3. Bölüm

875 Words
Taş zeminli odanın serinliği çıplak ayaklarıma kadar işliyordu, ama bu soğuk artık umurumda değildi. Örtünün ardında durup, hayatımın iplerini yeniden elime almak için plan yapıyordum. Doğru hamleleri yaparsam Londra’daki hayatıma geri dönebilirdim. Onların oyununda bir piyon olmaya niyetim yoktu.. Ellerim kucağımda bağlı, sırtım dik oturuyordum. Odanın duvarlarına çarpan duaların mırıltısı arasında, her kelimenin benim için ne kadar boş olduğunu düşündüm. Bu insanlar, gelenek dedikleri bu yükle yaşamaya alışmışlardı ama ben alışmayacaktım. Bir çıkış yolu vardı ve onu bulacaktım. Ateş Bozdağlı, bu plandaki en önemli parça olacaktı. Onu daha önce hiç görmemiş, konuşmamıştım da. Kadınların sert elleri koluma dolanarak beni taş zeminli odadan dışarı çıkardığında, içimdeki öfke her adımda büyüyordu. Konak boyunca yürürken, taş duvarların sessizliği bile bu oyunlara başkaldıran kalbimin sesini bastıramıyordu. Merdivenlerden aşağıya indirilirken, adımlarımın yankısı bana bir mahkumun zincir seslerini hatırlattı. Avluya çıktığımda kalabalık, keskin bir sessizlikle beni karşıladı. Avlunun bir köşesinde Bozdağlı aşiretinin kadınları dizilmişti. Renkli şallar, işlemeli elbiseler içinde sert ve mesafeli görünüyorlardı. Onların bakışlarıyla sarmalanmak ağır bir yük gibiydi. Yüzümdeki tül örtüyle onlar beni göremese de her birinin yüzüne detaylıca baktım. Karşı tarafta ise erkekler yerlerini almıştı. Hepsi güçlü ve sert ifadelerle etrafa bakıyordu. Ellerinde tespihlerini çeviren ya da beline dayanan o tok duruşlarıyla bile insanı küçülten bir hava yaratıyorlardı. Ortada bir yer açılmıştı. Orada geniş omuzlu, başı dik oturan bir adam vardı. Ateş Bozdağlı. Kalbim bir an için duracak gibi oldu. Onu daha önce hiç görmemiştim ama bu kadar farklı olmasını da beklemiyordum. Sarı gözleri avlunun üstüne düşen güneş ışığını yansıtır gibiydi, derin ve korkutucu bir keskinlik taşıyordu. Gözlerinde hem öfke hem de soğukkanlı bir kontrol vardı; sanki karşınızda sadece bir adam değil, bir fırtına duruyordu. Koyu kahverengi hafif uzun saçları başının arkasında sıkı bir topuz şekilde bağlanmıştı, yüzündeki hafif sakal ise sert çenesini daha da belirginleştiriyordu. Burnu düz ve keskin, elmacık kemikleri yüksek, dolgun kırmızı dudaklarıysa hiç gülmeyecek gibi gergindi. Ama asıl dikkatimi çeken elleri oldu. Bir eli dizine dayanmış, diğeri yavaşça tespih çekiyordu. Ellerindeki dövmeler siyah mürekkeple karalanmış gibiydi. Bileklerinden parmaklarına kadar uzanan siyah dövmeler, güçlü damarların üzerinde kendine yol bulmuştu. Yazıları veya desenlerin ne olduğunu inceleyemedim ama şahin figürü, hançer ve bazı sembolleri net seçebildim... Bu kadar geleneksel bir adamın dövmeleri olması beklenmedikti; bu, onun asi bir tarafını işaret ediyor gibiydi. Ateş'in oturuş tarzı, onun dünyaya meydan okuyan duruşunun bir yansımasıydı. Sağ bacağı hafifçe yana açılmış, sırtı düz ve kendinden emin bir şekilde geriye yaslanmıştı. Takım elbisesinin kolları gerilmişti ve oldukça kalın duruyordu. Bedeni de epey iriydi. Sanki avlunun tamamına o hükmediyordu. Gözleri imamdan kadınlara, kadınlardan bana dönene kadar kimseyle uzun süre bakışmamıştı. Ama beni fark ettiğinde, bakışları birkaç saniye üzerimde kaldı. Kapalı yüzümün arkasından bile sertliğini hissedebiliyordum. İmam dualarını okumaya başladığında, Ateş'in tespihi bir anda durdu. O an, tüm dikkatim ona odaklandı. Bu adamın sadece öfkesi değil, soğukkanlı bir hesapçılığı da vardı. Gözlerini benden ayırmadan bakıyordu ama yüzünde ne bir kabul ne de bir isyan vardı. Sadece donmuş, taş gibi bir ifade. Bu evlilikten memnun olmadığı kesindi. Ama bu, onu durdurmuyor gibiydi. Ona doğru yürürken elleri tekrar dikkatimi çekti. Neden bu kadar ilgimi çekmişti bilmiyordum. Beni aldatan eski sevgilim Alex'in de dövmeleri vardı ama uzun uzun bakma gereği hiç duymamıştım. Parmaklarının her biri güçlü, damarları belirgin ve dövmelerle süslenmiş hali ilgimi son derece çekmesi beni şaşırtmıştı. Sanki bu ellerin başka bir hayat yaşadığına dair sessiz bir itirafı vardı. O an içimden bir his yükseldi: Bu adam tehlikeliydi. Ama tehlikeler bazen fırsatlar doğururdu. Sonunda yanına gelip oturduğumda burnuma dolan kokusu beni irkiltti. Derin, odunsu ve biraz da baharatlı bir koku… Taze toprak ve tütsü gibi keskin, ama bir o kadar da karanlıktı. İçimdeki ürpertiyle başımı kaldırıp ona doğru bakmak istedim ama yüzümü kapatan örtü buna engeldi. Gözlerimi yere indirdim, derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Yanımda oturan bu adam, benim kaderime mühür vurmak üzereydi. “Başlayalım,” dedi Ateş, sesi keskin bir emir gibiydi. Sözlerinde ne bir tereddüt ne de bir duygu vardı. Ses tonu da görünüşü gibi sertti. İmam, ağır ve tane tane konuştu: “Ateş Bozdağlı, Havin Şahin’i Allah’ın emri ve Peygamberimizin sünnetiyle eş olarak kabul ediyor musunuz?” Sarı gözlerini üzerimde hissettim. Sanki örtünün ardından bile bakışlarının ağırlığını taşıyabiliyordum. Ateş’in dudakları hareketsiz kaldı bir an. Sonunda soğuk bir tonla cevap verdi: “Kabul ediyorum.” O iki kelimeyi o kadar sert, o kadar net söyledi ki, içinde ne bir sevgi ne bir öfke vardı. Sadece her şeyin bittiğini hatırlatan bir noktayı koymuş gibiydi. Nefesim sıklaştı, ama belli etmemeye çalıştım. İmam bu kez bana döndü. “Havin Şahin, Ateş Bozdağlı’yı Allah’ın emri ve Peygamberimizin sünnetiyle eş olarak kabul ediyor musunuz?” Bir an kalbim yerinden çıkacak sandım. Bu sözleri söylemek, hayatımın bir sayfasını sonsuza kadar kapatmak gibiydi. Ama biliyordum ki, bu sözü söylemezsem, bu avludan sağ çıkmam mümkün olmayacaktı. Gözlerimi sıkıca kapattım, derin bir nefes alıp başımı kaldırdım. “Kabul ediyorum,” dedim, sesim titrek ama netti. Etrafımda bir hareketlenme oldu, ama başımı kaldırmadım. İmam duasını bitirdiğinde kalabalığın içindeki uğultular yeniden yükselmeye başladı. O an, içimde bir şeyin kırıldığını hissettim. Bir parçam, bu avlunun taşları arasında kalmış gibiydi. Ama Ateş’in yanımdaki varlığı, hiçbir şeyin bitmediğini hatırlatıyordu. Bu sadece bir başlangıçtı. Ateş yerinden kalktı, ardından ben de ayağa kaldırıldım. O sırada, örtünün ardında kalmasına rağmen onun sert bakışlarının üzerimde olduğunu hissettim. Bu nikah, yalnızca bir isim değişikliğiydi. Ama bu isimle birlikte, tüm hayatım değişecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD