3

1180 Words
Hayatta bilinmezlik durağına denk geldiyseniz, sıçtınız demektir. Sonunun nereye varacağını bilmeden kargaşaya boğulmak, her şeyden zor sanırım. Bunun içine bir de ölüm korkusu girdiyse, vay halimize. Yani şuan vay benim halime.... Bu gün birileri ölecek, bildiğim tek şey bu. Ya fiilen, ya da manen birileri hakkın rahmetine kavuşacak. Benim ti'ye alır gibi konuşmama bakmayın. Aslında bir taraflarım tutuşmak üzere. Size saçma geldiğinin de farkındayım. Bu memleketin polisi yok mu, hakimi yok mu, savcısı yok mu? Var çok şükür, var da töre diye bir şey de var. Kimsenin durduramadığı töre uğruna ne canlar feda edildi, ne ocaklar söndü. Ne için? İki insan birbirini sevdiği için, bunun namussuzluk olarak algılıyormuş töre. İnanabiliyor musunuz? İnandıkları yazısız saçma kurallar, sevgiye ve aşka karşı. Dünyadaki, en güzel duyguların katili... Mardin'e geldiğimizde kendi evimiz yerine gösterişli bir konağın önünde durmuştuk. Kocaman işlemeli bakır renginde olan kapının önünde üç tane siyah giyimli adam bekliyordu. Babam arabadan inerken, "Haydi!" demesiyle bende indim. Babamla beraber gösterişli kapıdan içeri girdiğimde gördüklerimle resen şoka girdim. Ferhat avlunun ortasında kan revan içinde yatıyordu. Onu öyle gördüğüm andan itibaren içime düşen ateşle yanmaya başladım. İçim yanıyordu, canım avlunun ortasına düşmüş cayır cayır yanıyordu.  Hızla yanına koşarken, "Ne yapınız kardeşime!" diye feryat ettim. Gözü mosmor şişmiş, ağzı kan içindeydi. Kafasını kaldırıp dizlerime yerleştirdim. Gözlerimden yaşlar akarken, "Özür dilerim." diye fısıldadım. "Senin bir suçun yok abla." dedi, patlamış dudağını zorla oynatırken, kelimeleri kesik kesik çıkıyordu. "Koruyamadım seni." dedim ve saçlarının arasına ufak busemi yerleştirdim. Merdiven tarafından gelen güçlü ayak sesiyle gözlerim o tarafa çevrildi. Yaşının babamla olduğunu tahmin ettiğim bir adam, gözlerinde okuduğum öfkenin ateşiyle burada olan herkesi yakmaya ant içmiş gibi iniyordu merdivenleri. Ya Ferhat yanacaktı, ya ben... "Lokman!" dedi esmer adam bağırarak. "Oğlun canına susamış belli ki!" Babam karşısında cevap vermezken, "Nasıl düzelteceksin bu işi!" diye sordu bu sefer. Babamın yine cevap vermeyeceğini anladığım da ayağa kalktım. "Ne yapmış!?" dedim öfkeyle. Evime dalan adamın sesini duyduğumda cinlerim tepeme çıktı. "Senin evinde bulduk ikisini de. Sen bizden daha iyi bilirsin ne yaptığını!" Sert adımlarının hedefi beni bulduğunda yutkundum. "Sevmek ne zamandan beri suç!" dedim dik duruşumla. Ne adımları korkmama sebepti ne de öfkesi. Böyle adamlara pabuç bırakacak değildim. Babamın karşısından olan adam tahminimce bu kızın babasıydı. Haşmet ağaydı. Bakışları beni bulduğunda. "Kadın aklınla konuşma!" dedi gözlerinden alev çıkarken. En azından bir aklım var diyeceğim de neyse. "Kadın aklımla konuşmayım öyle mi? Sen... " "Karışma Çiçek!" babamın çıkışmasıyla laf ağzıma tıkılmıştı resmen. Haşmet Ağa, "Berdel için gelmediyseniz terk edin konağı!" dedi eliyle kapıyı gösterip. "Başka türlü bir yol bulalım Haşmet Ağa, böyle olmaz gençler birbirini se--" babam sözünü bitiremeden, evime dalan adam cebindeki silahı çıkartıp Ferhat'a doğrulttu. "İki yol var!" dedi gözleri Ferhat'ın üzerindeyken Nas deli gibi bağırıyordu bir köşede.  "Ağabey ne olursun yapma!" diye feryat ediyordu kız. "Ne yapıyorsun be!" dedim ona doğru bir adım atarak. "İndir silahını adam akıllı konuşalım!" "Konuş!" dedi ve meydan okurcasına silahın üst kısmını çekip bıraktı. "Ne yani berdel mı istiyorsunuz? İki genç birbirini sevmiş ve evlenmiş bırakın mutlu olsunlar. İşi yokuşa sürüp kardeşimin hayatıyla beni tehdit etme!" dedim. Öfkeyle yumruk yaptığım ellerim sızlarken, bakışlarım bir saniye olsun silahın üzerinden çekilmiyordu. "Berdeli kabul etmiyorsanız konuşmaya gerek yoktur. Ya kızın Poyraz'a karı olur ya da oğlun ölür!" dedi Haşmet. Poyraz dediği adam şu karşımda kardeşime silah doğrultan adam sanırım. Adam dedim pardon. İnsanlıktan nasibini almamış, sevgi nedir bilmez. Kaba Saba olan bu, bu işte adam değil, insan değil, hayvan desem hayvanlara hakaret etmiş olurum. Varlık, nefes alan duygusuz bir varlık. Derin bir nefes alıp, "Bak, Poyraz mısın nesin ben bilmem. Benim kardeşimi acımadan öldüreceksin ya kendi kardeşine nasıl kıyacaksın? Yapmayın Allah aşkına evlenmişler işte bırakın yakalarını!" "Bırak Çiçek, yaptığı haltı kendi temizlesin!" dedi babam.  "Ben kızımı böyle şeylere alet etmem." Kolumdan tutup sürüklemeye başladığında yaşlarım sapır sapır yanaklarıma inmeye başladı. Babamı hızla itip, "Ne yani Ferhat'ı burada mı bırakacağız?!" Haykırdım. "Yapacak bir şey yok!" dedi ve tekrar kolumu tutacaktı ki, ondan kurtuldum. "Ferhat'ı almadan hiç bir yere gitmem!" dedim ayağımı yere sertçe vurup. "Berdeli kabul ediyorsunuz yani?" dedi Haşmet, babama. Benim sözlerimin onun için bir anlamı yoktu. "Hayır. Kabul etmiyoruz. Kardeşimi de alıp buradan gideceğiz!" dedim ona inat. Ferhat'a dönmüştüm ki dizlerinin üzerinde duruyordu. Poyraz'ın elindeki silah ise tam alnındaydı. Elim kalbime giderken, "Yapma!" dedim.  "Seninle evlenmeye çok meraklı değilim öğretmen hanım. Ama olacak olanda bu!" dedi ve silahı daha çok bastırdı alnına. "Tamam, tamam!" dedim panikle. "Kabul ediyorum!" Babamın, "Hayır!" diye çıkışmasıyla bakışlarımı ona çevirdim. "Onu ölüme terk edemem!" dedim hıçkırıklarımın arasından. İki el silah sesiyle korkuyla bakışlarımı oraya çevirmiştim ki, Poyraz silahı havaya ateşledikten sonra, "Çenenizi sikeyim, işin sonunda kızın gelin gelecek mi? Gelecek, neyin nazını yapıyorsun bey baba? Vermeyeceksen siktirin gidin dedik mi? Dedik, şimdi alın oğlunuzu siktirin gidin!"  "Bir şartla evlenirim." deyiverdim öne doğru adımlayıp. "Ne şartı?" Sordu Haşmet ağa merakla, Poyraz mavi gözlerini kısmış ağzımdan çıkacakları beklerken konuşmaya başladım. "Okuluma gideceğim, işime devam edeceğim buna mani olmayacaksınız!" diyerek gözümde kalan son yaşları da sildim. Poyraz boynunu kütletip yanıma adımlarken; "Olmaz!" dedi sert bir tavırla. "Size sormuyorum zaten gideceğimi söylüyorum haberiniz olsun!" Sinirle kolumu kavrayıp; "Kiminle evlendiğinin farkına var. Benim karım gibi davranmak zorundasın ve benim karım çalışamaz!" dediğinde resmen gözlerinden alevler çıkıyordu. İşaret parmağımla göğsünden itekleyip "Ben kimseye göre hayatıma şekil vermem. Çok istiyorsan sen bana ayak uydur. Ben. Okula. Gideceğim. İster kabul et ister konuşmaya devam et seçim senin!" dedim. Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken daha çok sıktı kolumu. Haşmet ağa Poyraz'ı tek eliyle kenara iterken, kaldırdığı diğer elini yüzüme okkalı bir şekilde indirmesiyle yere kapaklandım. "Bana bak, seni almaya çok meraklı değiliz. Dışarı da ne boklar yediğin belli değil bir de çalışacağım diyor. Sen Ağa'ya gelin geliyorsun, hareketlerine dikkat edeceksin. Etmiyor musun, o zaman namlunun ucunda sadece Ferhat olmaz bilesin!" Ne yapacağımı bilemez haldeydim. İlmek ilmek işlediğim hayatım mahvolmuştu. Ben mahvolmuştum. "Berdel kabulümüzdür. Çiçek çalışmayacak!" dedi abim dişlerinin arasından. "Abi." diye fısıldadığımda gözündeki yaşı siliyordu. Hayatım için bunca yıl mücadele etmiş abim, şimdi hayatımın bir çırpıda yıkılmasına seyirci oluyordu. Onu suçlamıyordum. Suç tamamıyla benim vicdanımın ve Ferhat'ın dı.  "İyi." diye başladı Haşmet ağa söze; "Bu hafta içinde kına düğün yapılacak. Biricik oğlumun düğünü eksiksiz bir şekilde olacak. Siz ister bizim kıza düğün yapın ister yapmayın beni alakadar etmez." dedikten sonra Ferhat'ın kolundan tutup bize doğru fırlattı. Babam sinirden kıpkırmızıydı resmen. Ağabeyim Ferhat'ı gösterip "Getir!" diyerek babamı konaktan çıkarmasıyla bende hızla Ferhat'ın koluna girip onları takip ettim. Yol boyu babam Ferhat'a ağzına geleni söylemişti. Eve girdiğimizde de bir araba dolusu o sopaladı. Ayırmaya çalışınca bu sefer bana yüklendi. 'Nasıl kabul edersin. Bıraksaydın bu şerefsizi onlara. Çekseydi cezasını!' Bırakmayı düşünmedim dersem yalan söylemiş olurum. O tokadı yediğimde kaçmak istesem de bacaklarım kaçmama engel oldu, ruhum, beynim, kalbim, tüm uzuvlarım ve tüm hücrelerim engel oldu. O senin kardeşin, nasıl bırakırsın onu? Dile gelip konuştu benliğim, bırakamazdım işte o benim kardeşimdi ve ben onu bırakamazdım.  Öleceğini bile bile ona sırtımı dönemezdim. Dönseydim hayatıma nasıl devam edebilirdim? Dedim ya; bu gün biri ölecek, ya fiilen, ya da manen. Bu gün can çıkmadı, filen herkes hayatta ve nefes alıyor. Bu gün manen biri öldü, Ruhu öldü, Hayalleri öldü, Emekleri öldü, Bu gün ben öldüm, Hayallerimle birlikte o konağa gömüldüm.. İyi okumalar Yorumlarınızı bekliyorum İnsta: adilece__ Twitter: adilece__ Wattpad: rabadile
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD