bc

GELİN (TÖRE SERİSİ 1)

book_age16+
5.9K
FOLLOW
21.7K
READ
possessive
forced
kickass heroine
brave
drama
witty
first love
sassy
passionate
stubborn
like
intro-logo
Blurb

"Buradasın, olman gereken yerdesin."

Mardin'in esen Poyraz'ı bir Çiçek'i geçirecekti topraklarından. Can olup umut verecekti herkese.

-

Çiçek, kardeşi yüzünden yitip giden yaşamını umursamadan, Mardin'in yitip gitmeye yüz tutmuş yaşamlarına can olmaya gelir. Engelleri sadece aşmak için gören Çiçek, herkesi hiçe sayarak şehrinin yazısız kurallarını bitirmeye ant içer. Bunca yıldır süregelen bir düzen bir çırpıda değişir miydi? Orası yıllardır bilinmezlik kervanının da sürüklenip duruyordu..

? 14.02.2021 de yazılmaya başlandı ?

chap-preview
Free preview
1
Not: Her şey tamamen hayal ürünüdür, gerçeklikle alakası yoktur. İyi okumalar canlarım ❤️ Çiçek derler bana, çiçekler kadar güzel olduğumu da söylerler. Asla bunu bu şekilde lanse edenlerin gözünden bakmamışımdır kendime. Özgüven bende var olan bir kavram değildi. Bunu ister yaşadığım şehre bağlayın, ister bastırılmaya çalışılan karakterime. Sadece benimde değil, bizim oralarda kadınların korkulu rüyasıdır bu. Sesini çıkaramaz, beyi ne derse koyun gibi onaylar. Kadınları küçük gören erkek egemenliğine karşı kılıçlarımı kuşanıp Allah ne verdiyse tüm gücümle saldırma planlarım en büyük emelimdi. Bu emel uğruna canımı bile verebilirdim. Bu sebeple, kendim için küçük ama şehrimin kadınları için büyük bir adım atmıştım. Abimin, babama uyguladığı baskılar sayesinde şuan Diyarbakır'da şartlı görevimdeydim. En büyük hayalimi abim Hakan sayesinde gerçekleştirip Tarih öğretmeni olabilmiştim. Bu bizim için büyük bir meseleydi. Bizim orada kızlar, okumaz hatta dediğim gibi konuşmazdı. Benim ailem onlara göre daha moderndi diyebilirim. Ne kadar modern olmasa da kötünün iyisiydi işte. Liseye giderken arkadaşlarım, atomu parçalıyor muşum gibi bakarlardı bana. İlkokula dahi gitmeyen çocuklar vardı. Babam gibilerde vardı elbette ama azınlıktaydı. Babamda zaten liseden sonra 'Yeter bu kadar çok okudun.' dediğinde ayaklarına kapanmadım desem yalan söylemiş olurum. Son ders zili çaldığında masamdaki kol çantamı alıp öğrencilerimle vedalaştıktan sonra sınıftan ayrıldım. Şartlı görevimi Diyarbakır'da yapmaktaydım. Doğrusu bunu kendim istemiştim. Mardin'den biraz uzaklaşmanın bana iyi geleceğini düşünmüştüm. Ailemi çok özlemişte olsam, özgür geçirdiğim iki sene her şeye bedeldi. Tabii ki babam Diyarbakır'a gitmek istediğimde 'Kız kısmının dışarıda çalıştığı nerede görülmüş?!' diye çıkışsa da en sonunda onu ikna edebilmiştim. Ailem burnumda tütüyordu resmen. Son iki senemi onlardan uzakta geçirmek zor olmuştu. Mardin'de orta gelirli, muhafazakâr bir ailenin tek kızıydım. Benden üç yaş büyük bir ağabeyim bir de üç yaş ufak erkek kardeşim vardı. Üç kardeş birbirimize oldukça düşkündük. Abim ile daha farklı iletişimim vardı. Üniversiteye gitmem için destek olmasaydı büyük ihtimal şimdi biriyle evli ve çocuk sahibiydim. En büyük korkum da memlekete döndüğümde evlilik muhabbetleri olacaktı muhtemelen. Bu konuda da babamın tavrı netti. Ona kalsa dizinin dibinde ömür boyu oturmamı istiyordu. 'Sen benim çiçeğimsin, tohumların benim bahçemde atıldı, kurtuluşun yok!' derdi. Benimde zaten evlilik gibi bir niyetim yoktu. Annem ile babamın birbirine aşkla bakan gözleriyle büyüdük biz. Hep hayalimdir, onların ki gibi bir sevdamın olması. Eğer öyle bir sevdaya denk gelirsem yakasını ömür boyu bırakmam. Nerede bize öyle sevda düşecek. Havadan oluk oluk aşk yağsa bana kazma düşer. O derece şanssızım. Bu akşam gideceğim için buradaki arkadaşlarımla toplanıp bir şeyler yapacaktık. O yüzden bir an önce eve gidip hazırlanmam gerekiyordu. Bu konuda çok iyi olduğumu söyleyemem. Bir yere sekizde gidilecekse ben onda orda olurdum. Bu da Çiçek farkıydı. Otobüse binip kulaklıkları mı kulağıma takıp sevdiğim türkü eşliğinde camdan Diyarbakır sokaklarını izlerken, Mardin'i ne kadar özlediğimi tekrar anımsadım. Turnam gidersen Mardin'e Turnam yare selam söyle Karlı dağların ardından Turnam yare selam söyle Turnam gidersen Aktaş'a Karlı dağlar aşa aşa Hem kavime hem kardaşa Turnam yare selam söyle Töresine ne kadar karşı olsam da memleket memleketti işte. Toprağından fazla uzaklaşamıyordu insan. Toprak çekiyordu kendine, hasret ise tuzu biberi oluyordu... Otobüsten inip evime doğru ilerlerken arkamdan gelen tanıdık sesle birlikte şaşkın bakışlarımı oraya çevirdim. "Abla!" diye bağırıyordu Ferhat, yanında bir kızla bana doğru ilerlerken. Donup kalmıştım. Ferhat benim ufak kardeşimdi. Fırlama bir çocuktu, bizim aksimize esmer, kara kaşlı, kara gözlü yağız bir delikanlıydı. Öyleydi de yanında ki kız ne ayaktı şimdi. Hızla yanıma geldiklerinde önce kızı süzdüm. Sarışın, orta boylu, mavi gözlü güzel bir kızdı. Tanıyor muydum? Hayır. "Ne işin var burada?!" diye sordum hala şaşkınlığımı üzerimden atamazken. Sorumu görmezden gelip boynuma atladığında, "Sana diyorum sana!" diye yakındım. "Aşk olsun abla, özlemedin mi kardeşini ne işin var ne demek!" dedi sırtıma vururken. Kendimden uzaklaştırdığımda öfkeli gözlerim üzerindeydi. "Hadi oradan!" dedim sitemle. Ensesine tokadımı yapıştırıp " Dökül!" derken gözlerimle kızı sürüyordum. "Abla eve gidelim orada anlatayım." dedi kızın eline uzanıp. İkisine de ölümcül bakışlarımı atarken içimden de metiyeler diziyordum. "Düşün peşime!" dedim eve doğru istikamet alıp. Tüm kötü senaryoları düşünerek eve vardığımızda hızla onları içeri sokup kapıyı kilitledim. Evim küçüktü, kapıdan girer girmez karşılıklı iki üçlü koltuk vardı. Sağ tarafta Amerikan mutfak, onun yanında odama açılan bir kapı vardı. Banyoda zaten odamın içindeydi. Onlar koltuğa otururken karşılarına dikilip ellerimi belime yerleştirdim. "Dökülün hemen!" diyerek ayağımla yerde ritim tutmaya başladım. "Abla otur şö-- " Hızla sözünü kesip "Anlat!" diye bağırdım. Kim bilir ne haltlar yemişti yine. Ferhat öyle masum değildi, uçarı kaçarı her türlü haltı yiyebilecek bir çocuktu. O yüzden ona güvenemiyordum. Her türlü bokluğun baş katibi olabilirdi, zibidi. Yanında ki sarışın kızın elini tutup "Abla Nas benim karım." dedi. "NEYİN, NEYİN?!" diyerek kıza döndüm. "Karım demedi değil mi? Ben yanlış anladım." İkisi de mahcup mahcup yüzlerini eğerken, "Ne diyorsun Ferhat, sen iyi misin?!" diye sordum öfkeyle. "Abla biz birbirimizi seviyoruz. " diyerek ayağa kalkıp bana doğru bir iki adım attı. Ne diyor ulan bu? "Seviyorsun tamam." dedim, sağ elimle kumral saçlarımı karıştırırken devam ettim. "Karım diyorsun Ferhat, ne zaman evlendiniz siz? Bu kız kimdir? Necidir? Kimin kızıdır? Nerede tanıştınız? Babamların haberi var mı? Daha senin yaşın başın kaç oğlum delirdiniz mi siz!" Kız utançla yerinden kalkıp yüzü yerde bana doğru adımladı. "Biz birbirimizi seviyoruz, bundan daha önemli bir şey yok!" diyerek Ferhat'ın koluna girdi. "Ya adam gibi anlatın ne boklar yediğinizi yada ikinizin de kulağından tuttuğum gibi babama götürürüm!" dedim işaret parmağımı onlara doğru sallarken. Ferhat kızın kolundan çıkıp ellerini omuzlarına götürdü. "Ona her şeyi anlatacağım, korkma ablam bize yardım eder." dedi gözlerinin içine bakarken, bende olanların gerçek olmaması için dualar ediyordum. Küçük kardeşim bir kızı getirmiş bu benim karım diyor yahu! La havle. Eliyle koltuğu gösterip "Abla otur adam akıllı konuşalım." demesiyle koltuğa oturup ağzından çıkacakları dinlemeye koyuldum. Derin bir nefes aldıktan sonra başladı. "Abla Nas ile biz birbirimizi gördük sevdik." diyerek elini saçlarına götürdü. "Onu anladık oğlum sadede gel!" dedim sinirle. İç çektikten sonra gözlerini üzerime dikti. "Nas, Haşmet Ağa'nın kızı abla." "Haşmet?" diye sordum gözlerimi kısıp. "Haşmet Kandemiroğlu, aşiret reisi Haşmet!" dedi Nas, göğsünü kabartıp. "NE!" diye yerimden kalkıp "Sen aşiret reisinin kızını kaçırıp nikah mı kıydın Ferhat!" Allah'ım sen benim aklıma mukayyet ol! "Evet abla" dedi yüzü yere düşerken. Evin içinde hızla dönmeye başladığımda bir yandan da bağırıyordum. "KAFAYI YEMİŞ BUNLAR! BİRDE BİZ BİRBİRİMİZİ SEVİYORUZ, BUNDAN DAHA ÖNEMLİ BİR ŞEY YOK DİYOR! MEZARDA MÜNKER İLE NEKİR'E DE ÖYLE DERSİN!" "AH FERHAT AH!" Tekrar karşısına geçip "Senin aklınla zorun ne Ferhat? Niye gidip istettirmedin kızı! Canınla ne derdin var senin? Sizi bulurlarsa neler olur aklın alıyor mu?" "Abla!" diye hışımla yerinden kalkarken öfkeli bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Ağa'nın kızı diyorum sana, Ağa kızını bana verir mi?" Göğsünden itekleyip yerine oturttum. "Niye neyin eksik senin?" Sordum ona doğru eğilirken. "Param!" diyerek yüzünü önüne eğdi. Çenesinden tutup yüzünü yerden kaldırdım. "Oğlum her şey para mı? Geçseydin karşısına seviyorum deseydin. Senin gibisini nereden bulacak bunun babası!" derken elimle kızı işaret ettim. Çenesini bırakıp bir iki adım geriledim. "Siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz? Niye bana geldiniz siz?" dedim. "Abla nereye gidecektik başka. Her yerde bizi arıyorlar." dedi korku dolu gözleriyle. "Lan Ferhat, sizi ilk arayacakları yer zaten burası!" Oflayarak oda da volta atmaya başlamıştım ki, kapının çalınmasıyla olduğum yere çakıldım. "Kim geldi ki!" dedi Ferhat korkuyla. "Ne bileyim geri zekalı, bu kızın ağa babası geldiyse ona da bana anlattıklarını anlat!" Sesimi kalınlaştırıp "Seviyorum ağam bundan ötesi yok, sıçtığımın salakları!" "Ayıp oluyor abla!" "Sus benim asabımı bozma, odama geçin çabuk! Sesinizi çıkarmayın!" Ferhat ile Nas'ı odama götürüp kapıyı üzerlerine kilitledim. Ne olur ne olmaz. Belki arkadaşlarımdan biri de gelmiş olabilirdi. Ağır adımlarla kapıya ilerlerken. Hala güçle kapı çalınıyordu. "Kim o?" dedim kapının deliğinden bakarken ama kapıdaki kişi her kimse parmağını yerleştirip karanlığa bürümüştü. "Aç kapıyı!" dedi tok bir erkek sesi. "Sen kimsin?" diye sordum korku bedenimi ele geçirirken. "Çiçek aç kapıyı!" dedi güçlü sesiyle. İşte şimdi yandık. Yorumlarınızı bekliyorum Keyifli okumalar ❤️ inta: adilece__ twitter: adilece__ wattpad: rabadile

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.1K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.0K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.7K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook