
Mardin’in suskun taşları arasında hüküm süren bir isimdi. Sözünün üstüne söz söylenmez, bakışıyla dağlar eğilirdi.Ailesinin uygun gördüğü gelinle evlendiğinde, onun gönülsüzlüğünden habersizdi.Ne kalbini sorguladı, ne de gözlerinde başkasını aradı.Onun için nikâh, kaderin bir çizgisiydi. Susar, katlanır, yaşanırdı.Ama o gelin için de başka bir aşkın yangınını taşıyarak evlenmişti. Sonra bir gece, hiçbir iz bırakmadan gitti.Ve kimse fark etmedi. Yerine sessizce geçen kişi, onun ikiz kardeşiydi.Aynı yüz, aynı ses ama bambaşka bir ruh.Ağamız hâlâ aynı kadının yanın da yaşadığını sanıyordu.Fark etmedi ama o yeni gelin, her geçen gün gerçekten âşık oldu ona.Görmediği, bilmediği bu aşk, sessizce büyüdü.Bir sırdı araların da ki mesafe.Bir yalandı araların da ki güven.Ve bir gün, o sır açığa çıktığın da herkes bir günahın ortasında kalacaktı.Peki…
Bir adam, bilmeden işlediği bir günahla nasıl yüzleşir?
Ve bir kadın, başkasının yerine sevdiği adamı ne kadar daha kendinden saklayabilir?

