Bir bahar havası gibi burnumdasın..
Nazım Hikmet
BÖLÜM 3/ AKŞAM YEMEĞİ
***
Işınlanma özelliğim olsaydı eğer, şuan gözlerimi kapatıp evde olmayı hayâl ederdim. Ve tekrar açtığımda ise odamda resim çiziyor olurdum sanırım.
Ama öyle olmamıştı. Gözlerimi açtığımda sıkıntıyla oflamıştım. Ukalâ adam sırıtarak bana el sallamıştı. Ardından da ikiz kızlardan birinin salıncağı durduğu için tekrar sallamaya başladı.
"O da kim?" diyen Çisel'e çevirdim bakışlarımı. "Ve neden sana el salladı?"
Sıkıntıyla iç çekip tamamen Çisel'e döndüm.
"Sizin evin yanına taşındılar. Sabah karşılaştığımız da ona sinir olmuştum açıkçası. Ve bu akşam bize yemeğe geleceklermiş."
"Miş?"
Tekrar kaldırdım telefonu. O sırada ukalânın bakışları ellerimi bulmuştu.
"Ablasıyla beraber. Sanırım bu küçük kızlar da yeğeni."
Anladım dercesine başını sallamıştı. Ve ardından gözlerini ona çevirip süzdü. Gözlerimi belertip kolunu tuttum. Bakışları bana dönünce 'ne yapıyorsun' der gibi baktım. Omuz silkmekle yetindi.
Bir kaç dakika daha oturup Çisel ile sohbet etmiştik. Daha sonra Çisel bakkala gidip çekirdek alacağını söyleyerek yanımdan ayrılmıştı. Ne kadar bakmak istemesem de gözüm iki de bir salıncaklara kayıyor, küçük ikizlerle gülüşmelerini seyrediyordum.
İstemsizce bende tebessüm etmiştim. Göz göze geldiğimizde utançla önüme dönüp telefonumla oynuyormuş gibi yaptım.
"Hadi gelin dinlenin biraz."
Sesini duyduğumda kafamı kaldırıp onlara baktım. İkizlerin ellerinden tutmuş buraya doğru geliyordu.
Buraya!
Sakince derin bir soluk verip 3-4 yaşlarında olan küçük kızlara baktım. İkisi de altın sarısı, iki yanda at kuyruğu yaptıkları saçları ve masmavi gözleriyle bana bakıyordu. Kaşlarımı çattım.
Otobüste de genelde küçük çocuklarla göz göze gelince garip hissederdim. Çünkü çocukların gözleri yaşlarına göre olgun bakardı hep. Bu da bana garip gelirdi.
Ukalâ adam çocukları oturduğum bankın yanındaki çimlere bırakıp ellerine oyuncak verdi. Ardından da kendisini yanıma attı.
İnsan bir izin ister! Ama diyorum ya ukalâ işte!
"Ee komşu kızı? Ne var ne yok?"
Elimdeki telefondan notlar bölümüne girip sinirle yazmaya başladım.
"Lütfen kalkar mısın? Arkadaşım gelecek birazdan. Park bank dolu git başka bir tanesine otur!"
Telefonu ona uzattığımda gözlerime baktıktan sonra yazdığım şeyi okumaya başladı. İkizlerin aksine koyu renk olan saçlarından geçirdi elini.
"İki dakika sohbet de edilmiyor. Ne kadar mızıkçısın!"
Gözlerimi büyüterek baktım ona ve tekrar yazmaya başladım.
"Sen de ukalâsın!"
"Yakışıklı demek istedin herhâlde?"
Alay edercesine güldüğünde kaşlarımı çattım. Bu insanı delirtirdi.
Elimdeki telefonu sıkıp ikizlere baktım. Zavallı çocukları soğuk çimlere oturtmuştu.
"Bir şey demeyecek misin?"
Bakışlarını yüzümde hissedince tekrar açtım telefonu.
"Sana diyecek bir şeyim yok. Şu çocukları da soğuk çimlerden kaldır, hasta olacaklar."
Hemen ayaklanıp ikizleri ayağa kaldırmıştı. Bir yandan da homurdanıyordu.
"Çocuk bakmak ne kadar zormuş ya!"
Bu hâline gülmeden edemedim. Onu orada bırakıp ayaklandığımda daha fazla burada durmayacaktım. Bu kibirli bakamadığı çocuklarla yalnız kalsın.
"Zeynep nereye?"
Olduğum yerde durdum. Adımı nereden biliyordu?
"Adını ablam söyledi."
Sanki içimden geçenleri okumuş gibi yanıt vermişti. Yavaşça ona döndüm. Ve o an dank etti.
Dakikalardır telefonuma not yazarak onunla konuşmuştum. Ve o bu konuda bir şey dememişti. Ya konuşamadığımı anlamıştı ya da biliyordu. Ama hiç bana acır gibi bakmamıştı.
İlk kez tanımadığım biri bu durumumda bana acımamıştı
"İyi, git. Akşam sizdeyiz zaten. Ablama Berkay abini övmek için evde antremanlar yapmayı da unutma."
Sırıtıyordu. Ama ben tek bir şeye takılmıştım.
Adı Berkay'dı.
***
"Annem salatayı bitirdiysen bana şuradaki salçayı uzatır mısın?"
Anneme başımı salladıktan sonra ellerimi silip salçayı uzattım.
"Anne, bu akşam misafirler gelince kapıyı açmasak? Belki evde olmadığımızı düşünüp giderler."
Annem kaşlarını çatarak bakmıştı ellerime.
"Kızım, sen ne zamandan beri misafir sevmez oldun?"
Bu sabahtan itibaren..
"Ya anne ben misafir severim, ama bugün hiç havamda değilim gerçekten."
Yanıma gelip elini alnıma koydu. Yanaklarımı ve boynumu da kontrol ettiğinde kaşlarımı kaldırdım.
"Zeynep'im, ateşinde yok ama. İyi misin sen?"
Hemen ellerimi kaldırdım.
"Ya anne havamda değilim derken yani yorgunum biraz o yüzden dedim."
Gözlerime baktı emin olmak ister gibi. Gülümseyip yanağından öptüm. Bütün her şey hazır olduğunda odama girip pijamalarımı çıkardım. Siyah tayt ve gri uzun kazağımı giydim. Saçlarımı salık bırakıp telefonumu elime aldım. Çisel'den mesaj gelmişti.
"Yarın hafta sonu. Herhangi bir planın yoksa sizdeyim Zeyno. Haberin olsun."
"Bir planım yok. Yarın bize geldiğinde yatılıya kal lütfen. Uzun zamandır bunu yapmıyoruz."
Mesajı yollayıp telefonumu cebime koydum. Odamdan çıkıp merdivenlere yöneldiğimde evde kapı zilinin sesi yayılmıştı.
Ah! Bay kibirli gelmişti.
Oflayarak merdivenleri inip salona girdim. Yemek masasında yok yoktu. Ben masayla bakışırken içeri annem, babam, Berkay ve tanımadığım iki kişi girdi. Berkay'ın ablası olduğunu tahmin ettiğim genç ve güzel bir kadın, ikizlerin ellerinden tutmuş gülümseyerek yanıma gelmişti. Bay kibirlinin yanımdan geçip giderken sırıtarak bana bakmasını görmezden geldim.
"Ah, Zeynep! Yakından daha da güzelmişsin sen."
Kadına başımı hafif eğip gülümseyerek karşılık verdim. Yanında duran genç adama da başımı salladığımda aynı karşılığı vermişti.
Aradan geçen yarım saatin sonunda masada derin bir sohbet kol gezmeye başlamıştı. Tek konuşmayanlar ben, Berkay ve ikizlerdi. İkizler yemeklerini yemiş, yanlarında getirdikleri oyuncak bebeklerle sessizce oynamaya başlamışlardı. Berkay ise benim hemen sol tarafımda benim gibi sessizce yemeğini yiyordu.
Adının Murat olduğunu öğrendiğim adam babamın çaprazında oturmuş, babamı maç sohbetine sokmuştu.
Annem ve Miray abla ise oturduğumuz sokak hakkında konuşuyor, buranın insanlarını övüyorlardı.
Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Fazlasıyla doymuştum.
"Tabağı da kemirseydin?"
Kulağımın dibindeki ses ile yerimden sıçrayıp Berkay'a baktım. Ne ara girmişti dibime?
Yanımda not defterim olmadığı için tabağımın yanındaki telefonuma uzanacaktım. Ama Berkay benden önce davranıp kendi telefonunun not bölümünü açmış ve önüme bırakmıştı. Bakışlarımı gözlerine çevirdiğimde yemek yemeye devam ettiğini gördüm. Ardından bizimkileri yoklayıp telefonu elime aldım. Masanın altından gizlice yazdıktan sonra telefonu önüne bıraktım.
"Ne yersem yerim. Bu seni ilgilendirmez."
Kemikli eliyle kavradığı telefonu aynı benim gibi yaparak masanın altına koyup okumaya başladı.
Kıkırdadığını duyunca sinirle ona döndüm. Ortada benim göremediğim komik bir şey mi vardı?
Tekrar kulağıma fısıldamak yerine telefonuna yazıp bacaklarımın üstüne bıraktı. Sinirle alıp okudum.
"Sakin ol. Bir şey dememişim gibi farz edelim. Ama ciddiyim o kadar yiyip nasıl böyle küçük kalabildin?:D"
Ben miydim küçük?!
Yirmi yaşındayım ben be?! Ne küçüğü?
Tam yazmaya başlayacağım sırada sofrada adımın geçmesi ile dikkatimi Miray ablaya verdim.
"Ee Zeynep? Okul nasıl gidiyor? Ben dün annen ile tanışmıştım seni de dün sabah gömüştüm. Berkay'ı da tembihledim okulda sana destek çıksın diye. Aynı okuldaymışsınız. Bir kabahati olmadı değil mi kardeşimin?"
Berkay ne demişti parkta bana?
"Ablama Berkay abini övmek için evde antrenmanlar yapmayı da unutma."
Yan gözle yanımdaki şahsa baktığımda 'hadi beni öv' bakışı atıyordu. Sırıttığımda kaşlarını çattı. Tekrar Miray ablaya dönüp gülümsedim ve kollarımı kaldırarak anlattım.
"Aynı okulda olduğumuzu bilmiyordum. Şimdi öğrendim doğrusu. Berkay'ı da zaten bu sabah ilk defa gördüm."
Annem anlattıklarımı sesli bir şekilde Miray ablaya söylemişti.
"Aa demek öyle? Hâlbuki ben Berkay'ı tembihlemiştim ama." Tek kaşını kaldırarak kardeşine baktı. "Neyse, artık okula beraber gidersiniz."
Gözlerimi büyütüp Berkay'a baktım. Annemler tekrardan başka bir muhabbete girmişti bile. Berkay bana sinirli sinirli bakıp bacaklarımın üzerinde kalan telefonunu aldı ve cebine koydu.
Yemek bittiğinde anneme sofrayı toplamasında yardım edip çayları koymuştum. Babam ile Murat abi balkona çıkmış, Annem ve Miray abla da mutfakta oturuyorlardı. Bende ikizleri kendi odama çıkarmış küçüklüğümden kalan bazı oyuncakları önlerine koymuştum.
O kadar tatlı ve uslu duruyorlardı ki gülümsemekten alıkoyamıyordum kendimi. Sürekli saçlarını yanaklarını öpüp kokluyordum. Bebeklerin kokusu hep hoşuma gitmiştir. Cennet gibi kokuyorlardı.
Ben iç çekip onları izleyeme dalmışken odamın kapısı tıklatıldı. Ses veremeyeceğim için kalkıp açacaktım. Lâkin ben daha kalkamadan kapıdan onun sesini işittim.
"Müsaitsen açıyorum kapıyı. Ama müsait değilsen herhangi bir ses çıkar."
Sakince beklediğimde kapıyı ağır ağır açmıştı. Gözlerini odamda gezdirdikten sonra yerde oturan ve onu izleyen üç çift gözle karşılaştı. İkizler merakla dayılarına bakarken, Berkay içeri girip kapıyı kapattı sessizce. Kendisini rahatça yatağıma bırakıp kollarını başının altında topladı ve tavanı izlemeye başladı.
Adamda ki rahatlığa bak!
"Yatağın rahatmış. Filiz, Figen, gelin bakayım buraya."
İkizler gülüşerek ayağa kalkıp paytak paytak koşuşturmuş ve benim yatağıma çıkmaya başlamışlardı. Berkay ikisini de yanına alıp onları yanaklarından öptü.
İmrenerek izledim onları. Ege, Berat veya Çisel evlense de bende yeğen sevsem diye geçirdim içimden.
Kendi düşünceme güldüğümde Berkay'ın bakışları beni buldu. Herhâlde delirdiğimi düşünüyordur.
"Hiç gülme öyle. Sayende çocuk bakıcılığı yapacağım." dediğinde kaşlarımı çattım. "Sadece seninle beraber okula gideriz. Ama okulda bakıcılık yapmam haberin olsun." Elini saçlarından geçirdi. "Ablamın derdi ne ya? Bana verdiği emrivakilere bak."
Gözlerimin dolduğunu fark ettiğimde bakışlarımı yere indirip üzerinde oturduğum halının desenlerinde gezdirdim parmaklarımı.
Konuşamıyorum diye mi böyle diyordu?
Hâlbuki bugün parkta, sesimin olmadığını yadırgamıyor diye minnet duymuştum ona.
Telefonumun bildirim sesiyle cebimden çıkarıp Çisel'den gelen mesajı okudum.
"Tabii ki de yatılıya kalacağım kızım. Ne sandın? Bu arada şimdi sana attığım şarkıyı dinle. Çok güzel."
Hiç tereddüt etmeden şarkıyı açtım. Sözlerinin odamın içini doldurmasını veyahut Berkay'ı rahatsız edip etmediğini umursamadım.
Bugün sen çok gençsin yavrum
Hayat ümit, neşe dolu
Mutlu günler vaat ediyor, sana yıllar ömür boyu
Ne yalnızlık ne de yalan, üzmesin seni
Halının iplerini çekiştirip durdum
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun, bu son
"Filiz? Altına mı yaptın sen?"
Şarkıyı kapatıp bakışlarımı onlara çıkardım. İkizlerden biri yüzünü asmış dayısına bakıyordu. Dayısı ise Filiz'in poposunu kokladıktan sonra yüzünü buruşturarak onu tuttuğu gibi kendisinden uzaklaştırdı.
"Küçücük şeysin. Nasıl yaptın bu kadar?"
Filiz bağıra bağıra ağlamaya başladığında Berkay gözlerini büyüterek baktı ona.
"Lan sus ablam duyacak sonra bana kızacak. O zaman da ben seni bir daha parka marka götürmem ona göre!"
Filiz de sanki anlıyormuş gibi daha çok ve daha sesli ağlamaya başlamıştı. Hemen ayağa kalkıp şaşkınca bakan Berkay'ın elinden çocuğu alıp odadan çıktım. Çıkarken de diğer ikiz Figen, Filiz ağladı diye ağlamaya başlamıştı.
Merdivenlerden indiğimde Miray abla koşarak mutfaktan çıktı. Kucağımdaki Filiz'in ağladığını görünce endişeyle yanıma geldi. Yavaşça ona verdim.
"Ne oldu Zeynep?"
Endişeli sesine gülümseyip elimle Filiz'in altını gösterdim. Miray abla derin bir nefesi dışarı bırakıp yanlarında getirdiği çantayı da alıp boş bir odaya girdi. Sanırım altını değiştirecekti.
Berkay Figen'i bir şekilde susturmuş, kucağına almış ve gururla merdivenlerden iniyordu.
"Çocuk öyle değil böyle susturulur."
Göz devirip yanından geçtim ve odama çıktım. Beş-on dakika sonra zaten dış kapının sesi gelmişti. Sanırım gitmişlerdi. Pencereme doğru adımlayıp tülü kenara çektim ve aşağıya baktım.
İkizlerden birini Murat abi, diğerini Miray abla taşıyordu. Yavaşça yürüdüklerinden anladığım ikizlerin derin bir uykuda olduğuydu. Berkay önlerinde yürümüş ve evin kapısını açmıştı. Ablasıyla enişte içeri girince gözlerini benim pencereme çevirdi. Son anda kendimi kenara çekip sırtımı duvara yasladım.
Az kalsın yakalanacaktım.
Ben az önce ne yapıyordum?
Elimi alnıma vurup yavaşça pencereye doğru eğildim. Yoktu. Rahatlayıp tülü çektim ve tekrar pijamalarımı giyip, ikizlerin oynadığı oyuncaklarımı yerine koyduktan sonra yatağıma girdim. Yatağıma bulaşan erkek parfümüyle yüzümü asıp içimden o ukalâya lanetler saydırdım.
Pazartesi Berkay ile okula gideceğim aklıma gelene kadar huzurla uyuyacağımı sanıyordum. Ama şimdi oflaya oflaya dolanıp duruyordum. Tamam arabayla gitmek otobüslerde sürünmekten daha iyiydi ama, bu bir şeyi değiştirmez!
Bakıcılık yapıyormuş. Hah! Ben ona göstereceğim ama bakıcılığı..
***
Düşünceleriniz?
S.D.