Karanlık ve Işık Arasında Bir Savaş

740 Words
Karaköy, Yazın Hâkimiyeti ​Çay ocağının nemli, kalın camlarında yazın ilk sıcağı buğu yapıyordu. Serap, içerideki küçük dünyasında, oğlunun kahkahalarıyla ördüğü bir kalede yaşıyordu. Umut, altı aylık bir bebekten, etrafına yaşamın saf enerjisini yayan küçük bir güneşe dönüşmüştü. ​Serap, artık sadece geçmişinin yorgunluğunu değil, annesi olduğu için taşıdığı kutsal bir gücü hissediyordu. Demir’in varlığı, bu gücü pekiştiriyor, Serap’ın kalbine, hak ettiği huzurun fısıltılarını taşıyordu. ​Demir’in ziyaretleri, bir rutinin ötesine geçmişti. O, Karaköy’e her geldiğinde, yanında getirdiği sessiz saygıyla, Serap'ın yorgun ruhunu dinlendiriyordu. Bir öğle vakti, Demir, Umut’a el yapımı, masumiyeti simgeleyen beyaz tahta bir at getirdi. Bu at, Ege’nin parayla satın almaya çalıştığı kıymetsiz lüksün aksine, Demir’in düşünülmüş bir saygısının somutlaşmış haliydi. ​Serap, hukuk kitaplarını yan masada açtığında, Demir, ona sessizce bir fincan taze çay uzatıyordu. Demir’in gözlerinde, Ege’nin o ilk tanışmalarındaki hırslı sahiplenmenin yerine, içten bir hayranlık ve sabır vardı. ​Demir, Umut’u kucağında tutuyordu. Bebek, Demir’in parmağını sıkıca kavramış, huzurla gülümsüyordu. ​Serap: (Yorgun, ama gözleri net) “Demir Bey, bu kadar nazik olmak zorunda değilsiniz. Umut’a getirdiğiniz bu hediyeler, benim üzerimde bir baskı yaratıyor.” ​Demir: (Serap’ın gözlerine odaklanarak, sesi yumuşak) “Serap Hanım, ben babamdan şunu öğrendim: Bir insanın hayatına değer katmak, ona para yığmaktan daha önemlidir. Ben, Umut’un o gülüşünde, sizin verdiğiniz onurlu mücadeleyi görüyorum. Ben, ona bir babalık rolü değil, bir dost ve destek olmak istiyorum. Lütfen, bu iyiliği, bir tehdit olarak değil, bir inanç olarak görün.” ​ (Serap): Demir… Onun sözleri, Ege’nin tüm zehrini ruhumdan çekip çıkarıyor. O, benden hiçbir şey istemiyor. Sadece benim var olmamı takdir ediyor. Bu, benim hayatımda ilk kez karşılaştığım karşılıksız bir saygı. Ama yine de, kalbimdeki o taş duvarları indirmekte zorlanıyorum. ​Hasan Usta, köşeden bu sahneyi izliyordu. Serap’ın kalbindeki buzların, Demir’in dürüstlüğüyle yavaşça çözüldüğünü görüyordu. ​Ege'nin Geri Dönüşü ve Kıskançlığın Patlaması ​Tam o esnada, kapı korkunç bir gürültüyle açıldı. Dışarıda, arabasında beklemeye dayanamayan Ege, içeri daldı. Kıyafetleri dağınık, yüzü ise pişmanlık, aşk ve kıskançlığın zehirli bir kokteyliyle bozulmuştu. Ege, Serap'ı karanlıkta bırakmayı kabul edebilirdi, ama başkasıyla ışıkta görmeyi asla! ​Ege’nin gözleri, Umut’u kucağında tutan, onunla huzurla konuşan Demir’e kilitlendi. Bu manzara, Ege’nin tüm gururunu, sahiplenme takıntısını ve babalık arzusunu aynı anda paramparça etti. ​Ege: (Yüksek sesle, mekandaki her sesi bastırarak) “Ne oluyor burada? Serap! Sen ne yapıyorsun?” ​Serap, Umut’u hızla Demir’den aldı, koruma içgüdüsüyle göğsüne bastırdı. Hasan Usta, elindeki bezle Ege’nin yolunu kesti. ​Hasan Usta: “Ege Bey, burası bir iş yeri. Terbiyeni takın. Müşterilerimi rahatsız edemezsin.” ​Ege: (Hasan Usta’yı öfkeyle iterek, Demir’e yaklaştı) “Sen kimsin lan? Benim oğlumun annesinin çevresinde dolaşan yeni koruyucu mu oldun? Benim oğlumun annesi bu! Senin burada ne işin var?” ​Demir: (Yavaşça ayağa kalktı. Sesinde ne korku ne de öfke vardı, sadece sakin bir netlik.) “Benim adım Demir. Ben buraya huzur için geliyorum. Ve Serap Hanım ile oğlu Umut’a sonsuz bir saygı duyuyorum. Senin bu tavrın, Serap’ın hak ettiği saygının nerede durduğunu gösteriyor. Bu, korkaklık Ege.” ​Ege: (Çaresizlik ve öfke patlamasıyla) “Korkak mı? O benim malımdı! Ve sen, benim oğlumun annesine yaklaşamazsın! Umut’un babası benim!” ​Serap: (İki adamın arasına geçti, sesi çelik gibi, kesin ve güçlü.) “Yeter Ege! O, senin malın değildi, o senin kurbanındı! Ve benim oğlum, senin karanlık geçmişini değil, Demir’in dürüstlüğünü hak ediyor!” ​Serap: (Ege’nin pişmanlıkla dolu yüzüne baktı, acıma yoktu.) “Evet, Umut senin kanını taşıyor. Ama sen ona sadece para ve utanç teklif ettin. Demir ise, bana güven ve onur teklif ediyor. Sen benim hayatımın kirli gölgesiydin, ama Demir, benim yeni ışığım olabilir. Sen git ve kendi karanlığında boğul. Babası olsan da, oğluma verecek bir ahlakın yok!” ​Ege, Serap’ın gözlerindeki o sarsılmaz yargıyı gördü. Serap’ın sözleri, Ege’nin kalbinde, tüm servetinin satın alamayacağı kadar derin bir yara açtı. Ege, kapıdan fırladı. Arabasına bindi ve hızla uzaklaştı. O biliyordu ki, Serap’ın ruhunu kaybetmişti, ama şimdi onu geri almak için daha sinsi ve yıkıcı bir plan yapmaktan başka çaresi kalmamıştı. ​Demir, Serap’a döndü. Gözlerinde saygı ve hayranlık parlıyordu. ​Demir: “Siz çok güçlü bir kadınsınız Serap Hanım. Böyle bir mücadeleden sonra bu kadar dürüst kalmak… İnanılmaz.” ​Serap: (Umut’u göğsüne bastırarak) “Ben sadece oğlumu koruyorum Demir Bey. Ama bir şeyi bilmenizi isterim: Benim geçmişim, Umut’un babasının kim olduğu kadar kirli ve karmaşıktır. Benimle yakınlaşmak, büyük bir risk demektir.” ​Demir: (Gülümsedi, sesi kararlı.) “Riskleri severim, Serap Hanım. Özellikle de doğru olan için risk almayı.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD