Yade hayatının en kötü üç gününü geçirdiğini düşünüyordu. İşin aslı, daha kötü günleri de olmuştu ve asla isyana yeltenen biri olmamıştı. Her şeyin bir sebebi olduğunu biliyordu, her karanlık gecenin ardından günün ağaracağını da biliyordu. Yalnızca olayın tazeliği sürüp giderken içini saran umutsuzluğa, can sıkıntısına, ağlama arzusuna yenik düşüyordu. Asaf onu evine bıraktıktan sonra babasına değil de annesine yakalandığı için yalnız kalabilmiş, böylece tüm gece ağlayarak adama içinden saydırma ve telefonu elinde aramasını bekleme şansı bulmuştu. Fakat Asaf ne aramış ne de mesaj atmıştı. Nasıl oluyordu da Yade’ye bunu yapabiliyordu? Tek öğrenmek istediği, kıza sarılıp sarılmadığıydı. Bunu söyledikten sonra bir daha huysuzluk etmemesini isteseydi bile itiraz etmezdi, tabii sarılmadıysa.

