KARTAL
Toplantıdan sıkıldığım ve etrafı kestiğim anda, kavga eden çift dikkatimi çekmişti. Kadın gitmek istediğinde, adam kadının kolunu sıkıca kavrayarak tuttu.
Güçlü bir tutuşu parmakların boğumlarından bile anlardım. İlgimi çeken adamın morartacak derecede tutuşu değil, kadının bu tutuşa verdiği tepkiydi.
Kadın, adama soğuk bir gülümseme hediye etmişti fakat soğuk tebessüme inat gözlerine yerleşen zevk pırıltıları anında kanımı kaynatmış, bedenimin istekle sızlamasına neden olmuştu.
Kadın acıyı zevkle karşılamıştı. Bunu karşısındaki adama göstermiyordu ama ben o bakışları çok iyi tanıyordum.
“Neye bakıyorsun?” diye sordu Barbaros.
“Yeni köleme,” derken dudaklarım zevkle kıvrıldı.
Kadının dışarıya çıkışını, benimle göz göze gelişini saniye saniye izlerken garsonu yanıma çağırdım ve cüzdanımdan çıkardığım kartı uzattım. Elimle eğil işareti yapınca bana doğru eğildi.
“Şu dışarıdaki kadını görüyor musun? Ateş kırmızısı saçları olanı?” Bakışlarını camdan dışarıya çevirdi.
“Evet.”
“Bu kartı ona ver. Ve kendisiyle bir kahve içmek istediğimi söyle.”
“Elbette Kartal Bey.”
“Hiç vazgeçmiyorsun!” Barbaros kulağıma doğru eğilip fısıldamıştı.
“Sen işine dön.” İşi bağlayan oydu. Ben sadece anlaşma sıkıntısız bir şekilde imzalansın diye katılmıştım. Bu tür işleri çoğunlukla Barbaros hallediyordu. Ben arka planda kalmayı seven biriydim.
Gölgeler her zaman yoldaşımdı ve gölgelerin arkasında olmayı, insanları uzaktan izlemeyi severdim.
İnsan gerçek resmi içinde olduğunda değil, bir adım dışarıda olduğunda daha net görürdü. Ben de bu yüzden çoğunlukla hep bir adım dışarıda kalırdım.
Kadın tam gidecekken garsonu kartı vermesini ve konuşmasını sakin bir merakla izledim.
Garsona başını salladıktan sonra bakışlarını yeniden bana doğru çevirdi. Hiç çekinmeden beni izledi. Gitmek ya da içeriye dalmak yerine karşımda durmaya devam etti.
Net, kararlı, meydan okuyan bir kadın duruyordu karşımda. Ne kaçıyordu,
ne utanıyordu, ne de ilgiyi reddediyordu. Sadece beni tartıyordu.
Bu hissi özlediğimi hissettim. Uzun zamandır karşılaşmadığım türden bir karşılıktı.
Kadın kartı parmaklarının ucuyla tuttu. Barbaros adamlarla el sıkışmak için ayağa kalkarken ben de yavaşça kalktım. Adamlar yanımızdan ayrılırken Barbaros sitemvari bir sesle söylendi.
“Yine başlıyorsun Kartal. Diyorum ki başımıza iş açma.”
Gözlerimi kadından ayırmadan cevap verdim.
“İş açmak için önce ortada iş olması gerekir.”
Barbaros homurdandı ama sustu.
Benim tavırlarıma yeterince aşina olduğundan uzatmadı. Çünkü bir şeye gözümü diktiysem, o şey bana aitti.
Kadın kartı avucunda çevirirken başını yana eğdi. Dudaklarının kenarı çok hafif kıvrıldı. Göz bebekleri bir saniyeliğine büyürken, o minicik değişim beni benden aldı.
Kırmızı saçları rüzgârla sallanırken, ince çenesini kaldırdı ve bana sözsüz bir meydan okumayla karşılık verdi.
Teklifime nasıl karşılık vereceğini görmek için sabırsızlanıyordum. Bu tür kadınlar genelde tehlikeliydi. Fakat tehlike, benim beslendiğim şeylerden biriydi.
Kadın kartı çantasına koyarak restorana girmek yerine yoluna devam etti. Binadan uzaklaşırken arka masada oturan adamlarımdan birine işaret ettim.
“Buyur abi.”
“Takıl peşine. Adresini öğren.” dedim.
“Tamamdır abi.”
Barbaros kaşlarını kaldırdı. “Daha birini başından yeni saldın. Yine mi dostum? Bir kez gördün! Ne bu ilgi?”
“Bu ilgi değil,” dedim, oturduğum sandalyeye yaslanarak. “Sadece merak. Ve biliyorsun ki, merakım kolay kolay dinmez.”
Aslında merak da değildi. Bu, içimde uzun zamandır uykuda olan bir açlıktı. Kadının gözlerindeki meydan okuma, o anlık zevk pırıltısının ardından gelen ifade beni uyandırmıştı. Diğerleri ne kadar güzel olursa olsun, ne kadar istekli olursa olsun, hepsinde bir yapaylık, bir isteksizlik olurdu. Sırf benimle olmak için sözleşme imzalayan o kadınlar…
Kızıl kadın ise gerçek görünüyordu. Tıpkı biraz önce adamın kolunu sıkıca tutmasına karşı verdiği beklenmedik tepki gibi… Acıdan zevk alan, acıdan zevk alanı tanırdı. Ve bu uzun zamandır denk gelmediğim türden bir yaratıktı.
Telefonumu masanın üzerinden aldım.
Kartı yırtıp atmak yerine, çantasına koyduğu detayı gözümden kaçmamıştı. Gülümsemem genişledi.
“Kartal,” dedi Barbaros, sesinde hafif bir bıkkınlık vardı. “Kadın yoluna devam etti. Restorana girmedi. Bu genelde 'hayır' demenin kibar yoludur, farkında mısın?”
“Hayır demek mi? Kartı yırtmadı. O, bana oyunun kurallarını kendi belirlemek istediğini gösterdi.”
“Kafana hayranım,” dedi gülerek. “Senden başka kimse bu anlamı çıkaramazdı.”
“Senin gibi yirmi yaşında evlenen birinin beni anlamasını beklemiyorum. Sen karına git bence.”
“Yirmi beş!”
“Çok bir fark göremiyorum.”
Benim kurduğum oyuna hemen katılmak yerine, kendi sahnesini kuracağını ilan ediyordu. Ona bu şansı vermek niyetinde değildim.
Bir süre daha oturduk. Telefonum titredi. Sonunda adamımdan beklediğim mesaj gelmişti.
- Takip tamam, abi. Geldiği adres burası.
Attığı konuma tıklarken ayağa kalktım. Barbaros bana şaşkınlıkla bakıyordu.
“Nereye?”
“Bir yere kaybolmuyorum,” dedim omuz silkerek. “Sen karına, ben de işime.”
Restoranın kapısından dışarıya doğru adımlarken, kadının gözlerindeki o alevi yeniden hissettim. İlk etapta yeni kölem demiştim ama şimdi biliyordum ki, bu kadın köle olmaktan çok, eğitilmesi gereken bir kraliçeydi.
Ve ben, kraliçelere diz çöktürmeyi severdim.