" Levent diyorum!"
"Ha? Ne?"
"İmza diyorum kardeşim. Acele diyorum. Dinliyor musun sen beni ya?"
Kafamı iki yana sallayarak uzaklaştırmaya çalıştım beynimde dönüp duran düşünceleri. Yok, beynimi dağıtsam da unutamazdım. Olmuyordu işte.
"Tamam. Ver." dedim ve uzattığı dosyayı önüme çekerek imzaladım.
"Tüh be. Bilsem holdingi üzerime yaptırırdım iki arada." Gülmediğimi görünce elini yüzüme doğru salladı ve "Hey!" dedi. "Kendinde misin sen? Levent Çağlar ne zamandır okumadan dosya imzalıyor?"
"Kendimde değilim ben. O kızda kaldı benim benliğim galiba oğlum ya." dedim dosyayı ona doğru atıp. "Yok abi işte. Çıkmıyor aklımdan."
"Ha şu kız. Neydi adı?" diye sorduğunda imza attığım kalemi ona doğru fırlattım sinirle.
"Dalga mı geçiyorsun sen benimle?"
"Hayır. Gerçekleri anlamanı istiyorum sadece. Kızın adını dahi bilmiyorsun ve koskoca İstanbul'da sadece kızın tipini tarif ederek bulamazsın onu diyorum. Romantik bir film değil bu, tekrar bir anda karşına çıksın ya da arabanın önüne atlasın. Unutmaya çalışsan iyi olur bu yüzden. Yoksa seni şu camdan sallandırmama az kaldı, aklın başına gelsin diye. Ya da öl diye de atabilirim, emin olamadım sen bi mal gibi bakarken." dedi ve cevap alamayınca" Kime anlatıyorum ki ben? Duvara söylesem şimdiye daha iyi anlardı beni." diye söylenerek çıktı odadan.
Evet, tanımıyordum. Evet, adını bile bilmiyordum belki. Ama ilk defa bir kız gözlerini benden çekmesin istedim. Başkasına bakınca gözlerini kıskandım. Konuşurken dudaklarını kıskandım. Hele öbür hergeleyle dans ederken hissettiklerim, onları kendime bile tarif edemiyordum. Vücudumdaki tüm kan çekilmiş, buz tutmuştum sanki.
Zehra'ya da sormuştum defalarca. Aşağıya indiğinde direkt kapıya yöneldi zaten demişti. Belki de bana tamam derken geçiștirmekti niyeti. Peki bunu düşünmeme rağmen ben neden onu arıyordum haftalardır?
"Levent bey, Timsaš şirketinden Efe bey geldi. Taslak hazırmış, onu göstermek istiyor."
"Gelsin." dedim istemeden de olsa. Adamlara haftalar önce gün vermiş ve taslağı hazırlamaları için sıkıştırıp durmuştum çünkü. Kendimi oyalıyordum evet. Belki de bir şekilde unutmak Zorundaydım, Tunç'un da dediği gibi.
Taslağı masaya serdigimizde Efe'nin çalan telefonunun sesini duyduğumda "Bak önce de." deyip oturdum yerime. Böylece biraz daha toparlayabilirdim kafamı. Taslak oldukça iyiydi, lakin ben bir türlü odaklanamıyordum oraya. Neden şu lacivert işaret şekilleri kızın gözlerine benziyordu ki durup dururken?
Efe "Çıkmayacak dedim sana Çağla." deyince gözlerimi alabildim taslaktan. Evli olup olmadığını hiç sormadığımı fark ettim o an. Oysa ki muhabbet ediyorduk mütemadiyen. Evliliğini şu an merak etmiştim, çünkü çocuğuna kızan bir baba gibiydi konuşması.
"Hayır dedim. Konuşmayacağım. Cezalı kelimesinin neresi anlaşılmıyor tam olarak?" Karşıdakinin cevabını beklememiș olacak ki telefonu bir iki saniye içinde kapatıp, masaya koydu. Taslağın tam yanına. Ve o an, telefonun duvar kağıdında buldum onu. Efe, o ve bir kız daha vardı fotoğrafta. Acaba Çağla diye bahsettiği o muydu? Neyiydi onun? Karısı ya da sevgilisi mi? Kafamda binbir soru dönerken, hepsinden önemlisini fark edip duraksadım. Sonunda bulmuştum onu. Ve bir an önce Efe'nin neyi olduğunu öğrenmem lazımdı. Sevgilisi ya da eşi ise eğer, unutmak için sağlam sebeplerim var demekti.
"Önemli bir şeyse eğer, erteleyebiliriz." dedim, bir şeyler söyler umuduyla.
"Değil. Kusura bakmayın, toplantıya gireceğimi söylemeyi unuttum herhalde. Aramazlardı yoksa." dedi onun yerine ve taslağı anlatmaya başladı, yanıma oturup. Taslak güzeldi anlattıkları da öyle olmalıydı büyük bir ihtimalle. Lakin ben, o fotoğraftan sonra tek bir kelime dahi anlamıyordum. Biri ıslak odunla evire çevire dövmüş de hiçbir şey olmamış gibi muhabbete devam ediyor gibi hissediyordum kendimi.
"Levent bey?"
"Efe ya, ben pek odaklanamıyorum gibi. Sonra arasam seni, adam akıllı dinlesem. Olmaz mı?"
"Tabi. Yalnız șirkettkiler de benden haber bekliyor siz bugün dediğiniz için."
Benim de acelem vardı zaten. Hem de onlardan daha fazla.
"Akşama dönüş yapsam o zaman sana. Neredeysen gelirim ben, hallederiz gün bitmeden. Olmaz mı?"
"Tabi. Ben size adresi iletirim o zaman." dedi ve ben telefon numaramı vermekle birlikte küçük bir şok geçirerek çıktı kapıdan. Belki de Tunç yanılıyordu. Romantik filmler gerçek olmayabilirdi, hatta tesadüfler de sadece o filmlerde olabilirdi ama evren, kesinlikle mucizelerle doluydu. Umut etmekten vazgeçin ya da geçmeyin. Evren o mucizeyi veriyordu size. Çünkü bazen, mucizeler umudun tükendiği yerde başlardı.