Bölüm 1
Yine uykumu alamadığım bir güne uyanmıştım. Son iki haftadır bitmek bilmeyen notlar canımı sıkıyordu. Her yerden çıkıyordu. Okulda sıramda, çantamın içinden, montumun cebinden hatta herkesten sakladığım eskiz defterimin içinden. Bu durum artık uykularımı kaçırmaya başlamıştı. Dışarıdan bakıldığında bencil, egolu, kendini beğenmiş biriyim ama bilmedikleri şey böyle görünmek istediğim için böyleyim. Beni böyle görmelerini istediğim için öyle görüyorlar. Ama kimse de şu zamana kadar neden deyip tanımaya çalışmadı, derinlerime inmediler, uğraşmadılar, asıl beni tanımak istemediler. Onlar için egolu kendini beğenmiş, ailesinin şımarık prensesiydim hep. Hoş böyle bilmeleri de benim işime geldi. Bir duvar oldu bana, insanların bana verebilecek zararları engelleyen bir duvar. Fakat bilmedikleri bir şey vardı o da onlar uğraşmadıkça beni kendi elleri ile ittikleri karanlıktı.
Benim olduğum karanlığım onlara ışıltılı hayat olarak yansıdı hep. Kimse bilmedi içimdeki karanlıkta ve yalnızlıkta bozulduğumu. Ben kendi ellerimle yapmıştım bunu kendime. Yalnızlık boğucu oluyordu fakat sonucundan da memnunum en azından kimse böyle bir kızı üzemeyeceğini düşündüğünden ne sahte samimiyette insanlar ne de beni aptal yerine koyabilecek insanlara yer kalmamış oluyor hayatımda.
Kendime gelmem gerekiyordu bunun ilk adımı kendimi övmekten geçerdi her zaman. Hayatın kurallarından biri de istediğin şeyleri dışarıdan beklemeden direk kendine vermekti.
Yataktan kalktım. Elimi yüzümü yıkadım. Ayna da kendime baktığımda tekrardan kendime düşmüştüm. Aynadaki yansımayan karşı “Maşallah be sana. Hayır yani bu kadar mükemmellik yormuyor mu? Beş saatlik uyku sonrası da bu kadar güzel olmazsın.” dedim. Kendime bir öpücük atıp dolabımın başına geçtim ve her zamanki giyecek bir şeyim yok sendromu başladı. Kırk dakika sonra bu mücadeleden galip çıkabilmiştim.
Siyah tül crop altına da siyah kot şort giymiştim. Saçıma serum sürüp ardından su dalgası yaptığım saçımı hollanda örgüsü şeklinde türlü şekillere girerek örebilmiştim. Bakım her zaman bir yatırım niteliğindeydi benim için. Hem bugünüme hem geleceğime, daha iyisi var mıdır bilemiyorum? Yüzüme de nemlendirici sonrası etrafın badana olarak adlandırdığı benim ise imzam olmuş makyajımı yapmıştım. Hazırlanmam bittiğinde aynadaki yansımam herhangi bir dışarı çıkma durumu için tatmin edici gelmişti.
Saat dokuz buçuk olmuştu bile yatağıma göz atıp sadece bir anlığına toplama düşüncesi gelmiş ve hemen gitmişti. Şu an uğraşamazdım. Telefonumu alıp hem çocukluk arkadaşlarım hem de aile dostlarımız olan Ayça ve Buket ile olan guruba “Acil bize gelmeniz gereken konular var” diye mesaj atmıştım. Anında gelen mesajlar ise göz devirmeme sebep olmuştu.
Buket: “Dur tahmin ediyorum yine tırnağın kırıldı ve hangi model oje olacağına karar veremedin?”
Ayça: “Hayır bence bu sefer tartıda 200 gram fazla çıktı.”
Buket: “Bak şey de olabilir sipariş ettiği aynı model elbisenin farklı sekiz renginden biri ellerinde kalmamıştır.”
Ayça: “Ya da şey sipariş verdiği ayakkabının renk tonu farklı çıktı.”
Buket: “Kargolarını koyacak yeri de kalmamış olabilir.”
Ayça: “Bak hayır Lina geçen seferki gibi kargolarını açmaya yetişemediğin için çağırıyorsan bu sefer kılımı dahi kıpırdatmam. Valla hepsini sen yaparsın. Yan evde olmama rağmen gelmem çiçeğim benim.”
Buket: “ Nooo no no böyle bir şey yok değil mi? Lina cevap ver canım. Hala ellerim acıyor tek bir paket dahi görmek istemiyorum uzun süre ve bende Ayça kuşa katılıyorum bende gelmem.”
Vereceğim cevapla suratlarının alacağı şekli görmek isterdim. Ayrıca bu saydıkları cidden acil durumlardı. O an acil kavramının cidden farklı değerlendirdiklerini anladım. Bu saydıkları cidden acil olan şeylerdi bir kere.
“Bir bu saydıklarınız yeterince acil bir olay, iki hayır bu sefer o kadar acil bir durum yok sadece iki haftadır bilinmeyen biri evime, okul sırama, çantama notlar bırakıyor bu ama acil kısmı bu değil. Son iki gecedir bakın ne kadar uzun bir süre koskocaman iki gecedir bu gereksiz olay yüzünden üç saat eksik uyudum inanabiliyor musunuz? Allahtan güzelliğimden fark edilmiyor ama ya etkilenseydi canım yüzüm düşünebiliyor musunuz? Onun için bu kişiyi bulmamız ve güzelliğimin önündeki tehlikeyi kaldırmamız gerekiyor.” yazan bir mesaj atmıştım. Ardından yüzlerinin alacağı ifadeye sırıtarak gurubu sessize alıp aşağı indim. Şimdi bir de mesajlara cevap vererek uğraşamazdım. Kahvaltı saatim geçiyordu ve ben saati aksatarak ödem toplamaya hiç niyetim yoktu.
Aşağı indiğimde annemin bücür Arda ile mücadelesine şahit olmuştum. Ah anne sosyete seni böyle mi bilirdi? Bücür Arda yedi yaşında olduğuna inanmadığım kardeşim ve bu sene birinci sınıfa başlamıştı. Doğal olarak o sosyete güzeli annemin de ela, el ele, ata baklar ile savaşı başlamış bulunuyordu. Şu an bücür Arda’nın beni görmesi isteyeceğim en son şeydi ama hayat bana ne zaman anında istediğimi vermişti ki. Hayır yani bu çocuk nasıl yedi yaşında olabilir ki olsa olsa canavar olur bu ya. Beni görür görmez koltuğun tepesine çıkıp “Aaaa boya küpü geldi. Süslü, boyayı çocuklar kullanır bir kere dudağının yeri değil o boya.” demesi ile gözlerimi devirmem bir olmuştu. Hayır cidden anlamıyorum. Ya ben hasta hanede karıştım ya bu, bunun cevabı belliydi. Tabi ki ben olamazdım çünkü bu kadar güzellik sadece tılsım soyadına mahsus olabilir.
“Sus bücür onlar boya değil bu bir, iki koltuğun tepesinden in hastahaneye gitmek için kombinim uygun değil bugün uğraştırma beni. Bana laf yetiştireceğine git okuma yazma öğren önce.” demiştim. Ardından anneme dönüp “Gel bir kahve iç seni kendine getirelim.” demiştim.
“Ah kızım ne iyi olur. Cidden başım patlayacak. Ayrıca her zamanki gibi mükemmel olmuşsun.”
“Teşekkür ederim, mütevazilik yapamayacağım mükemmelin aksi benden beklenir mi? Ama söylemeden de geçemeyeceğim şu bücüre rağmen sende harika gözüküyorsun.” Her zaman ki halime sadece gülümsemekle yetinmişti. Annem kahvesini içerken ben de bana özel hazırlanan listemde ki detox suyu ve kereviz salatasını dolaptan çıkardım.
Annemin karşısına oturdum. Normal bir hava katarak nasıl iki haftadır gelen mesajları anlatacaktım bilemiyordum. O sıra da ilk önce kapıdan bağırtı sesleri geldi. Buna alışık olduğum için yerimden kalkmaya gerek duymadım çünkü ardından gelecek şeyleri biliyordum. İlk önce kapıyı açmak için yüksek sesle bir kavga yaşanır. Ardından da açılan kapı sonrası büyük bir patırtı seremonisi ile eve giriş rutini tamamlanmış olurdu. Ah tabi ki annem buna alışık olmadığından korkmuş ve ayağa kalkmıştı bile. Daha onu uyaramamıştım ki rutin gerçekleşmişti bile. Keşke sadece bunla kalsaydı ama benim canım arkadaşlarımın gözü dedikodudan başka bir şey görmediğinden mutfağa dalıp
“İki haftadır sana bilinmeyen notlar geliyor ve bize bunu şimdi mi söylüyorsun Lina Nil Tılsım.” demişlerdi. Dediklerini pek umursamamıştım. Bu kadar tepki de fazlaydı yani, neyse ki bilmeden beni anneme söyleme yükünden kurtarmışlardı bundan dolayı onları bağışlayabileceğimi düşünüyordum.
Daha annemin tepkisine bakmaya fırsatım kalmadan ikinci hamle de annemden gelmişti.
“Sana iki koca haftadır bilinmeyen notlar geliyor ve ben bunu şimdi, arkadaşlarından mı öğreniyorum. Derhal bana bir açıklama yapmak zorundasınız Lina Nil Tılsım.” demişti. İşte bu büyük bir sıkıntıydı. Adınız ve soyadınız ile size seslenen bir Saadet Tılsım varsa bu sonunuz geldiği anlamına gelir. Yanılma umudu ile yüzüne baktığımda hiç sevecen olmayan bir yüz ifadesi ile karşılaşmak istediğim en son şeydi.
“Birazcık sakin olursan her şeyi anlatacağım. Bir oturalım lütfen sonuna kadar kesmeden dinle. Hem sende hak vereceksin biricik kızına. Ayrıca belirtmek isterim ki senden saklamadım. Şu kızlar gelmeseydi ben sana anlatacaktım zaten ve hepiniz bilirsiniz ki ben sadece önem verdiğim kişi ve olayları konuşmaya değer buluyorum yani anlatmamamı yadırgamanıza şaşırdım diyebilirim.” derin bir nefes alıp geri söze başladım.
“Yanlış anlama olmasın, şu anda da gereksiz notların gereksiz sahibini önemsemiyorum. Önemsediğim şey son iki gündür uykumu etkilemeye başlaması ve yüzümün bundan etkilenecek olması.” Daha sözüme devam edecekken annem elini dur anlamında kaldırdı ve yumruk yaptı bu annemle özdeşleşen bir hareket olmuştu artık. Beni susturmak istediğinde, sakinleşmek istediğinde, sessizlik sağlamak istediğinde, dikkati kendi üstüne toplamak istediğinde vb. durumlarda kullanırdı.
“Yeter Lina, nefes al. Ne zaman kendine geleceksin. Kendine zarar vermediğin müddetçe her şeye gözümüzü yumduk ama bu, bu çok fazla. Zamanla kendini bulursun diye hep sustuk ama sen zaman geçtikçe hep bir üst seviyeye taşıdın her şeyi. Bu ne sorumsuzluk, bencillik. Evimizin prensesi dedik. Abinde, bende, babanda yaptığın her şeyin arkasında durduk, bunun karşılığı bu mu olacaktı? Biz seni her şeyden koruduk ama görüyorum ki seni senden korumayı unutmuşuz. Senelerdir yaşadığın bir olayı kullanman ne kadar doğru. Artık neye inanıp inanmayacağıma şaştım senin yüzünden. Cidden anlattığın olayın doğruluğundan bile şüphe eder oldum. Yaptığın şımarıklıktan başka hiçbir şey değil. Hayat sandığın gibi toz pembe değil. Görüyorum ki yaşına rağmen ne hayatın ne gerçeklerin farkındasın. Ben sana anlatayım bu kendini bilmişlik ile sakladığın şeyin getirebileceği sonuçları. Bizden sakladığın o koca iki haftada peşindeki koruma ordusunu bile geçip sana notlar ulaştıran kişi sana da ulaşmış demektir. Bu bir sapık olabilirdi. Bu bir takıntılı hasta olabilirdi. Bu abin ve babanın düşmanlarından biri olabilirdi ki hala bilmiyoruz belki de böyle biri cidden. Anladın mı gerçek hayat nasıl bir yermiş Lina Hanım? Yine mi aynı şeylerin yaşanmasını istiyorsun. Her erkek baban ve abin değil bunu unutmamalısın. Dışarda ki hayatta bu evde ki yaşantın gibi toz pembe bir hayat değil. Şimdi çabuk oturup en başından beri gelen notlarla birlikte her şeyi tek tek anlatıyorsun. Ayrıca abin ve babana da haber veriyorum hemen geliyorlar ve onlara da anlatıyorsun. Bakalım onların tepkisi ne olacak?” demişti.
Kızların varlığını daha yeni hatırlamışçasına onlara dönüp “Kızlar kusura bakmayın ailemizden birisisiniz zaten Lina bugün benle siz evinize dönebilirsiniz. Sonra konuşursunuz.” dedi. Ayça ve Buket yüzlerinden anladığım kadarı ile kendilerini suçlamaya başlamışlardı bile.
Ayça söze girerek “Ne kusuru Saadet Abla siz konuşun biz yine konuşuruz Lina ile. Ama kendi adıma rica ediyorum lütfen önce Linayı dinleyin. Anlıyorum çok sinirlisiniz ve kendi açınızdan da sonuna kadar da haklısınız ama daha on yedi yaşındayız ve hatalar yapabiliyoruz. Bunu siz öğrettiniz bize. Cesaretimi mazur görün siz nasıl bizi aileniz olarak görüyorsanız biz de sizi ailemiz olarak görüyoruz. Çocukluğumdan beri tanırım sizi, sizde beni. Lina yanlış bir şey yapmadı. Kim olsa ilk önce umursamaz. Evet Lina bizden farklı olabilir karakter ve düşünce açısından ama her insandan birbirinden farklıdır ve Linadan şu an şikayetçi olduğunuz her şey Linayı Lina yapan şeyler. Siz az önce söylediğiniz şeyleri kendinize söylediniz bir nevi çünkü Linayı siz büyüttünüz. Bir anlık sinir harbi olsa bile nasıl olur da kendi yetiştirdiğiniz kızınızdan bu denli şikayet içeren cümleler kurabildiniz? Sonradan pişman olacağınız şeyleri dile getiriyorsunuz. Çok geç olmadan kendinizi kontrol etmenizi rica ediyorum. Az önce dediğiniz gibi Linayı kendisinden korumayı unuttuğunuz gibi şu anda da kendinizden koruyamıyorsunuz ve o benim kan bağım olmayan kardeşim eğer kendinizi kontrol altına alamayacaksınız bunu belirtin ki bende kardeşimi sizden koruyabileyim. Ve bir daha sakın Lina`nın geçmişinde yaşadıklarını ağzınıza dahi almaya kalkmayın. Sizde gayet iyi biliyorsunuz yaşananların gerçek olduğunu. Geçmişte de bir suçlu aranacaksa bu Lina olmayacak, buna izin vermem. Kendi vicdanınızı rahatlatmak için yıllardır yaptığınız gibi yine başkalarını suçlamaya çalışıyorsunuz fakat bundan sonra buna Lina izin verse ben vermeyeceğim ve bir kezdaha böyle bir durumla karşılaşırsam Kerem ağabey ve Serhat amcayı bu durumdan haberdar etmekten çekinmeyeceğimi bilmenizi isterim” demişti.
Duygusallık seven bir kız değildim, gelemezdim böyle şeylere ama bu cidden kendimi iyi hissettirmişti. İnsanın kendini ailesinden bile koruyabilecek arkadaşları olması iyi hissettiriyormuş. Bana bu kadar değer verdiğinin bile farkında değildim. Beni savunması, daha olayı bile bilmeden bana güvenip yanlış bir şey yapmadığıma inanması, benim yanımda durması benim için cidden anlamı büyük olan bir şeydi. Üstelik onlara önceden anlatmadığım için kırgın ve kızgın olduklarının da farkındaydım.
Bazen abim bile dayanamıyorken, ailem bile her davranışımı şımarıklık olarak algılayıp beni tanımıyorlarken bu iki kız benim ailem olmuş da haberim yokmuş meğerse. Buketin tedirgin olduğu belliydi hepimizden daha içe kapanıktı, utangaç olanımızdı o. Ve ondan beklenmeyen bir şekilde söze karıştı “Karışmak istemem ama Ayça haklı Saadet Abla. Baştan söylemek isterim ki Ayça kadar kibar olmayacağım için kusura bakmayın. Lina’nın size anlatacağından şüpheniz olmasın. O bizim kardeşimiz ve şu an annesi olsanız bile bizim kardeşimizi dinlemeden yargılıyorsunuz. Maalesef buna izin veremeyiz. Ve kusura bakmayın ama siz bu durumdayken Lina gidin demeden bu evden dışarı adımımı atmayacağım. Benimde gördüğüm kadarı ile üzülerek söylüyorum ki bizim de şu an sizden korumamız gerekiyor Linayı.” demişti. Ayçanın elinden tutup mutfağın içine, benim oturduğum sandalyenin arkasına geldiler ve Buket sözüne devam etti. “Ayrıca Ayçanın aksine hatırlatmaktan zevk alarak söyleyebilirim ki geçmişin sorumlusu sizdiniz ona en büyük zararı ailesinin verdiğini ne çabuk unuttunuz. Sakın bir daha bunu Linaya karşı dile getirmeye bile kalkmayın aksi takdirde Linayı bir dakika bile bu evde bırakmam. Bu arada bu konu ile ilgili dile getirdikleriniz hakkında da Ayça gibi size bir şans daha vermeyi düşünmüyorum. Hatta birazdan geldiklerinde Serhat amca ve Kerem ağabeye anlatmaktan büyük bir zevk duyacağımdan şüphe etmeyin. Bir de onların bu konuda ki tepkileri ne olacak bakalım değil mi? Siz dediğiniz gibi Serhat amca ve Kerem ağabeyi çağırın ama biz burada Lina’nın yanındayız. Bir sorun olacağını düşünmüyorum sonuçta hepimiz bir aileyiz değil mi?” deyip sahte bir gülümseme kondurmuştu yüzüne.
Bu hali beni bile şoka uğratmıştı. Buketin sevdiklerine karşı bir şey olduğunda kaplanan dönüştüğünü biliyordum ama bu kadarını tahminim dışıydı. Güvende hissediyordum. Bana iyi geliyorlardı. Annemin yüzüne baktığımda bunu beklemediğini anladım. Dediklerinin yeni farkına varıyordu. Yaptığı hata ortadaydı beni geçmişimden vurmak bu hayatta verebileceği en kötü karardı. Sinirle söylenmiş bu sözün sonuçlarının ona geri dönüşü olacağının farkındaydı. Bu sefer bunu ben bile engelleyemeyecektim. Zaten onun hakkında öğrendiklerimden sonra da korumak istediğimden emin değildim. Artık bir şeyler demem gerektiğinin farkına varmıştım.
“Ben hariç herkes konuştu benimde dile getirmem gereken şeyler olduğuna inanıyorum fakat şu an değil. Kızlar teşekkür ederim tabi ki ailemizdensiniz ve gitmenizi gerektiren bir şey yok.” Deyip içeriye doğru “Serap, buraya gelir misin?” diye bağırmıştım. Serap evimizin yatılı yardımcılara yardım için gelen kızdı.
İçeri girdiğinde “Buyurun Lina Hanım” demişti. Olduğum yeri ve kim olduğumu unutmamam gerekiyordu ben hata yapmamıştım. Annem dahi olsa ona bunları söyleme hakkını verdiğim samimiyetten almıştı aksi takdirde kendi yaptıklarını unutup böyle konuşmasının başka bir açıklaması olamazdı. Artık ağabeyim ve babam dışında herkese Lina Hanım olacaktım. Tabi babam ve ağabeyimin tepkisi de önemliydi. Ben bugünden sonraki hayatımda onları istiyordum ama bakalım bugün yaşanacak şeylerden sonra onlar benim hayatımda olmak isteyecekler miydi?
Bekleyen kıza dönerek “Çabuk acil hattan ağabeyim ve babamı arayın acil bir durum olduğunu hemen eve gelmeleri gerektiğini söyleyin. Ha bu arada konunun benle alakalı olduğunu da ekle.”
“Tabi ki arardım Lina Hanım fakat bugün ne olursa olsun aranmak istemediklerini söylediler, önemli bir toplantıları olduğunu söyledi babanız.”
Dediği şey karşısında histerik bir kahkaha attıktan hemen sonra ciddileşerek
“Buna benim dahil olacağımı sana düşündüren ne? Ben Lina Nil Tılsımım ve emin ol eğer ağabeyim ve babam ben ile alakalı bir konuyu böyle bir sebepten ötürü söylenmediğini duyarsa canları sıkılır. Her zaman gelmediğin için bilmezsin, bil diye anlatıyorum. Eğer benle alakalı bir konuda canları sıkılırsa sadece onların değil bundan sorumlu herkesin canı sıkılır. Şimdi hemen git, ara ve acil eve gelmeleri gerektiğini söyle.”
“Kusura bakmayın efendim. Hemen haber veriyorum.” Deyip çıkmıştı. Kim olduğumu hatırlamak iyi gelmişti. Anneme dönüp “Biz odamdayız sana bir açıklama yapma gereği duymuyorum yapacağım açıklama sadece beni düşünen ve benim için anlamı olan insanlara olacak. Konuşma sırasında sen de gel ki o inanmadığın şeylerin sırf üzülmeyin diye sakladığım gerçekleri anlatayım. İşte o zaman konuşsun herkes. Madem bu dereceye geldi konu Eteğimizde ki tüm taşlar dökülsün bugün.” Demiştim.
Hiçbir zaman bunun gerçekleşeceğini düşünmemiştim. Fakat olması gereken olacaktı. Hem kaçırılmamın sorumlusu olup hem de suçsuz gibi bize rol yapmasına izin vermeyecektim. Geçen hafta annemin odasında bulduğum sandıkla yıllardır yalan sandığım her şeyin doğru olduğunu görmüştüm. Her şeyi anlatacaktım ağabeyim ve babam umarım bana inanırlardı. Bir gün içinde annemi kaybetmişken ağabeyimi ve babamı da kaybetmeyi kaldırabilir miydim bilmiyordum. Kızlarla odama çıktığımızda toplanmış yatağıma oturduk.
Kimse hiçbir şey demedi. Biliyorlardı. Anlıyorlardı beni. İkisi birdenbire boynuma atladılar ve yatağa uzanmış olduk. Ne kadar sarılı durduk öyle bilmiyorum. Tek bildiğim huzurlu hissettiğimdi. Kapının tıklatılması ile yatakta doğrulduk, birbirimize bakıp minik bir gülümseme gönderdik sonrasında ise gel diye seslenmiştim. Serap içeri girdiğinde “Efendim ağabeyiniz ve babanızın arabaları giriş yaptı.” Dedi.
“Tamam Serap çıkabilirsin.” Dedikten sonra kızlara dönüp “Birazdan aşağıda yaşanacak rezilliğe şahit olmak istemeyen varsa lütfen şimdi gitsin. Gitmeyecek olanda aşağıda yaşanacak şeyler hakkında uzun bir süre konuşulmayacak eğer bunu da kabul ediyorsanız kalın yanımda. Çünkü açıklayacak gücü uzun bir süre toplayabileceğimi düşünmüyorum.” demiştim. Yanımda kalsınlar istiyordum, bana iyi geliyorlardı fakat onları istekleri dışında böyle bir şeye dahil edemezdim. İlk önce birbirlerine baktılar ve aynı anda “Tabi ki yanındayız salak.” demişlerdi. Cidden seviyordum bu iki kızı.
Ayça söze devam ederek “Ne zaman anlatmak istersen buradayız. Ne yaparsan yap bir bildiğin vardır. Biz sana güveniyoruz çiçeğim.” demişti. Ardından Buket “İstemediğin hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsin. Fakat aşağıda gerçekleşmesi gereken bir yüzleşme olduğunu da biliyorsun. Kendine gel. Kim olduğunu hatırla. Böyle saçma ve sıradan olaylar seni yıkamaz. Buna ne sen ne de biz izin vermeyeceğiz. Tek olmadığını unutma. Şimdi aşağı Lina Nil Tılsım olarak iniyorsun, duygusallığı kenara bırakıp yapılması gerekeni yapıyorsun. En kötü seni yurt dışına kaçırırız kız bu kadar kasmana gerek yok. Hadi bakalım görelim seni.” deyip gülmüştü.
Bu dediğine bende gülmüştüm. Ama haklıydı artık zamanı gelip çatmıştı daha fazla kaçamazdım. Hem tek değildim dediği gibi böyle küçük şeylerde yıkılacak biri değildi Lina Nil Tılsım. “Sizi seviyorum kızlar. Haklısınız ben Lina Nil Tılsım’ım. Her şey için teşekkür ederim ve kulağınızı iyi açın çünkü bir daha ne zaman duyarsınız benden bilmiyorum ama birazdan yaşanacak şeyler için şimdiden özür dilerim.” demiş ve aşağı inmeye başlamıştık. İlk defa merdivenler bu kadar uzun gelmişti. Nefesim daralıyor, kelimeler zihnimi kemiriyordu. Bana inanmama ihtimalleri bile kendimden geçmeme sebep oluyordu. İnansalar bile bundan sonrası muallaktı. Yaşanacak şeylerden sonra hiçbir şeyin bir daha aynı olmayacağını bilmek beni çok daha fazla geriyordu.
Sonu gelmeyeceğini düşündüğüm merdivenlerin sonuna geldiğimde tam karşıdaki kapı açılmış ve talaşlı bir şekilde önden ağabeyim arkadan da babam girmişti. Girer girmez ağabeyimle kesişen gözlerimden iyi olmadığımı anlamıştı bile zaten hep anlardı. Onu gördüğümde daha fazla katlanamadığım duygu yoğunluğundan sonra iki damla gözyaşı düşmüştü yanaklarıma. Bunu gören ağabeyimse direk yanıma gelip beni güven dolu kolları ile sarmalamıştı. Bir yandan da kulağıma sadece benim duyabileceğim şekilde “ Şhhh sakin ol bebeğim. Bak yanındayım. Derin nefes al. Güçlüyüz biz değil mi? Korkma sakın tamam mı? Ağabeyin yanında. Her şeyi tek tek anlatıyorsun ben sana inanıyorum tamam mı bebeğim? Şimdi ayrılacağım senden sil inci tanelerini. Ben senin yanındayım, kimseden korkmana gerek yok. Kim seni bu hale getirdiyse, senin inci tanelerinin sorumlusu kimse tek tek hepsine birlikte ödeteceğiz anlaştık mı?” deyip geri çekilirken yanağıma öpücük kondurmuştu. Sadece tamam anlamında kafamı sallayıp benden fazla uzaklaşmaması adına ceketinin kolundan tutmuştum. Yanımda olması bile bana güven vermeye yetmişti.
O sıra da babam yanıma gelerek yanaklarımı avucuna almıştı bile. “Güzel kızım, meleğim, kar tanem benim söyle kim seni bu hale getirdi. Söyle ki onu doğduğuna pişman edeyim.” Demişti. Annem olduğunu öğrendiğinde ne yapacaktı cidden bilmiyordum.
“Babacım her şeyi anlatacağım ama ilk önce oturabilir miyiz? Sadece bu değil anlatmam gereken başka önemli şeyler de var.” Demiştim. Ağabeyim hemen lafa girerek “Tabi prensesim gel oturalım. Buket hemen Serapa söyle su getirsin Lina’ya.” Deyip oturma alanına yönlendirmişti beni. Herkes yerlerini aldığında nasıl lafa gireceğimi bilmiyordum. Annem neler olacağını anlamış gibi tırnaklarını yemeye başlamıştı bile. Bir yanımda Buket bir yanımda ağabeyim buketin tarafında koltuk kenarında Ayça karşımda iki tane tekli koltuğun birinde annem olacak kadın bir diğerinde de hiçbir şeyden haberi olmayan babam oturuyordu. Babam ve ağabeyimin her şeyi anlatmadan önce son bir defa annemin korkudan donmuş suratına baktım ve kararımın doğru olduğunu bir kez daha anladım ve bugüne kadar bu yükü yalnız taşıdığım için kendime kızdım. Çünkü karşımdaki kadın benim Babamla Abime söyleyeceklerimden korkmuş bana neler yaşattığını bir kez bile aklından geçirmiyordu bile. Beni yıllarca nasıl kandırdığını bana gösterilen fotoğrafların gerçek olmadığına nasıl inanmıştım. Artık kafamın içindeki düşüncelerden sıyrılıp babam ve ağabeyimin meraklı bakışlarına son verip bir yerden başlamak gerekiyordu.
Etrafa sessizlik hakimdi ve herkes benim kendimi hazır hissedip konuşmaya başlamamı bekliyordu. Uzadıkça zorlaşıyordu. En iyisi bir anda söylemekti hem ne kadar kötü olabilirdi ki alt tarafı annemin yıllarca babamı aldattığını benim de bir hafta boyunca çocuk yaşımda kaçırılıp gördüğüm işkencelerin sebebinin bu olduğunu söyleyecektim. Düşünmesi bile ağırdı. Hala kabullenemiyordum. Kaçırıldığımda bana gösterilen onca fotoğrafa rağmen inanmayan ben beni sevdiğini iddia eden kişi tarafından gönderilen notlar sayesinde annemin odasında bulduğum sandıkla her şey çözüme ulaşmıştı. Keşke her şey bunla kalsaydı ama bu lanet ve kim olduğunu bilmediğim kişi bana inanmaları adına dosya bile göndermişti. Küçük bedenime yapılan işkencelerin eseri olan kişi ile annemin gayet samimi videoları vardı bu dosyada. Sonucu ne olursa olsun bugün burada anlatacaktım. Cesaretimi toplamalıydım.
Ağabeyime dönerek “Lütfen odamda bazamın altından siyah çantanın içindeki kırmızı kesenin içindeki flash belleği, bilgisayarım ile getirir misin? Anlatabileceğim türden şeyler değil gösterirsem benim için daha iyi olacak ağabeyciğim.” Demiştim. Artık geri dönüşü olmadığının farkındaydım. Dananın kuyruğu kopmuştu bir kere. “Tabi ki bir tanem hemen getiriyorum. Serap duydun Lina Hanımı çabuk getir istediklerini.” Demişti bile. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi fakat Buketin elimi tutması Ayçanın sırtımı okşayan eli ağabeyiminse şefkatle bakan gözleri yeterince beni ayakta tutmaya yetiyordu. Serap geldiğinde masaya bırakmış ve odadan çıkmıştı. Hiç kimse ses çıkarmıyordu. Son kez annemin yüzüne bakıp laptopu kucağıma aldım. Umuyordum ki benim yanımda dururdu ağabeyim ve babam aksi takdirde bunla nasıl başa çıkacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.