7.Bölüm [KARANLIK ALEVİM]

1223 Words
Aura, zihninin derinliklerinde kendi kimliğini ararken, aynı zamanda güçlenme yolunda adım adım ilerliyordu. İçinde gün geçtikçe büyüyen Draven’a karşı hislerini bastırmak zorundaydı; çünkü buradaki kurallar katıydı: Ateş ve su bir araya gelirse, yaşamları tehlikeye girerdi. Bu yasak, her an hatırlaması gereken acı bir gerçekti. Draven’in Aura’ya olan yakınlığı, aklını ve kalbini karmaşık bir labirente çevirmişti. Onun varlığı, hem sıcak hem de ürkütücüydü. Öte yandan Alastor’un söyledikleri de sürekli kulaklarında çınlıyordu; Draven’ın intikam için yaklaşması, en derin yarasını kanatıyordu. Ona karşı öfke beslemiyordu; ama içindeki huzursuzluk ve çaresizlik, bazen nefes almasını zorlaştırıyordu. Kalbinin en karanlık köşelerinde, sönmek bilmeyen bir ateşin kıvılcımlarını hissediyordu. Neden dünya bu kadar karmaşıktı? Neden sevgi ve düşmanlık birbirine bu kadar yakın olabiliyordu? O sabah, Bella’nın gelmesini beklemeden kalktı. Ayakları yerde ağır ağır ilerlerken, su halkına ait giysiler arasında gözleri koyu ve kasvetli renklere takıldı. Sade, açık tonlar onu yansıtmıyordu. Elini siyaha yakın, derin bir lacivertin içinde dalgaların dans ettiği bir giysi üzerine gezdirdi. Giysi, göğüs kısmında dalga dalga kıvrılmış ve bedenine uyum sağlayan bir kesime sahipti; kolları dirseğe kadar açıktı, sırt kısmı ise tamamen dekolteydi. Üzerinde küçük ateş kıvılcımlarını andıran detaylar vardı; giysi sanki onun içindeki ateşi yansıtıyordu. Su elementinin serinliğinde doğmuştu, ama o sabah üzerindeki bu giysi, içinde büyüyen ateşi sessizce fısıldıyordu. Aura, aynaya baktığında kendi yansımasında hem suyun dinginliğini hem de ateşin gücünü gördü; bu karışım, onun karmaşasını ve değişimini simgeliyordu. Bella odaya girdi, yüzünde hafif bir endişe vardı. "Beni neden beklemedin, Aura? Hem bu kıyafet su eğitiminden biraz uzak duruyor, emin misin bunu giymek istediğine?" Aura, aynaya son bir kez daha baktıktan sonra omuz silkerek cevap verdi. "Giymek istemesem giymem. Su temelli bir element olabilirim ama su olduğum kadar ateşim de var, Bella. Bugün içimde başka bir şey var." Kapıya yöneldi, derin bir nefes aldı ve dışarı çıktı. Gözleri orada olmasını istediği kişiyi arıyordu; Draven’i… Bir süre bekledi, kalbi hızla atıyordu. Gökyüzünde devasa ve görkemli bir gölge belirdi. Draven’ın siyah, kılıç gibi keskin kanatları, sabah güneşinde parıldıyordu; her gelişinde olduğu gibi büyüleyiciydi. "Günaydın, apagorevméno louloúdi," dedi Draven, sesinde hem sıcaklık hem de o daima taşıdığı gizem vardı. "Bu sabah ateş gibi görünüyorsun." Aura kaşlarını çattı, ama içten bir gülümsemeyle karşılık verdi: "Bunu senden duymak güzel, Skotiní flóga mou." Draven, dikkatle Aura’yı süzdü, ardından hafifçe başını eğdi. "Bu kıyafetlerin özel bir nedeni var mı? Ayrıca, biliyorum tüm dilleri; sonunda söylediklerini anladım." Aura hafifçe omuz silkerek yanıt verdi: "Anladığını biliyorum. Bella bana hızlı gelişmem için farklı dilleri öğretiyor. Ama kıyafetimin özel bir anlamı yok, sadece bugün böyle giyinmek istedim. İçimdeki o ateşi biraz dışa vurmak istedim sadece." Draven hafifçe gülümsedi ve gözlerindeki endişe bir an kayboldu. "O zaman daha fazla geç kalmadan seni dersine bırakayım." Aura şaşkınlıkla sordu: "Dün Bella bana dedi ki; senin her gün beni götürmene gerek yok, neden benimle geliyorsun?" Draven’ın sesi daha sertleşti, ama içinde sakladığı şefkat hissediliyordu. "Başta da söyledim. Sen güçlerini henüz tam kontrol etmiyorsun. İçinde yanan ateş, buradaki su elçilerine ya da üstün su elçilerine zarar verebilir. Bu yüzden erken müdahale etmek zorundayım." Sözleri sertti ama kalbi onun için çarpıyordu. Aura’yı Alastor’la yakın gördüğü her an, kıskançlık ateşi biraz daha alevleniyordu. 🔥💧🌫️🌾 Aura bana karanlık alevim demişti. Her ne kadar bu söz içimi ısıtsa da zihnimde bir alarm çalmaya başlamıştı. Ona karşı kurduğum bağ derinleşiyordu—tehlikeli biçimde. Yoksa… onun bana karşı hisleri mi büyüyordu? Bu olmamalıydı. Ben intikam peşindeki asi bir ateştim. Aura’nın bana âşık olması, bir gün âşık olduğu katili tarafından öldürülmesi anlamına gelirdi. Ve bunu kaldırabileceğimi sanmıyordum. O gün eğitim alanına girdiğinde, Alastor’un bakışları hemen üstüne kaydı. Aura, ateş elçilerine ait eğitim kıyafetlerinden giymişti. Bu detay, Alastor’un yüzünü istemsizce ekşitmesine neden oldu. Haklıydı da. Bu, bazıları için bir provokasyon sayılırdı. Aura, o gün su terapisi alacaktı. Su terapisi, benim için en zorlayıcı eğitimlerden biriydi. Görsel oluşturmam gereken o eğitimde, zihnim istemsizce ateşi çağırmış, neredeyse herkesi tehlikeye atmıştım. Ama Aura’nın içinde su vardı. O, bu konuda benden çok daha rahattı. Terapinin başladığı an suya yansıyan görüntü, dünyadan bir kesitti. Küçük bir kız çocuğu… Aura’nın çocukluğu… Diğer çocuklar onu dışlıyor, itiyor, yok sayıyordu. Gözlerinden süzülen yaşlar suya karışırken, zihnindeki o acıyı yeniden yaşıyordu. Şimdi bu görüntüyü güzelleştirme zamanıydı. Su terapisiyle, hatıraların üzerindeki gölgeyi aydınlatacaktı. Ben de gözlerimi kapadım. Zihnimde annemin siluetini oluşturmaya çalıştım. Ama neredeyse hiç anım yoktu onunla. İkinci bir dört elementli ölümlüyü doğurmanın anlamı neydi ki? Benim ateşim, onun organlarını yakmış, canına mal olmuştu. İkinci bir ateş bir ölümlüye fazlaydı… Dışarıdan bakıldığında sert, duvarları yüksek biriydim. Herkesin içinde ağlayamazdım. Ama içimde… hâlâ yanıyordum. Aura terapiden çıkmıştı. Alastor ona yaklaşarak elini uzattı. Nereye götürecekti? Adımlarımı sessizce onların ardından sürükledim. Bir süre sonra su ormanına girdiklerini fark ettim. Bu—çok büyük bir hataydı. Aura hâlâ ateş kıyafetleri içindeydi. Su canlıları bu tür kıyafetlere karşı agresifti, onları tehdit olarak algılarlardı. Alastor'un amacı büyük ihtimalle kıyafet seçiminin ne kadar önemli olduğunu göstermekti ama bu, çok yanlış bir yöntemdi. Biraz sonra elleri Aura’nın beline uzandı. Bedenim istemsizce gerildi. Yumruklarımı sıktım. Dişlerim kenetlendi. Gözlerimin önünde olan bu sahne, içimde volkanlar patlatıyordu. O anda su yüzeyinde bir hareketlenme oldu. Devasa bir su canavarı oluşan girdabıyla Aura’yı içine çekti. Alastor soğukkanlılığını korudu. Girdabı dağıttı. Ardından Aura’nın bedeninden yayılan su enerjisini gösterdi. Ama Aura başını iki yana sallayarak konuştu: — “Ben bir su elementi değilim. Ben, su asıllı dört elementin gücünü taşıyan Doris’in kızı Aura’yım.” Bu sözle birlikte ortamın enerjisi değişti. Canavar, Doris’in adını duyunca bir an duraksadı. Ardından tanımış gibi geri çekildi. Ama Aura’nın bacağında derin bir yara kalmıştı. Kan yoktu. Bizde olmazdı zaten. Ne isek, o akardı damarlarımızdan. Alastor akan sıvıyı su sanmıştı. Ama ben… ben gerçeği fark etmiştim. Aura’nın yanan canı, elementler arasında kopan fırtınanın habercisiydi. Tam yanına gidecekken, onun suyla yarattığı bandajı gördüm. Yarayı kendi yöntemiyle sarmıştı. Alastor ise onu evine taşıdı. Ardından Toprak Elçisi Lyra’yı çağırarak yardım almaya gitti. Pencereden sessizce içeri süzüldüm. Yaralıydı ama ayaktaydı. Ona zarar gelmemiş olması içimi rahatlatsa da hâlâ öfkeliydim. — “Kusura bakma, apagorevméno louloúdi.” dedim. “Alastor'la karşılaşmamak için gelmedim. Hemen yaranı iyileştireceğim.” — “O canavar bana neden zarar vermeye çalıştı?” — “Seni bu kıyafetle su ormanına götüren Alastor’a sor bu sorunun cevabını.” dedim alçak bir sesle. — “Ama… o beni kurtardı.” İşte şimdi anlamaya başlamıştı. Alastor, bu saldırıyı öngörmüştü. Ve kahraman olma rolünü kendine biçmişti. Bu durumu Aura’ya belli etmedim. Ama Bella dayanamadı: — “Alastor güçlü bir elçi. Su ormanındaki canlıların seni tehlikeli sanacağını bilecek kadar tecrübeli biri. Bu, seni riske atmaktan başka bir şey değil.” — “Eminim ki kötü bir niyeti yoktur.” Sabrım taştı. — “Kötü bir niyeti olmadığı kesin. Kim, bile isteye Doris’in kızına zarar vermek ister ki, değil mi?” Aura sesini alçalttı: — “Yaramı iyileştirdiğin için teşekkür ederim, Draven…” Tam o sırada Alastor ve Lyra içeri girdiler. — “Senin burada ne işin var, Draven?” — “Aura’nın yaralandığını gördüm. Onu iyileştirmek için geldim.” Sözlerim kadar bakışlarım da meydan okuyordu. Gözlerimizin arasında görünmeyen kıvılcımlar çakıştı. — “Draven tedaviyi yaptı. Lyra’yı buraya kadar boşuna getirdin, Alastor.” dedi Aura kararlılıkla. Lyra gülümsedi. — “Doris’in kızına yardım etmek istedim sadece. Ama bir daha su alanlarına ateş kıyafetiyle girme. Sonuçları bu kadar hafif olmayabilir.” — “Tavsiyen için teşekkür ederim, Lyra.” Ama olan olmuştu. Ve ben, Aura’nın gözlerindeki karmaşayı gördüm. O artık sadece dört elementin taşıyıcısı değil, kendi kaderinin sahibi olmaya başlayan biriydi. Ve ben… hâlâ onun gözlerine bakınca yanıyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD