10.Bölüm

2110 Words
Devrim’in parmakları direksiyona gömülmüş, gözleri yolun her bir milimine kilitlenmişti. Arabanın motoru adeta öfkesini dışa vuruyordu. İçindeki korku büyüdükçe, ayağı gaza daha da bastı. Kalbi küt küt atıyor, aklında ise tek bir düşünce dönüp duruyordu.. “Ya yetişemezsem..” Öyle bastı ki gaza, arkadan onu takip eden Serkan bile artık görünmez olmuştu neredeyse. Devrimin bu denli hızlı gitmesi Serkan’ı korkutmuştu. Kornoya uzun uzun basıp uyarmak istesede, bu mümkün değildi artık.. Devrim’in kulakları kapanmıştı artık. Ne Serkan’ın sesi vardı zihninde, ne arabanın uğultusu… Sadece Özgenin söylediği “kızı sürüyerek götürdüler..” cümlesi vardı, saatlerdir beyninde yankılanan. O sabahın karanlığında, arabanın camının ardından ona uzanan ama sesi çıkmayan o bakışları görüyordu, gözü görmese de hissediyordu. Fırat Nehri’nin kıyısına vardığında, arabanın tekerlekleri toprağın üstünde savrularak durdu ve Devrim fırladı araçtan, silahı çoktan elindeydi. Yüzü kıpkırmızı, gözlerinde öfkeyle karışık ölümüne bir korku vardı. Etrafı keskin bakışlarla taradı ama Nehir kenarında alçak çalılar, birkaç adım ötede yıkık bir baraka, yerde lastik izleri… Her şey sessizdi. “Neredeler lan!” diye bağırdı sinirle. Serkan, birkaç saniye sonra aynı hızla yanaşmıştı yanına.. “Konum burayı gösteriyor,” dedi nefes nefese. Ve o anda, Yakınlardan gelen bir silah sesi! Nehrin kenarındaki çalılıklardan gelmişti. İşittiği sesle Devrim’in gözleri korkuyla büyümüş; Kalbi bir an yerinden fırlayacak gibi olmuştu. “Hayır… Hayır hayır HAYIR!” diye bağırarak koşmaya başladı sesin geldiği yöne doğru. Silahı önde, nefesi düzensiz, gözleri kızıl bir korkuya bulanmıştı. Serkan da arkasından koşturuyordu ama artık konuşmuyordu. Sadece Devrim’in gözlerindeki dehşeti görmüş, sessizce onu takip ediyordu. Ama tam o sırada, çalılıkların ardından gelen iki adamın sesiyle bir anda durdu olduğu yerde. Kendini hızla yere atıp pusuya yattı, ağaç gövdesine gizlendi. “Bizi niye gönderdi lan ağam?” dedi adamlardan biri, sesi biraz tedirgindi. “Niye olacak lan…” dedi diğeri pis bir sırıtışla. “Kızı Fırat’a atmadan önce bi’ güzel tadına bakacak…” dedi. Ardından da iğrenç bir kahkaha yayıldı etrafa , kurşun gibi delip geçti Devrim’in göğsünü. O anda Devrim’in gözlerinde öfkenin bambaşka bir hali belirmişti. Gözbebekleri küçüldü, çenesi sıkıldı, eli silahın kabzasına daha bir sımsıkı sarılmıştı. Ağacın arkasından fırladığı gibi, en yakınındaki adamın kafasına silahın kabzasıyla vurup indirdi. Adam ne olduğunu anlayamadan yere yığılmıştı bile . Aynı anda Serkan da diğerini etkisiz hale getirmişti. Yerdeki adama dönüp gözlerini kıstı Devrim Alaz.. “Sizinle de görüşeceğiz…” dedi soğuk, tehditkâr bir sesle. Ardından gözünü bile kırpmadan ileriye, nehrin kıyısına doğru yürümeye başladı. Ve… birkaç adım sonra… Gördüğü manzarayla dizlerinin bağı çözülmüştü sanki. Botan, Berivan’ı yere yatırmıştı. O iğrenç vücudu zavallı kızın üzerine abanmış, çırpınan bedenine rağmen kıyafetlerini yırtmaya çalışıyordu. Berivan’ın ağzı, elleri bağlanmıştı. Gözleri çığlık çığlığa, ama sesi çıkamıyordu. Issızın sessizliğinde sadece kızın çaresizce inleyişi ve Botan’ın hırıltıları vardı. Devrim’in gözleri alev aldı o an.. Serkan hemen arkasındaydı, ama o da donup kalmıştı birkaç saniyeliğine. “Bırak lan kızı, şerefsiz!” diye haykırdı Devrim. Silahını Botan’a doğrultmuş, tetiğe bastı basacak.. Duyduğu sesle irkildi Botan ağa, korkuyla Berivan’ın üzerinden kalkıp, Geri geri çekilmeye çalıştı, ama artık çok geçti. Ve keskin bir Silah sesi yankılandı. Botan’ın çığlığı, patlayan kurşunla karışıp Fırat’ın soğuk kıyılarında yankılandı. Berivan ise hâlâ yerde, titriyordu . Gözlerinde korkuyla donup kalmıştı olduğu yerde. Botan koluna yediği kurşunla yere yığılmış, acıyla kıvranırken, Serkan nefretle dolu gözlerini adama dikmiş. silahını adamın şakağına dayamıştı. Tetiğe dokunmamak için zor tutuyordu kendini. Ama görevi buna müsade etmiyordu işte. Devrimi de bu pisliğin kafasına sıkmaktan alıkoyan da mesleğiydi zaten. O sırada Devrim, Berivan’ın yanına koştu, Diz çöküp titreyen ellerini ve ağzını çözdü hemen. Toz toprak içindeki yüzünü avuçlarına alıp sonra büyük bir hasretle sardı kızın titreyen bedenini, bastı göğsüne sımsıkı.. “Geçti.. Geçti buradayım.. geldim..” diye fısıldayıp , Berivan’ın saçlarına dudaklarını bastırırdı. Berivan, o sıcak sarılışın içinde dayanamamıştı artık. İçine gömdüğü bütün acılar, korkular bir bir söküldü; hıçkırıklarını gömdü adamın göğsüne.. Tek kelime etmeden sadece ağlamaya başladı.. Devrim hiçbir şey demedi, sadece sımsıkı sarıldı. Ve gözünden süzülen tek damla, kızın saçlarının arasına karıştı sessizce. Zar zor da olsa yerden kaldırdı Berivan’ı. Ayakta durmaya mecali olmayan kızı usulca aldı kucağına. O an etraflarına dolan siren sesleriyle birlikte ekiplerin geldiğini fark etmişti. Serkan’a dönüp; “Burası sende bilader.” diyip arkasını döneceği sırada Göz göze geldi Botan’la. Onun nefretle bakan gözleriyle, aynı yoğunluktaydı bakışları. Arkasını dönüp arabasına doğru ilerlerken, arkasından gelen o iğrenç , karanlık sesle duraksadı olduğu yerde; “Seninle görüşeceğiz, Devrim Alaz!” diyen Botan ağa ile Devrim bir süre durdu yerinde.Gözlerini kapayıp, derin bir nefes aldı. Sonra arkasına dönmeden; “Seninle maceramız daha yeni başlıyor, Botan Erxânî.” diyip kucağında Berivan’la birlikte yürümeye devam etti. ~~~ Devrim Berivan’ı aldığı gibi soluğu hastane almıştı. Olan durumu anlatıp, önce sakinleştirici yapılmıştı Berivan’a. Sonrada hastane polisine herseyi anlatmıştı bir güzel. Arabanın durması ile, başını çevirip baktı Devrim yanındaki dalgın kıza. Yorgunluğunu yüzünün her noktasına işlenmişti adeta. “Berivan.. Geldik..” diyen adamla daldığı kuyudan çıktı Berivan. Cevap vermeden basını sallayıp indi arabadan. Ve eve girmesiyle, yorgun bedenini bıraktı koltuğun üzerine. “İyi misin biraz daha.?” dedi Devrim, sesi oldukça tedirgin.. “Bilmiyorum Alaz.. Değilsem de olurum merak etme sen. kusura kalma başına ciddi ciddi bela oldum..” diyip buruk bir tebessüm aldı dudaklarını. Kızın lafıyla kaşları çatılmıştı Devrim Alaz’ın. “Saçmalama kızım! Seni o itin eline bırakacak kadar kalıpsız mıyım? Hem unuttun galiba dağ keçisi, polisim ya ben.. bir nevi görevim yani..” diyip kıvrıldı dudakları yukarıya. “Peki bundan sonra ne olacak Alaz ? O şerefsizi iki güne kalmaz salacaklar dışarıya.” “Bundan sonrasını bırak ben düşüneyim Berivan. Bakacağız.. Hadi sen güzel bir duş al, sonra da yat dinlen..” diyip içten bir tebessüm etti adam. Kendisine cevap vermeyip , yalnızca başını sallayan kızla ayağa kalkıp odaya girdi Devrim. Bir kaç saniye sonra da , üzerini değiştirmiş halde çıktı odadan ve; “İçeriye temiz havlu bıraktım dağ keçisi.. Özge de sağolsun bir kaç parça eşya getirip,bırakmış. Bakarsın sen..” diyip anahtarını alıp çıktı kapıdan. Açılan çelik kapı ile Berivan panikle fırlamıştı yerinden. “Sen nereye ?” “Sen rahatça duşunu al, ben dışarıdayım.“ diyip çıktı evden Devrim. Adamın çıkması ile havlusunu alıp hemen girmişti duşa kız. Devrim Alaz dışarı çıktı, geçip oturdu arabanın içine. Camları aralayıp sigarasını yaktı önce, ardından da gözlerini dikti evin camına. Aklında hep aynı cümle dönüp duruyordu.. “Ya yetişemeseydim..” “Ya geç kalsaydım..” Düşündükçe beyni duruyor, nefesi kesiliyordu sanki.. “Bana yeniden gülmeyi hatırlattın dağ keçisi.. Yok öyle çekip gitmek..” diyip burukça gülümsedi ve dayadı basını arkaya.. Aradan bir saat geçmiş, Devrim sönen yatak odası ışığı ile Berivan’ın duştan çıktığını anlamıştı. On beş yirmi dakika daha dışarıda oyalandıktan sonra, sonunda girdi evine. Beklediği gibi Berivan yorgunluktan, hastanede aldığı sakinleştiricilerden hemen dalmıştı uykuya. Yatak odasına girmeden aralık kapıdan baktı kıza uzun uzun ve geçip uzandı salonda ki koltuğa. Kafasının içinde dönüp duran aynı görüntü, gözünü kapattığı an Botan ağanın Nemrut yüzü gitmiyordu gözünün önünden. Hırsla doğruldu yerinden. Ve aldı eline telefonu. Bir kaç kez çaldıktan sonra nihayet açılmıştı telefon.. “Yusuf değişiklik var mı ?” “Abi lavuğa şahitliğe gelmiş bir kaç it..” “Ne şahitliği lan..!” “Adam kızla gönül ilişkim vardı, kendi rızasıyla geldi bana diyor abi..” diyen Yusuf’la Devrimin öfke ile sıktığı dişlerinin gıcırtısı duyuluyordu. “O şahitlerin adını sanını yolla bana.” “Abi şahitler arasında kızın babası da var. Osman Ilgaz..” diyip birden sustu Yusuf polis. Duyduğu isimle kaşları iyice çatılmış, öfkesi gözlerine yansımıştı artık adamın. “Tamam..! Olacak belli az çok ama, sen yinede haber et kardeşim..” diyip kapattı telefonu. Osman efendinin şahitliği nefretini katlamıştı Devrim’in. Sigarasını masadan alıp, yakacağı sırada Berivan’ın odasından gelen sesler ile kaldı bir an. Sese dikkat kesildiğinde, kızın sayıklamalarını duyup hemen koştu odaya.. “Bırak.. imdat..” diye kendi kendine sayıklıyordu Berivan.. “Yardım edin.. Bırak beniiii..” diye acı dolu yakarışlar dökülüyordu dilinden.. Devrim hemen koştu kızın yanına.. “Berivan.. uyan güzelim..” diyip uyandırmaya çalıştı kızı ama bu mümkün olmuyordu hiç.. “Devriiimmm..!” diye bağırıp, çığlık çığlığa gözünü açıp korkuyla doğuruldu yerinden Berivan.. Nefes alışverişlerinin hızı, korkulu gözleri ile bakındı etrafına.. “Buradayım.. Buradayım Berivan. Sakin ol..” diyip, sarıldı kıza Devrim.. “Korkma.. Ben yanındayken kimsenin sana zarar vermesine izin vermem bundan sonra.. Yanındayım..” diyip kan ter içinde kalmış kızı yatırdı geri yatağa. Kendisine yanına oturdu, ve şefkatle gezdirdi ıslak saçlarında parmaklarını. Saçlarına dokunan eller ile Berivan çok geçmeden geri dalmıştı uykuya, ama Devrimin gözüne gram uyku değmemişti.. Tüm gece Berivan’ın saçlarıyla oynamış, zaman zaman dudağına altındaki beni sevmişti usul usul.. Yüzünün her milimini tek tek izlemişti gece boyunca, ezber eder gibi.. Aklına kazımak ister gibi.. Ve hava yavaş yavaş aydınlanmıştı artık.. Usulca doğruldu yerinden Devrim Alaz, yavaş adımlarla çıktı odadan. On dakikadır titreyen telefonu aldı sonunda eline. Arayan; Erhan Amir “Buyrun amirim.” diyip açtı merakla telefonu. Ama duyduğu şeyle kaşları çatıldı anında. “Ne demek serbest kaldı amirim.! Yaptıkları cezasız mı kalacak ibnenin..” “Kanıt yok lan kanıt..!” “Ben oradaydım, Serkan oradaydı amirim..” “İyi bok yediniz! Ne halt yemeye kendi başınıza işe kalkışıyorsunuz Devrim Alaz.!” “Amirim..!” “Yukarıdan emir var, emniyete gel hemen..” diyip suratına kapatmıştı adam telefonu..Sıkıntılı bir nefes aldı önce Devrim, ardından da döndü arkasını. Ama arkasını döndüğü gibi kendisini izleyen bir çift zeytin karası ile kesişmişti bakışları. “Günaydın.” diyip yalancı bir tebessüm kondurdu dudaklarına. “Salmışlar demi..?” diyip kendisine dolu dolu bakan kızla yutkundu seslice. Bir adımda kızın dibine girip; “Korkma.. artık sana yaklaşmasına izin vermem Berivan..” “Korkum kendimden değil artık Alaz.. senden..” diyip eğdi başını mahçupca kız.. Kızın sözleriyle istemsizce kıvrılmıştı dudakları Devrim’in. “Ben başımın çaresine bakarım, düşünme sen bunları.. Hadi sen kahvaltını yap, benim eminiyette bir kaç işim var. Bir saate gelirim.” diyip ilerledi odasına. Üzerini değiştirip odadan çıktığı gibi kızın tedirgin bakışlarını buldu gözleri. “Kapıya ekip diktim, rahat ol tamam mı?” diyip çıktı evden. ~~~ Emniyete girdiği gibi kendisine bakıp fısır fısır konuşan görev arkadaşları dikkatinden kaçmamıştı Devrim’in. Ama görmezden gelip, ikinci kata amirin odasına yönlendirdi adımlarını. Kapıyı iki kez tıklatıp girdi odaya. Odaya girdiğinde Serkan’ın da orada olması beklediği birsey değildi Devrim’in. “Gel bakalım Devrim Alaz..” diyip çattığı kaşları ile süzdü iki adamı da amir. “Sana sordum, değil mi Devrim Alaz. Dedim ki, bir sıkıntı varsa söyle. Sen ‘yok’ dedin. Ama sıkıntının büyüğü başındaymış. Adamın eli kolu düşündüğümüzden daha uzun çıktı. yukarıdan emir geldi. İkinizinde hakkında soruşturma başlatıyor savcılık. Süreç boyunca ikinizde görevden uzaklaştırılacaksınız..Elimi kolumu bağladınız be oğlum.” diyip elini sertçe geçirdi masaya Erhan amir. O an göz göze geldi Devrim ile Serkan.. Gözlerinde büyük bir öfke ve haklı bir gurur vardı ikisininde. Devrim dişlerini sıkıp, nefesini tuttu birkaç saniye… Sonra istemsizce bir hırıltı gibi çıktı ağzından: “Peki… amirim. Hakkınızı helal edin.” dedi. “Ben bu işin peşini bırakmam aslanlarım. Bundan sonra o Botan Erxânî’nin ensesinde olacam. ve siz geri dönecekseniz buraya. O zamana kadar uslu durun.. Özellikle sen Devrim Alaz..!” diyip kalkıp sarıldı iki adama da Erhan amir. Amirin odasından çıkıp, görevli memurun odasına ilerlediler Serkan’la. İkisininde ağzından tek kelime dökülmemişti ama, bakışları ‘Pişman değiliz’ diye bas bas bağırıyordu adeta. Odanın önüne geldiklerinde önce Devrim girdi odaya. Soğuk, renksiz bir oda. Masanın arkasında oturan memur dosyaya göz gezdirirken, Devrim karşısında ayakta. Omuzları dimdik… ama gözleri bir anlığına bile kıpırdamadan, dosyanın üzerinde takılı kalmış. Sanki orada yazılanlar değil, içinde büyüyen öfke ile savaşıyordu. Memurun sesi durgun: “Silahını ve polis kimliğini teslim etmen gerekiyor, Komiserim.” derken sesi üzgün çıkmıştı. Devrim, hiçbir şey demedi. Ceketin iç cebine uzandı ve Yavaşça çıkardı siyah deri kılıf içindeki polis kimliğini. O kimliği elinde tutarken gözleri kısa bir an dalıp gitmişti. ilk görevine çıktığı gün gözlerinin önüne geldi. O soğuk ama gururlu sabah… Babası bir şey dememişti ama omzuna dokunmuştu. Onun için en büyük tebrik oydu zaten. Kimliği masaya koydu, Sessizce. Ardından, belinden tabancasını çıkardı. Soğuk metalin ağırlığını elinde bir süre tuttu. Bu silah, sadece bir görev aracı değildi. Onun yeminini, duruşunu, korumayı seçtiği tüm insanları temsil ediyordu. En çokta yaşama sebebiydi görevi.. Ama bugün… O silah yüzünden soruşturma geçiriyordu. Bugün adalet dediği şey, onun canını en çok acıtandı. Silahı masaya bıraktı ağır ağır. Sanki o metal sesi, göğsüne ayrı bir darbe gibi çarpıyordu. “Geçici bir prosedür. Soruşturma sonuçlanınca…” diyen memurun sesiyle buruk bir gülüş belirdi dudaklarında. “Biliyorum,” dedi sadece Devrim, sesi kısık ama net. Memur bir şey diyemedi. O da anlamıştı gözlerindeki o yükü. Tüm hayatını o soğuk odada bırakıp arkasını dönüp çıktı kapıdan Devrim. Bir an durdu kapının önünde. Eli hala kapı kolundaydı. İçinden bir fırtına daha geçiyordu ama kimseye göstermedi, toparladı yüzünü hemen. Ve o an bir yemin gibi döküldü sözler dilinden; “Bekle beni Botan Ağa… Hakkını kendi arayanlardan çok korkarsın sen. Şimdi düşün bakalım, bu deli görevdeyken böyleyse… onsuzken neler yapar…” diye fısıldadı kendi kendine.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD