Bölüm ( SAVAŞ )
Tarihi Kazı Araştırma Alanı
Yıl 2038...
İşçi, Kolay gelsin Akın bey, size bir konu hakkında bilgi vermeye geldim. Bülent bey yine tüm uyarılarınıza rağmen işçileri karantina altına aldığınız bölüme götürmüş. Bir baksanız, iyi olur.
“İşçi; Sözlerini bitirdiğinde Akın beyin yüzüne vurun gerginlikten afalladığı belli oluyordu.
“Akın, bu adam ne yapmaya çalışıyor?
“Bilmiyorum efendim, ama o bölgeden çıkmaya
Niyeti yok. Bunu hatta açıkça belirtti.
“Tamam evlat, durma. Koş, işçileri uyar. Hemen oradan çıkmalarını söyle.
“Peki efendim, ama Bülent Bey, işçilere maaşlarını vermemekle tehdit etmiş. Ayrıca İklim Hanım da kazı alanındaydı, galiba Bülent bey ile tartışıyorlardı.
“Akın, bunun olduğuna inanamıyorum! Koş, Nejat, koş, durma oğlum derken panik içindeydi.
“Eğer oradaki birinin bile başına bir şey gelirse, bunun bedelini çok pahalı ödeyeceksin Bülent dedi.
“Kazı alanında olmanın verdiği öfke ve huzursuzlukla, tüm olanları izliyordum. Aylardır burada, toprakla uğraşıyorlar, orayı burayı kazıyıp duruyorlardı. Her geçen dakika, sonlarına daha da yaklaşıyorlar, kendileri ile birlikte bizi de bir sona sürüklüyorlardı. Akın denen adam, orta yaşlarda biriydi. Siyah saçlarına düşen aklar, yaşını belli ediyordu. Vücudunu tamamen örten beyaz bir üniforma giymişti. Gözleri, uçsuz bucaksız okyanusların maviliğini andırıyordu ama etrafına, yansıyan yorgun bakışları yaşını yansıtıyordu.
Tartışan iki kişiye yaklaşırken, ortamın gerginliği dikkatimi çekmişti. Diğer adam ise, Akın’a yakın yaşlarda olsa da oldukça farklıydı. Bülent bey, Akın’dan çok daha kısa, şişman ve saçları dökülmüş biriydi. Yüzünde ki öfke ve sinir belli oluyordu. İklim ise, zarif bir kadındı. Beyaz teni siyah saçları ve mavi gözleriyle dikkat çekiyordu. Ama gözlerinde, bir hüzün vardı. Belki de, sağ bacağındaki aksama yüzündendi.
Üçü de aynı üniformaları giyiyordu. Aynı rütbeye sahip olabilirler miydi? Fakat, birden bire bir kadın koşarak geldi, gerginlik daha da arttı. Altın sarısı saçları, koyu yeşil gözleri ve beyaz teniyle, o da dikkatli bir şekilde etrafını gözlemliyordu.
Ama bu bayanı daha önce burada görmemiştim.
“Akın, sen ne yaptığını sanıyorsun dedi?
“Bülent, ne yapıyormuşum? Bana çemkireceğine, al şu kaçık kızlarını! Tepemden işimi yapmama engel oluyorlar diye bağırdı. Anlaşılan diğer bayanda Akın beyin kızıydı.
“Bu kez söze sarı saçlı genç bayan atılmıştı. Bakın Bülent bey, sizinle normal bir insan dilinde konuşmak imkansız. Bunun farkındayım. Ama oradaki insanlara bir şey olursa, tek sorumlu siz olmayacaksınız derken sesi sakin ama bir o kadarda uyarıcıydı. Akın denilen adam olayları sakinleştirmeye çalışıyordu.
“Akın, tamam kızlar, siz karışmayın. Bu konuyu, Bülent bey ile aramızda çözeceğiz. Bülent, geç olmadan işçileri oradan çıkarmalıyız derken yine onu sakince uyardı.
“Benim işlerime burnunuzu sokmayın! Kazı konusunda sizin kadar bilgim var. Orada hiçbir sorun yaşanmayacak. Eğer bu tempo ile devam edersek, bir ayda bitecek işimizi, biz bir yılda bitiremeyiz. Şimdi her kez kendi işini yapsın derken yine bildiğini okuyacağı her halinden belli oluyordu.
Sarı saçlı kadın, nefesini kesen gergin bir sesle; Baba, bu adamla tartışmayı bırakın. Bu adam laf anlamaz, dedi. Elleriyle toprağı işaret ederek. Az önce kazı bölgesindeki zemini inceledim, her an çökebilir. Ufak çökmeler, toprağın yüzeyinden bile görüne biliyordu derken sesi gergin ve her halinden panik içinde olduğu belliydi.
Akın, başını çevirdi ve sarışın kadının eli ile işaret ettiği yere doğru bakarken yüzündeki gerginliği gizlemeye çalıştı, ancak alnında biriken ter topakları, endişesinin fark edilmesine sebep oluyordu; Olamaz... Çökmeler başladı! Diye bağırdı, işçilere söyleyin! Makineleri hemen bırakıp oradan uzaklaşsınlar dedi! Ve ardından koşuşturma başladı. İşçilerin yanına vardıklarında, üç işçinin devasa makinelerin altında kaldığını gördüler. Başlarda umutsuzca onları çıkarmaya çalışsalar da, bu kadar ağır makineleri insan gücüyle hareket ettirmek imkansız gibiydi. Çığlıklar ve acı dolu feryatlar, onların umutsuzluğunu daha da derinleştiriyordu.
“Sarı saçlı kadın, olmuyor, dedi. Yüzünü elleriyle silerken, çaresiz bir çocuğun bakışları gibi yüzüne yansıdı; Makine çok ağır, böyle çıkaramayız dedi.
“Akın, gözlerini kaçırarak etrafına bakındı. Ellerinin titremesini saklamaya çalıştı, ama bu yalnızca onun daha da kırılgan olduğunu gösteriyordu; Tamam, kızım, titrek bir sesle; Doğru söylüyorsun. Şu an yapabileceğimiz hiç bir şey yok. Kardeşini alıp hemen buradan uzaklaşın. Bir şey olursa birde sizi düşünmeyeyim dedi.
“Sarı saçlı kadının gözlerinde korku vardı. Ama aynı zamanda babasını terk etmek istemeyen bir direnç; Sen olmadan hiç bir yere gitmeyiz, baba.
“İklim, diğer kadının aksine donuk bakışlarla, büyük bir panik içinde olmadığını sergiliyordu. Sanki bu durumu anlamaya çalışıyordu. Baba, seni burada bırakıp gitmek zorunda olduğumuzu söylüyorsun değilmi? Gözlerini Akın’ın gözlerinden ayırmadan devam etti. Eğer sen olsan, bunu yapabilir miydin? Diye sorguladı.
“Akın, İklim’ in sert bakışlarından gözlerini kaçırarak, içindeki çaresizliği saklamaya çalıştı. Ne yapmalıyım? Beni bir çıkmaza sürüklüyorsunuz. Sizi de kendim ile birlikte ölüme mi sürükleyeceğim dedi. Çığlıklar arasında, herkes daha da bocalamaya başladı. Çırpındıkça batıyorlardı. O anda, korktukları gerçekle yüzleşmeye başladılar.
Birden, büyük bir gürültüyle, zeminin altı çökmeye başladı. Toprağın dış yüzeyi, üzerin de bulundukları alana doğru kaydı. Korktuğum şey olmuştu, her şey aniden değişti, toprağın altındaki devasa boşluk her şeyi yutu. O an gözlerim kapalı, sadece sesleri dinliyordum. Bir tek bildiğim şey vardı. Artık yalnız değildik. Birinin beni izlediğini hissettiğimde gözlerimi açmak ve açmamak arasında kararsız kalmıştım. O korku dolu bakışlar, her şeyin başladığı andı.
Gözlerimi açtığımda bir çift yeşil göz bana bakıyordu, öylece, hiç gözlerini kaçırmadan. Ben ise bu anı beklemediğimi anlamıştım. Ne korku vardı ne de tehdit… Ama o bakışlar, içimi titretmişti.
“Ayaz...” Dedim kendi kendime, kendine gel, bu tanıdık olmayan histe ne idi böyle ondan bu kadar etkilenmen saçmalık. Ama gözlerimi ondan alamıyordum. İçime işleyen bu bakışlar, kalbimi deli gibi çarptırmaya başladığını fark ettim. Sonra bir şeylerin yolunda gitmediğini anladım o bayılmak üzereydi.
Onun düşüşünü izlerken, sadece korumak istedim. Gözleri yavaşça kapanırken, kollarımın arasına yığılmıştı. Onun bütün kurallarımı tabularımı yıkacak çekime sahip olduğunu fark etmiştim. Ölüm, yanlızca bir kaç adım uzaktaydı, ama bu fırtınanın içinde ona sahip çıkmak zorunda olduğumu hissettim. Onun yanına ne zaman gitmiştim, ne ara onu tutmuştum, bu kadından neden etkilenmiştim, bu etkide neyin nesi diye düşünürken. Zor olsa da bu düşüncelerden sıyrılıp onu güvenli bir köşeye taşıdıktan sonra, dikkatlice etrafı inceledim. O anda, kulağıma bir inleme sesi çaldı. Hemen sesin kaynağına yöneldiğimde toprak altında çırpınan bir adam gördüm. Yaklaşmaya korksam da, artık zamanı yoktu. Eğer onu kurtarmazsam, ölecekti.
Ama sezgilerim bana ters giden bir şey olduğunu söylüyordu. Bir adım daha atmıştım ki, biri bana doğru hamle yaptı. Geri çekilerek, kılıcımı onun boynuna dayadım. Arkasında ise, o siyah saçlı kadın İklim duruyordu. Karşımda duran ise Akın denen adam idi
“Sakin olun, dedim. Size zarar vermek için burada değilim. Sadece sessiz olmanızı istiyorum. Akın, korku dolu bir sesle, neler oluyor? Sen kimsin? Nesin sen? Diye bağırdı. Gözleri beni sorguluyor bana güvenmiyordu, ama bana yönelttiği kırık bir ağaç dalı, bana karşı nasıl bir koruma sunabilirdi ki? Bakın, Akın bey, Eğer size zarar vermek isteseydim, o dal sizi koruyamaz. Ama benim niyetim bu değil.
“İklim, babasının aksine daha soğuk kanlı davranarak babasına döndü; Baba, lütfen sakin ol. Burası bizim için bir cehennem gibi. Ama hala hayattayız. Bu adam kimse, niyetinin öldürmek olmadığını düşünüyorum. Lütfen, önce ablamı bulalım dedi.
Akın başını sallayarak, onaylasa da olan biteni bir türlü kavrayamıyordu. Kızım, aklım almıyor bu olanları. Sadece arkamda kal ve sen... Sen benim ismimi nereden biliyorsun diye aniden tepki verdi? Ve bir kaç adım geriledi. Ben ise sessizce bir adım öne çıkıp, derin bir nefes aldım.
“Buradaki herkesi biliyorum. Aylarca, günlerce sizi izledim. Buraya gelip, bu sona düşmemeniz için çok dua ettim. Ama ne yazık ki, sizler… Sonunuzu bilmeden, ölümü uyandırmaya geldiniz. Her şeyi ters düz ettiniz. Sonrasın da sözlerimi biraz daha yumuşatarak devam ettim; Şimdi, hayatta kalmamız için tek yapmanız gereken sessiz kalmak. Benimle didişmeyi bırakın. Az ileride, Bülent bey dediğiniz adam... Eğer onu buradan çıkartmazsak, daha fazla dayanamayacaktır. O sütunlar, bedenini eziyor. Şimdi kararı siz verin dedim. Artık birinin ölüm yada yaşam kararına onlar karar verecekti. İklim, ayaklarını yere sağlam basarak, başını kaldırdı. Babasının söylediklerine kulak asmadı.
“Baba, dediği bir yerde haklı. O adamı oradan çıkarmamız lazım. Ayrıca ablamı bulmamız gerekiyor. Diğer işçilere ne olduğunu bile bilmiyoruz. O sırada, Akın korkudan titrerken, İklim ’in yüzünde hiç bir korku ifadesinin, olmaması benim için bir hayli tuhaftı. Bu durum, Akın’ı daha da tedirgin etti.
“Sessizce bir adım geri atıp, Akın denen adama bakarak cevap verdim; Sakin olun. Diğer bayan, anladığım kadarıyla ablanız, şu anda güvende az önce yanındaydım. O adamı buradan çıkarttıktan sonra, sizi onun yanına götüreceğim. Ama sizden tek ricam, sakin ve olabildiğince sessiz olmanız.