bc

TUZAK

book_age16+
1.0K
FOLLOW
4.0K
READ
others
like
intro-logo
Blurb

Karanlık kabuslarla geçen bir çocukluk... Acımasız bir Dük...

Elisa karanlıktan da daha korkutucu şeyler olduğunu Dükü tanıdıktan sonra anlamıştı ama artık kurtuluş yoktu Elisa Dükün karanlığına kendini çoktan bırakmıştı...

Elisa Swan ailesini kaybettikten sonra tek akrabası olan üvey amcasıyla yaşamak zorunda kalmıştı. İşkence gibi geçen yıllardan sonra tüm hayatının maskeli bir baloda değişeceğini ise asla tahmin etmezdi.

İngiltere'nin en güçlü Dükü Andrew Westmore için unvanı çok önemliydi ve asla bir skandalla anılmamalıydı ama maskeli bir baloda kollarındaki kızla bir skandalın eşiğine geldiğinde yapması gereken tek şey vardı... Evlenmek...

chap-preview
Free preview
BÖLÜM 1(ANILAR)
Evetttt ilk bölümümüz gelsin bakalım :) Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin bu ilk kitabım ve yorumlarınızı çok merak ediyorum. Yapmış olacağınız tek kelimelik yorumlar bile benim için çok kıymetli ve değerli :) iyi okumalar...  Küçük kız karanlık ve boş odanın içinde ağlıyor, ordan kurtulmak için çırpınıyordu. Kapıya doğru koştu, açmaya çalıştı ama kapı kilitliydi. Tanrım ne yapacaktı şimdi! Korkuyordu, karanlığın içinde yapayalnızdı. Oda hem zifiri karanlık hemde cehenneme inat buz gibiydi ya da acaba cehennem sanıldığı gibi sıcak değil miydi? Çünkü küçük kız buranın cehennem olduğunu düşünüyordu ve korkuyla bir çığlık attı. Çığlık sesleri karanlık ve boş odanın içinde yankılanıyordu... * Elisa ter içinde kabusundan uyandı. Birkaç gündür geçmişin anıları tekrar kabusları olmaya başlamıştı. Gözlerini ovuşturdu ve baş ucuna koyduğu bir bardak suyla yüzünü ıslattı. Derin bir nefes aldı, kendine gelmeye ihtiyacı vardı. En iyisi bir an önce işlere koyulmaktı böylece kafasını dağıtabilirdi. Çabucak üstünü giyip tavan arasındaki odasından çıkıp aşağı indi. Mutfağa doğru giderken Breanna ile karşılaştı, yüzüne bir gülücük yerleştirip "Günaydın Breanna" dedi. Breanna Elisa'nın gülümsemesinin ardına saklamaya çalıştığı solgun yüzünü fark ederek "Günaydın Elisa"dedi ve endişeli bir şekilde ekledi "Ne oldu yüzün solgun görünüyor yoksa yine mi başladı kabusların". Elisa Breanna'yı endişenlendirmek istemiyordu. Her ne kadar aksini idda etmeyi düşünsede halinden her şey anlaşılıyordu zaten, bu yüzden Breanna'nın sorusunu başıyla onayladı. Breanna Elisa'ya sarıldı. "Elisa her şey geride kaldı biliyosun, lütfen artık korkma". Elisa yüzünde hafif bir tebessümle ve zoraki bir neşeyle "Biliyorum Breanna sadece bir rüya işte, hadi bakalım yapmamız gereken çok iş var mutfağı ben hallederim sen salona geç" dedi. Breanna Elisa'nın sahte neşesine kanarak neşelendi ve Elisa'nın yanağına bir öpücük kondurup salona gitmek üzere mutfaktan çıktı. Elisa Breanna çıkar çıkmaz kendini masaya attı ve sandalyeye oturup başını ellerinin arasına aldı. Breanna her şey geride kaldı demişti ama hiçbir şey geride kalmamıştı hala bu evdeydi ve o canavar adama hala katlanıyordu. Elisa bu eve ilk geldiği günü hatırladı. Aslında hatırlamak yanlış olurdu çünkü bir şeyi hatırlamak için önce unutmak gerekirdi ama Elisa bu eve geldiği ilk günü asla unutamıyordu. Ah! Nasıl unutabilirdi ki! O unutmak istese bile kabusları buna izin vermezdi. Bu eve ilk geldiği gün tekrar zihninde canlandı. Daha yedi yaşındaydı. Soğuk ve yağmurlu bir gündü, annesiyle babasını yeni kaybetmişti. Evinin dış kapıya açılan ön bahçesinde küçük bedenine tam bir tezatlık oluşturan büyük bavulunun yanında durup dadısının elini sıkıca tutmuş kendilerine yaklaşmakta olan adama korkuyla bakıyordu. Nedense adamı hiç sevmemişti onunla gitmek istemiyordu. Ama dadısının ona söylediğine göre artık annesi ve babası olmadığı için hayatta ki tek akrabası olan bu adamın yanına gidip onunla yaşaması gerekiyordu. Dadısı Elisa'yı üvey amcasına teslim etmeden önce ağlayarak Elisa'ya sımsıkı sarılıp onu öptü. Elisa onun elini bırakmamak için direniyor, ağlayarak "Ne olur Mia beni bırakma" diyordu. Tanrım Mia'ya o kadar yalvarmıştı ki bağırmaktan sesini kaybetmek üzereydi. Daha sonra adam onu Mia'dan zorla ayırıp sürükleyerek at arabasına doğru götürürken Elisa gözlerinde damla damla akan gözyaşlarıyla son kez evine baktı. Evde kimse yoktu tüm hizmetkarlar evi terk etmişti sadece Elisa'yı üvey amcasına teslim etmek için orda olan dadısı vardı. Son kez evine baktığında dadısıda evin kapısını kilitleyip oradan ayrılmıştı. En mutlu anılarının geçtiği ev artık ürkütücü bir sessizlik içerisindeydi. Elisa'nın yuvası, en mutlu anılarının geçtiği sıcak evi artık yoktu ve ne yazık ki bundan sonra da asla mutlu anıları olmayacaktı. Elisa daha yedi yaşında küçük bir kızken bunu anlamıştı. Bunu anlamak için adamın yüzüne bakmak bile yeterliydi. Adam ellili yaşlarında somurtkan ve çok çirkin biriydi, sağ tarafındaki yara izi adamı iyice itici ve korkutucu yapıyordu. Elisa korktuğu için adamın yüzüne bakamıyordu. Arabanın köşesine sinmiş, ayaklarını kucağına doğru çekip,kollarıyla kendini sarmış pencereden bakıyordu. Annesiyle babasını istiyordu ama onların bir daha asla gelmeyeceğini biliyordu. Annesiyle babası iki gün önce çıktıkları bir yolculukta kaza geçirip ölmüşlerdi ve şimdi yapayalnız kalmıştı. Elisa özlemle boynundaki kolyeye dokundu , elinde onlardan kalan tek hatıra yedinci yaş gününde onların Elisa'ya verdikleri kalp şeklindeki küçük, gümüşi renkte ki bu kolyeydi ve Elisa onu asla kaybetmeyecekti. Üvey amcasının Londra'daki evine geldiklerinde arabadan indiler, Michael arabacıya parasını verdi ve arabacı gitti. Şimdi amcası,kendisi ve bavulu dışarda yağan feci yağmurun altında öylece duruyorlardı. Elisa sırılsıklam olmuştu ve donuyordu. Neden orda öylece durduklarını bilmiyordu ve tüm korkusuna rağmen üşümenin verdiği sabırsızlıkla adamın yüzüne bakmaya cesaret edebildi. Adam öylece durmuş yüzünde tiksinç bir ifadeyle Elisa'ya bakıyordu. O bakışlar hala Elisa'nın zihninde dün gibi canlıydı. Hayatını kabusa çevirecek o bakışlarla ilk kez o gün karşılaşmıştı. Michael kapıya doğru giderken Elisa'ya bağırarak "Bavulunu al ve gel" dedi. Elisa korkuyla ve soğuktan titreyerek o küçük bedenine oranla devasa olan bavulunu küçük elleriyle kapıya doğru sürüklemeye başladı. Eve giren Elisa pek fazla büyük olmayan yeşil renklerle döşenmiş ve içinde de küçük bir şöminenin yandığı salonun ortasında, yanında zar zor taşıdığı bavuluyla ne yapacağını bilmeden öylece duruyordu. En azından oda sıcaktı, Elisa titreyen ellerini ovuşturup sıcaklığı almaya çalışıyordu ve birden iki kız "Babaaa!" diye bağırarak karşısında duran Michael'a sarıldılar. Elisa hemen hemen kendisiyle yaşıt bu iki kızı görünce çok mutlu olmuştu, en azından bu evde arkadaşlık yapacağı iki kız vardı. Kızlar onu fark eder etmez baştan aşağı süzdüler ve hemen yanındaki bavulunu alıp bütün elbiseleri çıkardılar ve elbiseler üzerine iki kardeş kavga etmeye başladı. İkisi de bütün elbiselerin sadece kendilerinin olmasını istiyordu. Elisa her çocuk gibi eşyalarını sahiplenerek çekingen bir sesle "Şeey-y onlar benim kıyafetlerim" dedi. iki kız duydukları sesle birlikle aniden kavgalarına ara verip Elisa'ya baktılar. Elisa yüzünde tatlı bir sevecenlikle söylediklerini tekrar ederek "Onlar benim ama isterseniz sizinle de paylaşabilirim" dedi. Kızlardan biri kalkarak Elisa'nın tam karşısında durdu, Elisa kızın gözlerini görünce şoke oldu hayatında hiç bu kadar mavi renkte gözler görmemişti. Kızın gözleri buz mavisiydi ve bu yaşında bile baktığı her insanı buz kestiriyordu. Elisada'da böyle bir etki yaratmıştı. Sonra birden kız Elisa'yı itti ve "Sende kimsin!" diye bağırdı. Elisa yere düştü ve korkuyla ağlamaya başladı. Daha sonra üvey amcası Michael nefret dolu bir sesle bağırarak Elisa'ya susmasını söyledi. Sonra ise kızlarına dönerek "Bu size bahsettiğim Elisa Swan üvey yeğenim annesiyle babası öldüğü için artık bizimle yaşayacak" dedi. iki kız babalarına bakarak aynı anda "asla odamı buna vermem" diye ciyakladılar. Sonra ise Elisa'nın şimdiye kadar insan olabileceğini düşünmediği adam yüzünde sıcak bir gülümsemeyle iki kızınıda kucağına alıp öptü ve "Merak etmeyin meleklerim bu lanet kızın bizimle aynı şekilde yaşamasına asla izin vermeyeceğim" dedi. Kızlarını kucağından indiren Michael Elisa'nın kolundan sertçe tutup üst kata doğru merdivenlerden sürüklemeye başladı. Elisa korkuyla ağlayarak "Michael amca lütfen kolumu bırak çok acıyor" dedi. Ancak adam oralı bile olmadı. Elisa çaresiz ve korkmuş bir şekilde ağlıyor bu adamın neden ona bu kadar kötü davrandığını merak ediyordu. Hayatında daha yeni gördüğü bu adama ne yapmıştı ki? Birden salona açılan mutfak kapısında kendisinden biraz uzun turuncu saçlı bir kız gördü ve ağlamalı sesiyle "Ne olur bana yardım et" dedi kıza. Ama gördüğü tek şey turuncu saçların kapının arkasına saklanması oldu. Küçük yüreğine yerleşen korkuyla ağlaması şiddetlendi ve aniden adam onu tavan arasında pis,boş ve soğuk bir odaya savurdu. Yere düşen Elisa korku dolu gözlerle Michael'e baktı, sonra adam yüzünde pis bir sırıtışla "Bundan sonra burda yaşayacaksın bu tavan arasında, bir hizmetçinin kızı gibi muamele göreceksin, bu evde hiçbir değerin olmayacak" dedi ve giderken kapıyı arkasından kapatıp kilitledi. Elisa üstündeki ıslak kıyafetlerle bu soğuk ve karanlık odanın ortasında öylece kalmıştı. Korkudan ve bir o kadar da soğuktan titriyordu. Tanrım! Elise karanlıktan çok korkardı! Ve aniden insanın kulağını sağır eden bir çığlık atıp bağırmaya ve kapıya vurmaya başladı. Çığlık sesleri boş odanın içinde yankılanıyordu. Ağlayarak bağırıyor "Ne olur Michael amca beni burdan çıkar" diyordu ama hiçbir yanıt gelmemişti. Elisa pes ederek korkuyla bir köşeye sinmiş ağlıyordu. Üstelik üstü de ıslaktı ve bu durum zaten soğuk olan odayı Elisa için daha katlanılmaz hale getiriyordu. Üşüyen ve korkan küçük kız titreyerek yere uzandı, küçük ellerini başının altına koydu ve bacaklarını karnına doğru çekti. Korkuyla gözlerini kapadı ve birinin gelip onu ordan çıkarmasını bekledi. Bir süre öyle kaldıktan sonra kapı eşiğinde sesler duydu ve yardım istemek için karanlığın içinde emekleyerek kapıya doğru ilerledi ve titreyen sesiyle kapının arkasındakine "Kimsiniz" diye sordu. Küçük bir kızın titrek bir sesle "Bree-aan-na" dediğini duydu ve küçük kız kapının altından bir mum ve kibrit uzattıp koşarak uzaklaştı. Elisa kapının altındaki eşyaları eline aldığında mumla bereber karanlığıda aydınlanmıştı. Daha sonra ki günlerde Breanna'nın kapıda gördüğü turuncu saçlı kız olduğunu öğrendiğinde aralarında kuvvetli bir kardeşlik bağı oluştu ve Breanna her gece kapının altından Elisa'ya bir mum bıraktı. Elisa daldığı anılardan tekrar şimdiki zamana döndü. Breanna'nın öksürük sesleri mutfağa kadar geliyordu, yanına gitmek için yerinden kalkıp salona doğru ilerledi. Breanna'nın toz aldığını gören Elisa kaşlarını çatarak " Hasta mısın yine niye bana söylemiyorsun kaç kez hasta olduğun zamanlar dinlenmen gerektiğini söyledim". Breanna öksürerek "Elisa gerçekten önemli değil iyiyim ben" dedi. Elisa gözlerini devirip "Saçmalama halini görmüyor musun çok hastasın iyileşmen gerek Breanna" deyip Breanna'nın elindeki büyük tüylü şeyi alıp Breanna'yı odasına gönderdi. Elisa Breanna'yı kaybetmekten çok korkuyordu onunda annesi gibi haslanıp ölmesi Elisa'yı yıkardı. Breanna Elisa'nın sahip olduğu tek insandı. Breanna bu evde sekiz yaşından beri hizmetçilik yapıyordu. Annesi Marina bu evin tek hizmetçisiydi. Kalpsiz,canavar üvey amcası Michael evin tüm yükünü Marinaya yüklemişti. Marina biraz yarım akıllı bir kadındı ama çok iyi biriydi. Kocası ölünce Breanna ile sokakta kalmış ve en azından bir yere sığınabilmek için karın tokluğuna yıllarca Michael gibi pislik bir adama ve tabi ki ondan aşağı kalır yanı olmayan aptal iki kızına da katlanmak zorunda kalmıştı. Sonunda kadın bu kadar eziyete dayanamayıp hastalanıp öldüğünde Elisa artık on beş yaşına gelmişti. Marina çok iyi bir kadındı ve Elisa'yı da öz kızından ayırmadan annelik yaptı, o öldüğünde Breanna'nın ve Elisa'nın birbirlerinden başka kimseleri kalmamıştı. Marina'nın ölümünün ardından beş sene geçmişti ve Breanna ve Elisa'nın aralarındaki bağ daha da güçlenmişti ve artık iyice büyümüşlerdi. İkisi de küçüklükten beri bu evde Marina'ya yardım edip çalışıyorlardı. Elisa'nın iğrenç bir yaratık olan üvey amcası ise Elisa'nın ailesinden kalan tüm mirası yemişti ve Elisa'yı da bu evde bir hizmetçi gibi çalıştırıyordu. Elisa bu duruma sadece Breanna için katlanıyordu. Bu evden kaçmayı defalarca düşünmüştü ama Breanna dışardaki hayata karşı oldukça korkak ve tedirgindi bu yüzden kaçma hayallerinden vazgeçmişti Elisa. Onu amcası ve iki canavar kızının eline bırakamazdı yoksa kaderi annesininki ile aynı olurdu biliyordu. "Aptal mısın sen şurayı düzgün temizle". Lydia oturma odasında bacak bacak üztüne atmış çayını yudumlayıp buz mavisi gözleriyle Elisa'yı süzerken kızı sinirlendirmeye çalışıyordu. Lanet kız hep kontrollüydü ve asla çabuk çabuk sinirlenmezdi. Oysa amacı onun bir tepki vermesi ve ardından sevgili babacığının ona korkutucu cezalarından birini vermesiydi. Babasının en sevdiği cezası Elisa'yı karanlık bir odada hapsetmesiydi. Çünkü o zaman Elisa çığlıklar atıyor deliricekmiş gibi kapıya vuruyordu ve Lydia bundan gerçek büyük zevk alıyordu. Elisa bu eve geldiğinden beri ona her türlü eziyeti yapmış kızın bir kere bile gülmesine izin vermemişti. Bu kızdan öldüresiye nefret ediyordu. Çünkü bu kız gerçekten çok güzeldi, melekleri bile çatlatacak kadar güzel. Ne yaparsa yapsın Elisa her zaman ondan daha güzel olacaktı. Evet kendisi de oldukça alımlı ve güzeldi hatta evet kendisi de her erkeği elde edebilecek kadar bir güzelliğe sahipti ama Elisanın ışığının yanında küçücük bir kıvılcım gibi kalıyordu ve Lydia bu durama katlanamıyordu. Elisa'nın beline kadar uzanan dalgalı gür saçları bal rengindeki gözleriyle aynı renkteydi, gür kirpikleri özenle çizilmiş gibi duran kaşlarına neredeyse değecek uzunluktaydı. Yuvarlak yüzündeki dudakları oldukça dolgun ve pembenin en koyu tonundaydı. Elmacık kemikleri yüzünün albesini daha da arttırıyordu. Lydia Elisa'ya özellikle gülünce katlanamıyordu. Elisa gülünce incileri anımsatan dişleri ortaya çıkıyor ve yanağındaki iki gamzesi kendini serbest bırakıyordu. Belki de bu yüzden Elisa'nın gülmemesi için elinden geleni yapıyordu. Tanrıya şükür ki babası Elisa'nın bu evden çıkmasına izin vermiyordu. Yıllardır bu evde hapisti ve öylede kalacaktı kimse onun güzelliğini göremeyecekti. Sadece Breanna'nın çok hasta olup yerinden bile kımıldayamadığı durumlarda pazara gidebiliyordu. Tabi yarım saati geçmeme şartıyla ve gittiğinde de peleriniyle yüzünü iyice gizliyordu. Lydia kızı süzmeyi bırakıp ayağa kalkarak tekrardan bağırmaya başladı "Sana burayı düzgün temizle dedim" diyerek birkaç adım uzağında duran sehpaya doğru ilerleyip parmağını sehpanın üstünden geçirerek bir gram toz bulunmayan parmağını kaldırdı. "Bu kadar tozun içinde nasıl yaşayacağız biz işini düzgün yap küçük sıçan yoksa bu akşamda aç yatarsın". Tanrım işte yine başlıyordu Lydia, bu kızdan ne zaman kurtulucaktı acaba? Bu eve geldiği ilk günden beri sürekli Elisa'ya çıkışıp onunla kavga etmeye çalışıyordu ve Elisa bu durumdan gerçekten artık bıkmıştı. Ona cevap verebilirdi, bir hizmetçi olmadığını, Lydia'nın şuan ki konumunun kendi ailesinden kalan miras sayesinde olduğunu ve daha birçok şeyi söyleyebilirdi ama yapamazdı Michael'ın vereceği cezalar Elisa'yı çok korkutuyordu. Lanet olsun bu kadar aciz olmaktan nefret ediyordu. "Cevap ver bana sürtük". Tanrım bu kız Elisa'yı gerçekten çok zorluyordu. Kendini tutamayıp "İşimi düzgün yapamıyorsam düzgün yapamadığım işleri sen yap o zaman Lydia" dedi, bağırarak ve tek solukta. Bu yaptığına kendisi bile inanamamıştı. Yüreğine bir panik yerleşti Lydia bu fırsatı asla kaçırmazdı ve hemen Michael'a abartarak anlatıcaktı ve Michael onu yine karanlık odalardan birine kilitleyecekti, bu işkenceye daha ne kadar katlanabilirdi bilmiyordu. Lydia sonunda beklediği reaksiyonu almıştı ve bunu kesinlikle değerlendirecekti sonuçta böyle bi fırsat kolay kolay eline geçmiyordu. Gözlerinde parlayan sinsi bir bakışla Elisa'ya baktı ve "Ha sen bana cevap mı veriyorsun!" dedi. Elisa olan oldu zaten diyerek bıkkın bir sesle "Cevap vermemi isteyen sendin Lydia" dedi. "Bana bak küçük fare sinirlerimi bozma yoksa babama haddini fazlasıyla aştığını söylerim ve sana vereceği cezayı da seve seve kendim seçerim" diyerek pis pis sırıttı Lydia. Elisa tam ağzını açıp bir şey diyecekken kapıda Michael belirdi. Michael'ı kapıda gören Lydia aniden bağırıp ağlamaya başladı ve babasına doğru koşarak Elisa'nın ona hakaretler ettiğini söyleyip şikayetlere başladı. Elisa bu kızın oyunculukta ne kadar iyi olduğunu yıllar önce çözmüştü ama hala istediği anda nasıl sular seller gibi gözyaşı döktüğüne şaşırıyordu. Tanrım gerçekten daha fazla uğraşamayacaktı, çırpınsa bile boşunaydı çünkü Michael onu kesinlikle cezalandıracaktı. Orda öylece durup karşısındaki manzaraya bakıyor ve Michael'in ona vereceği cezayı bekliyordu. Ama Michael'in halinde bir gariplik vardı sanki Lydia'yı duymuyordu derin düşüncelere dalmış gibiydi. Lydia'da babasının tepkisizliğini fark ederek ağlamaya ara verdi. "Ne oluyor baba bir şey söyle, sana Elisa bana hakaret etti diyorum! Hatta Catherine de sorabilirsin" diyerek bağırdı Lydia. Catherine Lydia'yı anında onaylamak için sabahtan beri oturduğu koltuktan aniden kalkıp "Evet baba hakaret ettiğini kulaklarımla duydum". Elisa gözlerini devirdi, ah bu kız gerçekten aptaldı. Lydia Catherin'i sürekli kullanırdı aptal ve çirkin olan oydu, güzel ve zeki olan ise kendisi bu yüzden Catherin'i yanından ayırmaz her işinde kullanırdı. Özellikle erkeklerle buluşucağı zaman Catherine ona gözcülük etsin diye hep yanında götürürdü. Lydia Catherine'den bir yaş büyüktü ama onu bir kardeş gibi değil de daha çok kuklası gibi görürdü. Fiziksel olarak birbirlerine tamamen zıtlardı. Lydia babasına benzeyen masmavi gözleriyle ve altın gibi upuzun,sarı, düz saçlara sahipken Catherine onun aksine kısa,kıvırcık,kumral saçlara ve koyu kahverengi gözlere sahipti. Ama ruhen ikisininde birbirinden farkı yoktu Catherine her ne kadar aptal olan olsa da ablası kadar kötü bir kalbe sahipti. İki kız bir ağızdan babalarına Elisa'yı şikayet ederken aniden Michael bağırarak elini kaldırdı ve "Bu kadar yeter! Şuan düşünmem gereken daha önemli bir konu var" deyip çalışma odasına gitti ve arkasında birbirinden şaşkın üç kız bırakarak kapıyı kapattı. * Michael kahverengi geniş deri koltuğuna yerleşirken aklı yapıcağı tuzaktaydı. Ellerini koltuğun iki yanına koymuş yüzünde sinsi bir ifadeyle kuracağı tuzağın ayrıntılarını düşünüyordu. Oldukça tehlikeli bir oyuna atıldığını biliyordu özellikle bu oyunun baş kahramanı Coventy Dükü Andrew Westmore ise ama başka çaresi yoktu. Tüm parasını kumarda yemiş ve dibine kadar borç batağına batmıştı. Alacaklıları onu ölümle tehdit ediyorlardı. O kadar parayı ancak zengin birinden bulabilirdi ve o da İngiltere'nin en zengin ve bir o kadar da en güçlü ve korkutucu Dükü'nü seçmişti. Ah, aslında Dük borçlandığı adamlardan binlerce kat daha tehlikeliydi biliyordu. Bu tuzağı zengin ama daha az tehlikeli birine de kurabilirdi ama Coventy Dükü'nü seçmesinin özel bir nedeni vardı. Coventy Dükü unvanına ve ismine çok önem veriyordu. Unvanı kesinlikle lekesiz kalmalıydı. Asırlardır bu dükalık tek bir skandalla bile anılmamıştı ve yeni Coventy Dükü de bu konuda oldukça hassastı işte bu durum Michael'ın tuzağının baş kahramanını seçmesinde ki en önemli nedendi. Michael kuracağı tuzağın üstünden son kez geçti; her şey dul ve yaşlı düşes Margaret'in bir hafta sonra vereceği maskeli baloda olacaktı. O balo için davetiye almamıştı ama bu işin kolay tarafıydı kendini zorla bir yerlere davet ettirmekte üstüne yoktu. Maskeli baloya gittiklerinde güzel ve zeki olan kızı Lydia dükü kandırıp bahçeye davet edicekti, dük geldiğinde onunla cilveleşip baştan çıkarıcaktı onlar bahçede sarmaş dolaşken Catherin balo salonuna gelip bağırarak dükün Lydia'ya zorla sahip olmaya çalıştığını söyleyecek ve Michael da kızgın bir şekilde tüm milleti arkasına toplayıp onları basacaktı ve ertesi gün tüm Londra hatta İngiltere bu rezaleti konuşucaktı. Tabi adının böyle bir rezilliğe bulaşmasını istemeyen dük de bu işi temizlemek için Lydia ile evlenecekti böylelikle Michael İngiltere'nin yarısına sahip olan bu adamın kayın babası olucak ve ömrünü zenginlikle geçirecekti. Yaptığı bu plandan gayet memnun bir şekilde sırıtıp kocaman göbeğine vurdu. Evet şimdi geriye yaptığı bu planın bir parçası olan Lydia'ya durumu ayrıntılarıyla anlatıp bir hafta sonra ki baloya hazırlanmak kalmıştı. Çalışma odasının kapısını açtı ve sinirli bir şekilde salonda tur atan Lydia'yı çağırdı. Odaya giran Lydia Elisa'yı şikayet etmeye devam etti ve neden orda Elisa'ya bir şey demediğini burnundan soluyarak sordu. Michael keyifle gülerek " Ah benim tatlı kızım şuan o böcekle uğraşamayacak kadar büyük bir işin peşindeyim de ondan ve sen bu iş de bana yardım edeceksin". Lydia bir anda Elisa'yı unutup bu işin ne olduğunu merak etti. Michael tüm planı Lydia'ya anlatırken Lydia duyduklarıyla keyiflenmiş ve kurnaz bir gülümsemeyle babasına başını sallıyordu. Michael her şeyi anlattıktan sonra Lydia babasına büyük bir coşkula sarıldı ve " Bu plan inanılmaz o İngiltere'nin hem en yakışıklı hem de en zengin adamı, babasından ayrılıp yüzüne baktı ve daha abartılı bir coşkuyla bağırarak, veee o dir dük!. Tanrım ben bir düşes olacağım!". "Evet kızım bir düşes olucan ve bende zengin bir adam". Sonra Lydia aklına çok önemli bir şey gelmiş gibi panikle babasına " Ama baba biliyorsun Andrew çok tehlikeli ve acımasız biri acımasızlığı tüm İngiltere'nin dilinde bu işten paçayı bu kadar kolay sıyırabilecek miyiz? Dük ona kuracağımız tuzağı sırf soyadı lekelenmesin diye sindirip kabullenemez biliyorsun"dedi. Michael kızının kurnazca çalışan aklını bir kez daha takdir ederek sırıttı. "Ah sevgili kızım orasını da düşündüm, işte burda sana büyük görev düşüyor dükü kendine aşık edip bağlarsan ve tüm bu planı onu çok sevdiğin için yaptığını onun olmak için adını bile lekelemekten çekinmediğini söyleyip onu inandırırsan sorun kalmayacak ve herkes mutlu bir hayat sürecek", göz kırparak "anlıyorsun demi sevgili kızım " dedi. Lydia güzelliğine ve aklına güveniyordu o da babası gibi çıkarcı bir gülüşle başını anlıyorum dercesine salladı. İşinin ne kadar zor olduğunu biliyordu sonuçta Coventry Dükü ile uğraşmak herkesin cesaret edebileceği bir şey değildi ama zaten Lydia çıkarı olan hiçbir işte korkak davranmamıştı. * O günden sonra Lydia bir hafta sonraki balo için koşuşturmalara başladı. Çok güzel olmalıydı dük onu görür görmez vurulmalıydı böylece işi daha da kolaylaşırdı. Elisa bu balo sayesinde bugünlerde çok dışarı çıkıyordu çünkü Breanna çok hastaydı ve Lydia da aldığı eşyaları taşıması için Elisa'yı yanına almıştı. Elisa her ne kadar Breanna için çok üzülse de dışarı çıkıp hiç görmediği yerleri gördüğü ve insanların içine girdiği için çok mutluydu bu baloyu Lydia için niye bu kadar önemli olduğunu anlamamıştı ama bunun için Tanrıya yüzlerce kez şükretti yoksa Lydia asla Elisa'yı yanına almazdı. Dışarda herkes bu balodan konuşuyordu ve herkesin ağzından tek bir isim duyuyordu "Coventry Dükü Andrew Westmore" Elisa belki de bir dük olduğu için insanların bu kadar abarttığını düşündü ama bilmediği şey herkesin onun dük olmasından çok dünyadaki tüm kadınlara diz çöktürecek kadar yakışıklı olmasından dolayı ondan bahsetmeleriydi. Elisa, Catherine ve Lydia'nın peşinde elinde onlarca paketle giderken kendini dışarının büyüsüne kaptırmıştı. Sokak çok kalabalıktı onlarca at arabası, kolkola girmiş ve gülüşen leydiler, onların arkasından çapkınca bakan erkekler, çeşit çeşit dükkanlar... Sonra baloyu düşündü kim bilir ne kadar renkli geçecekti. Küçüklükten beri bu baloları merek ederdi. Catherine ve Lydia hevesle balolara hazırlanıp gittiğinde arkalarından hep hüzünle bakardı. Sonra aniden bu baloya gitmeye karar verdi. Tabi ki böyle bir şeye Michael'ın izin vermeyeceğini biliyordu bu yüzden baloya gizli gidecekti, sonuçta balo maskeliydi yüzünde bir maske varken onu orda asla tanıyamazlardı ve maskeler çıkarılmadan önce ordan ayrılacaktı. Elisa bu kararla müzip bir şekilde gülümsedi. Lydia işini halledince eve doğru yol aldılar. Eve geldiklerinde Elisa büyük bir hevesle Breanna'nın hasta olduğunu unutup kolundan tutarak yukarıya, odası olan tavan arasına doğru sürükledi. Breanna büyük bir şaşkınlıkla ne olduğunu merak ederek sordu. "Elisa ne oldu önemli bir şey mi var", "Evet Breanna kesinlikle önemli bir şey var" dedi ağzı kulaklarına vararak. "Ben baloya gitmeye karar verdim". Breanna duyduklarına inanamaz bir şekilde Elisa'ya baktı. Ah işte olacağı buydu en sononunda kız kafayı yemişti. Breanna yüzünde acı bir ifadeyle elini Elisa'nın alnına koydu ve ateşine baktı. Elisa gülerek "Ne yapıyorsun sen Breaanna" dedi. "Görmüyor musun fazla ateşten saçmalıyorsun". Elisa aniden sesli bir kahkaha patlattı. "Hayır Breaanna hiç olmadığım kadar sağlıklı ve mutluyum hatta biliyor musun sen de benimle bu baloya geleceksin". Yok gerçekten bu kız kafayı yemişti ne dediğinin farkında değildi. " Bunun imkansız olduğunu biliyorsun demi Elisa". "Evet biliyorum ama gizli gidersek kimsenin haberi olmayacak". "Ama bu çok tehlikeli Elisa". "Biliyorum ama bazen istediğini elde etmek için tehlikeye de girmelisin" dedi Elisa göz kırparak. * Breanna'yı zar zor ikne ettikten sonra onlarda balo için gizliden hazırlıklara başladı. Balo da giyecek elbiseleri ve takıcak maskeleri yoktu ve hazırlıklar için sadece beş günleri kalmıştı. İkiside insan üstü bir çabayla beş günün sonunda Catherine ve Lydia'nın eski elbiselerinden iki tane birbirinden güzel elbise yaratmışlardı. Maskeleri de yıllardır ikisinin biriktirdiği parayla almışlardı ve artık her şey tamamdı. İki can dostu birbirlerine bakıp müzipçe güldü ve kadehlerini kaldırıp "şerefe" diyerek içine doldurdukları suyu içtiler gülüşerek.   

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
224.2K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.1K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
523.1K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook