Bölüm 1
Hiç mi kalmadı o masum aşklardan? Hiç mi titremiyor artık bir erkeğin kalbi, bir kadının gözlerine bakınca? Hiç mi olmuyor aşkım bebeğim demeden, aşıklar gerçekten aşık...
Hepimiz birden mi unuttuk aşkı? Hepimiz birden mi kandık o sahte sevdalara? Hepimiz mi kolayı seçtik yani, en güzel aşk zor olandır diyen Haluk Levent'e rağmen.
Bir kadına dokunarak sevmek kolay. Ona dokunmaya kıyamadan sevmektir zor olan.
Bir kadınla konuşarak sevmek kolay. Onunla susarak sevmektir zor olan.
Bir kadını ışıklar saçarken sevmek kolay. O karanlıklar içindeyken ışık tutmaya cesaret etmektir zor olan.
Karanlıkta kalmaktan korkmayın, üzülmeyin her şey bitti diye. Belki de bir yerlerde ışığınız sizi aydınlatmak için karanlığa düşmenizi bekliyordur.
░▒▓█ °°°·.°·..·°¯°·._.· ♡ ·._.·°¯°·.·° .·°°° █▓▒░
Karanlıkta kalan bir kadının, umut ışığını okumaya hazır olun.
****
Yüzüme vuran güneş ışığına inat, tek gözümü açtım kolumu yüzüme siper edip. Pekala, tam olarak ne zamandır uyuyordum ben de kolumda bu kadar çok tüy belirtmişti?
Güneş ışığı tam gözüme denk gelip de tekrar gözümü kapatınca ölmeden tam önce insanın gözünün önüne gelen kısa bir film şeridi gibi geçti bir an aklımdan, dün gece yaşadıklarım.
Tabi ya, yeşil gözler.
Korkuyla gözlerimi açtım ve acı gerçekle burun buruna geldim. Hâlâ ölmemiştim!
Oysa ki o bara gitme nedenim tam olarak da buydu. Yarın yokmuş gibi önüme ne gelirse içecektim, kör kütük sarhoş olacaktım ve birilerine bulaşıp beni amele sümüğü gibi duvara yapıştırmasını seyredecektim büyük bir zevkle. Boğmasına dahi gerek yoktu, çarpsa ve bırakıp gitse yeterdi. Ve ceza da almazdı böylece. Her şeyi düşünmüştüm görüldüğü üzere. Başarmak üzereydim de. Tam şu an yanımda yatan yeşil gözlü şey izin vermiş olsa, çoktan cehennemin dibindeki yerimi alıp, beni bırakıp giden anne ve babama hesap soruyor olacaktım. Ne diye çekip almıştı ki beni diğer salağın elinden? Onda potansiyel bir sapık tipi vardı ve ben de tam olarak bunun için seçmiştim onu. Yoksa ben de bilirdim tüm gece gözünü benden ayırmayan yakışıklı ve karizmatik olanı seçmeyi değil mi?
Yanımdaki uyanmadan önce sessizce gitmek için yataktan kalktığımda, kiyafetlerimin üzerimde olmadığını gördüm. Lanet olsun sana kızlık zarı? Sen de mi ihanet ettin bana yani?
Ne? Ikimiz de yarı çıplak olduğumuza göre, tüm gece yan yana ve uslu uslu uyumuş olamayız değil mi?
Yatağın etrafındaki kıyafetlerimi giyinip de çıkacağım sırada tam arkamdan gelen "Günaydın." sesiyle arkamı döndüm. Günaydın mı? Cidden mi? Nereden geliyordu sabah sabah bu neşe yahu?
Tek kaşımı kaldırıp ona bakmaya devam edince yine o oldu konuşan.
"Nereye?"
"Nereye mi? Sokakta kalan bir tipe mi benziyorum ordan bakınca? Evime gidiyorum tabii ki."
"Gitmeden kahvaltı yapmak istemez misin benimle? Ağrı kesici de içersin hem sonra. Malum, biraz fazla içtin dün gece."
"Sen neler olduğunu hatırlıyorsun yani?"
"Araba kullanacak kadar az içtim. Sence?"
Neler olduğunu öğrenebilecegimi düşünüp "Tamam." dedim.
"Mutfak aşağıda. Geliyorum hemen." Hiçbir şey söylemeden içeriye girerken, tam karşımdaki kızın da içeriye giriyor olduğunu gördüm.
"Ah Levent ah! Şunlara prim verecek kadar içme demiyor muyum sana?" Bana mı diyordu o çapsız?
"Pardon?"
"Erkek arkadaşım diyorum, normalde daha zevklidir de, onu diyorum tatlım. Üzerine alınmadın değil mi? Senlik bir durum değil."
"Alınmadım." dedim gülümseyerek. "Senin sevgilin olduğunu bilsem onunla takılmazdim zaten ben de. Senden belli mükemmel bir zevki olduğu." diyerek çıktım evden. Geri zekalı mısın sen Duru, diyen Çağla'nın sesi kulaklarımda çınlarken, siteden çıkıp kapının sonundaki taksilerden birini çevirdim. Dolan gözlerimdeki yaşların akmasına izin vermedim o an. Eve gidince Çağla beni bir temiz payladıktan sonra toplu olarak bir ağlama töreni düzenledim artık.
"Durabilir miyiz burada?" Parasını vererek taksiden inip, bulduğum ilk kaldırıma oturdum ve düşünmeye başladım.
Tamam. Bara gittim. İçmeye başladım. Hiç tanımadığım adamın biriyle dans ettim. Sonra bir kaç kez onunla göz göze geldim. En son, adama yumruk attı ve beni arabaya bindirdi. Ee? Gerisi neredeydi? Daha filmi çekilmeyen fragman gibi kalmış mıydı öylece yani, yaşadıklarım.
Telefonumu elime alıp kapalı olduğunu görerek, korkarak da olsa açtım, bir yandan da eve doğru yol alırken. Şu an Çağla'nın jandarma, polis ve AKUT eşliğinde aramaya çıkmış olduğundan emindim. Oysa ki geçikeceğimi söyleyen bir mesaj atmıştım ona. Ne vardı bu gecikme tüm geceyi kapsıyorsa?
Eve gittiğimde, anahtar daha yuvasını bulmadan kapı açılmış ve iki eli belinde, kafasındaki ev topuzu eşliğinde karşılanmıştı beni Çağla.
"Seni öldüreceğim!"
"Ben de seni seviyorum canım arkadaşım." dediğimde telaşla kolumdan tuttu ve koltuğa oturttu beni.
"Ne dedin sen?"
"Ne demişim ki ben?"
"Ay! Köpek! İçki kokuyorsun sen pis pis." diyerek uzaklaştığında güldüm.
"Normal. İçtim çünkü."
"Ne? Vallahi de öldürürüm seni kızım. Yok yok, arıyorum ben Efe'yi. Ben yapamıyorum gel sen sahip çık şu kardeşine diyeceğim."
Telefonu elinden kaparak "Bir daha olmayacak. Söz." dedim. Yemin ederim ki Efe doktora götürür, o serumu kolumdan sokup ağzımdan çıkarırdı.
"Sana bir şey olsa ne hesap verecektim ben ona Duru? Söyler misin?"
"Haklısın." dedim, yaptığı hatayı anlayan küçük bir çocuk gibi gözlerimi halıya dikip. Hayatımda sadece iki kişi vardı ve ben, mütemadiyen birini üzüyordum. Hem de bile isteye.
"Bak. Efe o parayı toplamak için gece gündüz uğraşıyor." dediğinde elimi kaldırdım susması için. Bugünkü üzme kotamı doldurmuștum az önce kendimce, ne diye zorluyordu ki?
"O konuyu kapatmıştık."
"Tamam. Kapattık. Bitti."dedi, durmadan ağlayan bir çocuğu susturmak için avutan bir annenin șevkatli sesiyle." Ama sen de dikkat et birazcık kendine. Olmaz mı?"
"Olur." dedim, odama giderken, dönüp yüzüne bakmadan. Bakarsam anlardı dün gece yaptıklarımın kasten olduğunu. Kendimi öldürmek için uğraşıp durduğumu itiraf edemezdim ya. Bırakın da öleyim diyemezdim. Oysa ki, yaşamak için çok da hevesli olmadığımı ikisi de gayet iyi biliyordu. Lakin aynı şekilde, tek bir nefesi bile fazladan alabileyim diye ellerinden gelen her şeyi de yapıyorlardı.