Yüzü düştü. “Biliyorum.” Dedi belli belirsiz ama bilmiyordu işte. Eğer biliyor olsaydı düğün gecesi beni tek başıma burada bırakmaz ve on yıl karanlığa mahkum etmezdi. Ne kadar ‘herkesin kendi hayatı’ diye hareket etsem bile en yakın arkadaşımın bana bir görüşürüz bile demeden gitmesi koymuştu.
O günleri hatırladığım için koluna sertçe vurunca yüzünü buruşturdu. Koluna akıp ovuşturdu. “Bu ne içindi?” dedi acı acı. Şu an açıklayamıyorum dostum ama birkaç saat sonra öğreneceksin... “Bilmem.” dedim. “Belki benim bilmediğim bir halt falan yemişsindir. Şimdiden önlemimi almak istedim.” Gözlerini kırpıştırdı.
Evet Emreciğim, benim verilerimiz var. Gelecekten haber uçuruyorlar.
“Bir aynı göbek bağından kesilmediğimiz kalmış Naz. Senden ne gizlim saklım olacak.” dedi ciddiyetle. Vallahi bilmiyor olsam bu Oscar oyunculuk karşısında eğilirdim. Cevap vermeden kötü bakışlar atarak yemeğimi yemeye devam ederken derin bir nefes aldı. Evet, geliyor...
“Naz. Sen benim için tüm ilkleri barındırıyorsun. Aynı beşik, aynı sıra...Aynı okullar.” Kaşını gösterdi. “Aynı yara izi.” Güldü bunu derken. “Sırf kaşım yarıldığında bunu kıskanıp kendini merdivenlerden atmanı unutmayacağım.” diye altını çizince koluna vurdum. “Sevmediğimiz kişilerin aynı olması...tabi bir kişi hariç.” Güldü kendi kendine. Daha çok nasıl diyeceğini düşünüyor gibiydi. “Sen benim için bir arkadaştan öte kardeştin.”
“Kardeştin? Artık değil miyim?”
“Saçmalama. O naylon olacak herif ne derse desin sen benim minik sırdaşım, oyunbaz kardeşim, bazen aklı başında arkadaşım olarak kalacaksın.” Naylon demesine takılmadım. Daha beterlerini hak ediyordu.
“Şimdi burada, o adamla mutlu olacaksın. Çünkü ait olduğun yer burası. Bazen mutlu olabilmek için, sevdiğimiz şeyleri bırakabiliriz.” Devam etti. “Bazen mutlu olmak için konfor alanımızdan çıkmamız gerekiyor, beni anlıyorsun değil mi? Umarım şu an moodun bazen aklı başında olan arkadaşımdır.”
Bu konuşmayı hatırlıyordum.
Ben gelin odasında heyecanla bir o yana bir bu yana gidip sürekli nasıl ‘evet’ diyeceğimin provasını yaparken Emre yine aynı konuşmayı gerçekleştirmişti. Ben ise sadece başımı sallamıştım, başka hiçbir tepki göstermemiştim. Belli ki onu dinlemediğimi anlamış olacak ki sessiz sedasız çekip gitmişti. Aslında Emre benimle vedalaşmıştı ama ben ona hoşça kal demeyi bile çok görmüştüm.
Berbat bir arkadaştım değil mi?
Hem de tüm yaptıklarım Yaman içindi.
“Anlıyorum Emre.” dedim elimi elinin üzerine koyarak. “Bazen ait olduğumuzu düşündüğümüz yere bile ait değilizdir.” Gülümsedim. “Yolculuk nereye?”
Yatağa sırt üstü uzanıp “Berlin.” dedi. “Ne yapacaksın orada?”
“Erasmus stajı yaptığım yer ile uzun zamandır görüşüyordum. Orası davet etti. ilk önce Stajyer Avukat olarak işe başlayacağım.” Gözlerimi kocaman açtım. “Tabii ki böyle olacaktı ben ne bekliyorsam? Seni kaçırırlarsa ne yaparlardı yoksa?”
Sessiz kaldı. “Bana kızmadın değil mi?”
“Hayır.” dedim. “Biletin ne zaman?”
Tam konuşacağı esnada annem içeriye girdi. “NAZCIĞIM? HAZIR MISIN?” annemin neşeli sesi sekteye uğradığında gülmemek için kendimi zor tuttum. Kapının önünde şok içinde bana bakıyordu. Hızlı adımlarla yanımıza geldiğinde ters ters Emre’ye bakıp bana döndü. “Bu ne hal NAZ?” diye bağırınca tek kaşımı kaldırdım.
“Tam olarak hangi halim anne?” dediğimde gözlerini kıstı. “Sana inanamıyorum!” elimdeki hamburgeri çekti. “Karnın şiş görünecek. Fotoğraflarda şişman çıkacaksın. Ne diyorsam senin için diyorum ben!” diye çemkirdiğinde gözlerimi kapadım. Emre, “Nilüfer teyze, Naz biraz acıkmı-“ annem Emre’nin sözünü kesti.
“Emre sen bizi yalnız bırakabilir misin? Kızımla konuşacaklarım var.” dediğinde gözlerimi açmadım bile.
Birkaç saniye sonra kapının kapanması gözlerimi açtım. Annem elleri belinde ters ters suratıma bakıyordu. “Bugün sen tersinden falan mı kalktın? Bu halin ne senin?” dedi sertçe.
“Ne varmış halimde?” dedim alayla. “Ne yok ki!” dedi. “Daha gelinliğini giymemişsin. Nikah memuru geldi aşağıda bizi bekliyorlar!” elini alnına vurdu. “Sanki seni zorla evlendiriyoruz Naz! Millete rezil olacağız. Gelinliğin nerede? Çabuk giy.”
Annemin elinden kalan hamburgerimi çekip bir ısırık aldım ve “Üzerine çiçek suyu döküldü.” dedim rahat rahat. Tabii siz annemin yüzünü görseydiniz keşke...O dehşete düşmüş ifadesi tam tablo yapmalıktı. “Bu ne demek?”
“Vişne suyu döküldü, bende böyle bir elbise giydim!” deyip kendi etrafımda döndüğümde elini alnına attı. “Gerçekten tansiyonum düştü sanırım.”
“Ne abarttın sende anne! Sanki senin özel günün. Benim gelinliğim mahvoldu ben böyle bir şey yapmadım.” Elimdeki meyve suyunu büyük bir zevk ile gelinliğime dökerken hain hain sırıtmıştım. Bu sefer beni gelinlikler içinde görme şerefine nail olmuş olacak o kişi kesinlikle Yaman olamazdı!
“Nasıl bu kadar gamsız olabilirsin?” dedi ufak bir çığlıkla. Tabii diğerleri durur mu? Durmaz.
Biricik ve Merve peş peşe odaya girdi. Biricik, “Ay Naz nerede kaldı- oha! Olay yerine geldik resmen.”
“Ne olay yeri ya?” dedi Merve.
“Biraz sonra burası cinayet mahalli olacak.” dedi Naz fısıldayarak. Tabii fısıldayarak konuştuğunu düşünüyordu ya neyse. Annem bir hışımla ayağa kalktı. “Ben sana artık hiçbir şey demiyorum Naz. Biricik ilgilen şununla yoksa bu gece acilde bitecek.” deyip odadan çıktığında Merve ve Biricik şok içinde yanıma geldiler.
“Gelinlik nerede?”
“Vişne suyu döküldü.”
Merve derin bir nefes aldı. “Neyse ya. Yapacak bir şey yok. Neyse ki gelinimiz güzel. Önemli olan o.” deyip güldüğünde “Sonunda birisi dünyanın sonu gelmiş gibi davranmadı. Teşekkür ederim Merveciğim...”
Biricik öksürdü. “Merve nikah memuruna birazdan geleciğimizi söyler misin? Adam kaçmasın.”
“Tamam...siz de daha fazla bekletmeyin. Damat çok heyecanlı.”
Damadın sıfatına tüküreyim.
Merve odadan çıkar çıkma Biricik “Bir şey olmuş.” dedi. “Ne gibi?”
“O nikah masasında hayır diyeceksen şimdi söyle kendimi hazırlayayım.” dedi Biricik heyecanlı heyecanlı. “Yok artık.” Dedim. “Alt tarafı gelinlik giymedim diye konu nasıl buralara geldi ya...” oflaya oflaya çiçeğimi alıp önden giderken Biricik peşimden geliyordu.
“Ya ama ne bileyim! Bunlar hiç senlik değil. Sen gerekirse başka bir şey bulurdun, illa bir çözüm bulurdun yani. Tamam herkesi strese falan sokardın ama bulurdun anlıyor musun? Hiçbir şey olmamış gibi yatakta yemek yiyip beklemezdin!”
“Stres mideme vurdu.” diye savunma yaptığımda merdivenlerden iniyorduk. “Asıl sen streslenince yemek yemezsin be! Kimi kandırıyorsun.” Daha fazla konuşamadı tabii. Çünkü an itibari ile düğün salonundaydım. Herkes bana bakarken Yaman arkasını döndü. Üstüme bakınca gülüşü biraz sekte uğradı tabii ama belli etmedi.
Oyunculuğu fazla iyiydi.
Kolunu büktüğünde koluna girdim. Nikah masasına giderken yükselen hafif müzik sesi, davetlilerin samimiyetsiz gülüşleri ve alkışlamaları...cidden kusacaktım. “Bunu diktirdiğimizi hatırlamıyorum.” dedi kulağıma eğilerek Yaman. “Vişne suyu döküldü.” dedim sadece.
“Hala çok güzelsin.”
Yalancı puşt.
“Merci.”
“Ben nasıl olmuşum?”
Bokum gibi.
“Çok yakışıklı.” Gülümsedi.
Allah’ım sen benim içimi biliyorsun. Tövbe yani. Gerçekten çok tövbe. Nikah masasına oturduğumda gözlerim direkt birini aradı ama yoktu. Emre yine yapmıştı yapacağını. Ne kadar geçmişte olsa bir şeyleri değiştiremiyorduk demek.
“Değerli misafirler...” diyerek söze başladı memur. Bir anda geçmişe ışınlandım sanki. Yerinde duramayan o kıza. Kıpır kıpır olan, bir an önce evlilik cüzdanını eline alıp havada anlamak isteyen, pek sevgili kocasının ayağına basmak isteyen kadına. Kendimi keşke tokatlayabilseydim!
“...Naz Civelek’i karınız olarak kabul ediyor musunuz?”
“EVET! SONSUZA KADAR EVET!”
Bak bak tepkiye bak, yamuk seni. Bari biraz daha sakin tepki ver. Mikrofon bu sefer bana döndü. “Peki siz Naz Civelek, Yaman Sönmez’i kocanız olarak kabul ediyor musunuz?”
Her şey bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Bu bana tanınan ikinci bir şans ise, diğer evrende mutlu olamayan ben bu sefer mutlu olabilirdim. Paralel evrende istediğim, olmaktan korkmadığım kişi olabilirdim. Korkusuzca sevebilir, gülebilir, ağlayabilirdim. Çünkü korktuğumda sonumu görmüştüm, şimdi ise benim devrimdi.
Herkes bana merakla bakarken sandalyeyi sürüyerek ayağa kalktım. “Aslında bugün, benim yerimde olmayı daha çok hak eden birini tanıyorum.” Bu sefer meraklı bakışlar kendini şaşkınlığa bıraktı. Salonun en köşesinde oturan arkadaşlarıma baktım. Onlar içindi.
“Esmeciğim...”
Esme donakaldı. Gülümseyen yüzü düştü. Kızıl saçları çirkinliğini örtmüyordu. “Lütfen gel.”
Annem, “Naz-“ dediğinde sözünü kestim. “Eminim yaşadığınız ilişkiyi resmiyete dökmeyi ikinizde istiyorsunuzdur.” Salondan çıt çıkmıyordu. Kafamdaki duvağı aldım ve hala tepkisizse bekleyen Esme’nin kafasına geçirdim. Çiçeği de eline tutuşturup salonun ortasına geçtim. Şimdi Yaman ile göz gözeydim.
“Düşündüğün gibi değil.” Deyince Esme bir anda ona döndü. Kıkırdadım. “Bu kadar oyun yeter. Ve Naz kaçar.” deyip topuklularımı çıkardım ve salonun çıkışına doğru koşmaya başladım. “Naz nereye gittiğini zannediyorsun? Çabuk buraya gel.” diye bas bas bağırırken dinlemeden döner kapıdan çıktım. İçeride kopan kıyameti sesleri duyulmaya başlandığında kahkaha attım.
Bir anda bastıran yağmur ile gülmeye devam ettim. Kollarımı iki yan açtım ve kendi etrafımda döndüm.
O döngüyü girmiştim değil mi?!
İkinci şansımı doğru kullanmıştı değil mi?
“Sana vazgeçeceksen bana söyle demiştim!” dedi Biricik bağırarak. Arkamı döndüm. “Taksi geçmez şimdi, al.” Arabasının anahtarını fırlattı. “Ben içeridekileri sakinleştireceğim. Sende takıl kafana göre ama her şeyi konuşacağız!” deyince “Sen harika bir arkadaşsın.” dedim ve arabasına koştum. “Ben biliyorum da keşke biraz sende bilsen!”