutkuya evrilen bir öpücüktü bu. Belindeki elini saten pijamanın altına daldırıp teniyle buluşturdu. Dokunduğu yeri yakıyor, dokundukça yanıyordu. Nefes alma özgürlüğü tanıdığı kadının dudaklarından kendini ayırdı ama yoluna boynu ve açıkta kalan gerdanında devam etti. Elli biraz daha yukarı kaymış ve kusursuz tepecikleri bulmuştu. Verda'nın ağzından çıkan ufacık bir inleme onun dudaklara tekrar yönelmesini sağladı. Verda'nın onu durdurmasından korktuğu için gözlerini açmak istemiyordu. Zaman ilerledikçe Verda'nın da durmaya niyetinin olmadığını fark etti. Ama ne kadar ileri gitmesi gerektiğini kestiremiyordu. Verda'nın gözlerinde göreceği en ufak bir pişmanlığa dayanamazdı. Kendini zorlayan erkekliğine söz geçirmeye çalışarak şimdilik bu tutkulu sevişmeye sınırı aşmadan devam etmeye karar verdi.
like
bc
LAÇİN
Updated at May 6, 2025, 08:19
Canımın yanacağını biliyordum. Ama defalarca bedenini kurşun sıyırmış, bıçaklanmış bir askerin nazarında ona acı demek hiç yakışık almazdı. Kendimi hazırladım ve onun daha fazla kendini zorlamasına izin vermeden bacaklarımı beline sardım. Ona sadece kalçasını kaldırıp girişime hizalanmak kalmıştı. Gözlerimiz o loş ışıkta birbirine kenetlendi ve loşluğu aydınlatacak havai fişekleri görmek için kendini hazırladı. Yavşa olmasını istemediğim için "Bir kerede yap şunu" dedim. Komik olan neydi, onu tam bu esnada ne güldürmüştü bilemiyorum ama dediğimi yapıp, buruşan ifademden öptükten sonra kendini hafif geri çekti ve "Bana sadece yatakta emir verebilirsin üsteğmen" dedi. İşte bu işi çok sevmiştim. İleri geri yapmaya başlayıp beni alıştırdığında yüzünde biriken ter damlalarını fark edeip onu tek hamlede sırt üstü çevirdim. "Madem yatakta benim sözüm geçiyor, iyileşene kadar sırtın yerden kalkmayacak yüzbaşı. Hem ben bu pozisyonu çok sevdim." dedim. Acı uçtu ve geriye doyumsuz bir haz bıraktı. Parlayan bedenlerimiz, Ankara Şubat'ına inat hoş bir ısı yayıyordu. İkimiz de sona gelip nefes nefese kaldığımızda belki de yıllardır yapmak isteyip de bir türlü başaramadığım bir şey yaşandı. Gözlerimden ard arda düşen göz yaşları, artık onun göğsündeki ter damlalrıyla karışıyordu. Her şeyiyle bir olmak sanırım bu demekti...
like
bc
Sıradaki Şarkı
Updated at Feb 11, 2025, 13:01
- Sakin ol Yusuf şaka yapıyorum. - Bak eminsin değil mi şaka olduğuna. Ellerimi nereye koyacağımı şaşırdım çünkü. - Eminim eminim. İstediğin yere koyabilirsin. Ben senin sınırlarına güveniyorum ağam, sen ne yanlışa düşer ne de beni düşürürsün. - Sana, bir daha ağam demeyi yasaklıyorum küçük hanım. - Neden ama, söylemek çok hoşuma gidiyor. - Benim de hoşuma gidiyor ses tonun, ağam derken ki işven. İşte o zaman kendimi tutamamaktan korkuyorum. - Ne olur ki kendini tutamazsan? - Ne mi olur? Bile bile üzerine gitmiştim. Dünyadan haberi olmayan toy bir kız değildim çünkü. Bi kere Emel ve abimle aynı evde yaşıyordum bu zamana kadar. Hem birkaç defa da erotik film izlemişliğim vardı. İnternete boşuna para vermiyorduk heralde. O yüzümün her yerinde gözlerini dolaştırıp dudaklarımda oyalanırken, ben de ensesinde birleştirdiğim ellerimle saçlarını karıştırıyordum. O bir el bombasıysa ben de pimin üzerindeki eldim. Bombayı patlatmak için sadece pimi çekmem yetecekti. Ve ben pimi milim milim çekerek hem ona hem de kendime işkence çektiriyordum. Yüzünü bana iyice yaklaştırarak burunlarımızı temas ettirdi önce. Benim gözlerim açık kalmak için savaşırken o, bir kez bile kırpmıyordu. Bir yandan da elleri belimde ve bacağımda gezinmekteydi. Dokunduğu yerlere termometre koysam ibreyi patlatacak kadar ısındığına emindim. Nihayet dudaklarımız buluşunca ben de pimdeki elimi çekiverdim. Artık patlamak için saniyeleri sayıyordu Yusuf ağamız. Ben de o patlamada parça pinçik olmaya razıydım açıkçası. Onu her zerresiyle hissettiğim dakikalarda kulağıma bir yerlerden telefonumun sesi gelmeye başladı. İlk çalışta umursamadım ama ısrarla peş peşe çalmaya başladığında aramızdaki libido savaşı da etkisini yitirmeye başladı. Kucağından kalkmayı hiç istemesem de masanın üzerindeki telefonu alıp yanıtlamak zorundaydım. Aramanın abimden geldiğine emin olmasam hiçbir güç bu anın bozulmasına neden olamazdı. - Seni nikahıma bir alayım, abine çektireceklerim var Ayşe. - Tamam, ne yaparsan arkandayım ama şimdi kalkıp şu telefona bakmam lazım. Yoksa deli Hasan Ali uçarak gelir. İstemeye istemeye beni bırakınca dayanamayıp hızlı bir öpücük çaldım dudaklarından. Elinden gelse, asla kucağından kalkmama izin vermezdi. Tahmin ettiğim gibi abimin aradığını görünce sıkıntılı bir nefes vererek açtım telefonu. - Abim! Uyuya kalmışım, hayırdır? - He hayirdur, hayir. Bizum Cemile neneya sinir çayluk var ya bildun mi? - He bildum. - Ha oriya bitane kara yemiş vardur oni da bildun mi? - He bildum. - İşta o ağaca ayaklarindan astum Osman'i. Sabaha yoldan geçan olursa anca bulur. - Abi sabaha kadar domuzlar yer onu. - Ula domuz domuzi yer mi heç? Bi pok olmaz oğa. Ne diyeceğum aç bak telefoni, ha onun hesabindan birşey paylaştum. Adam sayemde hayatinun etkileşimini aldi. - Abim bir tanesin sen var ya. Hakkını helal et gecenin bir vakti karının koynundan çıkarıp başına iş açtım. - Karumi evda biraktuğumi kim dedi. Ha o paylaşma fikrini veren Emel'dur da. Görumceme hediyem olsun deyi. - Varya siz hayatımda gördüğüm en klas çiftsiniz. Allah ayırmasın abim sizi. Hayde selametle. - Ayşeee - Buyur abi? - Ha oriya yalağuzsun değil mi? Kimse yoktur yanina? - Yok abi, kim olacak bu saatte? Kilitledim kapıyı bacayı, tam uyuyordum salağın paylaştığı şeyi gördüm işte. Sonra da seni aradım biliyorsun. - O deli uşak görmedu değil mi? - Kim Yusuf mu? Sayende görmeden sildik abi. Görseydi çok kızardı eminim. - He erkek adam kizardi. Neysa ben yatmaya gideyrum. Sen da yat zibar. İş var güç var zabağnan. - Tamam abi, Allah'a emanet ol öpüyorum. - He sen da allah'a emnaet. Deduklerumi unutma sakin, bileysun onlari. Ah abim az evvel yediğim naneleri bir bilseydin yine böyle konuşabilir miydin acaba? Telefonu kapatınca abimin paylaştığı videoyu görmek için Osman'ın hesabına girdim. Girer girmez gördüğüm şeyle kahkaha atmamak mümkün değildi. Zira abim; dediği gibi ayaklarından karayemişe asmış asmadan da sadece don ve atletle bırakmıştı Osman salağını. Postun altına da şey yazıyordu; "Hopa'da benden böyük pok yiyen yoktur." Merakla beni seyreden Yusuf'un yanına gidip az önce gördüklerimi ona da gösterdim. Benim gibi kahkaha atmasını beklerken; o telaşle gözlerimi kapamış ve Osman'ın yarı çıplak halini görmemi kendince engellemişti. Bunu yaprken de "Abin tam benim kalemim, onunla çok güzel işler yaparız. Ama sen yine de bu herife bakıp göz zevkini bozma güzelim. " diyordu. Osman'ın sefilliğinden ise onun bu telaşlı halleri daha komik geldi gözüme. Telefonu rasgele bir yere bırakıp az önce kalktığım yere, kucağına oturdum. - Bu tatsız mesele de hallolduğuna göre biz kaldığımız yerden halt yemeye devam edebiliriz bence. - Yalnız ben bu haltların tadına ölsem doyamam. Çok feci bağımlılık yapıyormuş meğer. Biz birbirimize öyle daldık ki; ne kaynaya kaynaya biten çay suyunu ne de nar topuna dönen demliği fark edebildik...
like
bc
KİRACI
Updated at Dec 1, 2024, 17:14
Ben birşeyler ayarlayıp hasta sehpasına yerleştirene kadar o da bizim için bir film seçmişti bile. Ne seçtiğini merak ederek yanı başına kuruldum. Açıkçası seçimi beni şaşırtmamıştı. Beni bekletmeden kollarının arasına aldı, alışkanlık haline getirdiği gibi şakağıma bir öpücük kondurdu ve Evan Treborn'un hikayesini izlemeye başladık. En son filmin ortlarına geldiğimizi hatırlıyorum. Gözümü açtığımda gün doğmak üzereydi ve ahtapot gibi Harun'a sarılmıştım. Onun da durumu benden farksız değildi. Sanki kollarından uçup gidecekmişim gibi sarmıştı beni. Toparlanmaya çalıştığımda o da gözlerini açtı. Vaziyetimiz gereği yüzlerimiz birbirine öyle yakındı ki birden dudaklarıma yapıştı ve beni öpmeye başladı. Soluk soluğa benden ayrıldığında ise başını boynuma gömüp derin bir soluk aldı. " Günaydın sevgilim, ne güzel bir gün değil mi?" Sesi melodik çıkmıştı. Birden şarkıyı söylemeye başlayacak sanmıştım ama umduğum gibi olmadı. Titreyen sesimle ben de 'günaydın' dedim ve o bu halime güldü. Saçlarımı parmağına dolayıp kokluyor ve tutamlarıma öpücük konduruyordu. Harun'un günden güne artarak seyreden sevgi gösterileri benim de cesaretimi yerine getiriyordu. Onun yaptığı gibi başımı boynuna gömdüm ve ilaç kokusuna karışan ten kokusunu içime çektim. O da benim bu cesaretime biraz şaşkın biraz da hayran bir şekilde bakmaya başladı. Bu karşılıklı saf bakışmayı telefonumun alarmı bozdu. Zira birazdan kahvaltı gelecek, ardından da hemşire gelip rutin ilaçları verecekti. Yanağına bir öpücük kondurarark hızla toparlandım. Zaten çok geçmeden odanın kapısı çaldı ve kahvaltı servisi başladı. Harun hareketlerime anlam yükleyince ensesini kaşıyarak gülmeye başladı. Hınzır bakışları beni utandırmaktan zevk aldığının kanıtıydı.  Nihayet hasta bakıcı tepsileri bırakıp çıktığında, Harun bey o harika sesiyle yüzümü pancara çevirecek şarkı sözlerini mırıldanmaya başladı. "Günaydın sevgilim, ne güzel bir gün değil mi? Kahvaltıdan önce biraz daha sevişelim mi?"
like
bc
Gölge Patron
Updated at Oct 24, 2024, 14:12
Anne ve babalarınızın bulunduğu ortamda kibar olacağım, sapıtmayacağım diye kendi ümüğünüzü öyle sıkıyorsunuz ki; sonra diliniz eski İstanbul Türkçesi ile playboy tv lehçesi arasında sıkışıyor ve birden ağzınızdan "sevişiyoruz" terimi çıkıyor. Masadakilerin çoğunluğu kalburüstü kesimden olmasına ve doğma büyüme İstanbullu olmalarına rağmen benim ağzımdan çıkanlara öyle hayvani tepkiler verdiler ki kendi rezilliğimi unutup, hepsine rezilsiniz bakışı atmaya başladım. Kibarlıktan neredeyse kırılacak olan Figen teyze bile yudumladığı kırmızı şarabı annemin krem rengi gömleğine olduğu gibi püskürtmüştü düşünün. Çağrı yine bildiğiniz Çağrı. Beygir gibi kişniyor ve kişnemelerinin arasından spontane bir şekilde reels videosu çeken Sahra'ya; eğer bu anı yakaladıysa bir aylık maaşını vereceğini söylüyordu. Ben kafamı kaldırıp herkesin gözünün içine tek tek baktım ama babamın cehennem çukurlarına düşmeye henüz razı değildi gönlüm. Ah anne ah! Evden çıkarken bilinç altıma bu kadar işlemeseydin belki de ben böyle bir bok yemeyecektim şimdi. Bakışlarım Metehan'a değdiğinde ise gülmemek için kendisini ne kadar zor tuttuğunu ve pancar gibi kızardığını fark etmiştim. "Sal gitsin" dememi bekliyormuş zaar. Çünkü resmen Çağrı ile kişneme yarışına girdi herif. Metehan da gülmeye başlayınca gerginlik biraz dağılır gibi oldu ama bana sağdan, Halil Ardıç dağlarından bir deli poyraz esiyor anlatamam size. Sağ yanım buz tuttu, hatta kangren oldu desem mübağla etmiş olmam, o derece. - Bakın, ağzımdan yanlış bir cümle çıkmış olabilir. Ama son söylediklerimde ciddiyim. Metehan bunu bir an önce sizinle paylaşmak için bir çok fırsat oluşturdu ama ben her seferinde çekingenliğim yüzünden onu geçiştirdim. Bu ani çıkışım aslında biraz da babamdan daha fazla gizlemek istemeyişimden kaynaklanıyordu. Sanırım kaş yapayım derken göz çıkardım. Az önceki patavatsızlığımdan ötürü hepinizden özür diliyorum. Ben böyle sesi ve tüm cesareti içine kaçmış biçimde konuşurken içimizdeki İrlandalı'lardan çatlak sesler yükselmeye başlamıştı bile. Çağrı yaptığımın kaş yapayım derken göz çıkarmak değil de daha çok; akım derken bokum demek olduğunu, Elif ise az önceki patavatsızlığım için değil de dünyaya Azra olarak gelme küstahlığını gösterdiğim için özür dilemem gerektiğini söylüyordu. Sahra mı? O ise olur da yeni bir pot kırarım diye canlı yayın açmıştı. Anlaşılan Adnan bey milletini gözünü doyuramamıştı ki sofralarına meze olmuştum ağzını yüzünü kırdıklarımın. Babamın suskunluğu, annemin yazıklar olsun bakışları, diğerlerinin kendilerini bir türlü engellemeden gülüşleri bana kendimi o kadar kötü hissettirmişti ki, daha fazla o masada bulunmak istemeyip ayaklandım. "Müsaadenizle bir lavaboya gidip geliyorum." demiştim. Elif benimle gelmek istedi fakat kabul etmedim. Metehan ise bir şeyler olduğunu anlamış olmasına rağmen, babama saygısızlık etmemek adına yerinden kalkamıyor ama benim bu ani kalkışımı deli gibi merak ettiği de her halinden okunuyordu. Kendimi lavaboya atar atmaz soğuk suyu açtım ve yüzümü yıkamaya başladım. Ne saatler süren hazırlığım ne de defalarca sil baştan yapıp en sonunda iyi olduğuna kanaat getirdiğim makyajım umrumda değildi. Az önce çok ciddi bir meseleyi sevdiklerimle paylaşmak isterken yanlış bir üslup seçmiş ve herkesi kendime güldürmüştüm. Ne demişti Oğuz bey; "Senin gibi birisi hayatlarında olduğu için insanlar eminim kendini şanslı hissediyordur." Peh; ne büyük bir söylem. Onların gözünde cidiyetsiz, büyüğe saygısı olmayan bir kızdan başkası değildim. Bana karşı duyduğuna inandığım sevgisini arkama alıp konuşma cesareti gösterdiğim adam bile bana dakikalarca gülmüştü. Başımı nihayet kaldırıp dağılmış halime baktığımda ise göz yaşlarıma tanıklık ettim. Duygusallığın sırası değildi ya da hiçbir şeyi zamanında yapmadığım gibi bunun da sırasını şaşırmıştım kim bilir? Haftalardır düzene girdiğini sandığım ruh halim bir anda nasıl da yerle bir olmuştu böyle. Benim bir an önce Oğuz beyle konuşmam gerekiyordu ve Allah kahretsin ki; acele ile kalkarken telefonumu masada unutmuştum. Gidip alsam ve yanlarından tekrar ayrılsam uygun olmazdı. Bu şekilde kara kara düşünürken açılan kapıdan annemin zarif bedeni süzüldü içeri. Elinde benim telefonumu tutuyordu. Benim dağılmış halimi görmesine rağmen hiçbir şey sormadı. sadece telefonu uzatıp, birkaç kez art arda titredi. Önemli bir şey olacağını düşünüp getirdim. Bahane ile iyi olup olmadığına da bakmış oldum. Ben içeridekileri hallederim. Sen kendini iyice topla ve öyle gel olur mu annecim?" dedi. Hiçbir özelliğimin olmasa da bu leb demeden leblebiyi anlama yeteneğini anamdan almayı çok isterdim. Çoğu zaman derdinizi anlatmanız için ağzınızı açmanıza bile gerek yoktu. Tanıdığım; en iyi evlatlarını bilen, anlayan anneydi kendisi. ....
like
bc
Gülfem
Updated at Sep 13, 2024, 13:25
Kapı üzerinde anahtarların rahatlıkla bırakıldığı, gençlerinin parklarında dilediğince vakit geçirdiği, mahalle maçlarının heyecanını yaşatan, imece kışlık hazırlığı yapan ve herkesin her şeyini herkesin bildiği bir mahalle hikayesi. Tabii büyük aşklar, büyük umutlar, büyük hayal kırıklıkları da bu mahallenin sakinleri arasında. Gülfem'in sıcacık hikayesini okumaya hazır mısınız?
like
bc
Kara Kutu
Updated at Mar 21, 2024, 11:31
Kasada ödemesini yapıp otoparka doğru ilerlerken telefonu çalmaya başladı. Arayanın Devrim olduğundan adı gibi emindi. "Hatun, senin nöbetin yarın değil mi? Kocan eve gelmiş sen yoksun. Gülsüm anaya da gecikirim falan demişsin. Kızım kocana niye haber vermiyorsun? Bensiz ne işin olur senin?" " Ya sen bugün yeterince konuşup yormadın mı çeneni? Nereden geliyor bu enerji be adam. Geliyorum yoldayım." " Nee yolda mısın? Niye açtın telefonu o zaman kadın? Kapat kapat." Yüzündeki silinmeyen gülümsemeyle kapatmıştı telefonu. Yaz yağmurunun eşliğinde, çocukluğunun geçtiği mahalleye sürmeye başladı aracını. Yağmur nedeniyle ağırlaşan trafikte bir yandan sabırsızlanıyor bir yandan da evde deli danalar gibi dolaşan Devrim'i düşününce içten içe keyif alıyordu. Nihayet eve geldiğinde zili çaldı, kocası açsın istedi kapıyı ancak birkaç dakika beklemesine rağmen açan olmadı. Merakla anahtarını çıkarıp dış kapıyı açtı, elindeki poşetleri antreye bırakıp adını seslenerek odaları dolaşmaya başladı. Yatak odalarına geldiğinde ise Devrim'i öyle bir halde buldu ki, hem kendini gülmekten alamıyor hem de içinde kıpırdanan hislere mani olamıyordu. Arsız adam altında sadece bir boxser, ağzında kırmızı bir gül, uyuyup kalmıştı. Demek az daha erken gelseydi oldukça eğlenecekti bu manzarayla. Sessizce banyoya girdi, üzerindekileri çıkarıp kirli sepetine attı ve sadece iç çamaşırlarıyla genç adamın yanına uzandı. Nasıl bir koku alma duyusu vardı bu adamda Allah aşkına? "Yaprak göz, geldin demek. Seni beklerken içim geçmiş vicdansız, nerede kaldın?" " Sadece iki saat oyalandım dışarıda be adam. Alacaklarım vardı, onları hallettim." " Hatun iki saat bir asker için ne demek biliyor musun? İki saattir hazır ol da bekliyor çavuş. Yazık değil mi vatan evladına?" " Terbiyesiz herif. Nasıl konuşuyorsun devletin savcısıyla sen?" " Tamam o zaman ben susayım da çavuş anlatsın derdini. Hem bakıyorum da sen iştimaya çoktan hazırsın." Mihriban'ın en huylandığı bel boşluğundan başladı öpmeye ve onun kahkahaları eşliğinde gerdanından dudaklarına kadar öpülmedik yer bırakmadı. Ona göre her noktanın ayrı bir hazzı vardı. Yaprak gözlüsü el değmemiş bir ormandı. Bütün güzellikleri, bütün hazineleri sinesinde barındıran sonsuz bir orman. Daha keşfedeceği sonsuz güzellik vardı o tende ve her zerreyi tatmadan ölmeye de niyeti yoktu. Sonsuz ormanda ona göre ölmek de yoktu. "Şehrin gürültüsünde boğulur seslerimiz cumbalı odalardan kadim sırlar yayılır iğde kokularında tene bürünür mazi boğulmak üzeredir yorgun nefeslerimiz kan toplayan gözlerden ölgün bakışlar düşer sanki kalbimiz ıslak ve asılı balkonda ağrıyan yanlarından mandal işkencesiyle üstümüze geliyor çok katlı yalnızlıklar toprağa yalın ayak düşme endişesiyle kapatıp gözlerini içe sarıyor kuşlar neye sarılsak çürük göğsümüzü taşımaz bir demli çay buğusu elimizden tek tutan bir ayağı kırılmış mutluluk kaderimiz plakta eski şarkı sancımızı uyutan ve bitmeyen yokuşlar kıran dizlerimizi eskiye rağbetimiz artıyor günden güne omzumuza çöküyor kırk yılın yorgunluğu açımız genişliyor ölümü görüyoruz çetrefil sorularla kuşatılmış fikrimiz tedirgin adımlarla arafta duruyoruz ve bir gün açılacak çalkalanıp gökyüzü zemin, ayağımızın altından çekilecek bir ömürlük hikâye her birimizin yüzü sanki hiç yaşanmamış hayal gibi maziden bütün izlerimizi süpürecek bir rüzgâr. " Babasının ajandasına yazan bu şiiri ezberlemişti artık Mihriban. Şiirin altında kime ait olduğuna dair bir ibare yoktu. Bildiği ya da annesinden dinlediği kadarıyla babasının şiir yazma hevesinin olmadığını da biliyordu. Ama şiiri her okuduğunda o anki ruh haline hitab ediyor oluşu, ona efsunlu bir hava aşılıyordu. Şiiri bir kez daha babasının el yazısından okuduktan sonra, baba yadigarı dolma kalemin kapağını açarak şu satırları yazdı. ...
like
bc
DİLEMMA
Updated at Feb 28, 2024, 09:54
Tam üç gün önceydi. Turan Tunalı kendisini arsızca öpmeye kalkışmış, o da yarasının acısına rağmen boşta kalan eliyle kuvvetli bir tokat atmıştı. Adam sarsılmadı bile. Yüzünü ovuşturup, yine burnunun dibine girmiş ve; "sen bu haldeyken intikam alamam. İyileşmeni sabırla bekleyeceğim teyze." Demişti.
like
bc
Patika
Updated at Feb 26, 2024, 13:36
"Kendine gelir gelmez ise beni tuttuğu gibi üzerine yüz üstü bir şekilde yatırdı. Belimden sıkıca sarmış ve hareket etmemi engellemişti. Çevik bir asker oluşu sayesinde beni istediği gibi yönlendirebiliyordu. Özellikle de bu birbirimize zıt beden ölçülerimiz hoşuma gidiyordu. Ya da güçlü ve sevecen kollar tarafından bütün tehlikelere karşı sarıp sarmalanmak. Ellerim serbestti ama ne yapacağını merak ettiğim için hiç karşı koymaya kalkışmadım. O da bir işaret almış gibi başını kaldırdı ve burnuma, yanaklarıma ve dudaklarıma sıcak öpücüklerini sıralamaya başladı. Karşılık vermenin tam vakti diyen cesur yanım ile yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarına beceriksiz ama sevgi dolu öpücükler kondurmaya başladım. Daha rahat hissetmek adına bu kez de ani bir hareketle pozisyonlarımızı değiştirdi ve beni altına aldı. Anladığım kadarıyla bu işin bana nasıl yapılacağını göstermek istiyordu. Ona güveniyor, beni istemediğim bir şey için zorlamayacağını biliyordum ve gönül rahatlığı ile kendimi onun sevişlerine bıraktım."
like
bc
RİTİM
Updated at Jan 15, 2024, 12:00
Az önce malzeme odasında onu öpen, tüketen ve göklere çıkaran adamın bu tehlikeli tiplerle ne işi olduğunu bir türlü anlayamamıştı. Bulunduğu noktadan onları duymasının imkansız olduğu gibi, biraz daha yaklaşırsa fark edilmesi de kaçınılmazdı. Üstelik adamın sırtında giderek genişleyen kan lekesi işini hiç de kolaylaştırmıyordu. Hareketlerinden ciddi bir mesele üzerinde tartıştıkları belli olan guruptan birisi, sanki onun varlığını hissetmiş gibi acil çıkış kapısının olduğu tarafa bakınca kendisini nasıl gizleyeceğini bilememişti. Bir uğultu gibi çıkan konuşma sesleri kesilip, yerini giderek yaklaşan adım seslerine bırakınca fark edildiğini anladı. Çıkış kapısı ile arasında çok fazla mesafe olmamasına rağmen yeterince hızlı olamayacağının da bilincindeydi. Adım seslerini yavaşlatan sözler; teninin tadı hala damağında olan adamın dudaklarından dökülünce, ne zamandır tuttuğunu bilmediği nefesini sessizce bıraktı. Ne demişti o? - Tamam dediğinizi yapacağım. Ama bana alternatif bir donör daha bulmanız gerekecek. Adamın kan değerleri sandığımız kadar iyi değil.
like
bc
Gümüş Sokak
Updated at Oct 11, 2023, 18:40
Genç yaşım, sağlıklı beslenme anlayışım ve yaşama azmim sayesinde oldukça zor bir ameliyattan sağlıkla çıkıp, 17 gün sonra gerdeğe giren mucize kadın olarak aranızdayım bu kez. İnsan kadın olunca farklı bir hava yükleniyor üzerine. Mesela çişinizi yapıp banyodan çıkınca yatakta sadece donuyla uyuyan kocanız için "kimin koooocasııı buuuğğğ" diye nağme tutturabiliyorsunuz. Kocam demli sever diye, çay otunu her zamankinden fazla koyabiliyorsunuz, anneniz alırken çıngar çıkardığınız çeyizlik kahvaltı takımını gerdek sabahı çıkarıp kullanabiliyorsunuz. Mesela gözleriniz evde dantel falan arıyor ama bizim iş aceleye geldiği için çeyiz falan seremedik kusura bakmayın. Yavaş yavaş hepsi olacak inşallah...
like