5.Bölüm

1458 Words
Aradan bir saat geçmiş, Berivan hırsla oturduğu koltuğa çakılıp kalmıştı. Açılan yan odanın kapısıyla ellerinde kıyafetle çıkan adama çevirdi bakışlarını. Tek kelime etmeden elindeki eşofmanı kendisine uzatan adama baktı ters ters kız. “Ne bu..!” “Neye benziyor..” diyip sıkıntıyla salladı başını iki yana Devrim. Ama hala elindeki kıyafetleri almamakta ısrar eden kızla, daha fazla sabredemeyip, koltuğa atmıştı elindekileri. “Ömür boyu bu gelinlikle yaşamayı düşünmüyorsundur heralde dağ keçisi.. Git çıkar şunu, sinirim bozuluyor karşımda böyle durma..” diyip adımlarını çevirdi mutfağa. Giden adamın arkasından Berivan, içindeki öfkeyi bastırmak için yandaki kırlente bastırmaya başladı çığlığını. Ama yüzündeki makyajın, krem rengi yastığa bulaşacağını hiç hesap etmemişti. Kirlendiğini fark edince, dudağını ısırarak usulca koltuğun arkasına attı kırlenti. Sonra yanına bırakılan kıyafetleri alıp girdi odaya. Aradan on beş dakika geçmiş, Berivan girdiği odadan çıkmak bilmemişti. “Şşt.. Napıyosun iki saattir odada.. Yemek hazır hadi çık artık..” diye seslendi kıza Devrim. Kendisine seslenen adamla, Berivan son bir umut daha asıldı gelinliğin fermuarına. Ama dakikalardır açmak için uğraştığı gelinliğin fermuarının elinde kalması ile, şok içinde baktı aynadaki yansımasına.. “Nalet gelsin senin yüzüne kart horoz..! Kendin yetmedi, şu lanetli gelinlikle de bela oldu başıma.” diye söylenip, açtı kapıyı. Devrim Alaz elindeki tosttan bir yudum ısırıp süzmeye başladı, hala gelinliğini üzerinden çıkarmayan kızı. “Bütünleştin o üzerindekiyle.. Çok sevdin heralde..” diyip sırıtmaya başlayan adamla, sert bir soluk almıştı Berivan. “Ha ha ha.. Neremle güleceğimi şaşırdım..” diyip devirdi gözlerini. “Lafa bak lafa.. Az terbiyeli ol dağ keçisi.. Gerçi dağ başında keçi otlatan kızdan ne bekliyorsam..” diyip çayından bir yudum aldığı sırada, “Sen benim dağda keçi otlattığımı nereden biliyorsun Devrim bey ?” diyen kızın sorusuyla çay boğazında kalmış, öksürmeye başlamıştı. Masanın üzerindeki suyu alıp, bir nefeste tepesine diktikten sonra; “Mecazi anlamda söyledim, nereden bileceğim.” diyip kaçırdı bakışlarını kızdan. “İyi..” diyip koltuğa kurulan kızla şaşkınlıkla çatıldı kaşları adamın. “Ciddi ciddi, sabaha kadar gelinlikle durmayı mı düşüyorsun Berivan?” “Çıkaramıyorum..” diyip elindeki kopan fermuar ucunu uzattı adama ve; “Yoksa bende meraklı değilim bununla oturmaya..” diyip yaslandı arkasına.. “Yardım edeyim.. dicem ama sen yine çemkireceksin..” diyip tekrar uzandı tostuna.. Bir kaç saniye sonra; “Et.. yani yardım et..” diyen kızla ufak çaplı bir şaşkınlık yaşamıştı. Çünkü su bir kaç saat içinde Berivan’ın ne kadar hırçın, inatçı bir kız olduğunu çözmüştü. İnadından da olsa asla kabul etmezdi yardımını diye düşünmüştü. “Dön arkanı..” dedi sakin bir tonda. Ayağa kalkıp, arkasını dönen kıza yaklaştı. Sırtında hissettiği eller ile içi ürpermişti kızın. “Gözünü kapat..” diyen sabır çekmeye başlamıştı Devrim. “Gönül gözümle mi açacam kızım fermuarı..! Tövbe estağfurullah..” dedi ve fermuarı çektiği gibi indirdi aşağıya. Kendisinin bir saat uğraşıp açamadığı fermuarı, iki saniye de açan adamla gözlerini devirmişti Berivan. Omzundan düşmeye başlayan gelinliği yakalayarak bir eliyle kavrayıp; “Çok fermuar açtın galiba Devrim bey, profesyonelleşmişsin.” diyip ilerledi tekrar odaya doğru. Tam odanın kapısına geldiğinde; “Yok..! O benim profesyonelliğimden değil, senin beceriksizliğinden dağ keçisi..” diyen adama tekrar gözlerini devirip, kapıyı çarptığı gibi girmişti odaya. Kapıyı kırarcasına çarpan kızla sinirle dudaklarını ısırıp; “Gavur malımı mı kızım..! Kır anasını satayım kır..!” diye bağırdı Devrim. Oda kapısının tekrar aralanmasıyla, sinirli bakışlarının yerini, gür bir kahkaha almıştı. Yerlerde sürüklenen eşofman, kendinden üç beden büyük tişörtün içinde resmen kaybolmuştu kız. Eşofmanın belini tuta tuta karşısına dikilen kızla, istesede engel olamıyordu kahkahasına Devrim. “Ne gülüyorsun yine..?” dedi Berivan. “Yok bir şey.. Sadece bu kadar büyük geleceğini düşünmemiştim. Boşluğuma geldi kusura bakma..” diyip kıkırdamaya devam eden adamla sert bir soluk alıp,tek kaşını kaldırdı kız; “Mantıken sana olan şeyin, benim üstümden düşmesi normal değil mi?” diyen kızla iki saniye sustuktan sonra tekrar kahkaha patlatmıştı Devrim. “Benim yarım kadarmışsın kız sen, kemik torbası..” “Senin gibi kas yığını olmak istemiyorum sağ ol, ayı postu gibi dolaşacağıma, kemik yığını olayım daha iyi.” diyen kızla kahkahası durmuş, kaşları çatılmıştı Devrim’in.. “Ayı postu mu? Kusura bakmada bu kaslar öyle boş beleş yapılmadı Berivan hanım.. Emek var emek..” diyip çayını aldı eline. “Ee yani.? Bana ne faydası var, veya sana ?” “Bana güç olarak faydası var, sana da görsel şölen işte.. Nerde göreceksin bir daha böyle orjinal kaslı adam..” “Görmek istiyor muyum onu sorsana bir Devrim bey? Bir adamın kas yığınından önce IQ seviyesine bakmayı tercih ederim.” diyip masadaki tostu alıp bir ısırık alıp bıraktı. Devrim ise hiçbir lafın altında kalmayan kızla, hem fazlasıyla sinirleniyor, hemde içten içe hayran kalıyordu Berivan’ın bu güçlü hallerine. Berivan, tosttan bir kez daha aldığı lokmayı çiğnerken göz ucuyla Devrim’e baktı. Bu kez susmuştu. Ne alay vardı yüzünde, ne de sert bakışlar. Sadece yorgunluk.. Belki de başka bir şey. “Yemek yapmayı biliyor musun gerçekten?” diye sorduğunda, sesi bu kez daha yumuşaktı. Kızın sakince sorduğu soru ile kaldırdı başını Devrim. Gözleri Berivan’ın gözlerinde kısa bir an takılı kaldı. “Biliyorum. Mecbur kaldığın zaman öğreniyorsun,” dedi. “Annen mi öğretti yemek yapmayı peki ?” “Yok,” diyip , hafifçe gülümsedi Devrim. “Annem mutfağa kimseyi sokmaz kolay kolay. Genelde babamın peşinde tarlaya gideceği zaman girersek girerdik. Yemek işini ben İstanbul’da öğrendim.” derken gözleri dalıp gitmişti sanki.. “İstanbullu musun ?” “Bursalıyım.. İstanbul ilk görev yerimdi..” diyip eğdi başını yere doğru adam. Karşısında bakışları yaralı bir adam vardı, anlamıştı Berivan. Daha fazla üstelemek istemeyip, döndü önüne ve tostundan bir lokma daha alıp; “Güzel yapmışsın. Ciddi söylüyorum.” diyen kızla Devrim şaşırsada , yüzünde hafif bir tebessüm belirmişti. “Eyvallah. İlk defa senden olumlu bir şey duyuyorum. Tarihe not düşelim bunu..” diyip çayından bir yudum çekti. “Yiğidi öldür hakkını yeme derler. Güzel olan şeye güzel derim.” diyip güldü Berivan, içten, samimi bir gülüştü dudaklarında ki.. “Peki güzel olan her şeye böyle kolayca alışabilir misin?” diyen adamdan gözlerini kaçırmıştı Berivan. dudaklarını birbirine bastırıp; “Bilmem,” dedi. “Her güzel şeye kolay alışılır mı sence?” diye sorusuna soru yönelten kızla Devrim bir şey diyememişti. Aralarındaki sessizlik bu kez rahatsız edici değil, huzur doluydu. Sanki her ikisi de bu huzura biraz ihtiyaç duyuyordu. Berivan çayından bir yudum alıp, gözlerini bir an Devrim’e çevirdi . O ise hala başı önünde, çay bardağının kenarına işaret parmağıyla daireler çiziyordu. “İstanbul nasıldı?” diye sordu Berivan , sesi bu kez iyice yumuşamıştı. Kendisine sorulan soruyla başını kaldırdı adam, ama gözlerinde geçmişin gölgesi vardı sanki. Birkaç saniye sessiz kaldı, sonrada silkti omuzlarını. “Kalabalık.. Gürültülü. İnsan kendini bazen çok yalnız hissediyor orada.” Sonra gülümsedi ama bu gülümseme dudaklarına değil, ruhuna sinen buruk bir gülüştü. “İnsanın sesi kendi kulağına bile yabancı geliyor o kalabalıkta.” diyip yutkundu sesli bir şekilde. Adamın öyle içten ettiği sözler, bastırılmış bir serzeniş gibi dökülmüştü dilinden. Bu adamın içinde bir şeyler kırılmıştı, belliydi..Ama o kırıklarla yaşamayı öğrenmişti sanki. Tam bir şey söyleyecekti ki Devrim onun gözlerindeki o kararsızlığı fark edip; “Yorulmuşsundur; odaya geç yat uyu istersen..” dedi. “Yorgunum,” dedi Berivan.. Bakışları buğulu, sesi çatlak çıkmıştı istemeden. Kızın ses tonundan, bu yorgunluğun, bedenine ait olmadığını anlıyordu Devrim. Önceki çatık kaşlarının yerini, güven veren bir bakışa bırakıp, yayıldı koltuğa. “Bir günlüğüne de olsa rahat ol Berivan. Burada kimse sana zarar veremez. Tamam mı?” diyip baktı kızın gözlerine: Adamın sözlerine cevap vermeyip, yalnızca başını sallamakla yetinmişti Berivan Sonra da gözlerini kaçırmış, ama içinde garip bir sıcaklık yayılmıştı. Güvende olmak.. Belki de uzun zamandır hissetmediği bir duyguydu bu. Kısa süren sessizliği bozan ise Devrim Alaz’ın alaycı sesi olmuştu yine; “Yemeği ben yaptım, mutfağı sen toplayacaksın değil mi dağ keçisi..” diyen adamla bir kaşını kaldırdı Berivan. “Ben ortada yemek göremiyorum ama, ayrıca alt tarafı bir tost yaptın, mutfağı bu hale getirmeyi nasıl becerdin çok merak ediyorum” “Nankörsün kızım.! Mis gibi tost nefes almadan yedin bitirdin az önce, şimdi burun mu kıvırıyorsun !” diyen adamla ellerini göğsünde birleştirip, arkasına yaslandı kız; “Yorgunum Devrim bey.. Hemde misafir.. Kendi mutfağını kendin temizle.” dedi umursamaz bir sesle. “Burada kaldığın müddetçe, bana uyum sağlamayı öğren dağ keçisi..” diyip yalancı bir sinirle kalktı ayağa Devrim. “Ama önce şu üç beden büyük eşofmanla yaşamayı öğren de..” diyip gülerek ilerledi banyoya doğru. Adamın sözleriyle başını iki yana sallayıp, dudakları kıvrıldı iki yana kızın. Tam banya kapısının önüne geldiğinde; “Sana güvenebilir miyim, Devrim bey..?” diyen kızla arkasını dönmeden kaldı bir süre öylece.. Ve ardından döndü yüzünü Berivan’a. Soru o kadar sade, o kadar çıplak düşmüştü ki ortalarına. Devrim gözlerini kaçırmadı bu kez. “Bilmiyorum,” dedi net bir tonda. “Güvenebilir misin Berivan hanım ?” diyip kısa bir bakış attı kızın gözlerine ve girdi banyoya. Adamın gidişiyle, bir süre daha kapanan kapıya baka kalmıştı kız. Başını salladı iki yana ve ayaklanıp, girdi odasına.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD