3.Bölüm [RÜYAMDAKİ KADIN]

1021 Words
Yine rüya görüyordum. Bizim kasabadaki gölün üzerinde görkemli bir elbisenin içindeydim. Yine o sesi duydum. "Aura sonunda kavuşacağız." "Senin adın Doris değil mi, neden bana Aura diyorsun? Benim adım Diana." "Evet kızım ben Doris senin annenim." "Hayır böyle bir şey olamaz." Terlemiş bir şekilde uyandım karşımda annem bekliyordu. Bu daha çok korkmama sebep olmuştu. "Neden buradasın anne?" "Artık öğrenmen gerekiyor Diana." "Neyi öğrenmem gerekiyor anneciğim?" "Bir kaç gündür okuduğun kitabı görüyorum kızım. Okuduğun kitaptaki Doris senin annen. Kitapta okuduğun kayıp kız sensin." "Kesin benden gizli kitabımı okudun değil mi? Bana şaka yapmak için böyle konuşuyorsun." "Hayır kızım kendin gör." Eline bir tane iğneyi aldı. Parmağımın üzerine batırdı. Kan gelmesi gerekiyordu ama parmağımdan su akıyordu. "Canını çok mu acıttım." "Hayır... b-ben rüyada olmalıyım. Olamaz inanamıyorum!" "Bundan sonra Doris'i bekleyeceğiz. Okula gitmeyeceksin." "Neden gitmiyorum? Bunca yıl gittim bana bir şeyler anlatıyorsun. Okula bile gidemeyeceğimi söylüyorsun." "Çünkü annecim bu gün sınıfınıza gelen o çocuk Draven yani Chantico'nun oğlu." "Peki sen bunu nereden biliyorsun?" O anda zihnimde sesler duymaya başladım. Doris: Gölün oraya gel Aura. "Bu ses..." "Beraber gidelim. Draven seni görebilir." Annem üstünü değiştirmek için odasına gitti. Bende o sırada kitabı aradım ama bulamadım. "Ne arıyorsun?" "Kitabımı ona ihtiyacım var." "Sonra buluruz Doris bizi bekliyor hadi bu elbiseyi giy." Bu... rüyamda giydiğim elbiseydi. Evi birlikte terk ettik. Gölün kenarına vardığımızda annem suyun içine girmemi ve beklememi söyledi. Dalgalar kıpırdamaya başlamıştı, sonra birden yağmur bastırdı. Göl coştu. Sular üzerime hücum ettiğinde, gözlerimi başka bir yerde açtım. 🔥💧🌫️🌾 Artık Atlantis’teydim. Ve o sırada, Draven da kendi odasında Aura’yı düşünüyordu... Bu sabah sınıfındaki kız aklından çıkmıyordu. Fazla güzeldi. Fazla tehlikeliydi. Element soylular, ölümlülerle birlikte olamazdı. Bu yasak Doris’in suçundan sonra getirilmişti. Bir ölümlüyü sevdikten sonra onu öldürmek zorunda kalmıştı. Ardından Doris, Draven’in annesi Aisa’yı öldürmeye geldiği için hapsedilmişti. Bu lanet, sadece soyluyu değil, ölümlünün ruhunu da mahvederdi. Yağmur başlamıştı. Aura... gölü taşıyor olmalıydı. Draven bir an bile beklemedi. Hava elementinden aldığı ışınlanma gücüyle gölün oraya vardı. Ama göl yoktu. Her yer yağmur altındaydı. Ve gölün olduğu yerde ağlayan bir kadın... Zihnine girdi. Gerçekler bir bir su yüzüne çıktı. Diana... Aura’ydı. O gün okulda kurtardığı kız... Atlantis’in su mirasçısıydı. Kadını evine götürdü. Kadın hâlâ ağlıyordu. Draven zihninden, onun yıllar önce çocuk sahibi olamayınca nasıl acı çektiğini, sonra bir fırtına sonrası göl kenarında bulunan bebekle nasıl hayatlarının değiştiğini öğrendi. Kadın, gözleri su gibi olan bu bebeği önce lanetli sanmıştı. Ama sonra sudan bedenli Doris ortaya çıkmış ve ondan kızını korumasını istemişti. O andan sonra Diana artık onun kızı olmuştu. “Seni affetmesi zor. Ama sen ona gerçekten anne olmuşsun,” dedi Draven. Kapı çaldı. Kadının eski eşi geldi. Zihnine giren Draven, adamın hâlâ kadını sevdiğini gördü. Aura’ya zarar gelmesinden korktuğu için gelmişti. Aura bir zaman bacağından düşüp yaralandığında, akanın kan değil su olduğunu görmesini engellemişti. Bu yüzden çift ayrılmıştı. Draven iç çekti. Ardından kadına döndü: “Yatar mısınız?” “Ne için?” “Toprak elementinin şifasıyla size bir büyü yapacağım.” Draven, kadına ve eski eşine evlat sahibi olmaları için şifa büyüsü yaptı. Ardından kasabaya dönüp, herkesin zihninden Aura’yı sildi. Aura’nın kaybolması büyük bir kaosa yol açabilirdi. Sadece onu büyüten çift, hatırlamak istediklerini söyledi. Onları hariç tuttu. Sonrasında Lyra ile Atlantis’e döndü. 🔥💧🌫️🌾 Gözlerimi açtığımda gölün ortasındaydım. Yağmur dinmişti. Sudan oluşan kadın ve erkek figürleri etrafımı sarmıştı. İçlerinden biri konuştu: “Merhaba Aura. Ben Bella. Su elçinim. Sadece senin emrindeyim. Annen Doris seni Atlantis’e getirdi. Şimdi onun yanına, ardından Tinia ve Actaeo’nun yanına gideceksin. Sonra da eğitimine başlayacaksın.” Atlantis... büyülü bir yerdi. Gözlerime inanamıyordum. Bella’yla birlikte su yolunu takip ederek dev bir yapıya geldik. Kapının üstünde “DORIS” yazıyordu. İçeri girdik. Evin içi karanlıktı. “Neden bu kadar karanlık?” “Çünkü burası Doris’in evi. Chantico ile savaşından sonra, birlikte olduğu ölümlü öldüğünde, elementler yas tutar ve evleri karanlığa gömülür. Aisa öldüğünde Chantico’nun evi de karardı. Doris’in evi o günden beri hiç aydınlanmadı.” “Peki, ben Chantico’dan kaçmalı mıyım?” “Hayır. Unutma, hiçbir element doğuştan karanlık değildir. Ancak karanlık güçlerle dolanlar, kader tanrıçaları tarafından yok edilir. Bu kararlar sadece Tinia ve Actaeo’ya aittir.” Kapının ardından içeri girdik. Doris, bana arkası dönük şekilde bekliyordu. “Hoş geldin kızım, Aura.” “Hoş buldum…” Döndü. Gözlerinde yılların özlemi vardı. Ellerimi tuttu, sonra bana sarıldı. Bedeninden akan su damlaları tenime değdiğinde çok tuhaf bir hisse kapıldım. Ama içimde bir sıcaklık vardı. Gülümsemeye çalıştım. “Eğitimlere başlamadan önce Tinia ve Actaeo’nun yanına gitmelisin,” dedi Doris. “Sonra sana ait gölü, tıpkı Draven’in kaynağı gibi, ana element merkezine taşıyacağız. Eğitimlerini tamamladığında Atlantis’te kendi evin olacak. Seni bu karanlığa hapsedemem.” ••• Aura'nın Atlantis’e geldiğini öğrendiğimde planlarımın bozulduğunu hissettim. Eğer eğitim alırsa, onu yok etmek çok daha zor olacaktı. Tinia ve Actaeo’nun yanına ışınlandım. Onlar beni her zaman sevmişti. Doris, sadece mezuniyetimde zincirlerle gelmişti. Annem Aisa'nın ölümünden sonra babam bir daha asla gülmemişti. Tinia beni görünce bir beden oluşturdu. “Hoş geldin Draven. Aura’yı görmek için mi geldin?” “Evet. Onun da beni tanıdığını bilmesi rahatlatıcı olacaktır.” Bir süre sonra, onu gördüm. Beyaz elbisesi içinde, gergin bir duruşla yürüyordu. Gözleri... saf sudan oluşuyordu. Lensleri olmadan daha da etkileyiciydi. Tüm elçiler ona hayranlıkla bakıyordu. Yanına yaklaştım. Benim karanlık kıyafetim, onun beyazlığıyla tam bir zıtlıktı. “Artık sana Aura diyebilirim sanırım.” “Bu isme alışamamış olabilirim.” “İstersen Diana diyebilirim ama sen bana Johnny deme. Benim adım Draven. Ateşin oğlu.” “Ben de Suyun kayıp kızı, Aura.” İkimiz de güldük. Tinia: “Hoş geldin güzeller güzeli Aura. Bu güzelliğe yıllarca hasret kalmak... başlı başına bir ceza olmuş.” Aura: “Çok incesiniz. Hâlâ gerçek olduğuna inanamıyorum.” Actaeo: “Eğitim başladığında buranın ne kadar gerçek olduğunu göreceksin.” Aura: “Bu eğitimleri nasıl alacağım?” Tinia: “Dört ana elementin tarihini öğrenecek, sonra elçilerden dersler alacaksın.” Actaeo: “Chantico’dan alman gereken dersi…” Draven: “Ben vereceğim. Babam onu iyi karşılamayabilir.” Draven: “Ben vereceğim. Babam onu iyi karşılamayabilir.” Tinia’nın evi de anneminki kadar görkemliydi. Dört bir yandan farklı rüzgarlar esiyordu. Her elementin kendi evi, kendi dili vardı. İlk eğitim günümün sabahı Draven’le birlikte yola çıkacaktık. Yeni hayatımın ilk gecesini Atlantis’te, rüzgarın melodileri eşliğinde Tinia’nın evinde uyuyarak tamamladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD